Aret Vartanyan: Gelecek, şimdi!
Olağandan farklı bir dönemin son demlerinde düne, bugüne ve yarına akıl yoruyoruz. Yazar ve kişisel dönüşüm danışmanı Aret Vartanyan ile yeni nesil insan, yeni çalışma şekilleri ve daha fazlasını konuşuyoruz. Gelecek, şimdi!
Normal şartlar dışında, olağandan farklı bir dönemin son demlerinde düne, bugüne ve yarına akıl yoruyoruz. Tüm bulanıklığıyla beliren geleceğe adım adım yaklaşırken; bugünü ise arada kalmışlık hissiyle geçiriyoruz. Dünya, pandemiyle birlikte dijital dönüşüm sürecini hızlandırıyor ve merak ettiklerimizi yazar ve kişisel dönüşüm danışmanı Aret Vartanyan yanıtlıyor. Yeni nesil insan, yeni çalışma şekilleri ve daha fazlası… Bu satırlarda bi’ kenara not edecek çok madde var. Bırakın kağıtları; çünkü gelecek, şimdi!
Yazı: Baran Alışkan
Geçmiş geride kaldı, bugün çoktan eskidi ve gelecek neredeyse geldi. Zaman kavramının bulanıklaştığı bir dönemde, yani şu an Aret Vartanyan’ın gündeminde ne var?
Bugün gündemimde olan her ne var ise 2008 yılında yola çıkarken de vardı. Son beş yıldır 2021 yılının bir kırılma yılı olacağını anlatırken, bu yıla hazırlandığımızı tüm çalışmalarımda ifade ettim. Başımızı kuma gömüp değişimi, değişen kodları görmezden gelebiliriz ya da geleceğe adaptasyonu insani değerleri koruyarak sağlayabiliriz. Benim şu anki önceliğim, insanlığın evrimindeki en keskin geçişlerden birine tanıklık ederken ‘kolaylaştırıcı’ olabilmek. Bireysel, kurumsal, toplumsal kodlar hızlı bir şekilde dönüşüyor. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, olmasın da. Ne iş dünyası ne ilişkilerimiz ne de yaşam tarzlarımız… Ulaşabileceğimiz kadar insana ulaşarak, model olarak ve geleceği bugün anlatmaktan öte deneyimleştirerek insanın sözde değil, özde gerçekliğini bulabilmesi ve ‘gerçek’ olanı yaşayabilmek gündemimde diyebilirim. Bu noktada kitaplarım ve Yaşam Atölyesi’nin yanı sıra dijital platformlarda dizi, film projelerimiz var ve artık tüm üretimlerimizi sadece ülkemizde değil, dünyanın farklı coğrafyalarına da açabilmek istiyoruz. Çünkü ben ve tüm paydaşlarım insanın olduğu her yerde değer yaratmak için üretiyoruz.
Son yıllarda -özellikle son iki yılda- dünyamız hızla dönüşüyor ve alışkanlıklarımız değişiyor. Kişisel dönüşüm kavramını Türkiye ile tanıştıran Yaşam Atölyesi’nin kurucusu olarak bu önlenemez ‘dönüşümü’ siz nasıl tarif edersiniz? Kişisel ve bireyden ayrı düşünemeyeceğimiz kitlesel anlamda...
