Çok cool
Boran Kuzum. Hayranları çığ gibi büyüyor. Vatanım Sensin’in Leon’u sakin, huzurlu ve utangaç tavırlarına eğitimli halini ekleyerek yeni nesil yakışıklıların önüne geçmeyi başarıyor. Havası tarzına yansıyor. Gülüşü de güzel, kendisi de, sohbeti de. Bu ‘cool’, karizmatik yakışıklının çekim alanındayız biz de...
Röportaj: Gülru İncu
Fotoğraf: Hakan Adil
Styling: Mina Tanay&Burcu Çam
Saç&Makyaj: Onur Marangoz
Mekan için Pera Sanat Beşiktaş’a teşekkür ederiz.
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Sahne Sanatları Bölümü Tiyatro Anasanat Dalı’ndan mezun kendisi, yani alaylı değil okullu bir oyuncu öncelikle. Dizi dünyasıyla tanışması üç sene öncesine dayanıyor, ilk kez Analar ve Anneler’de kamera karşısına geçen Boran Kuzum, Muhteşem Yüzyıl: Kösem’in ardından Vatanım Sensin’deki Leon karakteriyle deyim yerindeyse esas çıkışını yaptı. Bir dönem çok ses getiren Oyunun Oyunu’nda da izledik Kuzum’u, halen Treplev karakterini canlandırdığı Martı ise tiyatro seyircisinin gönlünde taht kuran oyunlardan. Meraklısı hatırlayacaktır, İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın düzenlediği 21’inci Tiyatro Festivali’nin açılış oyunuydu Pürtelaş Tiyatro’nun sahnelediği Martı. Sessiz, sakin, konuşmaktan çok dinlemeyi seven biri o, aldığı tiyatro eğitiminden ve bulunduğu ortamla ilgili gözlem yapma yeteneğinin gelişmesinin bir sonucu belki de. Kendisinin de dediği gibi hem eğlenceli hem sakin biri var karşınızda; sıcakkanlı, içten, esprili ve tanıyınca daha da sevebileceğiniz biri.
Tiyatro eğitimi almaya nasıl karar verdiniz, neydi sizi tiyatronun büyüsüne kaptıran şey?
Meslek seçerken her şeyden önce odaklandığım konu, yaratıcılık alanıma uygun ve insanlarla ilişki halinde olabileceğim bir işte çalışmaktı. Tiyatro da merkezine insanı alan, insandan beslenen ve insana dönen bir sanat dalı. Kendimi en iyi hissettiğim, tutkulu olduğum ve tüm kalbimi, enerjimi verdiğim işteyim.
Bir oyuncu olarak hayatı nasıl algılıyorsunuz yani oyuncu olmak hayatı doğru algılamanızda nasıl bir rol üstleniyor?
Bir karakterin hikayesini anlatırken temel motivasyonum, karakterin doğruları ve yanlışlarıyla ve seyirciyle her zaman empati kurdurabilmek ve insanlara, izlediklerinden hayata ve diğer insanlara farklı bir bakış açısından bakmalarını sağlayabilmek oldu. Bu bilinç, benim de etrafıma daha derin bakmamı, güçlü empati kurabilmemi, daha anlayışlı ve metanetli olmamı sağladı.
Bir oyuncu olarak bugüne kadar aldığınız en acımasız eleştiri neydi?
Çok acımasız bir eleştiri aldığımı hatırlamıyorum ama eleştiri adı altında nefrete mesai harcayarak sosyal medyadan sevgisizliklerini gösteren insanları kendilerine karşı acımasız buluyorum.
Vatanım Sensin’deki Leon karakteri seyirciye ne mesaj veriyor?
Leon, insanların kendi tercihleri dışında doğuştan omuzlarına yüklenen milliyet, kültür, din gibi etiketlerle insanları yargılamamak gerektiğini, bütün bu etiketlerin altındaki insanı görebildiğimiz kadar insan olduğumuzu gösterdi bence.
Bir karaktere hayat vermenin en heyecan verici yanı ne sizin için?
Her yeni karakter yeni bir nefes. Yeni bakış açılarıyla hayata bakmayı deneyimlerken bunu seyirciyle paylaşmak, onların hayatına dokunmayı başarabilmek, belki de en güçlüsü hayatlarında bir şeyleri değiştirebilmek, en heyecan verici yanı bu mesleğin.
Oynadığınız ilk oyunu hatırlıyor musunuz, neler hissetmiştiniz genç bir oyuncu olarak?
İlk tiyatro oyunumu 13 yaşında, okulda oynamıştım. O zamanlar oyuncu olmak gibi bir düşüncem yoktu. Provalar bitti, ilk kez sahneye çıkacağım gün geldi. Aile, akrabalar da davetliler arasında tabii. Sahne arkasından sahneye çıktığım anda nefesimin kesildiği anı ve oyun bitince hissettiğim o tatlı hazzı hala unutamam.
O döneme dair unutamadığınız bir enstantane var mı?
