Düşünen adam
Oyunculuğuyla konuşulan, aile hayatıyla merak edilen, karakteriyle takip edilen bir isim Onur Saylak. Özellikle son dönemde, Vatanım Sensin dizisinde canlandırdığı Yüzbaşı Tevfik’ten ve yönetmenliğini yaptığı ‘Daha’dan sonra hangimiz daha fazlasını bilmek istemediğimizi söyleyebiliriz ki? Öyleyse şanslı gününüz çünkü doğru yerdesiniz.
Aile kavramının sizin için önemli olduğunu anlıyorum. Peki, siz nasıl bir ailede yetiştiniz?
Kuşadası’nda büyüdüm ben. 80’li, 90’lı yıllarda orası daha küçük daha butik daha keyifli bir yerleşim merkeziydi. Hemen hemen herkes birbirini tanırdı ve çok sıkı dostluklarımız vardı. Denizin çok büyük etkisi var üzerimde. Güzel bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirdim diyebilirim.
Çocukken en çok neden korkardınız?
Elm Sokağında Kabus filminden çok korkardım. İzlediğim zaman Freddy Krueger tırnaklarıyla tahtayı çizdiğinde gözlerimi kapattığımı hatırlıyorum ama izlemeye devam ederdim. Şimdi ise çok korku filmi izleyemiyorum çünkü gerçekten korkuyorum. En son Altıncı His filminden sonra bıraktım bu işleri.
Bugün en çok neyi yapmaktan korkarsınız?
Şu anda en çok dünya korkutuyor beni. Gelmiş olduğu hal, sınırların daha kalınlaşması, ötekinin daha belirginleşmesi, insanlığın geldiği nokta ve yaşadığımız dünya en korkunç şey. Gelecek adına korkuyorum. Şu anda birçok insanın da bu korkuyu taşıdığını düşünüyorum. Çocuk sahibi olmak da tabii ki farklılaştırıyor ve arttırıyor bu korkuyu. Çok tekinsiz bir zamanda yaşıyoruz.
Sizi en son hayal kırıklığına uğratan olay ne oldu?
Sükut-u hayal... Mutlaka vardır, yaşanmıştır. Kimini yaşadığı hayat, kimini yaşayamadığı, kimini arkadaşı-dostu ya da öyle sandığı, kimini aşkı, sevgisi, kimini ise aldandığı insanlar hayal kırıklığına uğratmıştır herhalde. İnsana özgü bir şey olsa gerek. Evrende var mıdır bu kavram bilemedim. Bir güneş herhangi bir gezegeni hayal kırıklığına uğratmış mıdır ya da Jüpiter’i bir meteor hayal kırıklığına uğratabilir mi? Bilemedim... Hep insana özgü... Sanırım insanoğlunun bu denli bencil, bu denli yıkıcı, bu denli vahşi bir yaratık olduğunu gün be gün, tekrar ve tekrar görmek olabilir son hayal kırıklığım.
En büyük, en güçlü tutkunuz nedir?
İşte size net bir cevap; Beşiktaş! Fazla bir şey söylemeye gerek yok sanırım.
Hayatta kaçırdığınızı ya da henüz fırsat bulamadığınız için yaşayamadığınızı düşündüğünüz neler var?
En çok yapmak istediğim şeylerden bir tanesi Uzakdoğu’yu görmek. Çok merak ediyorum, mistizmi beni çekiyor o coğrafyanın. Bir de uzun araba yolculukları ama kıtalararası... Siz tamamlayın kafanızda; bir araba, hesapsız bir rota. Bana özgürlüğü çağrıştırır yolculuk her zaman. Mutlaka yapacağım, mutlaka!
Peki, aşktan ötürü hiç pişmanlık duyulur mu?
Duyulmaz niye duyulsun ki? Aşk güzel bir şey.
Evlenmek, çocuk sahibi olmak sizi ne yönde, nasıl değiştirdi? Neler öğretti?