İnsan duramaz. Bildiğimiz insanlık tarihine baktığımızda sürekli ileriye doğru bir hareket olduğunu görürüz. Bu insanın alametifarikasıdır. Ateşi buldu ve durmadı, uçmaya başladı ve daha hızlı uçmak istedi. İnsan hayal ediyor ve onu bir şekilde gerçekleştiriyor. Şu anda insanlığın önündeki en büyük hedef ölümsüzlük. Google’ın milyarlarca dolarlık bütçeyle kurduğu ve çalışmalarını sürdürdüğü ‘Calico’ projesine herkesin göz atmasını öneririm. Pandemi döneminde sık duyduğumuz bir dilek ise bir an önce eski normale dönmek. Ancak dönmeyeceğiz ve dönmeli miyiz? Hangi eski normal? İnsanın kendi türünü yok etmek için silah ürettiği, kaynakların adaletsizce paylaşıldığı, kendi yaşamlarımızı ne için yaşadığımızın farkında bile olmadığımız ve yine cümleleri ekonomik kullanmak için güçlü bir örnek olarak vereceğim Truman Show filmindeki hayatlarımız mı daha iyiydi? 2019 yılında, yıllardır insanları dinlememe ve onlarla çalışmama rağmen, ‘insanları hiç bu kadar mutsuz, karamsar görmedim’ diyordum. Bir kırılma olmak zorundaydı ve olacaktı. Yapay zeka, robotlar, teknolojide tüm kulvarlarda yaşanan baş döndürücü gelişim bir anda olmadı. Biz daha çok magazinsel boyutuna odaklanmıştık. Değişimden korkmak, karalar bağlamak değildi. Ben son derece optimistim ve bu dönemin bir alacakaranlık olduğunu söylüyorum. Bu soruların yanıtları, bu güzide derginin sayfalarına sığmayacak kadar geniş ve derin. Ancak ‘kişisel dönüşüm’ perspektifinden şunu çok net olarak söyleyebilirim: Önümüzdeki dönemlerde bireysel, kurumsal ve sosyal, ‘sahte’ olan hiçbir şeyin var olma ihtimali yok. Eğer gelecekte hedeflerinize ulaşmak ve var olmak istiyorsanız iki kilit kelimeye dikkat etmeliyiz: Samimiyet ve gerçek olmak. İnsanlar, şirketler, devletler, gerçek mi? Gerçekten inandığımız hayatları mı yaşıyorduk? Yoksa sevilmek, alkışlanmak, beğenilmek için bize ait olmayan hayatları, kimlikleri mi yaşattık? Gerçekten sevdiğimiz işleri mi yaptık yoksa yapmamız gerekenleri mi yaptık? Şu anda çok daha gerçek bir dünyaya doğru ilerliyoruz ve aslında kendi yalanlarımızla yüzleşmenin sancısını çekiyoruz. Pandemi bir uyarı zili. Bu uyarıyı alanlar, değişimin farkına varanlar her şey normalleşiyormuş gibi göründüğünde aldanmayacak ve ikinci zil çaldığında hazır olacaklar. Ancak görmezden gelenlerin, duymayanların gelecekte işi çok ama çok zor.
“Yeni nesil insan ‘kimliksiz’ geliyor. Kim değil, ne olduğumuz önemli. Bugün kartvizitinizde yazanlar, sahip olduğunuzu düşündüğünüz materyaller sizi anlatmıyor.”
İş dünyasındaki ve çalışma biçimlerimizdeki dönüşüm şüphesiz yenilikleri de beraberinde getiriyor. Sizin de bir parçası olduğunuz bu ‘yenilikler’ ise yeni bir model oluşturma iddiasını taşıyor. Son projeniz ‘Han Spaces’i konuşmak istiyoruz. Neleri değiştirecek, neler yapacak?
