Duygu tercümanı: Oğuzhan Koç
Sakin ama bir kadar da iddialı karizması, farklı dünyalara gidiş bileti sesi ve kalbimize dokunan sözleriyle müzik listelerimizin yeni favorisi Oğuzhan Koç. Üretim hızının arttığı son dönemde son sürat bir buluşmayla ona yetişmeye çalışıyoruz. Biz yetişirken siz de sesi biraz daha açın, çünkü onu dinleme vakti geldi!
Tanışmamızı oyunculuk yeteneklerine borçlu olduğumuz Oğuzhan Koç, hayatımıza ekranda bir anda karşımıza çıkarak dahil oldu. BKM sahnesinde Yılmaz Erdoğan’ın yeni yeteneklerini izlerken Oğuzhan Koç’a ayrı bir parantez açmamız gerektiğini tahmin ediyorduk. Güldürmeyi başarırken kendine has ses rengiyle oyuna kattığı müziğini favorilerimiz arasına almıştık. Süregelen dönemde de duyduklarımızdan fazlasıyla memnun olduğumuz şarkılarıyla kalbimizi fethetmeyi başardı. İçinde bulunmaktan pek memnun olmadığımız -malum sebepler- bu yıla bir albüm, ve şimdilik, bir single sığdıran Oğuzhan Koç ile iki arada bir derede buluştuk.
Bu hızlı buluşmayı da onun üretim hızında vites arttırmasına borçluyuz. Uzun bir aradan sonra hayranlarıyla buluşturduğu ‘Ev’ adlı albümle gelişen müziğini ilan etmişti. Geçtiğimiz günlerdeyse ‘Kendime Sardım’ isimli şarkısıyla hislerimize tercüman olmaya kararlı olduğunu kanıtladı. Hele de mecburen evlerimize kapandığımız bir dönemden sonra kendine saranlar, romantik ilişkilerini askıya alanlar için birebir! Listemizdekileri dinlerken, yenileri beklerken ve onun dünyasına yolculuğa çıkarken biz fazlasıyla keyif aldık. Sizi de aramızda görmekten memnuniyet duyarız.
Yılın ilk yarısı nasıl geçti? Sahiden “Kendime sardım, olmadı yattım.” dediğiniz bir dönem mi yaşadınız?
Yılın ilk yarısı belki de kariyerimin en üretken dönemi olarak geçti diyebilirim. Yılın henüz başında, ocak ayında tam yedi yıl aradan sonra ikinci albümüm olan Ev’i çıkarttım. Kendime pozitif anlamda sardım diyelim... Olmadığında da yattım ama olduğu zamanlarda dinlediğiniz şarkıları hazırladım.
Yakın dönemde çıkan ‘Ev’ adlı albüm ve yanı sıra kısa süre önce bizimle buluşturduğunuz bir de şarkı var:‘Kendime Sardım. Bu aralar sizi doya doya dinleyebiliyoruz. Üretiminiz bu hızla devam edecek mi?
Henüz geçen yıla kadar bir yıl içinde iki single çıkarır; onlarca hazır ya da yarım kalmış şarkıyı da kenarda bekletirdim. Müzik dünyasının yeni halini, hızını, beklentilerini ve beğenilerini ortak bir çerçeve içinde ekibimizle birlikte değerlendirdik ve kenarda duran şarkıların kimseye bir faydasının olmadığını keşfettik. ‘Yeni şarkım tutar mı?’ paniğinin, telaştan başka bir şey katmadığını da gördük. Üretiyorsak paylaşalım dedik ve ciddi bir hızla üretime geçtik. Sanıyorum bundan sonraki süreç de böyle devam edecek. Hem kendime hem de şarkılarımı söylemek isteyen arkadaşlarıma mümkün olduğu kadar şarkı yazmak istiyorum. Geride ne kadar güzel anlar ve anılar bıraksak o kadar iyi.
BKM sahnesinde hepimizi güldüren skeçlerle tanıdık sizi. O günden bugüne beyaz perdede ve müzikte de radarımıza takıldığınıza memnun olduk. Bu yolculuğun başrolü olarak tanışma sürecimizi nasıl özetlersiniz?
Tanışmamız benim hiç hesaplamadığım gibi fakat olması gereken en hayırlı şekilde oldu sanırım… Çocuk yaşta eğitimini aldığım müziği profesyonel olarak yapma umuduyla İstanbul’a gelmiştim. Aradan geçen üç yılın sonunda kendi senaryolarını yazan ve oynayan bir tiyatrocuya dönüştüm ve seyirci de beni böyle tanıdı. Müziğe tekrar dönebilmem 2013 yılını buldu. İyi ki de öyle oldu. Çünkü yazdığım her şarkıda aldığım drama, yazarlık ve oyunculuk eğitimlerinin bir payı olduğunu düşünüyorum.
Peki, bugüne dek müziğinizdeki değişim ve gelişim nasıl gerçekleşti?
Temel müzik eğitimimin üstüne yetiştiğim aile ortamını, sosyal çevreyi ve kültürü, toplumun beğenilerini ve ülkenin atmosferini her zaman dikkate alarak ilerlemeye çalıştım. Gündemi ve günceli takip ederek şarkı sözlerinde her zaman biraz daha derinleşmeye çalışarak şarkılar yazdım. Bu çabanın karşılık bulması da beni doğru yolda olduğuma dair hep motive etti.
