Geceye yön verenler
Özge Fışkın ve Jehan Barbur. Eğlence hayatına yön veren, koşup dinlemek için can attığımız, gece çıktığımızda aklımıza gelen öncelikli isimler... Onları biraz daha yakından tanımak için bir araya geldik, bu arada birer mini gece hayatı rehberi almayı da ihmal etmedik!
Aslıhan Sever
Kaliteli müzikleri, farklı tarzları ve tabii ki seslerinin muhteşemliğiyle bizleri etkilemeyi başaran iki isim. Birini dinlerken enerjisiyle coşup sesimiz kısılana kadar bağırırken; diğerinin dinginliğinden besleniyoruz. Zaten biri rakı diğeri tekila kadını. Hayatı algılayış şekilleri de sanatçı bakış açısını yansıtır nitelikte; dolu dolu! Özge Fışkın ve Jehan Barbur, özel birer müzisyen oldukları kadar çok da özel kadınlar. Röportajlarını okuduğunuzda neden böyle dediğimizi eminiz daha da iyi anlayacaksınız. Peki eğlence hayatına yön veren bu kadınlar kendileri nasıl eğleniyor, nerelere gidiyor, kimleri dinliyorlar? Müziği onların kelimelerinden dinledik; haklarında bilmediğimiz pek çok şeyi keşfettik.
“Sahnedeyken, olmak istediğim başka hiçbir yer yok.”
Özge Fışkın
Eğlenceli müziği ve sahnedeki performansıyla ayrı bir yere koyduğumuz Özge Fışkın, “Ben müziği her zaman insana güç veren, yalnız bırakmayan, zamanı unutturan, hayatı daha yaşanılır kılan vefalı bir dost olarak gördüm” diyor.
Albüm başarınızı ayrı tutuyorum; bir de canlı olarak sergilediğiniz inanılmaz başarılı bir sahne performansınız var. ‘hadi Özge’yi dinlemeye gidelim’ diye bir kalıp oluştu. Performansınızın bu kadar iyi olmasını neye bağlıyorsunuz?
Benim yaptığım müziğe sımsıkı tutunup, bana inanan çok kıymetli bir dinleyici kitlem var. Aramızdaki bağ çok gerçek, bunda yıllardır yaptığım canlı performansların katkısı çok büyük elbette. Sadece kendim için şarkı söylemiyorum. Dinleyiciyle ortak bir noktada buluşmak için her zaman gayret ediyorum. Kendi yazdığım şarkıların dışında repertuvarımda başka müzisyenlerin sevdiğim şarkıları da oluyor. Ve çok çalışıp, yenilenmek, farklı şeyler denemek bu performansı enerjik tutuyor sanırım.
Neden müzik?
Ben karakter olarak dışa vurumcu biriyim. İçimde hep kaynayan bir durum var. Çocukluğumda belki biraz dikkat çekmek, takdir görmek güdüsüyle başlayıp, sonrasında da hayatımın merkezi oldu müzik. Müzik dinlerken ve yaparken kendimden biraz kurtulabiliyorum. İçimde tutmak istemediğim, ulu orta söyleyemediğim iyi ya da kötü her türlü duyguyu dışa vurmak iyi geliyor.
Yıllardır müzik piyasasının içindesiniz. hem müzik hem de dinleyici açısından bir değerlendirme yapmanızı istesek...
Açıkçası müzik yapmak için çok da harika bir zamanın içinde değiliz. Bugünün teknolojisi; üretilen müziğe daha kolay ve hızlı erişmemizi sağlarken diğer yandan zor konsantre olan ve çabuk tüketen bir dinleyici kitlesi yarattı. Bu durum yapılan işlerin kalitesini bir hayli etkiliyor. Geçmişe geri dönmek imkansız olduğu için, kaliteyi koruyarak, zamana ayak uydurup üretmeye devam etmek gerekiyor. Çünkü yapılan müzik samimi ve iyiyse her şeye rağmen ayakta kalıyor.
Son zamanlarda ülkece yaşadığımız üzücü olaylar yüzünden konserlerin iptal edilmesini nasıl karşılıyorsunuz?
