Hayal kurabilen bir adam: Ali Aksöz
İyi bir oyuncu olmasının yanı sıra yazarlığa yıllar önce adım atmış yaratıcı bir hikayeci. Attila İlhan’a atıfla ‘Anamdan yolcu doğmuşum’ dese de geçtiği yerlerde bir hayli kalıcı izler bırakan Ali Aksöz, gücünü hayallerinden alıyor. Kelimelere olan hakimiyeti ise onun dünyasının tam da içine sürüklüyor.
Dibe vurduğunuzu hissettiğiniz bir an oldu mu?
Çok derine daldığımı fark ettiğim, gün yüzü görmeyen derinliklere indiğim çok oldu ama o dibe çarpmaktan hep kurtardım kendimi. Dünyanın dört bir yanında saçma sapan, muhteşem, komik şeyler geldi başıma ve bazıları ciddi tehditler barındırıyordu. İnsanın böyle durumlardan sadece kendi kuvvetleriyle kurtulmayı becermesi güçlü bir tatmin hissini de beraberinde getiriyor. Duygusal olarak çatırdadığımı, ufalanmaya başladığımı hissettiğim zamanlar da oldu. Bunların önüne geçmek, fiziksel zorlukları bertaraf etmekten şüphesiz daha zordu ama çöküşü kabullenmedim hiç, bir noktada sırf inattan bile duygusal yıkıma karşı koydum. Bütün bu dalışlardan bir yazar olarak çok beslendim, zira zihnimizdeki karanlık dehlizler, bütün o uç hisler ve tecrübeler, karakterimizi çatlatmak suretiyle güçlendiren ‘şeyler’ bana hep malzeme vermiştir. Anlayamadıklarımızı anlamak için gösterdiğimiz, belki de toplumun sınırındaki şairane ve çoğunlukla fuzuli çabalardan ve karşı konulamaz gibi görünen hasımlara karşı içimizde bulduğumuz
irade gücünden, kahramanlıklardan beslendim. Bu yüzden zor durumlardan, zor hislerden, duygusal dalgalanmalardan ürkmüyorum, hatta ilgimi çekiyorlar.
Yalnız kalmayı, kendine fazla fazla vakit ayırmayı seven erkeklerden misiniz?
Yalnızlığı severim, kendimle baş başa kalmak konusunda bir sorunum yok. İyi geçiniyoruz. Zaman zaman etrafımda kimsenin olmamasını, çöken sessizliği seviyorum. Biriyle birlikte olduğumda da bu ihtiyaç kaybolmuyor. Bazen bizden sıyrılıp ben olmaya dönme ve birlikte olduğum insanı özleme ihtiyacı duyuyorum.
Kaçmak ya da uzaklaşmak istediğinizde ilk aklınıza gelen yer neresi olur?
Genellikle bu soruya ‘aile evi’ diye cevap verilir, benim için de çok farklı değil. Aile evinin sembolize ettiği daha masum, daha başıboş, sorumlulukların çok daha az olduğu günlere dönmeyi kim istemez ki? Kaçma ihtiyacını hiç hissetmedim, bu benim karakterime ters ama içinde bulunduğumuz durumla arama mesafe koyma ve her şeyin perspektife oturması için değişiklik yapma isteği bana yabancı değil. Sık sık duyumsadığım yeni yerler keşfetme arzusuyla birleşince, uzaklaşma isteği doğuyor. Bu arzumu başka ülkelere ve şehirlere giderek tatmin ediyorum, ama uzaklaşabilmek için kullandığım en önemli araç zihnim olsa gerek. Küçük bir şehirde geçen çocukluğum sayesinde ihtiyacımız olan her şeyi hayalini kurmak suretiyle kendimiz temin ettik ve halihazırda kuvvetli olan hayal gücümüzün pratiğini yapacak çok fırsatımız oldu.
Hayatınızda hiç sizden şüphelenen biri oldu mu? Ya da ‘Eyvah yakalandım!’ dediğiniz bir an yaşadınız mı?
Kız arkadaşlarım sadık olsam da genelde benden şüphelendiler. Yakaladıklarını sandıkları ve aslında yakalamadıkları veya yakalanacak bir durum olmadığına inanmayanlar oldu.
Uzaktan bakınca sakin bir yapınız var gibi gözüküyor. Hiç aykırı, ters bir yanınız yok mudur?
Çok uzaktan bakarsanız sakin biri gibi görünüyor olabilirim. Hiperaktif, zaman zaman öfkelenen, mücadeleci, yol tepen biriyim, kendimi dizginlemenin pratiğini tanınmaya başladığımdan beri bolca yaptığım için son zamanlarda sükunetimi daha çok koruyorum. Hiç sakin biri değilim ama sakin olmak mesleğin gereklerinden biri.
