''Aşığım ve dünyayı koşarak dolaşabilirim''
Hayatında ilk defa evlenmeyi düşünüyor, ''Çocuk yapmak istiyorum'' diyor...
İnsanın yanındayken kendini iyi hissettiği insanlar vardır ya, işte
Rojda Demirer onlardan. Sürekli enerji patlamalarıyla yoranlardan değil,
daha çok hayatın huzur ve sakinlik tarafında yaşayanlardan... Hırsı,
''hayat kaçıyor, yetişmeliyim'' çabası, derin travmalarla örülmüş
karmaşık bir yaşamı yok. Küçük yaşta babasını kaybetmiş olmasına rağmen
bir yarısının eksik olduğunu hissettirmeyen ve kendini çocuklarına
adayan bir anneyle büyümüş. Ankara'da mutlu bir çocukluk geçirmiş, sekiz
yaşında TRT Ankara Radyosu'nda seslendirmeyle başlamış meslek hayatına.
Çocuk kuşağında oyunculuk ve sunuculuk, tiyatro, konservatuar, diziler
derken 29 yıllık hayatına 21 yıllık meslek hayatı sığdırmış Rojda...
Onu ilk olarak Emel Müftüoğlu ve Talat Bulut'la birlikte rol aldığı
''Aşk Olsun'' dizisiyle ve Türkan ?oray'ın kızını canlandırdığı
''Gönderilmemiş Mektuplar'' filmiyle tanıdık. Üstelik Rojda ilk defa bir
sinema filminde rol almasına rağmen ÇASOD'dan ödül de kazandı.
Altı yıldır farklı dizilerle kendisini izleyiciye sevdiren Rojda şimdi
''Melekler Korusun''da Esin karakterini canlandırıyor.
Genç oyuncu, işinde de özel hayatında da mutluluğun formülünü çoktan
bulmuş görünüyor! Üstelik çok aşık, sekiz aydır ayakları pek yere
basmıyor! Hayatında ilk defa evlenmeyi, çocuk yapmayı düşünüyor spor
eğitmeni ve müzisyen erkek arkadaşı Erhan ile.
Elbette, bu aşk enerjisini görünce oradan girmek icap etti sohbete...
Aşk kolay mı zor mu sana göre? Nasıl aşık oldun sevgiline?
Zor beğenen ve zor aşık olan biriyim. Belki de o duyguyu yakaladığım
için şimdi bu kadar iyi hissediyorum. Önce Erhan'ı uzaktan sevdim, bir
yıl kadar, belli etmedim çünkü kız arkadaşı vardı...
Ne oldu sonra, peki bu ilk görüşte aşk mıydı?
Evet! Fakat umutsuz bir durumdu önce, çünkü hem kız arkadaşı vardı hem
de gittiğim spor merkezinde eğitmendi, bana ''özel'' davranamazdı... Hep
mesafeliydi bana karşı. Fakat sonra konuştuğumuzda anlaşıldı ki o da
aynen benim hissettiğim gibi hissediyormuş... Bir yıl sonra açılabildik
birbirimize, sekiz aydır da birlikteyiz.
Gelecek konuşuyor musunuz? Evlilik mesela?
Evet, konuşuyoruz... Daha önce hiç ama hiç düşünmezdim evliliği. Sanırım
o doğru insanı, her ihtiyacına cevap veren insanı bulmakla ilgili bir
durum. Bugüne kadar hep uzun süreli ilişkilerim oldu ama demek ki o
duyguya hiç ulaşamadığım için düşünmemişim...
Çocuk yapmakla ilgili de konuşuyor musunuz?
Kendimi annelik duygusuna çok yaklaşmış hissediyorum, çok istiyorum.
Eskiden böyle değildim... Çocuk gördüğüm zaman içim bir tuhaf olmazdı
önceden. ?imdi tutamıyorum kendimi, değişmişim.
Nasıl bir değişim bu? Geçen zamanla aran nasıl, 30'a yaklaşmak hem mesleki hem de kişisel açıdan seni paniğe sürüklüyor mu?
Hayır, kesinlikle... Mesleki açıdan konuşacak olursam, zaman
ilerleyecek, herkesin arkasından bir sonraki nesil gelecek, onların
yerini alacak, bu hayatın doğasında var. Çocukluğumdan beri bu meslekle
uğraştığım için bu yaşa kadar çok hazmederek geldim, o nedenle hiçbir
konuda telaşım, paniğim, ''ya biri benim önüme geçerse''lerim yok.