Konserlerin iptal edilmesini bir yanımla anlıyor, diğer yanımla yanlış buluyorum. Bu iradi bir mevzu. Konserin iptal edilmesine, konseri verecek sanatçıların öncelikle karar vermesi gerektiğini düşünüyorum. Ülkenin bize yaşattığı bu kaosun bedelini, bizim ödememiz gerektiğini düşünmüyorum. Kasavet ikliminde yaşanılan bu memlekette, her gün muktedir olanların eliyle işlenen cinayetler karşısında, ‘Durun eğlenmeyin’ emrini de sağlıksız ve yapmacık buluyorum. Ahlaki ve vicdani olarak zayıf bir toplum değiliz biz. Kararlarımızı kendimiz verebiliriz. Müzik, tiyatro ve baleyi yahut her türlü sanatsal etkinliği, terör bitecekse 10 yıl boyunca durduralım. Ama sanat, terörle el ele yürüyen bir olgu değil. Terörün bağırdığı bir memlekette, sanatın elinden tutup onu susturmak ne kadar doğru! Terör bağırdıkça, sanat haykırmalı… Ölümü, terörü sükunetle karşılamanın, susmanın zamanı şimdi değil.
Hayatı ve insanları iyi tanıdığınızı söyleyebilir miyiz?
“İnsanları tanıyorum” diyemem ama onları hissedebildiğimi söyleyebilirim. Sadece kendi hayatımdan yola çıkmamam gerektiğini öğrendim. Başka insanların aynı hayatları farklı algılarla yaşadığını hatırlatıyorum kendime. İlla ki bir ortaklık kuruyoruz birbirimizle. Tek bildiğim, hiçbirimizin bir diğerinden daha önemli ya da değersiz olmadığı. Ne kadar az ‘ben’, o kadar çok ‘biz’. Belki bir gün daha iyi tanıyabilirim insanları…
Kahramanlarınız var mı?
Benim tüm kahramanlarım asal… Ben, sen, o; biz, siz, onlar… Hatta mümkünse kahramanlarımızı öldürdüğümüz bir dünyayı alkışlama taraftarı masallardır onlar.“Fazla hijyenik yerlerin kalbi pek atmıyor.”
JEHAN BARBUR
Müzik dünyasının nabzını, insanı farklı dünyalara taşıyan parçaları ve ses tonuyla tutan Jehan Barbur, “Müzik dinlemenin bir nedeni olmamalı, bu bir farz” diyor.
Şarkılarınızla, müziğe ciddi anlamda katkı sağlıyorsunuz. Öyle ki insanların albüm almayı bıraktığı şu günlerde herkes sizin şarkılarınızı konuşuyor, sosyal medyada paylaşıyor. Bu başarı nasıl oluştu? Nelerden beslendi?
Eğer gerçekten öyleyse, ne mutlu bana. Ben yazdığım şarkıların bir derdi olsun istedim. Daha doğrusu, bu şarkıları yazdıktan sonra anladım ki, söyleyecek bir şeylerim vardı ve onları anlatmışım. Yani, sırf şarkı yazmak için ya da piyasada tutar mı tutmaz mı davası uğruna dökülmedi bunlar içimden. Bir nevi konuşma ihtiyacı... Yani olma derdinden değil, yaşayabilmek için nefes almaya gayretten. Bir yerden beslenmiyorlar; hayatımın aslılar.
Geçmiş albümlerinize baktığınızda, hoşunuza gitmeyen şeyler oluyor mu?
Her şarkı yazıldığı dönemin anlatısı… Oları başka ‘ben’ler yazdı. Bugünkü Jehan’ın, eskisinin üzerinde bir söz hakkı yahut eleştirisi olamaz; olmamalı. Teknik olarak, yani kayıt ve düzenleme anlamında, kendimi sürekli eleştiriyorum. O eleştiri hiçbir zaman sonlanmaz. Sonlanmasın da… İçime sinmeyen belki tek bir şarkım var. Ama onu da söylemeyeyim. Onun da seveni var…
Yıllardır müzik piyasasının içindesiniz. hem müzik hem de dinleyici açısından bir değerlendirme yapmanızı istesek...
