Burak Kut ve ailesi

Burak Kut ve ailesiyle geçirdiğiniz bir günün ardından evlilik ve aile kurumuna olan inancınızın tekrar kuvvetlenmemesi mümkün değil.

Burak Kut ve ailesi

Röportaj: Ece Üremez
Fotoğraf: Nurdan Usta
* Bebeğimle Elele Dergisi Haziran-Temmuz 2016 sayısından alınmıştır.

Onların birbirlerine olan bağını hikayelerinde keşfedecek, çocuk yetiştirme konusundaki yaklaşımlarını benimsemekten kendinizi alıkoyamayacaksınız.

Öyle bir aile ki, üçü bir araya geldiğinde oluşan sevgi, güç ve enerji çemberini neredeyse gözle görebiliyorsunuz. Esas etkileyici olan ise hem Burak Kut’un hem de eşi Cansen Kut’un aile kavramına verdikleri sonsuz değeri gözlerinizle görmek oluyor. Yan yana geldiklerinde eğlenen, yeri geldiğinde nasihat eden, arada kavga edip bir dakika geçmeden hiçbir şey olmamış gibi kaldıkları yerden devam eden, gülen, eğlenen, sarılan, öpen, sevgisini göstermekten çekinmeyen, kendi dünyalarına çekildiklerinde ise diğer her şeyle bağlantılarını kesebilen, sadece ve sadece ailenin gücüne odaklanan bir aile... Onların yakınındayken durum tam da böyle.

Uzaktan bakıldığındaysa, bir sanatçı ve bir doktorun birlikteliği ilk dikkati çeken oluyor. İki ayrı uç, iki ayrı sektör, iki ayrı dünya ama tek bir kalp. Çalıştığı dönem ayakları yere basan bir kadın ve ürettiği dönem gökyüzünde dolaşan bir adam. İçinizden, ‘Nasıl olur?’  diye soruyorsunuz değil mi? İşte, sevginin gücüyle her şey mümkün oluyor. Beş yaşındaki kızları Aden de gerçek bir aşk çocuğu. O yüzden neşe dolu, o yüzden yanındaki herkese enerji veriyor, o yüzden kimi zaman ağzımızı açık bırakan zeki sözler ediyor, o yüzden etrafına ışık saçıyor. Bu güzel ailenin derinlerini keşfetmek için küçük bir yolculuğa davetlisiniz şimdi.

Tanışma hikayenizi anlatır mısınız?
Cansen Kut:
Kürşat Başar’ın Masa programı vardı. Orada tanıştık biz. Çok sıcak bir ortam oldu, o gün kaynaştık ama sonra bir yıl boyunca birbirimizi hiç görmedik, telefonlarımızı da almamıştık. Sonra ikimizin de hiçbir zaman gitmeyi aklımızdan geçirmediği mekana o gün arkadaşlarımızın zoruyla gidiyoruz ve ikimiz de aynı anda içeri giriyoruz. Böylece tam bir yıl sonra karşılaştık ve bir daha ayrılmadık. Hikayemiz böyle.

Burak Kut: Ortak dostumuz olan Kürşat Başar’ın televizyon programında tanıştık. Kariyerimin yoğun bir döneminde olduğumdan Cansen’in telefon numarasını dahi istememiştim. Sağlıklı bir ilişki yürütemeyeceğimden korkmuştum. Yan yana oturduğumuzda çok hoşlanmış fakat gizlemiştim. Kadere bırakmıştım aslında ve tam bir yıl sonra tekrar karşılaştık. Bir daha hiç ayrılmadık.

İlk karşılaştığınızda, birbiriniz hakkında aklınızdan ilk ne geçmişti hatırlıyor musunuz?  
Cansen Kut:
Çok mutlu oldum onu görünce ama onun içinde bulunduğu şartlar dolayısıyla hiçbir zaman hayatımda olacak diye düşünmedim. Çünkü benden çok farklı, ünlü birisi, hareketli bir hayat tarzı var. Ben de ona uygun birisi olmadığım için o gözle hiç bakmamıştım. Arkadaş olarak çok keyif almıştık. Tabii ki çok hoş, yakışıklı bir adam, her kadının aklından geçiyor ama o sırada gözümü karartmamıştı. İşte bu tür durumlarda erkeğin rolü çok önemli. Size verdiği güven ve onu yanınızda hissetmeniz çok önemli. Yani bu aşamadan sonraki asıl faktör Burak’tı. Bana verdiği o güven, düşündüğüm gibi biri olmayışı ve yanında iyi hissedebileceğimi göstermesi beni çok etkiledi.