Han Spaces ve dijital platformu DNA bugüne kadar ürettiklerimizi, yarattığımız değerleri farklı bir seviyeye taşıyor. Han Spaces, paylaşımlı ofisler ve Nurus ile Alkaş ortaklığında faaliyetlerini sürdürüyor. Ancak ‘paylaşımlı ofis’ kavramı anlatmaya yetmiyor. Önce fiziksel olarak bakalım, bugün büyük bir şirketin sadece İstanbul’da farklı semtlerde yüzlerce çalışanı var. Trafiği, zamanı, yeni iş modellerini dikkate aldığınızda artık onlarca katlık tek bir lokasyon yerine, çalışanların yaşam alanlarına yakın ofislere ulaşma olanağı sunuluyor. Han Spaces, son teknolojiyle geleceğin iş dünyasını gerçek kılıyor. Çerçeveyi genişlettiğimizde bugün bir girişimciyseniz veya bireysel yürüttüğünüz mesleğiniz varsa ofis kurmak, yatırım yapmak yerine çok daha düşük maliyetlerle, tüm ihtiyaçlarınızı karşılayabildiğiniz bir alana sahip olabiliyorsunuz. Asıl can alıcı nokta ise paylaşımlı ofislerin en büyük gücü aslında kendinizi bir ‘network’ içinde bulmanız ve ortaya çıkan sinerji. Farklı şirketler, meslekler, uzmanlar birlikte çalışabilme ve üretebilme fırsatını yakalıyor. Yaşam Atölyesi ve tüm şirketlerimizle birlikte Han Spaces’ın tüm lokasyonlarında eğitim, danışmanlık, koçluk ve etkinlik/proje başlıklarını sahipleniyoruz. Sadece İstanbul’da değil; İzmir’den Ankara’ya, Moskova’dan Malta’ya büyümeye devam ediyor ve faaliyetlerimizi tüm lokasyonlara taşıyoruz. DNA (Dijital Network Alkaş) ise en güçlü ‘dijital network’ olma yolunda ilerliyor. Dijital sahnesiyle, yarattığı eğitim danışmanlık pazar yeri ile fiziksel dünyada gerçekleştirdiklerimizi dijital dünyaya taşıyor.
Yeni bir dünya, yeni bir yaşam tarzını da beraberinde getiriyor. Bu dünyanın yerlisi ‘yeni nesil insan’ olarak adlandırdığınız insan nasıl biri, neler yapıyor, neleri seviyor?
En doğru yanıtı yeni nesiller ile ebeveynleri arasındaki çatışmada görebiliriz. Bugün aileler, çocuklarının gençlerin sorumsuz, vurdumduymaz, tembel, saygısız olduğundan dem vuruyor. Son dönemde gençlerle, çocuklarla ve ailelerle o kadar yoğun çalışıyoruz ki sonucun hiç de öyle olmadığını söyleyebilirim. Aileler, çocuklarının bilgisayarın başından kalkmadığından dert yanıyorlar ama e-spor, NFT, iş dünyasının dijitalleşmesi, binasız eğitim, blockchain teknolojisini görmüyorlar. Hala Z kuşağı konuşuluyor ama o da bitti. Artık üç yıl bir nesil, bir kuşak. 20 yıldır altını çize çize sorulması gereken soruları bu dönemde sanırım hepimiz sormaya başladık: Niye yaşıyorum? Ben kimim? Nereye gidiyorum? Bana ait bir hayatı mı yaşıyorum, yoksa önüme konmuş bir hayatı mı yaşıyorum? Klasik ortak hayaller okulu bitir, işe gir, evlen, çocuk yap, ev al, iyi bir kariyer yap… Çocukluk hayallerimize ne oldu? Şimdi, önemli bir pencere açalım. Bugün yetişkinlerin ve yetişkinlerin çocuklarına bulaştırdığı en temel sorunumuz özgüven eksikliği ve değersizlik hissi. Hiçbir unvan, para, mülk, ün, şan şöhret bu açığı kapatmıyor. Daha derine indiğimizdeyse sevilmek için, değerli olmak için; başka insanların, ailenin, toplumun istediği insan olmak. Yıllardır sorduğum bir başka soru ise; başka bir ailede, mahallede, ülkede doğmuş olsaydın bugün nasıl bir hayatın olacaktı? İnançların, değerlerin, yaşam tarzın nasıl olacaktı? Yeni nesil insan ‘kimliksiz’ geliyor. Kim değil, ne olduğumuz önemli. Bugün kartvizitinizde yazanlar, sahip olduğunuzu düşündüğünüz materyaller sizi anlatmıyor. Şu çok net, yeni nesil insan yüreğinde olanı yaşamayı seçiyor. Bu bencillik değil, benci olabilmek. Yüreğiyle, inandıklarıyla yaşayan insanların çok daha mutlu olduğunu ve başka bir canlıya, doğaya zarar vermediğini görebilirsiniz. Bir diğer başlık ise bireyin kendini geliştirmesi ve donanım… Yarışma programlarıyla, dizilerle, kitap bile okumadan, dost buluşmalarında gıybet yaparak, bir hasetin ve suni rekabetin ortasında ömrünü geçiren