Her şeyi değiştiren o sihirli an neye benziyordu? Bugünden geriye bakınca ‘o an’ hafızanızda nasıl yer etmiş?
Her şeyi değiştiren sihirli an, Dokuz Eylül Üniversitesi kantininde geç kaldığım için bir dersi kaçırmış çay içiyorken kendime sorduğum sorular ve o sorulara verdiğim gerçek cevaplardan oluşuyor. O anı hatırlıyorum… Gerçekten ne yapmak istiyorum? Mutlu muyum? Ne olsa mutlu olurum? Hayallerimi gerçekleştirecek donanımda mıyım? Tüm bu soruları sorduktan sonra yaşananlara zaten şahitsiniz…
Duygularımıza tercüman olan şarkı sözlerinizle bizi etkilemeyi başarıyorsunuz. İçinizden gelerek ve yaşayarak mı yazıyorsunuz, yoksa bu güçlü bir empati yeteneğinin eseri mi?
Yaşayarak yazmak kesinlikle çok daha hızlı. Hatta beni bile şaşırtacak bir hızla oluyor. Bazen sen istemesen de elin, beynin, kalbin bir kağıt-kalem buluyor ve yazıyor… Fakat iyi bir şarkı iyi bir empatiyle de pek tabii olur. Bir arkadaşımdan dinlediğim hikayenin şarkısını yazmışlığım da vardır. Müzik yapısında ciddi derecede matematik içerir.
Oğuzhan Koç’u dinlediğimiz anda romantizmi adeta görebiliyoruz ama kliplerini izlerken mizahi yönünü hiç kaybetmediğine de şahitlik ediyoruz. Mizah sizin için tüm duyguların yanı sıra bir ‘kendini ifade etme biçimi’ mi?
Aslında ben tam olarak şarkılarım ve kliplerim arasında bir yerdeyim galiba… Günlük hayatta efkarı seven veya durduk yere dertlenen bir adam değilim asla. Aksine enerjik ve neşeliyimdir. Fakat işin içine müzik girdiği anda aklıma gelen melodiler dinlemeyi sevdiğim her şeyde biraz hüzün olduğunu fark ettiriyor. Benim müzik kariyerim bunun sebebini arayarak geçecek sanırım.
Dillere pelesenk olacak hit bir şarkının olmazsa olmazı nedir?
Eğer bir şarkı dillere pelesenk olacaksa iki tane olmazsa olmazı vardır. İyi melodi ve iyi söz!
Hakkında şarkı yapmak istediğiniz ama bir türlü fırsat bulamadığınız veya cesaret edemediğiniz bir konu var mı?
Benim müziğim benimle ve hissettiklerimle ilgili… Tüm dünya meseleleriyle yakından ilgiliyim ama hiçbiriyle ilgili şarkı yazıp bir köşe kapmak derdinde değilim… Söylemekten korktuğum hiçbir şey yok; fakat müziğim vasıtasıyla söylemeyi tercih etmeyeceğim birçok şey var.
Hayranlarıyla yakın temasta bulunan nadir isimlerden birisiniz… Bu yakın ilişkinin ve iletişimin kazandırdıklarını merak ediyoruz…
Yeni dünyada sevenlerinden uzak ve ulaşılmaz biri olmaya çalışmak işe yaramıyor maalesef... Bunu 90’lı yıllarda yüzünü göremediğimiz birçok yıldızın şimdi kahvaltı sofrasındaki yumurtayı bile paylaşmasından da anlayabiliriz. Fakat bilmedikleri şey, insanların samimi olanı ve olmayanı çok iyi ayırt ediyor olması… Ben başından beri tanınmadan önce nasıl biriysem öyle yaşamaya gayret ediyorum. Kimse benden üstün değil; ben de kimseden üstün değilim. Elbette tanınmanın mesleğimin geçici bir gerekliliği olduğunun da farkındayım. Sevenler de bunu net olarak hissediyor ve aramızda samimiden daha samimi bir bağ oluşuyor.
Çoğumuzun kimse bakmıyorken yaptığı kendine has ‘yalnız ve gizli hareketleri’ vardır… Siz kimse yokken, tek başınıza ve konfor alanınızdayken nasıl birisiniz?
Evde asla şıklık peşinde koşmam! En çirkin ama en rahat şortumu ve yine en çirkin ama en rahat çoraplarımı giyerim.
Tanıdık bir ifadeyle bu kez de biz bir şey isteyelim: “Bana tek bir güzel şey söyle, gitmeden önce…”
Hatalarımı görme, gideceksen dönme…
TEK BAKIŞTA
En sevdiğim yaz aktivitesi arabayla yol yapmak.
♦ ♦ ♦
En sevdiğim meyve karpuz.
♦ ♦ ♦
En sevdiğim koku ‘Turbo’ sakız kokusu.
♦ ♦ ♦
En sevdiğim film Geleceğe Dönüş serisi.
Röportaj: Baran Alışkan
DİĞER RÖPORTAJLAR
- Modern çağda bir hayalperest -Simge-
- 20 soruda Aslı Özer
- Fırat Çelik ile Paris’te bir öğle saati...
- Çağla Şıkel: Kıdemli bir mutlu!