Farkı Tavrı Mabel Matiz
Bazı insanları duygularından tanırsınız. Onlarla konuşmadan da iletişim kurabilirsiniz. Duyguları şeffaftır, size bakışlarıyla anlatırlar her şeyi. Tıpkı ismi gibi Mabel Matiz de öyle...
Fotoğraf: Fethi Karaduman
Röportaj ve styling: Aslıhan Sever
Saç ve makyaj: Utku Ağagil
Retouch: Mazlum Murat Güzelsoy
Fotoğraf Asistanı: Çağrı Atay
Styling Asistanı: Sudenaz Tuğcu, Süeda Kaya
Sıcak ve naif. Duygularını doyasıya yaşamaktan kaçınmayan ama içinde bunları sorgulayabilen ve bağlantılar kurabilen, bunları sözlerine yansıtabilen biri. İşi konusundaysa son derece düzenli ve titiz... Şöhretin getirdiklerinden faydalanmak yerine dünyanın dinleyebileceği şarkılar üretmek peşinde. Başarısı da buradan geliyor. Yeni olanı denemesi ve son derece dinamik kalması, onu çoğu sanatçıdan ayırıyor. Karşımızda üretmekten beslenen, değişimden kaçınmayan, naif, savunması kelimelerinde bir Mabel Matiz var.
Diş hekimliği bölümü mezunusunuz... Nasıl başladı müzik serüveni?
Klişe olacak ama müzik hep vardı. Yazar çizerdim, Türk popuyla yakından ilgiliydim. Üniversite için İstanbul’a geldikten sonra ilgim arttı. Gitar dersleri, ilk müzik grubu derken kendi şarkılarımı yazmaya başladım.
Engin Akıncı ile tanıştıktan sonra hayatınızda neler değişti?
Profesyonel müzik hayatım onunla başladı. 2010 yılında özel bir muayenehanede diş hekimliği yapıyorken kendimi bir anda Alper Erinç’in stüdyosunda buldum. İlk albümümü orada kaydettik. Engin pek çok alanda algıları açık ve öngörülü biri. Çok şey öğrendim ondan yıllar içinde.
İlk albümünüzden sonra geniş bir kitleye ulaştınız. Nasıl geldi şöhret algısı? Size geri dönüşleri nasıl oldu?
Aslında ilk albüm daha çok bir merhaba gibiydi. Geniş kitlelere ikinci albümüm Yaşım Çocuk’la ve Sultan Süleyman yorumumla ulaştım diyebiliriz. Tanınmak, beğenilmek elbette güzeldi. Geri dönüşler ve liste başarıları beni hep mutlu etti. Şöhretle bir sorunum yok. Ancak insanın kendini korumaya alması gerekebiliyor. Yorucu bir şey şöhret.
Kumral Ada Mavi Tuna’dan gelen Mabel takma isminin hikayesi nedir?
Mabel Fransızca’da ‘cicim, güzelim’ anlamına geliyor. İlk gençliğimde sevgilimle birbirimize böyle sesleniyorduk.
‘Gök Nerede?’ albümü güzel bir çıkış yakalamıştı. ’Ya Bu İşler Ne?’ single çalışmanızla ilgili tepkiler nasıl?
Gelen tepkilerden mutluyum. Oldukça beğenildi. Bambaşka bir dönemimin başlangıcı gibi oldu şarkı. Yeni ve beklenmedik bir şey yaptım. Hem kendim ve dinleyicim için, hem de ana akım müzik piyasası için yeni.
Sözlerin çoğu size ait. Sizi söz yazmaya ne itiyor? Nelerden etkileniyorsunuz?
Kendimi ifade edebilmek hep çok önemliydi. Çocukken kekemeydim ve bu çok büyük bir yer kaplardı hayatımda. Bu yüzden müzikle, kitaplarla daha çok ilgilenirdim. Söz yazmak öncelikle bunlardan ötürü gelişti. Zaman içinde sebepler çoğaldı tabii. Genellikle kendi yaşadıklarımı anlatıyorum. Aşık olduğumda ya da herhangi bir aynalanma durumu yaşadığımda daha kolay yazarım. Toplumu ya da bütün bir dünyayı ilgilendiren sevimsizlikler de konularıma dahil olabiliyor.
Hiç aşık oldunuz mu? Nasıl bir aşıksınız?
Birkaç kere aşık oldum. Sevmeyi sevilmeyi ben de herkes kadar seviyorum galiba. Kıskanç ve inatçı olabiliyorum. Hepimizin aşktan beklentileri farklı, bunlar uyuşmayınca fırtınalar kopuyor. Zaten aşk çoğu zaman çocukluk yaralarımızla, eski hikayelerimizle ilintili bir şey bence. Oraları güncellemek, temizlemek zor. Son zamanlarda aşkla, ilişkiyle ilgili fikirlerim bir nebze yerinden oynadı. Artık hiçbir şeyden emin değilim.
Sevgiyi cesurca mı yaşarsınız adımlarınız mantıklı mıdır?
Mantık filan yok. Düşünmeden yaşarım. Çıldırırım. Cezasını çekmem de uzun sürmez...
Zaaflarınız var mı?
Herkes kadar.