En son kime kalbinizden gelerek sarıldınız?
Anneme…
Sette saatler nasıl geçiyor? Eğleniyor musunuz?
Genellikle uyum içinde çalışan, iyi geçinen ve eğlenen bir ekibiz. Tabii bu biraz çektiğimiz sahnelere de bağlı. Eğlenceli sahneler çekiyorsak hoş vakit geçirmemek imkansız ancak ne kadar eğlenirseniz eğlenin, set saatleri uzadıkça yorucu olmaya başlıyor ve muhabbet ağırlaşıyor. Bu durumlarda benim imdadıma kitaplarım ve yazılarım yetişiyor.
İnsan başarılı oldukça değişir mi?
Başarı ve başarısızlık... Her ikisi de insan ruhunu sallayan şeyler. İnsan ister istemez etkileniyor. Başarı insanın kendine olan güvenini yerine getirir ancak üst üste gelen birkaç başarı hikayesi rehaveti de tetikleyebilir. Bu biraz insanın karakterine de bağlı. Arada başarısız olmak başarının hazmı açısından önemli.
Kendinize zaman ayırdığınızda ilk yapmak istediğiniz ne olur?
İlk yaptığım şey, evde iş ve boş vakit arasında bir tampon süreç yaratmak. Boş zamanımı değerlendirecek şeylere başlamadan kafamı dağıtmak suretiyle toplamak. Bu aşamadan sonra ise seyahate çıkarım, bir kitap alır okurum, açar biraz konsol oyunlarına dalarım, spora giderim veya bir şeyler izlerim.
Hayattan kendinize çıkardığınız en büyük ders ne oldu?
İnsanoğlunun bu dünyanın başına gelmiş olan en kötü şey olduğu ve buradan yükselmenin bireysel ve kitlesel bir zorunluluk olduğu...
Kadınlara güveniyor musunuz? Onlardan bugüne dek neler öğrendiniz?
Kadınlar ya da erkekler, hayatta birkaç kişi dışında kimseye güvenmem. Güven teslim etmek insanın kendi karakteriyle alakalı, teslim edilen güvene layık olmak ise bambaşka bir karakter özelliği. Güven duymak karşındakini güvenilir yapmıyor maalesef. Bununla birlikte kadınlardan çok şey öğrendim. Sessiz gücün ve dayanıklılığın ne demek olduğunu, önyargı ve baskıya karşı nasıl durulabileceğini, birine koşulsuz destek verebilmeyi...
Kadınların en hayran verici özelliğinin ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Kadınların en hayran verici özelliği kadınlıkları hiç şüphesiz. Kadınsı estetiklerinden anne olabilmelerine, size ait her özellik o kaynaktan besleniyor. Karşı cinsteki o tamamlayıcı ve çekici cazibe hayatın muhteşem öğelerinden biri.
Röportaj: Ece Üremez
Fotoğraf: Hakan Adil
Bazı insanlar vardır, kısacık da olsa hayatınıza girdiği için 'iyi ki tanıdım' dersiniz. Ben de o günün sonunda Ali Aksöz için tam da bu cümleyi geçirdim içimden. Kapıdan içeri girdiği andan itibaren yüzünden hiç eksik etmediği ve kendinizi ona yakın hissettiren gülümsemesiyle mekana ruhunu kazandırdı. Bu kadar çok röportaj yapılmasına rağmen onun hakkında pek bir şey bilmiyoruz aslında. Aklımda bu fikirle, ‘Ali sektörel bir vaka olmalı’ edasıyla yaklaşan gizemli halimden olsa gerek yine yüzünde kocaman bir gülümsemeyle sordu; “Ee sorular neler?” Bu kez de, bu işte bir terslik var çabuk teslim oldu diye düşünürken yüzümde yoğunlaşan esrarengiz ifadenin bilincine vardım ve o benle röportaj yapmaya başlamadan önce kontrolü ele aldım. Ne de olsa karşımda bir oyuncudan önce bir yazar duruyordu. Ve kelimelerle arası oldukça iyiydi. O yüzden de bugüne dek hayatının sadece dış çizgilerini ustalıkla paylaşmayı seçmişti. Elele’ye henüz katılan bir editör olarak ilk röportajımın kendisiyle olduğunu söyledikten sonra bunun hatırına gerçek ‘Ali’ ile okuyucuları tanıştırmak istediğimi belirttim. O da dileğimi gerçekleştirdi, tüm kalbini sonuna kadar açtı. Sizi onunla baş başa bırakmadan önce kısa bir girizgah yapmak isterim: Bir yol hikayesi onunki. Kopenhag’dan Amsterdam’a New York’tan İstanbul’a hem eğitim hem de keşif amaçlı uzanan bir yol... Hep gerçeğin peşinde. ‘İnsanoğlu bu dünyanın başına gelen en kötü şey’ dese de, hayatta sadece birkaç kişiye güvense de konu aşka gelince cüretkar ve heyecan dolu. Kadınlardan çok şey öğrendiğini itiraf ediyor, en önemlisi de sessiz gücü ve dayanıklılığı... 33 yaşında olan Ali hakkında beni en çok etkileyen ise şu oldu; sevdiği kadını sahiplenen erkek hiçbirimize yabancı değil ama o aşkı sahiplenen bir erkek. Mütevazı, sadık, hayatın bir mücadele olduğunun farkında olan, sadece uzaktan bakıldığında sakin görünen, Beykent Üniversitesi’nde televizyon ve sinema doktorasına devam eden, 3G kullanmayan ve tıpkı ‘Medcezir’ dizisinde olduğu gibi girdiği her ortamda spot ışıklarını üzerine çeken Ali Aksöz’ün hem kendisinin hem kelimelerinin gücüne kapılmaya hazır olun.
Şu an hayatınızda nasıl bir dönemden geçiyorsunuz?
Yoğun, heyecanlı ve yaratıcı. Yapmak istediğim birkaç seyahati yapabilme bol bol okuyabilme, otistik çocukların eğitimi gibi önemli olan bazı etkinliklere dahil olma fırsatım oldu. TÜRSAK, Geleceğin Sineması yarışması için jüri üyeliği ve Herkese Kitap Vakfı ilk yapılacak Danışma Kurulu Üyeliği yapmamı isteyerek beni onurlandırdılar. Oyunculuk açısından da kariyerimi ileriye taşıyacak, memnuniyet verici teklifler alıyorum ve bunları dikkatle değerlendiriyorum.
Siz kendinizi tanımlayacak olsanız ilk cümleniz ne olurdu? Ya da kendi hikayenizi anlatmaya nasıl başlardınız?
Kendimi -şu anda tam olarak da bunu yapıyor olduğuma bakmayın- anlatmayı aslında pek sevmiyorum. Fakat nasıl başlarsa başlasın, benimki; tematik olarak yazdıklarımı da derinden etkileyen bir unsur olması bir kenara, fiziksel ve fikirsel bir yol hikayesi. Gerçek bilginin peşinde, kendimi mümkün olduğunca geliştirmeyi hedefleyen bir insanım. Herhalde böyle bir öyküye uygun girizgah Attila İlhan’ın ‘Anamdan yolcu doğmuşum’ sözleri olurdu.
‘Medcezir’de gözüktüğünüz ilk andan itibaren tüm dikkatler üzerinizde toplandı. Bu konuda neler hissediyorsunuz?
Gerçeküstü bir his bu aslına bakarsan ama hazırlıklı olduğum için bocalamadım. Böyle bir ilgi çok gurur verici ama beni çok etkilemiyor. Kendimi şöhret gibi görmüyorum, ulaşılmaz olmak gibi bir derdim de yok. Ulaşılmazlık sanrısı, değer kazandırmaz, değer sanrısı yaratır. Ben Barış Manço, Müjdat Gezen, Kemal Sunal gibi ulaşılmazlık derdi olmayan üstatları izleyerek büyüdüm. Dolayısıyla bana yöneltilen bu ilgi ve takdire müteşekkirim ancak önemli olan kendimi insanlara doğru anlatmak ve iyi işler ortaya koymak.
Yaşlanmaktan, bir gün gelip de cazibenizi kaybetme olasılığından korkuyor musunuz?
Yaşlanma fikrine bayıldığımı söyleyemem ve teknolojinin katlanarak artan hızına güvensem de öngörülebilir gelecekte engellenebilecekmiş gibi durmuyor. Dolayısıyla çok da önemli değil, yaşlanacaksak yaşlanırız ve bunu da adabıyla yapmanın bir yolunu buluruz elbet. Cazibesinin yaşından kaynaklanmadığını bilen biri olarak yaşlı-seksi oluruz biz de.
Gece yatmadan önceki ritüelinizi öğrenebilir miyim?
