Yükselen yıldız: Furkan Andıç
Pırıl pırıl bakan gözlerinden yayılan samimiyet ışınlarıyla, hayran kitlesini her geçen gün daha da çoğaltan ‘Tatlı İntikam’ın tatlı yakışıklısı Furkan Andıç, dönemin yükselen yıldızı... Nostaljik dokular eşliğindeki Arnavutköy sokaklarında kendisini yakından keşfetmeye hazır mısınız?
Aşk için asla yapamayacağınız şey ne?
Karakterimi değiştirmek. Genelde erkekler öyle yapar, aşık olduğunda karakterinden taviz verir. Bence çok yanlış. Mesela bir çift düşün, çocuk sevgilisi yanında farklı, erkek arkadaşlarının yanında farklı. Bu oluyor. Çünkü sevdiğin insanı hoş tutmak istiyorsun, elinden bir şeylerin gelmesi gerekiyor. Gelmediği zaman da sadece onun istediği şekilde davranmaya başlıyorsun. Buraya kadar tamam ama bir sınırı var bunun. Kendi davranış biçiminden tamamen çıkıp onu mutlu edecek şekilde davranmaya başladığında orada durman gerekiyor çünkü hata yapıyorsun. Ne kadar uzun süre bunu yapabilirsin ki? Benim için eğlenceli olan, arkadaşlarımın yanında nasıl oluyorsam sevgilimin yanında da öyle olabilmek.
İlişkide fedakarlığın bir sınırı olmalı mı sizce?
Bir şeylerden feragat etmek tabii ki ilişkide mecbur ama sen yüzde 50 yapıyorsan benim de yüzde 50 yapmam lazım. Sen yüzde 40 yaparken ben yüzde 60 yapıyorsam bir süre sonra bu benim için yorucu olur ve bu ilişki artık benim için eğlenceli olmaz. Sağlıklı bir ilişkide iki taraf da eş değerli kendi hayatından feragat etmeli ki orta noktada buluşabilesin. Ben sevgililerin birbirleri için yaptıklarını söylemelerini de doğru bulmuyorum. Çok çirkin bir şey bu. O da neden çıkıyor, ilişkide orantısızlık ve dengesizlik olmasından kaynaklanıyor. İş yarışa dönmemeli.
Bugüne dek hiç aşık oldunuz mu?
Evet.
Bir daha olabileceğinize inanıyor musunuz?
Evet. Sık sık olur.
Aşk olmadan da yaşanır der misiniz?
Yaşanır. Neye değer verdiğinle alakalı. Gerçekten önemli olan neyse senin için onunla hayatını geçirebilirsin. İnsanlar şunu kaçırıyor, hayatta değerli kılabileceğimiz o kadar ufak şey var ki... Ama herkes daha büyük şeyler peşinde. Oysa ben hep şöyle düşünürüm; beklenti ne kadar fazlaysa mutsuzluk o kadar fazla. Çok doğru orantı. Beklentini az tut ki küçük şeylerle mutlu ol ve arayış içinde olma. Ben şu anda işimle, arkadaşlarımla, evimdeki kedimle, televizyonumla, PlayStation’ımla mutluyum.
Kadınlar sizin en çok hangi özelliklerinize hayran kalıyor dersiniz?
Mutlu olmama. Kolay mutlu olabilmeme. İnsanlar buna gerçekten şaşırıyor. Hayatı en basit haliyle yaşamaya çalışıyorum. Her şeyi çok büyütüyoruz. Çok ufak şeylerden mutlu olmayı öğrenmeliyiz. İnsanların hayret ettikleri de bu hakkımda; “Adamı nereye koysak orada iyi.” İşte bunu denese insanlar, o duvarları yıkabilseler... O yüzden hayat insanlar için zor oluyor bazen.
Geleceğe dair B planınız ya da hedefiniz var mı?
Bu işi Amerika’da yapmak istiyorum. Biraz daha burada çalışıp para biriktirdikten sonra orada uzun bir süre kalıp çalışmak, uzun bir süre yaşamak istiyorum. Türkiye’den kesinlikle kopamam, ailem zaten burada. Ama en azından orada da bir düzen kurmak istiyorum.
Tam şu anda neyin gerçek olmasını dilerdiniz?
Film çekmek. Kendim yönetip kendim oynadığım bir film çekmek istiyorum. Şimdiki yönetmenimiz Barış Erçetin ile de bu konuda çok iyi bir alışverişimiz oluyor. İkimiz de kafaca çocuğuz, çok iyi anlaşıyoruz o yüzden. O da benim gibi düşünüyor; bu dünyayı çok büyütmemek gerekiyor.
Sizinle birlikte olacak kadının işi zor o zaman. Bu kadar hamarat bir anneden sonra aynı şeyleri eşinizden ya da sevgilinizden de bekleyeceksiniz...
Ben dayıma çektim, biraz pasaklıyım. Ama hayatta bazı şeylerin ortak yapılması gerektiğini düşünüyorum. Evlilik ya da aynı evi paylaşan sevgili hayatını düşünürseniz, işlerin ortak yapılması gerekiyor. Sadece kadın tarafı olmamalı evin yükünü çeken çünkü o da çalışabilir. Annem ev hanımıydı ve bu yüzden kendini bize adadı, onun enerjisini atma yöntemi buydu. Ama benim beraber olacağım insan belki işine bağlı olacak belki eviyle o kadar ilgilenemeyecek.