Mersin’de büyümüşsünüz. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Müstakil bir evde, narenciye bahçeleri içinde büyüdüm. Hayvanlarla ve her türlü bitkiyle iç içe. Eken biçen, üreten bir köy hayatı vardı etrafımda. Tır şoförü babam genellikle yollardaydı. Annem terzilik yapıyordu, evi çekip çeviren kişiydi. İçine kapanık, duygusal bir çocuktum. Kitaplarla aram çok iyiydi. Okulun parlak çocuğuydum. Konuşma bozukluğum en çok kafama taktığım şeydi sanırım.
Çocukluğunuza dair müzikle alakalı ilk hatırladığınız şey ne?
Evde sapı kırık bir saz vardı. Çok önemli bir sembol hala benim için. Bir de Şinanay şarkısına takmıştım. Sürekli eteği ve saçları uçuşan kadınlar çiziyordum. Köy düğünlerindeki türkü ve oyun havası repertuvarları da hatırladığım en eski şeylerden.
İlk nasıl başladı bu serüven? Aileniz nasıl karşıladı?
Evde, sokakta, her yerde şarkı söylüyordum. Müzikle ilgili olmam hoşlarına gidiyordu diye hatırlıyorum. İlkokul yıllarındayken annem bir ara konservatuvar muhabbeti bile yapmıştı. Ama tabii köy ortamında standart öğrenimime ancak devam edebildim. Lisede ilk gitarımı alınca işler biraz değişmeye başladı.
Sizin hayatınızın kahramanı kim?
Benim.
Sanatçı olmanın en güzel yanı ne sizce?
Sürekli değişme, değiştirme ihtiyacı.
‘Hayatımın dönüm noktası oldu’ diyebileceğiniz bir anınız var mı?
Sultan Süleyman’ı seslendirmek sanırım önemli bir dönüm noktasıydı. İşin komiği kaydı albüme zorla soktum gibi bir şey... Defalarca girip çıktı. Aysel Gürel’e tanımadan aşıktım ve bana bir şekilde el vermiş gibi hissetmiştim.
Ritim olarak daha yüksek bir Mabel Matiz albümü görüyoruz. Nedir bu değişikliğin sebebi?
Yeni şeyler denemeyi seviyorum. Ritimlerle eskiden beri ilgiliyim. En eski müzikal bilgilerden biri bence ritim, genetik bir miras belki. Bir şarkıya kendimizi sebepsizce kaptırmamız bile bununla ilgili çoğu zaman. O yüzden ritim üzerine kurulmuş şarkılar beni bir süredir ekstra heyecanlandırıyor. Albümde biraz daha dengeli olacak; dans şarkıları da var, klasik balatlar da.
İstanbul size ne ifade ediyor? Seviyor musunuz bu şehri?
İstanbul’u seviyorum, onu kirletip yağmalayanları ise hiç sevmiyorum. İstanbul gibi kadim bir şehrin getirildiği bu hal, içimi acıtıyor. Çok mesele var; inşaat, hava kirliliği, gürültü. Tarihi dokuya çok zarar verildi. Her şey çok yorucu bir halde. Yine de benim İstanbul’la olan bireysel bağımda değişen pek bir şey yok. Hala zamansız, hala güzel benim için. İçten içe seviyorum onu, konuşmadan anlaşıyoruz gibi bir şey.
Titiz bir insan mısınız? Evde düzenli misinizdir?
Öyleyim galiba, yer yer takıntılı denecek kadar titiz… Özellikle de iş konusunda. Klasik Başak burcu. Evde öyle aşırı düzenli filan değilim. Orta karar diyelim.
Yaz insanı mısınız? Kış insanı mı?
Kesinlikle yaz insanıyım. Kış bütün enerjimi emiyor. Kat kat giyinmek de cabası.
En büyük hayaliniz desek...
Bütün dünyanın dinleyeceği şarkılar yapmak. Bütün dünyayı gezmek. Dünya dışına çıkmak.
Peki sosyal medyayla aranız nasıl? Eleştirileri nasıl karşılıyorsunuz?
Instagram’ı sık kullanıyorum. Twitter’dan uzaklaştım, orayı sadece duyuru amaçlı kullanıyorum. Sosyal medya tuhaf bir yer. Çok kapılmamak lazım. Eleştirilerle ilgili bir sorunum yok. Hep çok uçlarda eleştirildim ve buna alışkınım. Kendimi ilerletmeme yardımcı olacak fikirleri alıyorum.
Rol model kabul ettiğiniz biri var mı?
Yok.
Dördüncü albümünüz Maya yolda...
Sözlerde biraz daha sade, folk izler var sanırım. Sound da Türk folk melodileriyle elektroniğin birleşimi gibi bir şey olacak. Yer yer balatların, yer yer dans şarkılarının olduğu kalabalık bir repertuvar söz konusu. Neredeyse bütün besteler bana ait. Ortak beste de var. Sabi Saltiel, Kaan Düzarat, Mark Dobson, Ah! Kosmos gibi prodüktörlerle çalışıyorum.
Gelecek dönem planlarınız içinde neler var?
Dördüncü albümüm Maya ile beraber Türkiye içinde ve dışında bol bol gezmek istiyorum. Kendi diskografim dışında başka ortak projelerim de olacak. Planlarım genelde üretmekle ilgili. Benzeri olmayanı üretmek istiyorum.