Her şeyden önce, çocuk sahibi olmak size karşılıksız sevgiyi öğretiyor. Hayatınızda ilk kez. İkincisi, anne ve babanızı daha iyi anlıyorsunuz. Üçüncüsüyse, hayata daha iyi sarılıp daha disiplinli hale geliyorsunuz. Hiçbir şey sizi korkutamıyor ve üzemiyor. Daha güçlü oluyorsunuz ve hayata daha korkusuz bakabiliyorsunuz.
İlişkide fedakarlığın bir sınırı olmalı mı sizce?
Fedakarlık yaptığını biliyorsan başka bilmiyorsan başka. Bu tanımlamayı yapabiliyorsan yaptığın fedakarlığın farkındasın demektir ki bu algıya geldiysen sınır koyabilirsin. Ama içinden gelerek yaptığın noktada bunu düşünmezsin zaten.
Hayatınızın merkezinde olan ve dengenizi koruyan şey nedir?
Bisiklet gibiyim sanırım. Hızlı gittikçe dengemi koruyabiliyorum. Hız daha odaklanmış bir şekilde yola devam etmemi sağlıyor.
Kızlarınızla paylaştığınız fotoğraflar sosyal medyada büyük ilgi görüyor. Özel bir iletişim şekliniz var gibi görünüyor. Beraber neler yapmaktan keyif alıyorsunuz?
Genelde Maya ile resim yapmayı çok seviyoruz beraber. Toprak ile de spor yapmak, boğuşmak gibi daha fiziksel aktiviteleri seviyoruz.
Kimi çok yakından tanımak isterdiniz?
Daniel Day-Lewis’i tanımayı çok isterdim, hayranıyım çünkü merak ediyorum o adamın nasıl bir kişilik yapısı olduğunu.
Şu an burada olsa ne sorardınız?
Bir meslektaş olarak bu kadar değişik karakterleri bu kadar farklı ve başarılı şekilde oynamasının sırrını sorardım. Hiçbir rolü bir diğerine benzemiyor, hiçbir gestusu bir başkasına benzemiyor. Bir role nereden, nasıl yaklaştığını kısaca metodunu öğrenmek isterdim çünkü çok beğendiğim bir aktör.
‘Orman’ adlı kısa filmden sonra ilk kez ‘Daha’ isimli uzun metrajlı bir filmin yönetmenliğine imza attınız. Yönetmen koltuğunda oturmak, baştan sona bir film ortaya çıkarmak nasıl bir deneyimdi?
Öğretici... Yoğun bir çalışmadan henüz yeni çıktık. Hakan Günday’ın ‘Daha’ adlı romanından yola çıkarak bu filmi oluşturduk. Bu müthiş serüven hepimiz için olağanüstüydü. Çok iyi bir oyuncu kadrosuyla çalıştık. O yüzden şanslı hissediyorum kendimi. Elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık. Benim için büyük bir ders niteliğindeydi süreç. Sinemanın etkin ve yaratıcı sularında üretebilmeyi bir şans olarak görüyorum ve sanırım oldukça keyif aldım bu deneyimden. Artık kolay kolay duracağımı sanmıyorum.
Yönetmenliğe dair gelecek hedefleriniz neler? Bir gün tamamen oyunculuğu bırakıp işin bu kısmında ilerlemeyi düşünüyor musunuz?
Bir sonraki film henüz fikir aşamasında. Zorlu ve uzun bir süreç bizi bekliyor, ama o film çekme serüvenine bir daha çıkma arzusu o kadar baskın ki... Çok da beklemeyeceğiz gibi görünüyor. Ama bu arada oyunculuğu asla bırakamam. O kadar severek yapıyorum ki. O beni bırakmadıkça ben onu asla bırakmam...
Bu ülkede yaşananlardan sonra herkes bir kaçış planı içinde. Sizin bu konudaki görüşleriniz neler? İstanbul’da yaşamaktan mutlu musunuz?
