Güzel ve yaramaz! Bade İşcil
Onunla oyunculuk hayallerini, aşk durumunu, stilini ve Kuzey Güney'i konuştuk!
KUZEY GÜNEY
Kuzey Güney’i hayatında nasıl bir yere koyuyorsun şu an?
Kuzey ve Güney, bendeki reyting sıralamasında birinci. Çarşamba
olsun ve kendimi izleyeyim, oturup kulisini yapalım diye bekliyorum.
Denk gelince severek izlediğim dizi bu.
Kendini izlemek nasıl bir his?
O izlediğim ben değilim. Benim aynada gördüğüm kişi Banu değil. Ne
onlardan biri benim ne Kıvanç, ne Mustafa abi, ne Öykü kendileri...
Tuhaf; bir yandan hayranım bir yandan içindeyim. Belki de sette başka
bir karaktere büründüğüm içindir.
Öyle çok dizi var ki... Çoğunun da ömrü kısa oluyor. Sen çok iyi projelerde yer aldın. Hep böyle şanslı mısındır?
Evet doğru, şansıma çok güzel projelerde yer aldım; Ezel, Kuzey
Güney gibi. Bu elbette bir şans. Çünkü ben hırslı olmadığım bir alanda
zorlanmadan bu noktaya geldim. Allah’ın yazdığı bir kader bence bu ve
şanslı bir kader. Ancak bu noktadan sonra, şöyle densin istiyorum; ‘Bu
karakteri canlandırsa canlandırsa Bade İşcil canlandırır.’ Çünkü kendimi
geliştiremediğim, tıkandığım işi yapamıyorum.
Kıvanç Tatlıtuğ tam da senin ifade ettiğin şekilde kendini geliştirdi. Sen rol arkadaşını nasıl buluyorsun?
Kıvanç’ı ben Kuzey Güney’den önce de tanıyordum, yakın arkadaşımın
arkadaşıydı. Arkadaş ortamında çok görüşmüşlüğümüz de vardır, abi-kardeş
gibi birbirimizi de severiz. Daha önceki projelerinde denk gelip
izlediğimde ve yorumladığımda, ‘çok yakışıklı bir adam ama başka bir
yakışıklı adam gelir, yerine geçer’ durumu vardı. Şu anda, ‘çok
yakışıklı adam, hem yakışıklı olup hem böyle oynayan adam bir daha gelir
mi? Türkiye’de böyle kim var?’ diyorum. Ve evet ben de kendim için
böyle densin istiyorum. Setteyken, onun Kuzey gibi bir insan olduğuna
inanıp konuşmadığım bile oluyordu. O algıyı yaratabilmesi için gerçekten
inandırıcı oynaması gerekiyor ki, düşünün ben önceden de tanıyorum
adamı. Öyle biri olmadığını, tavrını filan biliyorum ama sette o kadar
Kuzey oluyor ki...
AŞK
Basın, bir sevgilin olsun diye çırpınıp duruyor:)
Evet ama olmadan da oluyor işte. Hakikaten ayıracak vaktim de yok.
Ben istemez miyim birini seveyim, biri beni çok sevsin, bir aşk
yaşayayım, yemekten içmekten kesileyim, bir heyecan olsun ama inan
heyecanlanacak vaktim olmuyor. Aşık olabileceğim bir adam olsa, aşık
olduğumu anlayacak vaktim olmayacak. Kendimi dinleyecek vaktim bile yok.
Basında çıkan haberlere çok takılıyor musun, yoksa hiç aldırmıyor musun?
Ailem rencide oluyor diye üzülüyorum. Sonuçta bir abim var. Türk
toplumunda, Türk ananeleriyle büyümüş, her ne kadar çok modern olsa da,
aynı zamanda Osmanlı yapısında, birtakım tutucu fikirleri olan bir
babaya sahibim. Ataerkil bir aileden geliyorum ve onları rencide edecek
ya da ‘senin kız da...’ dedirtecek şeyler olsun istemiyorum. Ben sadece
işimi yapıyorum. Bir şey yazacaklar diye gitmiyorum çoğu mekana.
Buğra Gülsoy’un ayrılık nedeni bile sana bağlanmıştı değil mi?
Buğra’nın ayrılacağını duydum, sordum “Gerçekten ayrılıyor musun?”
diye, “Evet öyle, ayrılıyoruz” dedi ve sadece bu kadar konuştuk. Değil
ilişki yaşamak, daha fazlasını konuşacak samimiyetim bile yok. Sormadım
da!
Çocukken ünlü olma hayallerin hiç yok muydu?