Konservatuvardayken her türü oynama şansım oldu dört sene boyunca ama beni cezbeden şey; oyunun türünden çok anlattığı hikaye ve yazarın anlatış şekli oldu her zaman.
Yeni bir rol geldiğinde karar vermenizi sağlayan kriterler neler?
Rolün yapısından çok anlattığı hikaye önemli benim için. O karakterle ve hikayesiyle ben ne verebilirim insanlara… Tabii ki altından kalkabilecek olmam gerekir rolün.
Tiyatro ve oyunculuk hayat adına neler öğretti size?
Sanatın her dalı farkındalık seviyesini artırır. Oyunculuk da başka hayatlara, farklı psikolojilere ve kişisel çatışmalara ayna tuttuğu için, kendinden farklı olana hoşgörülü yaklaşabilmeyi sağlıyor. Etrafında yaşanan olaylara ve insanlara karşı kurduğun empati seviyesini yükseltiyor.
Tiyatronun ülkemizdeki sıkıntıları malum. Bu noktada dizi oyunculuğu bir zorunluluk mu biraz da?
Zorunluluk olarak görmedim hiçbir zaman. Ben bu mesleğe platform gözetmeksizin tutkuluyum. Sette olmak da sahnede olmak da ayrı haz benim için.
Bugünkü Boran Kuzum olmanızda en önemli kişiler ve olaylar neler?
Ailem; her kararımda arkamda oldu. Şimdi farklı şehirlerde yaşasak da desteklerini her zaman hissederim. Bugün olduğum insanda ve geldiğim noktada en büyük payı olan insanlardır. Dostlarım; hayatımda olup bitenleri, kararlarımı konuşmaktan, danışmaktan çekinmediğim yakın arkadaşlarım, düştüğüm zamanlarda kalkmama yardımcı olmuşlardır, daha güçlü hissettirmişlerdir. İlişkiler; iyi ya da kötü biten her ilişki o anda fark etmesem de beni hep daha ileriye taşımıştır.
Sizi hiç tanımayan birine kendinizi nasıl anlatırsınız yani ‘beni ben yapan unsurlar şunlardır’ dediğiniz özellikler neler?
Sevincini de, üzüntüsünü de, öfkesini de yakınındakilerle paylaşan, çok sevdiklerine kendinden daha çok değer veren, işine tutkuyla aşık olan, hem eğlenceli hem sakin kısacası dengede, kendiyle barışık ve kendini dinlemeyi seven biri. Kendimden üçüncü şahıs gibi bahsetmem de komik oldu.
Hayatınızın en büyük dönüm noktası ne?
Konservatuvara girme kararı alıp İstanbul’a taşınmam en büyük dönüm noktasıdır hayatımın.
Şu ana kadar hayatta öğrendiğiniz en önemli şey ne oldu?
Kendine karşı gerçekçi olduğun ve uğruna çabaladığın müddetçe hayallerinin gerçekleşmesi imkansız değil.
‘Keşke’ dediğiniz şeyler var mı hayatınızda yoksa yaşadığınız her şeyi iyisiyle, güzeliyle yaşadığınız için mutlu musunuz?
Yaşadığım iyi-kötü her şey beni her zaman daha ileriye taşıdı bu zamana kadar. Her deneyimden alınacak bir ders var hayatta. İyisiyle kötüsüyle kabul edip devam etmek lazım.
Şu sıralar Çehov’un Martı oyununda da rol alıyorsunuz. Böyle bir başyapıtta oynamak neler düşündürüyor insana? Oyundaki gibi iletişimsizlik, bencillik duygularının başarısızlığa ve mutsuzluğa neden olacağını düşünüyor musunuz?
Konstantin Gavriloviç Treplev, çoğu genç erkeğin oynamak isteyebileceği bir rol. Üstüne bir de bu harika kadroyla sahnede olmak inanılmaz keyifli. İletişimsizlik ve kayıp gençlik, oyunun temelinde ele aldığımız konular. Günümüzde de şehir yaşamının kaosunda artık iletişimler tek yönlü ilerlemeye başladı. Bu da insanlarda özellikle gençlerde mutsuzluk ve tatminsizlik hissettirmeye başladı.
Bir tiyatro oyununun karakteri olsaydınız hangi oyunun karakteri olmak isterdiniz?
Arthur Miller’ın Satıcının Ölümü adlı oyunundaki Biff karakterini çok severim.
En çok hangi yeteneğe sahip olmak isterdiniz?
Çello çalmak isterdim.
Duygusal biri misiniz yoksa mantığınız mı ağır basar?
Duygusalımdır ama mantığımı bastırmaması için uğraşırım. Bazen bocalarım ama genelde dengeyi kurmayı başarıyorum.
Oyunculuk için aldığınız en büyük tavsiye nedir?
Konservatuvardaki hocam Aslı Yılmaz, ‘yeteneğinizi tercihleriniz belirler’ demişti. Çok derin bir cümledir bu. Her zaman anımsarım.
Üniversite öğrencisiyken idealist olmak, hayatı farklı pencereden görmek kolaydır. Aynı ideallere bugün de sahip misiniz?
Her zaman.