Kaçmak ne de zor bir kelime... Birdenbire, aniden her şeyi arkada bırakabilir miyiz? Umudumuzu o kadar yitirdik mi? Kaçınca biter mi her şey? Sorular sorular… Tabii ki şu an İstanbul ya da ülkenin herhangi bir yerinde kimse rahat değildir. Her an bir şeyler yaşayabilirsiniz. Bir an önce durdurmalıyız bu durumu hep beraber, korkmadan üzerine gitmeliyiz, ülkede huzuru ve barışı sağlamalıyız.
Sadece bir gecelik neyi değiştirme gücüne sahip olmak isterdiniz?
Yoko Ono’nun çok sevdiğim bir lafı var; “Tarihi değiştirmek için hepimizin kötülükle mücadele etmesi şart.” Kötülükleri yok etme gücüne sahip olmak isterdim, bu bir. Yeryüzünde doğal yaşamın korunması ve çeşitlenmesi için, iklim değişikliğini durduracak bir güç isterdim, bu iki. Dünyadaki tüm politikacıları toplayıp, çocukluklarına döndürmek ve ellerine çilekli bir dondurma verip şunu anlatmak isterdim; özgür düşünce özgür insan. Bu da üç! Liste böylece gider...
Tam şu anda neyin gerçek olmasını dilerdiniz?
Yaz gelsin. Bu zorlu kış bir an önce bitsin. Denize atlayıp avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum çünkü…
Röportaj: Ece Üremez
Fotoğraf: Fırat Meriç
EFENDİ ADAM. Düşünen adam. Nitelikli adam. Bundan sonra bu kelimeleri duyduğumda aklıma Onur Saylak’tan başkasının gelebileceğini sanmıyorum. Ekrandan bana yansıyan enerjiden tamamen başka biri vardı o gün karşımda. Her adımı, her kelimesi, her bakışı ile kendini baştan yaratıyordu sanki. Ona şaşkınlıkla baktığımı kendisi bile farketmiş olabilir bilemiyorum ama centilmenliği, kibar tavrı ve duruşu ile sanki bu döneme ait değilmiş izlenimine kapılmaktan kendimi alamadım. Ve bunun nedeni kesinlikle Vatanım Sensin dizisinde canlandırdığı Yüzbaşı Tevfik dolayısıyla bıraktığı bıyıkları değildi. Ayrıca kendine has karizmasının bir tartışma konusu olduğunu da sanmıyorum. Ses tonu bile özel olan Onur Saylak’a dair beni en çok etkileyen şeylerden biri de röportaja verdiği kıymet oldu. Öylesine anlık kelimeler dökülmüyordu ağzından, özel bir zaman ayırmak, kendisiyle baş başa kalmak, tartışmak, yüzleşmek, konuşmak istiyordu. Çünkü sözlerinin gerçek bir anlamı, değeri ve mesajı vardı. Hep düşünüyordu, zihni hiç durmuyordu aslında. ‘Hızlandıkça dengemi buluyorum’ demesi tam da bu yüzdendi. Sahip olduğu yetenekler silsilesi, sabrı, cesareti ve adanmışlığı ile kat ve kat güçleniyordu. Özellikle şu son yazdığımOnur Saylak’ın damarlarını besleyen kan diyebilirim; adanmışlık. “Bir şey yapmak istediğim zaman sonuna kadar gidiyorum ve kimse beni durduramıyor” dedikten hemen sonra öğrendim ki kendisi Boğa burcuymuş ve biliyorum ki bir Boğa’yı kimse hedefinden şaştıramaz. İyi ya da kötü aklındakinin, kalbindekinin, hayalindekinin peşindedir her zaman. Onur Saylak’ın yönetmen olarak çıktığı yolculuk da bunun en gerçek emsallerinden biri. Son olarak şunu da yazmam gerek, onun çok sevgi dolu bir kalbi var. Bana, ‘Bir günün sonunda bunu nereden bilebilirsin ki?’ diye sorabilirsiniz. Şöyle oldukça nostaljik bir yanıtla bitireyim o halde; çünkü gözler kalbin aynasıdır.