Bugüne gelene kadar yaptığım tüm işlerin yavaş yavaş tadını çıkara
çıkara yaptım, bir anda kendimi oyuncu olarak bulmadım. O nedenle yaşla
birlikte meslekte yaşanan süreci yadırgamıyorum.
Çok küçük yaşlarda başlamışsın bu işlere, ilk hikayen nedir?
Küçükken piyano dersleri alıyordum. Hocam, ''TRT Ankara Radyosu piyano
sınavları açıyor'' demişti. Gittim bir baktım, aslında çocuk saati
seslendirme sınavlarıymış! Tabii oraya gitmişken annem ''o kadar geldik,
gir istersen'' dedi. Girdim sınava ve nasıl olduysa 1000 kişinin
arasından 30 kişiye girmeyi başardım.
İlk oyunculuk deneyimin ne zamandı?
TRT televizyonu herhangi bir çocuk oyuncuya ya da sunucuya ihtiyaç
duyduğunda radyoya başvurur, eğitim almış çocukları tercih ederdi. Bu
şekilde TRT'de başladım oyunculuk yapmaya, programlar sunmaya. Derken
kendimi bu işin içinde buldum!
Profesyonel anlamda mesleğinin olmasına nasıl karar verdin?
İlk defa 8 yaşında tanıştım bu işlerle ama o zamanlar ne nedir, ne
değildir farkında değildim tabii. Elimizde tekstler, stüdyoya girip
okumalarımızı yapardık, oyun gibiydi. Ne zaman TRT'de dizilere oyuncu
olarak seçildim, set ortamını tattım, işte o zaman ısınmaya başladım. 14
yaşındayken Ankara Devlet Tiyatrosu ''Gazap Üzümleri''ni sahneye
koyacaktı. Küçük bir kız çocuğuna ihtiyaçları vardı, radyoya geldiler,
deneme yaptılar, beni seçtiler... 3 yıl boyunca o karakteri oynadım.
İşte bu 3 yıllık süreçte konservatuara girmeye karar verdim. Tek okul,
tek bölüm denedim ve ilk sınavımda kazandım... Üç yıl boyunca tiyatroda
çok önemli oyuncularla oynamıştım. Sınava hazırlandığım dönemde çok
yardımcı oldular bana. Zaten onların arasında 3 yıl geçirmekle çok şey
öğrenmiştim halihazırda.
Okul bittikten sonra İstanbul'a gelişin nasıl oldu?
Hiçbir ilgim yoktu aslında İstanbul'la! Bugüne kadar yaptığım işlerde
hiçbir zaman kapıları zorlamadım, hiçbir konuda ısrarcı olmadım.
Çocukluğumdan beri hep bir fırsat oluyordu, bir teklif geliyordu ve
yeteneğimi gösterip alıyordum işleri. İstanbul'a gelişim de böyle
gelişti aslında. Ankara Devlet Tiyatrosu'nda çalışırken ''Gönderilmemiş
Mektuplar'' çekileceği haberi geldi, sinema filmi. Türkan ?oray'ın
kızını canlandıracak birine ihtiyaçları varmış. Ankara'dan da benimle
birlikte 2 kişinin adını vermişler. Aradılar, denendim ve rolü aldım! Bu
esnada Devlet Tiyatrosu'nun sınavları vardı, onun neticesinde de
Trabzon'a tayin oldum. Filmden sonra dizi teklifleri gelmeye başlamıştı
ve üç yıl boyunca İstanbul-Trabzon arası yaşadım. Bu tempoya sonunda
dayanamadım ve İstanbul'a taşındım.
Dizide oynamak mı keyifli, tiyatro yapmak mı?
Bence dizide oynamaktan keyif aldığını söyleyen herkes yalan söylüyor!
Sadece kazancı iyi ve büyük kitlelere hitap ediyorsunuz, bu iyi.
Oyunculuğu gerçek anlamda doyuran tiyatro. Tiyatro hayatımdan hiçbir
zaman çıkamaz fakat şu sıralar dizi çok yoğun olduğu için araya
sıkıştıramıyorum. İleride muhakkak tiyatro da yapmak istiyorum.