Burak Kut: Benim aklımdan 'ne kadar güzel bir doktor, bir sevdiği var mı acaba’ diye geçmişti. Yani ilk dakikada hastası olmuştum.

Sizce evlilik ne tip fedakarlıklar gerektiriyor?
Cansen Kut:
İlişkilerde sır falan yok. Dünyada aslında hiçbir şeyin sırrı yok. Herkes kendi yolunu bir şekilde buluyor ve çiziyor. İnsan doğası çok ilginç bir şey; genetikle de uğraştığım için bunu söyleyebilirim. Değil şu yaşadığımız hayat, iç dünyamızda öyle bir düzen var ki asıl mucizeler orada gerçekleşiyor. Şu saniye içinde bile bilyonlarca şey tarafından aslında öldürülmeye çalışılırken biyolojik yapımız hepsine karşı savaş veriyor ve ayakta durmamızı sağlıyor. Aslında işin temeli bu ve evlilik de işte böyle; ayakta durmayı ve yaşamayı öğreniyorsunuz. Evlilikte de sevdiğiniz insanla birlikte uyum içerisinde olmayı öğreniyorsunuz zaman içerisinde. Bence sır denilen şey de bu!

Burak Kut: Dediğiniz gibi fedakarlık, anlayış, özveri bizim için de önemli. Kimse mükemmel olmadığından birbirimizin eksiklerini tamamlamaya çalışıyoruz. Birimiz bilim insanı, birimiz sanatla uğraşıyor. Örneğin ben yükselip uçmak istediğimde onun ayakları yere basıyor, beni tutuyor. Yahut tam tersi durumlar da mevcut. Böylelikle her ailede olduğu gibi birbirimizin olumlu yönlerini görmeye çalışıp olumsuz yönlerimizi düzelterek birbirimizi dengeliyoruz.


Sanatçı bir baba ve doktor bir annenin kızı olarak Aden ileride ne olmak istediğinden bahsediyor mu hiç?
Cansen Kut:
Sanatla çok ilgili. Dans etmeyi çok seviyor, yakın dönemde gösterileri var. Burak’la birlikte ‘Küçük Prens’ sergilenirken sürekli oradaydı ve çok arkadaşı oldu balerin kızlardan. Yaklaşık iki buçuk yaşında sahne tozunu gerçek anlamda yuttu. Daha o yaştayken, ‘Ankara’nın Dikmeni’ çekiliyordu ve Aden sürekli setteydi.

Burak Kut: Küçük Prens’in bütün finallerinde bir anda yanımda bitiyordu, bütün provalara geliyordu, jimnastikçi ablaları çok sevdi. Tabii yeni jenerasyon çocuklarda enteresan bir hafıza var. İzlediği bütün çizgi filmleri kafasında tutuyor, müzikalin bütün repliklerini, bütün şarkılarını biliyor. E tabii bizi etkiliyor bu. Televizyon dünyasının da çok içine girdi. ‘O Ses Çocuklar’ın çekimlerine çok geldi. Hemen de kaynaşıyor herkesle. Sanatla ilgili görünüyor şu an, bakalım. Ayrıca şarkı söylemeye de fazlasıyla ilgisi var.

Burak Kut ve ailesi - Resim : 1

Sizin şarkılarınızı biliyor mu mesela ?
Burak Kut:
Biliyor tabii. Piyasaya çıkmamış bestelerin bile benimle birlikte çalışmalarını takip ettiği için biliyor ve söylüyor. Çok hızlı ezberleyebiliyor. Özellikle ‘O Ses Çocuklar’ videolarını açıp böyle saatlerce onlara eşlik ediyor, boyundan büyük şarkılar öğreniyor. Bize de çok ilginç geliyor.

Cansen Kut: Benim işimle hiçbir ilgisi yok sadece bebekleri sevdiği için arada bir; “Kadın doğum doktoru olmak, bebek doğurtmak istiyorum” diyor. Ama öyle laboratuvara geleyim, hastaneye geleyim, kliniğe geleyim, ne yaptığını göreyim diye bir isteği yok.