Uyku öncesi ritüelim yok ama evimde, mutlak karanlık ve mutlak sessizlik ortamında uyumaya gayret ediyorum. Seyahatlerimde bulduğum yerde uyumaya alışmıştım ama sağlıklı olmak için bu iki unsur çok önemli.
Bu aralar yatağa başınızı koyduğunuzda kafanızı en çok ne meşgul ediyor?
Ülke olarak durumumuz.
Sosyal medyayla aranız nasıl? Telefonuna yapışık yaşayanlardan mısınız?
Ben internet öncesini de yaşamış, internetin gelişimini de tecrübe etmiş o çok özel ve şanslı nesildenim. 98’den beri internetteyim, bütün sosyal ağlar elime doğdu, medya eğitimi almış, insan ilişkileri ve teknolojinin ilgi alanına girdiği bir insan olarak ikisinin kesiştiği medyayla yakından ilgiliyim. Sosyal medya hesaplarımı kendim kontrol ediyorum ve bundan gayet memnunum. Sırf tanınıyorum diye kendimi bir parçası olduğum dünyadan soyutlamaya niyetim yok. İki dönemden de öğeler taşıyan kapsamlı bir dünyanın ürünüyüm ben. Fakat akıllı telefonları aynı derecede benimsediğimi söyleyemem, her an ulaşılabilir olmak, her an bağlı olmak, her an bilgi akışıyla meşgul olmak bana göre değil. Bu yüzden 3G de kullanmıyorum.
Hayal kurar mısınız sık sık? Geleceğe dair bir gün mutlaka gerçekleştirmeyi hayal ettiğiniz ne var?
Hayal kurma kabiliyetim çocukluktan beri sahip olduğum en büyük güç ve hobi olmuştur. Şu ana kadar yaptığım hemen her şeyi de hayalini kurabilmeme borçluyum. Geleceğe dair birçok hayallerim ve planlarım var, bunların gerçekleşebilmesi için de tasarılar yapıyorum.
Bir sonraki randevunuz nerede ve kiminle?
Yaz adındaki güzel kadınla güneyde.
(Elele dergisinin Haziran 2015 sayısında yayınlanmıştır.)Güzel kadını nasıl tanımlarsınız?
Güzelliği bende hayranlık uyandıran bir estetik olarak tanımlıyorum. Güzellik beni cezbeden, çok önem verdiğim bir şey olsa da yeterli değil; bir kadının beni; eğitimi, bedenine gösterdiği özeni, dik duruşu, gücü, kariyeri ve hayatta önem verdikleri ve amaçlarıyla da cezbetmesini isterim. Kendine has olan ve sıradan olmayan bir karakter ararım, çılgınca seven, çılgınca yaratan, çılgınca fikirleri olan çılgın insanlar dikkatimi çeker.
Günümüz ilişkilerinde neler eksik dersiniz?
En büyük eksiği yeterince ekiğinin olmaması. Her an iletişim içinde olan, her an görüşebilecek insanların eksiksiz ilişkilerinde iki tarafı da motive edecek unsurlar yok. Birlikte sorunları aşmaktan, eksikleri uğraşarak, bir takım gibi gidermekten yoksunlar. Dolayısıyla ilişkiyi güçlendirecek, iki tarafı da birbirine daha kuvvetle bağlayacak sorun ve çözümleri tecrübe edemiyorlar.
Aşık olduğunuzda nasıl bir adam olursunuz?
Aşık olduğum kişi zihnimde büyük bir yer kaplıyor ama tavır olarak şimdikinden çok farklı olmuyorum. Bazı insanlar için aşk, daha cüretkar, aktif ve heyecanlı olmak için gereken kimyasal tepkimeyi sağlıyor, ben halihazırda böyle biri olduğum için bunları tetiklemek için aşka ihtiyaç duymuyorum. İrili ufaklı sürprizler yapmayı seviyorum. İşlerin yapay olarak karmaşık hale getirilmesinden hoşlanmıyorum. İlişkilerimi dürüst ve cesur yaşıyorum, sıkıcı insan ve ilişkilerden uzak duruyorum.
Aşk adına yaptığınız en çılgınca şey ne oldu?
En çılgıncası mı? Bilmiyorum ama en son, eski kız arkadaşımın sınavı için apar topar, bir kuzey Avrupa ülkesinin kırsalındaki bir kasabaya gidip, sınav çıkışında ona sürpriz yapmıştım. Sınav binasını bulmak beklediğimden daha zor olmuştu.
Aşktan konuşmaktan bile neden bu kadar korkuyoruz sizce?