insanın bu dünyaya keseceği ahkam yok. Artık üniversiteyi bitirdiğinizde aldığınız bilgiler iki yıl sonra eski bir bilgiye dönüşüyor. Yeni nesil insan meraklı, bilgiye aç, yenilikten korkmuyor anlamaya, anladıklarını yaşama bir değer katmak için bir araç olarak kullanmaya istekli. Toparlayacak olursak; yeni nesil insan alkış almak, sevilmek, değerli olmak için kimliklere, materyallere öncelik vermiyor, onları bireysel bir değer olarak görüyor. Aynı şekilde kendisini değerli hissetmek için dışarıdan gelen yorumlara ihtiyaç duymuyor, sarı civciv sürüsünde siyah olmaktan çekinmiyor aksine bunu bir değer olarak görüyor. Teknolojiyi yadsımıyor ve kaçmıyor. Aksine bir değer yaratabilmek için araç olarak görüyor. Belki de en değerlisi farklılıklara saygı duyuyor, cinsel yönelimden inanç sistemlerine birlikteliği görebiliyor. Son dönemde sıkça duymaya başladığımız transhümanizm ve singularity (teklik) gibi kavramları anlıyor, içselleştiriyor.
Peki, bugünün insanını nasıl yorumluyorsunuz? Küresel bilgi akışı içinde yolunu arayan, pandemide hayatta kalmaya çalışan ve eski-yeni dünya arasında sıkışıp kalan bugünün insanı hakkındaki düşünceleriniz neler?
Şu an özellikle bizim jenerasyonlarımız için kullandığınız ‘sıkışmışlık’ çok doğru bir ifade. Geçmişte bize yüklenenler ve keskin bir geçişle bugün yüzleştiğimiz bir dünyayla karşı karşıyayız. Bizler sabit telefondan randevulaşarak buluşmayı başaranlardık. Tabii bu 25 yıl önceydi. Şimdi ise sosyal mecralarda binlerce insanla etkileşime geçiyoruz. Ben, ilkokulda çarpım tablosunu ezberleyerek sınıfımı geçerken, bugün beş yaşındaki çocuklar kod yazıyor. İlk işe başladığımda aylarca fotokopi çekmiştim; şimdi gencecik çocuklar milyon dolar kazanan girişimciler olarak karşımızda. Bu 25 yılda yaşanan değişim efekti ise artık 1-2 yılda yaşanıyor. O yüzden de bize baş döndürücü geliyor ve gerçekten de kolay değil. Ebeveynlerimiz sosyal mecraları bir şekilde çözdüler, ancak onların yaşına geldiğimizde eğer biz değişime adapte olamazsak -abartmıyorumtamamen tamamen tecrit olmuş olacağız. Bugün bilgisayar kullanamayan bir finans danışmanından daha zor durumda olacağız. O yüzden hiç zaman kaybetmeden anlamak, hayatımızı, işlerimizi gelecekle buluşturmak zorundayız. Bu bir seçim değil, zorunluluk. Bugün işinde dijital dönüşümü sağlamayan bir iş sahibinin birkaç yıl sonra iflas edecek olması ne kader ne de şans olacak. İnsan robot evliliğini yüksek sesle konuştuğumuz bugün son bir yılda boşanma davaları yüzde 71 oranında arttı. Gerçekten de objektif baktığımızda beni aşağıya çeken, mutsuz olduğum, yok sayıldığım, kısacası aradıklarımı bulamadığım bir ilişkiyi neden sürdüreceğim? Gerçekten nasıl bir ilişki yaşamak istiyorsunuz, ilişkinizde iyi hissediyor musunuz? Artık çok daha gerçek ilişkiler yaşanıyor ve yaşanacak. Sıkışmışlığın bir başka somut göstergesi de bugün psikiyatrlarda, psikologlarda, hatta astrologlarda haftalarca, aylarca randevu alınamıyor olması. Bugün özel seans yapabilecek bir boşluğum yok. Artık iş özel yaşam ayrımı diye bir şey yok. Her şey bir bütün. İşinizdeki endişeleri ilişkinize, ilişkinizde sorunlar da işinize doğrudan yansıyor. İlk kez kurumsal eğitimlerde bu kadar yoğun bir şekilde ilişki, ebeveynlik, hatta cinsel yaşam eğitimlerinin talep edildiğini görüyoruz. Ayrıca iş yaşamı, para kazanma yöntemleri de ciddi bir biçimde dönüşüyor. 2010 yılında ‘insan bir kaynak değil, bir değerdir’ önermesiyle kurumsal çalışmalarımızı başlatmıştık. Bugün artık kabul etmek zorundayız ki uzaktan çalışma, serbest zamanlı mesai, çalışanların artık para ve unvandan önde değerli olduklarını hissetme ihtiyacı her gün güçlenmeye devam edecek. Çalışanların mesai saatlerinde ofislerde çalıştığı, kartlarla girip çıktığımız, hiyerarşik yapılarla temellenmiş iş dünyasının geleceği yok.