Çocuk yetiştirme konusunda en farklı düşündüğünüz ve en çok uzlaştığınız noktalar neler?
Burak Kut:
Aden ilk doğduğunda da söylemiştim, ben proje bir çocuğumuz olsun istemiyorum. Eğitim dünyasında aşırı derecede hedefe kilitlenip baskıyla çocukları normal kapasitesinin üzerine çıkarmaya çalışıyorlar. Ama orada bir çarpıklık var. Şu açıdan; daha çok erken yaşlarda çocukların yeteneklerini keşfedemediklerini düşünüyorum. Eğitim sistemini eleştirmek tabii ki benim haddim değil ama kendi yaşadıklarımdan yola çıkarak çocukları ayrıştıramadıklarını görüyorum. O zaman da çoğu istemediği mesleğe yöneliyor ya da sadece okulu bitirmek hedefi oluyor. Benim mantalitem biraz böyle ama eğitim konusunda esas Cansen sorumludur ailede çünkü eğitim hayatı hala devam ediyor.

Cansen Kut:
Türkiye’deki eğitim sistemine bakınca insanlar gerçekten eğitimden soğumaya başladılar. Korkunç bir sınav ve gereksiz bir yarış içerisindeler. Ben de o yarışın çok içinden gelmiş birisiyim. Bir süre sonra makineleşiyoruz. Ben artık bu yeni dünyada insanların ve bireylerin biraz daha rahat, biraz daha keyifli yaşaması gerektiğine inanıyorum. En azından çocuğumun öyle yaşaması gerektiğine inandığım için bizim bu tip hırslarımız yok.

Anne ve baba olduğunuzda kendinize dair yeni ne keşfettiniz? Şaşırarak, ‘içimde bu duygu da varmış benim’ dediğiniz oldu mu?
Burak Kut:
Kendi yansımanızı görmek çok ilginç. Olumlu ya da olumsuz farkında olmadan tuhaf bir şey söylediğinizde ya da öfke kontrolü yapamadığınızda hareketlerinizin tamamen kodlandığını görüyorsunuz. Hiç alakasız bir yerde sana karşı kullanıldığını görünce de kendini sorgulama durumuna geçiyorsun. O yansıma bazen çok eğlendiriyor ama bazen de çok ürkütücü geliyor.
Cansen Kut: Çocuk hayatınızı yönlendiriyor bir kere. Bir tür ayna tutuyor size, ‘Bak bu yaptığın hareket çok güzel değil, bunu ben sana yapsam nasıl olur?’u sana gösteriyor. Sabır ve tolerans da o noktada doğuyor zaten. Kendini tutup, yutkunma yeteneğini kazanıyorsun.

Nasıl bir baba olacağınızı hayal ediyordunuz ve gerçekte nasıl oldunuz?
Burak Kut:
Bende o duygular kendiliğinden geldi. Aden doğduğu ilk gün ben hemen kucağıma alabildim. Hatta tek elle tutup, göğsümde yatırıp, bütünleşip normalde babaların çok fazla girmediği detaylara, altını değiştirmeye kadar girdim. O anlamda uyumlu biri olduğum söylenebilir. Kızımla eğlendiğimiz için oyun arkadaşıyız. Bu anlamda biraz daha otoriter taraf anne gibi görülebilir. Bunun tam tersi olduğu durumlar da mevcut. Aden de bu durumun farkında. İşine geldi mi baba, işine geldi mi anne.


Evde disiplinli ve kurallı bir düzen mi var Aden için yoksa daha özgür mü yetiştiriyorsunuz?
Cansen Kut:
Biz rahat bir aileyiz. Amerikan sistemi uyguluyoruz. Örneğin; sabah uymak istiyorsa uyutuyorum çünkü o daha beş yaşında ve sabahın köründe okula gitmek gibi bir zorunluluğu yok. Yemek konusunda da tabii ki düzene, abur cubur yememesine dikkat ediyorum.


Burak Kut ve ailesi - Resim : 2

İkinizin de evde Aden’le olduğu bir gününüz nasıl geçiyor? Neler yapıyorsunuz?
Burak Kut:
Hafta sonları genelde evde bir arada oluyoruz. Aden’in etkinlikleri oluyor. Örneğin bize sormadan arkadaşlarını bir oyun yerine davet ediyor. Şaşırıp kalıyoruz. Annelerin telefondaki mesaj grubundan mesaj yollayıp buluşma yeri belirliyor. Çok enteresan, organizasyon yönetim kabiliyeti var.