2002’den beri sahnede şarkı söylüyorum. 2009 itibarıyla kendi albümlerimi yapmaya ve kendi şarkılarımı söylemeye başladım. 13 senedir müzikle yaşıyorum. Hala her şeyi ilk gün duyduğum inanç ve heyecanla yapıyorum. Bunca yıldır elbette dinleyici de, müzik de, piyasa da değişti. Ama yüzümü çok da o taraflara çevirmek niyetinde değilim. Ben piyasaya iş yapmıyorum; çünkü ben ‘iş’ yapmıyorum. Müzik yapmaya gayret ediyorum. Kendimi etrafa göre devşirmeye çalışsam etraf olurum, yani kendim olmaktan, içimdekini dillendirmekten uzaklaşırım. Yanılırım, kafam karışır, benliğimi kaybederim. Dört albümdür beni takip eden, konserlerime gelen o güzel dinleyiciyle aramızda konuşulmamış bir akit var gibi… Onlar neyle karşılaşacaklarını az çok biliyorlar, ben az daha iyisini, müzikle sahnede vermeye çalışıyorum. Onları yanıltmamak benim ilk sözüm; hem kendime hem onlara. Piyasaya ya da değişen dinleyici profiline göre yerimi belirleyemem ben.
Size istediğiniz gibi yaşayabileceğiniz bir gün versek...
Nerede olduğumun bir önemi yok. Rakı masası, dostlar ve annem; benim cennetimdir.
Özge’nin gece hayatı...
Gece çıktığınızda nereye gitmekten, neler yapmaktan hoşlanırsınız?
Eskisi kadar gece çıkmıyorum. Çoğunlukla konser izlemek, arkadaşlarımla yemek yemek için çıkıyorum. Şu sıralar çoğunlukla Anadolu yakasındayım. Kadıköy Zeplin Pub sıklıkla uğradığım mekanlardan.
Tercih ettiğiniz içecek nedir?
O günün enerjisine göre değişiyor ama çoğunlukla tekila.
Sevdiğiniz eğlence ortamı nasıl?
Arkadaşlarımı görebildiğim, iyi müzik dinleyebildiğim yerler. Ezberimi bozacak, daha önce gitmediğim, farklı tarzda yerlere de gittiğim oluyor.
En son hangi konsere gittiniz?
Garaj İstanbul’da Kes konserini izledim.
Kimi, nerede, nasıl dinleyelim?
Kişiden kişiye değişiklik gösterir. Ben mesela Suzan Kardeş izlemeye bayılıyorum. Bu yıl çarşamba akşamları Zarifi’de sahne almaya başladı. Babylon, Salon İKSV, Hayal Kahvesi, Karga, Dorock XL’da da görmek istediğim konserler var
Bu enerjinin kaynağı ne?
Ben hayatımın büyük bir kısmını kendimle uğraşarak geçirdim. Yararını görmekle birlikte yaş aldıkça bunun bir sonu olmadığını da fark ettim. O nedenle mümkün oldukça her anın değerini bilmeye çalışıyorum, kendimi de bazen çok ciddiye almıyorum; yapabildiğim kadar elbette. Sahnedeyken zaten olmak istediğim başka hiçbir yer yok… O nedenle enerjim hep yüksek. Dinleyici ile o bağı kurmak için bu enerji şart bence.
Yeni projeleriniz neler?
Yeni şarkılar kaydediyoruz. Hepsini aynı anda harmanlayan bugünlerde, biri diğerini besliyor çünkü. Proje dünyasında yaşamak biraz yorucu ama aklımda uçuşan birtakım yeni fikirler var.
Beslendiğiniz müzikler neler?
Şu sıralar Türk sanat müziği dinliyorum. Özellikle Müzeyyen Senar, Zeki Müren ve Nesrin Sipahi. Plaktan dinlemekse ayrı güzel.
Son zamanlarda ülkece yaşadığımız üzücü olaylar yüzünden konserlerin iptal edilmesini nasıl karşılıyorsunuz?
Kesinlikle doğru bulmuyorum. Hayatını müzik üzerinden kazanan çok sayıda insan var. Bu tedirgin, gelgitli durum hep önce müzik sektörünü vuruyor. Çünkü müziğin algılanış biçimi sağlıklı değil ülkemizde. Değişmesi de, ülkede pek çok şeyin değişmesine bağlı.
Size bir gün veriyoruz; istediğiniz gibi yaşayabileceğiniz bir gün... nerede ve nasıl geçirmek istersiniz?
Yemek yapmayı çok seviyorum. Şöyle büyük bir sofra kurup göremediğim dostlarımı ağırlamak isterdim. Ki ilk fırsatta yapmaya çalışacağım.