Vatanım Sensin seti çalışması zor bir set mi?
Aslında çok keyifli ve eğlenceli geçiyor çünkü bizim setteki uyumumuz çok iyi. Herkes şahane oynuyor bence ve kimyamız iyi tuttu. Zorluk olarak şundan bahsedilebilir, dönem dizisi olduğu için sahnelerin hazırlığı çok uzun sürüyor. Fakat şikayetçi değiliz çünkü eğleniyoruz.
Canlandırdığınız Yüzbaşı Tevfik karakterine kendinizden kattığınız neler var? Karakterinize hazırlanırken nasıl bir süreçten geçtiniz?
Bir role çalışırken birçok şeyden besleniyorsunuz. Bu herkes için farklı kaynaklar anlamına gelebiliyor. Ben daha çok dönem fotoğrafı inceledim. Çok da dişi bir rol olduğu için biraz kendi kendine gelişti de denebilir. Süreç içinde oynadıkça mimikler, jestler ya da sözler çok hoşunuza gidiyor ve bunu devamlılık haline getiriyorsunuz. Ölmez Hasan karakteri ile bir sahne oynarken, silahımı elimden almıştı. Sahnenin sonuna; silahımı geri alıp ‘O zimmetli’ diye bir cümle eklemiştim. Zimmetli sözü şimdi Tevfik’te kalıcı oldu. Bu detaylar işi güzelleştiriyor. Bizim setimiz de bu tip doğaçlamalara imkan veriyor. Çok iyi yönetmenlerimiz var, bizlerin de oyuncu olarak alanları çok açık.
Güçlü bir karakterle bağ kurduktan sonra ayrıldığınız zaman ne oluyor?
Bir süre daha o karakteri hatırlamaya devam ediyorsunuz. Bazen gün içinde de kendinizi ara ara onu düşünürken yakalıyorsunuz. Oynadığınız bir sahne ya da replik aklınıza geliyor. Ama her şey bitince, unutuyorsunuz gidiyor. Ben çok çabuk vedalaşırım karakterle çünkü yenisi gelecektir. O yüzden hem fiziken hem mental olarak alan açmak gerekiyor.
Uzaktan çok sakin ve ağırbaşlı bir yapınız var gibi gözüküyor. Hiç aykırı, uç ya da ters bir yanınız olduğunu düşünüyor musunuz?
Bu bir yanılgı, bir yanılsama. Bir insana uzaktan bakıp onunla ilgili yorumda bulunmak zor biriş diye düşünüyorum, biriyle ilgili fikir sahibi olmak, hele hele kendinizle ilgili. İnsanın ne zaman nasıl davranacağını kestirmek zor. Yine de ne çok sakin ne de ağırbaşlı diye tanımlayamam kendimi. Sürekli devinen, yaşamın bu zor halinde ayakta kalmaya çalışan, zaman zaman çok çalışkan, zaman zaman dünyanın en tembel insanı diye tanımlayabilirim Onur’u. Hayallerini gerçekleştirmeye çalışan, aynı zamanda yaşın da gerektirdiği gibi mutlu ve huzurlu olmak için uğraşan biriyim. Dünyanın yangın yerine dönüşmüş bu halinde geleceğe umutla bakmaya, değişimin her an ve her yerde olabileceğine inanan biri.
Hayatınızda neyin asla değişmesini istemezsiniz?
Kızlarım. Onlar her zaman var olsunlar. Bir de tabii ki, oyuncu olmaktan memnunum o hiçbir zaman değişmesin. Üretmekten ve yaratmaktan asla uzak kalmamak istemem.