Cansen Kut: Bir de kendine ciddi bir yılbaşı partisi verdi. Halbuki biz de öyle yılbaşı partilerine çok sık giden insanlar değiliz. Aralık ayında, bir arkadaşımın doğum günü yemeğinde yirmi tane anne bana şöyle dedi; “Cansen, Aden yılbaşı partisi yapıyormuş, herkesi davet etti. Bizim çocuklar da hazırlandılar, giyecekleri kıyafete kadar seçtiler.” Ne diyeceğimi şaşırdım, yirmi çocuk! Hayal dünyalarını da bozmak istemiyorum. Mecburen böyle küçük bir yılbaşı organizasyonu yapmak zorunda kaldım.

Televizyon seyretmesi, hatta bazı çizgi filmleri izleyip bazılarını izlememesi konusunda belli kısıtlamalar getiriyor musunuz?
Cansen Kut: Y
aşadığımız hayatta bu işin sonu yok. Çizgi filmden engelliyorsunuz, başka bir şey görüyor. Ama Aden seyrettiği şeyin sadece bir hayal dünyası olduğunun bilincinde, bu yüzden çok şanslıyım. Ne seyrederse seyretsin onun bir çizgi film olduğunu ve gerçek hayata taşımaması gerektiğini biliyor. Belli bir yaştan sonra çocuğa bunu anlatırsanız hiçbir sakıncası yok.

Burak Kut: Aslında televizyon onlar için şu an çağ dışı, yeni jenerasyon tamamen tabletlerle ilgileniyor. Bizim de çevremizde bu aletlerin kullanımını çok fazla engelleyen insan var. Ben tam tersine inanıyorum çünkü zaten genetik olarak da buna hazır geldiklerini düşünüyorum. Bu kadar çabuk adapte olmalarının başka bir açıklaması olamaz. Fakat tabii ki biraz daha bilinçlendikten sonra bir filtre yapmak gerekecek.

Aden’e bu yaşta en sıklıkla tekrarladığınız nasihat ne?
Burak Kut:
Her istediğinin hayatta olmayacağını anlatmaya çalışıyorum. Çünkü biz de onu mutlu etmeye, mümkün olduğu kadar her istediğini yapmaya çalışıyoruz. Ben orta halli bir evin çocuğuydum ve geçmişte göremediklerimi ona vermek istiyorum. Kızımın her istediği olsun psikolojisiyle hareket ediyorum, bu da bazen aldığı bir oyuncağın değerini bilememesine neden olabiliyor. Kıymet bilmeyi ona anlatmaya çalışıyoruz. Adil olması, kimseye kötü davranmaması gerektiğini öğretiyoruz.

Cansen Kut:
Hakkını araması, her şeyden önce insana saygılı olması ve Burak’ın dediği gibi hayatta bazı şeylerin hazır eline gelmeyeceğini, kazanması gerektiğini öğretiyoruz. Yanlış yaptığı bir hareketten dolayı istediği bir şey ertelenebiliyor. Çünkü hayatta her şeyin bir bedeli var. Şımarık bir çocuk olmasın. Çocukça olan bütün şeyleri yapsın ona varız, hoşumuza da gidiyor ama şımarıklıkla çocukluk arasında çok ince bir çizgi var. Zaten Aden kalıpların içerisine sokmadığımız bir çocuk.

Bir çocuk sahibi daha olmayı istiyor musunuz?
Cansen Kut: Aslında her anne-babanın aklından iki değil üç, dört, beş çocuk geçiyordur. Çocuk çok güzel bir şey, kardeşlerinin olması da çok güzel bir şey. Tabii ben de çok zor bir tempoda yaşıyorum. İnşallah olur, neden olmasın?

Karakter olarak hanginiz daha sorsunuz?
Burak Kut: İkimiz de zor karakterleriz diyebiliriz çünkü yaşam mücadelesinde farklı yollardan geçtik, farklı kavgalar verdik. Bu duygular bizi haliyle sert ve güvensiz olmaya itti lakin demokratik bir aileyiz. Küçük kızımız da bizim için bir birey. Kimsenin birbirine üstünlük kurma çabası olmaması gerektiğine inanıyoruz. Duruma ve yerine göre herkes birbirini idare edebiliyor, kızımız dahil.