Çoğu sefer üzerinde kontrolümüz yok çünkü, genellikle bizi gafil avlayan, düşmek istemediğimiz ve büyük ihtimalle sonradan pişman olacağımız hallere bizi düşüren bir kaos. Birçoğumuz aşk hakkında atıp tuttuğumuzdan daha azını biliyor, itiraf etmeye cesaret ettiğimiz çöküşlerimizden ise çoğunu saklıyoruz.
Çok derine daldığımı fark ettiğim, gün yüzü görmeyen derinliklere indiğim çok oldu ama o dibe çarpmaktan hep kurtardım kendimi. Dünyanın dört bir yanında saçma sapan, muhteşem, komik şeyler geldi başıma ve bazıları ciddi tehditler barındırıyordu. İnsanın böyle durumlardan sadece kendi kuvvetleriyle kurtulmayı becermesi güçlü bir tatmin hissini de beraberinde getiriyor. Duygusal olarak çatırdadığımı, ufalanmaya başladığımı hissettiğim zamanlar da oldu. Bunların önüne geçmek, fiziksel zorlukları bertaraf etmekten şüphesiz daha zordu ama çöküşü kabullenmedim hiç, bir noktada sırf inattan bile duygusal yıkıma karşı koydum. Bütün bu dalışlardan bir yazar olarak çok beslendim, zira zihnimizdeki karanlık dehlizler, bütün o uç hisler ve tecrübeler, karakterimizi çatlatmak suretiyle güçlendiren ‘şeyler’ bana hep malzeme vermiştir. Anlayamadıklarımızı anlamak için gösterdiğimiz, belki de toplumun sınırındaki şairane ve çoğunlukla fuzuli çabalardan ve karşı konulamaz gibi görünen hasımlara karşı içimizde bulduğumuz
irade gücünden, kahramanlıklardan beslendim. Bu yüzden zor durumlardan, zor hislerden, duygusal dalgalanmalardan ürkmüyorum, hatta ilgimi çekiyorlar.
Yalnız kalmayı, kendine fazla fazla vakit ayırmayı seven erkeklerden misiniz?
Yalnızlığı severim, kendimle baş başa kalmak konusunda bir sorunum yok. İyi geçiniyoruz. Zaman zaman etrafımda kimsenin olmamasını, çöken sessizliği seviyorum. Biriyle birlikte olduğumda da bu ihtiyaç kaybolmuyor. Bazen bizden sıyrılıp ben olmaya dönme ve birlikte olduğum insanı özleme ihtiyacı duyuyorum.
Kaçmak ya da uzaklaşmak istediğinizde ilk aklınıza gelen yer neresi olur?
Genellikle bu soruya ‘aile evi’ diye cevap verilir, benim için de çok farklı değil. Aile evinin sembolize ettiği daha masum, daha başıboş, sorumlulukların çok daha az olduğu günlere dönmeyi kim istemez ki? Kaçma ihtiyacını hiç hissetmedim, bu benim karakterime ters ama içinde bulunduğumuz durumla arama mesafe koyma ve her şeyin perspektife oturması için değişiklik yapma isteği bana yabancı değil. Sık sık duyumsadığım yeni yerler keşfetme arzusuyla birleşince, uzaklaşma isteği doğuyor. Bu arzumu başka ülkelere ve şehirlere giderek tatmin ediyorum, ama uzaklaşabilmek için kullandığım en önemli araç zihnim olsa gerek. Küçük bir şehirde geçen çocukluğum sayesinde ihtiyacımız olan her şeyi hayalini kurmak suretiyle kendimiz temin ettik ve halihazırda kuvvetli olan hayal gücümüzün pratiğini yapacak çok fırsatımız oldu.
Hayatınızda hiç sizden şüphelenen biri oldu mu? Ya da ‘Eyvah yakalandım!’ dediğiniz bir an yaşadınız mı?
Kız arkadaşlarım sadık olsam da genelde benden şüphelendiler. Yakaladıklarını sandıkları ve aslında yakalamadıkları veya yakalanacak bir durum olmadığına inanmayanlar oldu.
Uzaktan bakınca sakin bir yapınız var gibi gözüküyor. Hiç aykırı, ters bir yanınız yok mudur?
Çok uzaktan bakarsanız sakin biri gibi görünüyor olabilirim. Hiperaktif, zaman zaman öfkelenen, mücadeleci, yol tepen biriyim, kendimi dizginlemenin pratiğini tanınmaya başladığımdan beri bolca yaptığım için son zamanlarda sükunetimi daha çok koruyorum. Hiç sakin biri değilim ama sakin olmak mesleğin gereklerinden biri.
En son kime kalbinizden gelerek sarıldınız?