Bu, hiç hayal ettiğim bir şey değildi. Gerçekten! Mesela çocukken,
ortaokulda, lisede hep ‘boyun uzun, farklı bir tipin var, güzellik
yarışmasına katılsana’ tarzında cümleler duyardım. Hatta yakın bir
arkadaşım Elite Model Look yarışmasına katılmıştı, dereceye girememişti
ve bana da ısrarla ‘sen girsen kazanırdın, niye girmiyorsun, beni sinir
ediyorsun’ deyip durmuştu. Ama benim hiç içimde böyle bir istek yoktu. O
zamanlar ya veteriner ya da modacı olmak istiyordum.
Peki nasıl oyuncu oldun?
Üniversitede bir arkadaşıma rastladım, kız arkadaşı bizim okulda
okuyordu. Turizm dergisi çıkartıyormuş... Modayla ilgili bir şeyler
yazmamı istedi. Ben sayfaları hazırlamış teslim ederken de, ‘Benim bir
projem var, bir dekorasyon programı hazırladım, sen sunacaksın diye de
söyledim, sunarsın değil mi?’ dedi. ‘Ben nasıl sunacağım, hayatımda
kamera önüne geçmiş insan değilim, yapamam’ desem de, bir şekilde
ısrarcı oldu. O kadar istemiyordum ki, babam nasıl olsa izin vermez diye
ona pasladım. Fakat babamı bile ikna etti. Bu şekilde başlamış oldum.
Böylece Evlere Şenlik programını sunmaya başladım. O süreçte ekranda
görüldüm ve yapım şirketlerinden teklif gelmeye başladı. Tabii o kadar
saçma geliyor ki insana... Üniversitedesin, senin neyine geldiklerini
anlayacak bilinçtesin, güzelliğin için olduğunu tahmin edebiliyorsun.
Ama benim istediğim bu değildi. Benim kendimde keşfettiğim bir sürü
başka meziyetlerim var, tasarlayabilen bir gücüm var... Onlarla
konuşulmak istiyorum. Tamam renkli gözlüyüm, sarı saçlıyım, ama ben hep
buyum zaten. Hem herkesin kendine has bir güzelliği vardır. Benim elim
çok güzel olabilir ama elimi kullanamadıktan sonra bir anlamı yok...
Lisede bir öğretmenimin dediği cümle hep kulaklarımda çınlar: ‘Bade sen
güzel kızsın ama asla şımarma, çok zeki kızsın o aklını kullanarak bir
yere gel, hiçbir zaman boş bir kız olma!”
Sunuculuk, reklamlar, diziler derken ilk kez ne zaman gerçekten ünlü olduğunu hissettin?
Ezel’de galiba. Aslında olayı en net fark ettiğimde Dubai’deydik.
Kırmızı halıda yürürken Riham Riham (Şebnem karakteri orada bu isimle
yayınlanmış) diye tezahürat yaptılar. Barikatların arkasından ulaşmaya
çalışıyorlardı. Kartpostallarımı çıkarttılar. Kendimi tam bir Hollywood
starı gibi hissetmiştim ve çok şaşırmıştım.
Şu anda hayatının nasıl bir dönemindesin?
Çok yoğunum. Genel anlamda geçmişe dönüp baktığımda ise, kendimi çok
daha başarılı hissettiğim ama aynı zamanda kendimi yetersiz de bulduğum
bir dönemimdeyim.
Oyunculuk anlamında mı?
Evet. Şöyle bir şey oldu çünkü; oyunculuk yapmaya başladım ama daha
iyi olmalıyım, daha iyi, çok daha iyi... Böyle bir istek içindeyim.
Tamamen kendini oyunculuğa adamış gibisin... Moda eğitimin ne olacak peki?
Vakit ayırıp başka bir şey yapamıyorum ki! Şu an odaklandığım şey oyunculuk.
Pek çok genç isimden farklı bir enerjin var. Ne var içinde böyle dışarı heyecanla çıkmayı bekleyen?
Yaramaz bir çocuk! İçimdeki o çocuğun enerjisi bu. Ben de ondan
ilham alıyorum sanki. ‘Haydi’ diyor bana, ‘yap’ diye cesaretlendiriyor,
yüreklendiriyor. Ve böyle çok yoğun tempoda çalıştığım zamanlarda bile
yorulmamam gerektiğini hissediyorum. Teşvik eden bir yanı var. İçimde
bir yerde bir ses var...
MODA
Peki moda eğitimi alan biri olarak, modayı ne derece takip edebiliyorsun?
Moda bloglarını, yurt dışındaki defileleri, yeni sezon tasarımları
takip etmeye çalışıyorum. Dedikodularıyla bile bir şekilde
ilgileniyorum. Zaten Özgür Masur’la çok sık görüşüyorum. Bir şekilde
ondan da duyup yakalıyorum.
Modaya uygun giyinir misin peki?
Sezonda alışverişe çıkınca, tabii ki modanın bir ucundan tutmuş
oluyorsun ama benim genellikle klasik bir tarzım var. Spor yaparken
spor, sete giderken eşofman ya da kot-tişört...