Aden nasıl bir yapıya sahip? Karakter olarak hanginize daha çok benziyor?
Burak Kut:
Aden, ‘Anneye mi benziyorsun babaya mı benziyorsun?’ hikayesine ilk muhatap olduğu zaman adaletli bir kız olduğu ve ikimizi de üzmek istemediği için; “İçim annem dışım aynı babam” diyordu. Hem ruhen hem de fiziksel olarak sanatla ilgili bir çocuk. Karakter yeni yeni şekilleniyor tabii ama ben de felsefi açıdan onları bize emanet olarak görüyorum. Bir ruh zaten hazır bir şekilde koduyla, DNA’sıyla geliyor, bizim de vazifemiz ona en güzel şekilde bakmak.

Cansen Kut: Çok eğlenceli bir çocuk Aden. Aslında tüm çocukların yaydıkları o frekans ve enerji bambaşka. O doğduğu günden itibaren arkadaşımı ve en yakın dostumu doğurmuş gibi hissediyorum. Bütün anneler gerçi öyle hissediyordur. Kız çocuk olması, ikimizin de çok istediği bir zamanda bize gelmiş olması, benimle yaptığı sohbetler, üzüldüğümü görünce; “Cansenciğim neye üzüldün? Gel bana anlat bakalım, biz bunu bir paylaşalım” demesi ya da gecenin saat iki buçuğunda uyanıp babasına; “Baba hadi kalkalım” demesi... Pedagoglar okuyorsa şimdi bunu, ‘Bunlar ne yapıyor?’ diyecekler. Ama biz böyle kuralları yıkmış bir aileyiz işte.

Burak Kut ve ailesi - Resim : 3


Aden’e hamile olduğunuzu öğrendiğiniz ilk an neler hissetmiştiniz?
Cansen Kut: Hamilelik inanılmaz bir şey. Bir kere, bütün kadınlar yaşıyordur bunu, çok korkuyorsun önce. Ne olduğunu bilmediğin bir şeyle karşı karşıyasın ve içinde inanılmaz derecede onu koruma isteği doğuyor. O şaşkınlık, korku, heyecan hepsi bir arada geliyor. Hamilelik süresince de bu sürüyor tabii ki. O ilk kıpırdanma ve ilk hareketi hissettiğin zaman gerçek olduğuna inanamıyorsun.
Peki siz baba olacağınızı öğrendiğinizde neler hissetmiştiniz?

Burak Kut:
Çok benzersiz bir duygu. Yıllardır beklediğin, ümit ettiğin varlıkla karşılaşıyorsun. O süreç çok heyecanlı geçti bizim için. Aslında bir hikayesi de var. Ben müzik fuarını takip etmek üzere Cannes şehrine gittim. Doktoruyla da önceden konuştuk, yaklaşık 25-30 gün vardı ve iki-üç günlük bir seyahatti. Tam gittiğimin ertesi günü, akşamüzeri Cansen’in doğumunun başladığını öğrendim. Hayatımın en hızlı İstanbul’a gelişiydi. Sabahın köründe Nice havaalanında daha yerleri süpürüyorlardı, kimse yoktu ben vardığımda. Önce Paris’e oradan İstanbul’a hediyeler alarak geldim. Onlar da sanki beklediler beni ve yetiştim doğuma. Gerçekten tarifi mevcut değil o duygunun. Tabii ki erkekler babalığı çocukla iletişime geçince daha fazla hissedebiliyorlar sanırım. Ama şimdi büyük bir aşk var aramızda.

İsmine nasıl karar verdiniz?
Burak Kut:
Cansen’in aklında hep vardı, ben son ana kadar durdum. Bebeğimiz gelsin, hissiyatımıza göre isim koyalım istedim. Hatta tam karar vermediğimiz için doğduğunda bileğinde ‘Bebek Kut’ yazıyordu.

Cansen Kut: Aden ismi şöyle; ben hamileydim, o zamanlar Barbie’nin serilerini veriyorlar televizyonda. Ben de her pazar kucağıma ne kadar abur cubur varsa alıp çizgi film izliyordum. Kış dönemi, yılbaşı zamanı da olduğu için öyle bir bölüm işliyorlar ve o bölümde Barbie’nin Aden diye bir arkadaşı var. Aden cennet demek. O kadar etkilenmiştim ki! Tesadüf olarak bir hafta sonra Rod Stewart’ın röportajının olduğu bir dergi geçti elime onların da çocukları yeni olmuş ve onun da adı Aden. Ve bir cümleyi unutamamıştım; “Gelişiyle bana cenneti yaşattı” diyordu. Ben de bu bir işaret deyip o gün karar verdim.