Anneme…
Sette saatler nasıl geçiyor? Eğleniyor musunuz?
Genellikle uyum içinde çalışan, iyi geçinen ve eğlenen bir ekibiz. Tabii bu biraz çektiğimiz sahnelere de bağlı. Eğlenceli sahneler çekiyorsak hoş vakit geçirmemek imkansız ancak ne kadar eğlenirseniz eğlenin, set saatleri uzadıkça yorucu olmaya başlıyor ve muhabbet ağırlaşıyor. Bu durumlarda benim imdadıma kitaplarım ve yazılarım yetişiyor.
İnsan başarılı oldukça değişir mi?
Başarı ve başarısızlık... Her ikisi de insan ruhunu sallayan şeyler. İnsan ister istemez etkileniyor. Başarı insanın kendine olan güvenini yerine getirir ancak üst üste gelen birkaç başarı hikayesi rehaveti de tetikleyebilir. Bu biraz insanın karakterine de bağlı. Arada başarısız olmak başarının hazmı açısından önemli.
Kendinize zaman ayırdığınızda ilk yapmak istediğiniz ne olur?
İlk yaptığım şey, evde iş ve boş vakit arasında bir tampon süreç yaratmak. Boş zamanımı değerlendirecek şeylere başlamadan kafamı dağıtmak suretiyle toplamak. Bu aşamadan sonra ise seyahate çıkarım, bir kitap alır okurum, açar biraz konsol oyunlarına dalarım, spora giderim veya bir şeyler izlerim.
Hayattan kendinize çıkardığınız en büyük ders ne oldu?
İnsanoğlunun bu dünyanın başına gelmiş olan en kötü şey olduğu ve buradan yükselmenin bireysel ve kitlesel bir zorunluluk olduğu...
Kadınlara güveniyor musunuz? Onlardan bugüne dek neler öğrendiniz?
Kadınlar ya da erkekler, hayatta birkaç kişi dışında kimseye güvenmem. Güven teslim etmek insanın kendi karakteriyle alakalı, teslim edilen güvene layık olmak ise bambaşka bir karakter özelliği. Güven duymak karşındakini güvenilir yapmıyor maalesef. Bununla birlikte kadınlardan çok şey öğrendim. Sessiz gücün ve dayanıklılığın ne demek olduğunu, önyargı ve baskıya karşı nasıl durulabileceğini, birine koşulsuz destek verebilmeyi...
Kadınların en hayran verici özelliğinin ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Kadınların en hayran verici özelliği kadınlıkları hiç şüphesiz. Kadınsı estetiklerinden anne olabilmelerine, size ait her özellik o kaynaktan besleniyor. Karşı cinsteki o tamamlayıcı ve çekici cazibe hayatın muhteşem öğelerinden biri.
Röportaj: Ece Üremez
Fotoğraf: Hakan Adil
Bazı insanlar vardır, kısacık da olsa hayatınıza girdiği için 'iyi ki tanıdım' dersiniz. Ben de o günün sonunda Ali Aksöz için tam da bu cümleyi geçirdim içimden. Kapıdan içeri girdiği andan itibaren yüzünden hiç eksik etmediği ve kendinizi ona yakın hissettiren gülümsemesiyle mekana ruhunu kazandırdı. Bu kadar çok röportaj yapılmasına rağmen onun hakkında pek bir şey bilmiyoruz aslında. Aklımda bu fikirle, ‘Ali sektörel bir vaka olmalı’ edasıyla yaklaşan gizemli halimden olsa gerek yine yüzünde kocaman bir gülümsemeyle sordu; “Ee sorular neler?” Bu kez de, bu işte bir terslik var çabuk teslim oldu diye düşünürken yüzümde yoğunlaşan esrarengiz ifadenin bilincine vardım ve o benle röportaj yapmaya başlamadan önce kontrolü ele aldım. Ne de olsa karşımda bir oyuncudan önce bir yazar duruyordu. Ve kelimelerle arası oldukça iyiydi. O yüzden de bugüne dek hayatının sadece dış çizgilerini ustalıkla paylaşmayı seçmişti. Elele’ye henüz katılan bir editör olarak ilk röportajımın kendisiyle olduğunu söyledikten sonra bunun hatırına gerçek ‘Ali’ ile okuyucuları tanıştırmak istediğimi belirttim. O da dileğimi gerçekleştirdi, tüm kalbini sonuna kadar açtı. Sizi onunla baş başa bırakmadan önce kısa bir girizgah yapmak isterim: Bir yol hikayesi onunki. Kopenhag’dan Amsterdam’a New York’tan İstanbul’a hem eğitim hem de keşif amaçlı uzanan bir yol... Hep gerçeğin peşinde. ‘İnsanoğlu bu dünyanın başına gelen en kötü şey’ dese de, hayatta sadece birkaç kişiye güvense de konu aşka gelince cüretkar ve heyecan dolu. Kadınlardan çok şey öğrendiğini itiraf ediyor, en önemlisi de sessiz gücü ve dayanıklılığı... 33 yaşında olan Ali hakkında beni en çok etkileyen ise şu oldu; sevdiği kadını sahiplenen erkek hiçbirimize yabancı değil ama o aşkı sahiplenen bir erkek. Mütevazı, sadık, hayatın bir mücadele olduğunun farkında olan, sadece uzaktan bakıldığında sakin görünen, Beykent Üniversitesi’nde televizyon ve sinema doktorasına devam eden, 3G kullanmayan ve tıpkı ‘Medcezir’ dizisinde olduğu gibi girdiği her ortamda spot ışıklarını üzerine çeken Ali Aksöz’ün hem kendisinin hem kelimelerinin gücüne kapılmaya hazır olun.