Konuşmalarınızda, yazılarınızda ve sohbetlerinizde “Ben’den Biz’e geçtiğimiz dönem” sözlerinin sık sık altını çiziyorsunuz. Bireyselliğin fazlasıyla parlatıldığı bu yıllarda ‘biz’ kavramına nasıl geçiş yapacağımızı düşünüyorsunuz?
Yapmak zorundasınız. Bugün dünyanın neresinde olduğunuzun bir önemi yok, birbirimize çok yakınız. Kaldı ki ulusal ya da bireysel olarak biz olamamanın sonuçlarını doğadan toplumsal yaşama kadar feci bir şekilde yaşıyoruz. Dünyanın bir ucundaki savaş artık hepimizin sorunu ya da doğal bir felaket. Benim ailem, benim mahallem, benim ülkem diyerek diğerlerini yok saymak ya da ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ gibi yaklaşımlar çoktan miyadını tamamladı. Her zaman söylerim: Yalnız değilim, yalnız değilsin, yalnız değiliz. Yeter ki niyetiniz, kelamınız, hayalleriniz olsun.
Gelecekten bu denli bahsetmişken kişisel ajandanızı sormadan olmaz… Aret Vartanyan’ın önümüzdeki dönem planlarında hangi önemli adımlar var?
Han Spaces ile birlikte farklı lokasyonlara ve ülkelere açılıyoruz. Kitaplarım, üretimlerim farklı dillere çevriliyor. Kısacası globalleşme sürecindeyiz. İlk dijital platform, içerik, format ve dizi projelerimizi hayata geçiriyoruz. Onuncu kitabımın yazım aşamasındayım ve kitap beraberinde birçok ilki taşıyor olacak. Kurum marka iş birliklerimiz bu noktada önemli. Çünkü çok daha güçlü bir şekilde çok daha fazla insanın yaşamlarına değer katmamızı sağlıyor. Birçok marka ve kurumla iş birliklerimiz ve projelerimizi daha da güçlendireceğiz. İnsana değer yaratan, insanı özgürleştiren, hepimizi gerçeğe yaklaştıran üretimlerin peşinde olacağız. Elbette kendimi, ailemi, bireysel yaşamımı unutmadan. Eksilerek artıyı yaratamayız.
“Şu anda çok daha gerçek bir dünyaya doğru ilerliyoruz ve aslında kendi yalanlarımızla yüzleşmenin sancısını çekiyoruz. Pandemi bir uyarı zili. Bu uyarıyı alanlar, değişimin farkına varanlar her şey normalleşiyormuş gibi göründüğünde aldanmayacak ve ikinci zil çaldığında hazır olacaklar.”
İLGİLİ İÇERİKLER
- “Yazmak var oluşumun ta kendisi”
- Ayıptır söylemesi
- Aret Vartanyan’dan “Siyah Gözyaşı”
- Gitme zamanı
- Aret Vartanyan'dan mutluluğa neden olacak 25 öneri