Öyle çok kendini ortalara atmıyorsun, birileriyle ''yakalanmıyorsun'', hayat felsefen nasıldır?
Kendini fark ettirme ihtiyacı olan insanlarda hep bir şeyin eksik
olduğunu düşünürüm. Sen yaptığın işe inanıyorsan, düzgün bir duruşun
varsa bu yeterli. Benim hiçbir şey için acelem yok, olacak şey olacak
zaten! Kendimi yormayı sevmiyorum, hayat zaten yeterince yorucu.
Tatlı tatlı bir enerji yayıyorsun etrafına... Nedir bunun sırrı?
Düşünce gücüne çok inanırım. Evrene bir şey gönderdiğinde onun
karşılığını alacağına çok inanıyorum. En olumsuz durumda bile iyi
bakabilmeyi becerebilirim.
Pozitif düşünebiliyorsan mutlu hissetmek çok zor olmamalı...
Küçük şeylerden de mutlu oluyorum. Fakat beni en çok mutlu eden, coşku
hissetmemi sağlayan duygu aşk. Aşık olduğum zaman kendimi, dünyayı tek
başıma koşarak dolaşabileceğim güçte hissediyorum!
İlişkinde nasılsın, güvenir misin sevgiline?
Bilmiyorum kendimi mi kandırıyorum ama bugüne kadar erkek arkadaşlarımın
beni aldatmadığını düşünüyorum. Erhan'la ilgiyi konuşacak olursam çok
güveniyorum ona. Hiçbir soru yok içimde. Bu iki kişi arasındaki
iletişimle, paylaşımla, alakalı. Ya da çok safım!
Daha önce hiç aldattın mı?
Hiç. Zaten aldatacak olsam sevgilimle aramda bir şeyler bitmiş demektir,
derhal bitiririm. Yalnız kalacağımı bilsem de ayrılırım. Erkekler ise
biraz daha başka bir perspektiften bakıyorlar ama bir erkek çok mutluysa
ilişkisinde herhangi bir risk almaz gibi geliyor.
Hayatında ''güzellik'' kavramının yeri ne?
Güzelsen eğer, hayata bir sıfır önde başladığın doğru. Bunun devam
edebilmesi için başka unsurlar gerekiyor. Güzellik, iyi özelliklerin
yanında avantaj sadece.
Burnunu yaptırdın mı?
Evet ve herkes neden yaptırdığımı soruyor! Çünkü eskisiyle arasında pek bir fark yok!
Neden yaptırdın o zaman?
Hani herkesin fark etmediği bir şeyi fark edersin ve sana batar ya, öyle
bir durumdu. Yüzüm çok küçük, burnumun yüzüme göre büyük olduğunu
düşünüyordum. Biraz takıntı yaptım galiba! Ekranda kendimi izlediğimde
beğenmiyordum. Hem estetiğe karşı değilim, insanların mutsuz eden
unsurlarını düzeltmelerinde bir kötülük yok bence. Bir şeye takılıyorsan
yaptır gitsin, hayat bu kadar zor değil!
Hayat zor değil demek ''kendimi eğittim'' mi demek peki? Ben biraz kaybettiğin babanla ilgili konuşmak istiyorum...
Elbette... Bu konuda anneme teşekkür ediyorum. O kadar özel ve güçlü bir
kadın ki. Çünkü dul kaldığında 38 yaşındaymış ve babam vefat ettikten
sonra tekrar evlenmedi. İki tane kız çocuğunun yanına yabancı bir adam
sokmadı. O kadar mutlu bir çocuktum ki... Hem annem hem babam oldu. Hani
derler ya babasız büyüyen kadınlar hep kendilerinden büyük sevgili
tercih ederler diye, bende hiç öyle olmadı. Hep kendi yaşıtlarımdı.
Neticede annemden öğrendiğim çok şey var. Her şeyden önce fedakarlık.
Diyorum ki, insanlar sevgiyle birbirlerine yaklaşırlarsa çok, çok mutlu
olabilirler. İşte hayat bu kadar basit aslında.
Şu hayatta öğrendiğin en önemli şey nedir?
İnsan sevmek. İkincisi de kötü hırslardan kurtulmak. Seni aşağı çekecek
hırslardan... Hayat, mutlu olmak kolay, bunun formülünü ben keşfettim ve
çok mutluyum...