Şu an hayatınızda nasıl bir dönemden geçiyorsunuz?
Yoğun, heyecanlı ve yaratıcı. Yapmak istediğim birkaç seyahati yapabilme bol bol okuyabilme, otistik çocukların eğitimi gibi önemli olan bazı etkinliklere dahil olma fırsatım oldu. TÜRSAK, Geleceğin Sineması yarışması için jüri üyeliği ve Herkese Kitap Vakfı ilk yapılacak Danışma Kurulu Üyeliği yapmamı isteyerek beni onurlandırdılar. Oyunculuk açısından da kariyerimi ileriye taşıyacak, memnuniyet verici teklifler alıyorum ve bunları dikkatle değerlendiriyorum.
Siz kendinizi tanımlayacak olsanız ilk cümleniz ne olurdu? Ya da kendi hikayenizi anlatmaya nasıl başlardınız?
Kendimi -şu anda tam olarak da bunu yapıyor olduğuma bakmayın- anlatmayı aslında pek sevmiyorum. Fakat nasıl başlarsa başlasın, benimki; tematik olarak yazdıklarımı da derinden etkileyen bir unsur olması bir kenara, fiziksel ve fikirsel bir yol hikayesi. Gerçek bilginin peşinde, kendimi mümkün olduğunca geliştirmeyi hedefleyen bir insanım. Herhalde böyle bir öyküye uygun girizgah Attila İlhan’ın ‘Anamdan yolcu doğmuşum’ sözleri olurdu.
‘Medcezir’de gözüktüğünüz ilk andan itibaren tüm dikkatler üzerinizde toplandı. Bu konuda neler hissediyorsunuz?
Gerçeküstü bir his bu aslına bakarsan ama hazırlıklı olduğum için bocalamadım. Böyle bir ilgi çok gurur verici ama beni çok etkilemiyor. Kendimi şöhret gibi görmüyorum, ulaşılmaz olmak gibi bir derdim de yok. Ulaşılmazlık sanrısı, değer kazandırmaz, değer sanrısı yaratır. Ben Barış Manço, Müjdat Gezen, Kemal Sunal gibi ulaşılmazlık derdi olmayan üstatları izleyerek büyüdüm. Dolayısıyla bana yöneltilen bu ilgi ve takdire müteşekkirim ancak önemli olan kendimi insanlara doğru anlatmak ve iyi işler ortaya koymak.
Yaşlanmaktan, bir gün gelip de cazibenizi kaybetme olasılığından korkuyor musunuz?
Yaşlanma fikrine bayıldığımı söyleyemem ve teknolojinin katlanarak artan hızına güvensem de öngörülebilir gelecekte engellenebilecekmiş gibi durmuyor. Dolayısıyla çok da önemli değil, yaşlanacaksak yaşlanırız ve bunu da adabıyla yapmanın bir yolunu buluruz elbet. Cazibesinin yaşından kaynaklanmadığını bilen biri olarak yaşlı-seksi oluruz biz de.
Gece yatmadan önceki ritüelinizi öğrenebilir miyim?
Uyku öncesi ritüelim yok ama evimde, mutlak karanlık ve mutlak sessizlik ortamında uyumaya gayret ediyorum. Seyahatlerimde bulduğum yerde uyumaya alışmıştım ama sağlıklı olmak için bu iki unsur çok önemli.
Bu aralar yatağa başınızı koyduğunuzda kafanızı en çok ne meşgul ediyor?
Ülke olarak durumumuz.
Sosyal medyayla aranız nasıl? Telefonuna yapışık yaşayanlardan mısınız?
Ben internet öncesini de yaşamış, internetin gelişimini de tecrübe etmiş o çok özel ve şanslı nesildenim. 98’den beri internetteyim, bütün sosyal ağlar elime doğdu, medya eğitimi almış, insan ilişkileri ve teknolojinin ilgi alanına girdiği bir insan olarak ikisinin kesiştiği medyayla yakından ilgiliyim. Sosyal medya hesaplarımı kendim kontrol ediyorum ve bundan gayet memnunum. Sırf tanınıyorum diye kendimi bir parçası olduğum dünyadan soyutlamaya niyetim yok. İki dönemden de öğeler taşıyan kapsamlı bir dünyanın ürünüyüm ben. Fakat akıllı telefonları aynı derecede benimsediğimi söyleyemem, her an ulaşılabilir olmak, her an bağlı olmak, her an bilgi akışıyla meşgul olmak bana göre değil. Bu yüzden 3G de kullanmıyorum.
Hayal kurar mısınız sık sık? Geleceğe dair bir gün mutlaka gerçekleştirmeyi hayal ettiğiniz ne var?
Hayal kurma kabiliyetim çocukluktan beri sahip olduğum en büyük güç ve hobi olmuştur. Şu ana kadar yaptığım hemen her şeyi de hayalini kurabilmeme borçluyum. Geleceğe dair birçok hayallerim ve planlarım var, bunların gerçekleşebilmesi için de tasarılar yapıyorum.
Bir sonraki randevunuz nerede ve kiminle?
Yaz adındaki güzel kadınla güneyde.
(Elele dergisinin Haziran 2015 sayısında yayınlanmıştır.)Güzel kadını nasıl tanımlarsınız?
Güzelliği bende hayranlık uyandıran bir estetik olarak tanımlıyorum. Güzellik beni cezbeden, çok önem verdiğim bir şey olsa da yeterli değil; bir kadının beni; eğitimi, bedenine gösterdiği özeni, dik duruşu, gücü, kariyeri ve hayatta önem verdikleri ve amaçlarıyla da cezbetmesini isterim. Kendine has olan ve sıradan olmayan bir karakter ararım, çılgınca seven, çılgınca yaratan, çılgınca fikirleri olan çılgın insanlar dikkatimi çeker.
Günümüz ilişkilerinde neler eksik dersiniz?
En büyük eksiği yeterince ekiğinin olmaması. Her an iletişim içinde olan, her an görüşebilecek insanların eksiksiz ilişkilerinde iki tarafı da motive edecek unsurlar yok. Birlikte sorunları aşmaktan, eksikleri uğraşarak, bir takım gibi gidermekten yoksunlar. Dolayısıyla ilişkiyi güçlendirecek, iki tarafı da birbirine daha kuvvetle bağlayacak sorun ve çözümleri tecrübe edemiyorlar.
Aşık olduğunuzda nasıl bir adam olursunuz?
Aşık olduğum kişi zihnimde büyük bir yer kaplıyor ama tavır olarak şimdikinden çok farklı olmuyorum. Bazı insanlar için aşk, daha cüretkar, aktif ve heyecanlı olmak için gereken kimyasal tepkimeyi sağlıyor, ben halihazırda böyle biri olduğum için bunları tetiklemek için aşka ihtiyaç duymuyorum. İrili ufaklı sürprizler yapmayı seviyorum. İşlerin yapay olarak karmaşık hale getirilmesinden hoşlanmıyorum. İlişkilerimi dürüst ve cesur yaşıyorum, sıkıcı insan ve ilişkilerden uzak duruyorum.
Aşk adına yaptığınız en çılgınca şey ne oldu?
En çılgıncası mı? Bilmiyorum ama en son, eski kız arkadaşımın sınavı için apar topar, bir kuzey Avrupa ülkesinin kırsalındaki bir kasabaya gidip, sınav çıkışında ona sürpriz yapmıştım. Sınav binasını bulmak beklediğimden daha zor olmuştu.
Aşktan konuşmaktan bile neden bu kadar korkuyoruz sizce?
Çoğu sefer üzerinde kontrolümüz yok çünkü, genellikle bizi gafil avlayan, düşmek istemediğimiz ve büyük ihtimalle sonradan pişman olacağımız hallere bizi düşüren bir kaos. Birçoğumuz aşk hakkında atıp tuttuğumuzdan daha azını biliyor, itiraf etmeye cesaret ettiğimiz çöküşlerimizden ise çoğunu saklıyoruz.