Belki ileride siz de tam bu yüzden çalışmasını istemeyeceksiniz. 26 yaşında böyle düşünüyor olabilirsiniz ama 30 yaşında başka türlü bir düzen arıyor olacaksınız belki de...
O zaman ben eşimden ya da sevgilimden ne dinleyeceğim eve geldiğim zaman? Hayat dışarıda, sokaklarda, iş yerlerinde, insanlarda saklı. Bir sürü yeni hikaye var, onları yakalamak önemli olan. Ve o yakaladıklarını benimle paylaşması, benim de onunla paylaşmam gerekli. Beni canlı tutacak, hayat enerjimi daha da yukarı çekecek biri lazım.
Günümüzde artan estetik kaygısı hakkında neler düşünüyorsunuz? Özellikle içinde olduğunuz sektörde iyi oyunculuktan önce güzel kadın ya da yakışıklı erkek olmak daha mı önemli?
Çoğu insanın algısı bu. Mesela sete yardımcı oyuncular gelip şunu söyleyebiliyorlar; “Abi ben Barış Arduç’a benziyorum, piyasada iş yapabilir miyim?” Bu çok yanlış. Ruhunun beden bulmuş hali, senin dış görünüşün şansın evet. Ama buradan sonrası sana verilemeyecek, üstüne koyman gereken şeyler var. Sadece yakışıklılığına ve güzelliğine güvenip bu sektörde devam etmeyi düşünen insanlara çok üzülüyorum çünkü uzun ömürlü olamazlar. Onlara şans verenler hep olacak ama önemli olan bu şansı nasıl değerlendirdikleri. Aslında bu bir tercih meselesi. Bir insan ekrana bakıp ne kadar iyi gözüktüğünü düşünerek mutlu olabilir, yeterli gelebilir ama ben o sahnede gereken duyguyu oyuncu olarak verebilmişsem, seyirci soluksuz izleyebiliyorsa mutlu olurum. Aradığım şey bu, o zaman başarılı olmuş olurum. Bana bu yüzden para ödüyorlar, yakışıklı olduğum için değil.
Peki, güzel kadın deyince aklınıza gelen ilk isimler kimler?
Annem çok güzel kadındır. ‘Game of Thrones’daki Natalie Dorman çok güzel kadın. Genelde ben egzotik kadınları beğeniyorum anladığım kadarıyla. Altın oranlara ihtiyaç yok. Kışkırtıcı bir güzellik...
Bir kadını etkileyici ya da seksi kılan nedir sizce?
Etkileyici kılan zekası ve espri yeteneği. Seksilik ise kesinlikle bakışlarda yatan bir şey. O insanın içinde olan cinsel bir dürtü ve bu dürtüyü kıyafetle veremezsin. Etekle, jartiyerle değil sadece gözünle verebilirsin. O hissettiğin şeyin dışa vurumu sadece gözünün içinde. Gayet normal bir seks hayatı olan ya da kendisinin seksi olmadığını düşünen kadın bile gerçekten birlikte olmak istediği erkeğe bakarken çok seksi olur ama kendisi bunun farkına varmaz. Çekici kadının beni konuşmasıyla tavlaması gerekiyor. Espri yeteneğinin kesinlikle olması gerekiyor ki bu da eşittir zeka. Konuşamadığım bir kadın nasıl çekici olabilir ki, nasıl onunla sürekli görüşmek isteyeceğim? Çok güzel bir kadın olsun, oturalım bütün gün yan yana, ne ifade eder? Paylaşmam gerekiyor benim, o paylaştığımın üzerine onun bir şey daha koyması gerekiyor. Çekici kadın hayatı yaşamayı seven kadın olmalı. Özgür bir ruh çekicidir.
Birçok kez Leyla Lydia Tuğutlu ile çok çabuk kaynaştığınızı ve iyi anlaştığınızı söylediniz. Karakterinizin benzer yanları olduğunu düşünüyor musunuz?
Ben Leyla ile arkadaşlığımızı zıtlığın uyumu olarak görüyorum. Leyla biraz daha dingin ve sakin bir insan. Mesela en son tatilimizde ben Çeşme’ye gittim, o İstanbul’da kalıp sakin bir yerde yanına kitabını alıp denize girerek geçirdi vaktini. Bu tezattan güzel bir enerji çıktı. Benzer yanlarımız da var. Stresli bir iş yaptığımız için çok fevri reaksiyonlar verebiliyoruz sette. İlk başlarda da birbirimize sahneyle ilgili bir yorum yaparken çok çekiniyorduk. Tavsiye bile olsa duraksıyorduk. Sonra fark ettik ki ikimizin de söylemek istedikleri var ama söyleyemiyoruz. En sonunda bunu kırdık. O noktadan sonra asıl iletişimimiz başladı. Benim en büyük şansım, Leyla için de keza öyle, birbirimizin kendimizden de iyi gözükmesini ve sahne performansı sergilemesini istiyor oluşumuz. Bu da aramızda iyi bir bağlantı yarattı. Ama bazen Leyla benim enerjimden yorulabiliyor. Ben de arada onu rahat bırakıyorum, dinlendiriyorum.
Daha önce iki farklı üniversitede ayrı bölümlerde okuduğunuzu biliyorum. Şimdi ise görsel iletişim ve tasarım bölümüne devam ediyorsunuz. Nedir bu geçişlerin nedeni?
Basketbol oynuyordum, derslerim de pek iyi değildi. Lise bittikten sonra sınavda başarı elde edemedim ve üniversite okumak istediğim için Ukrayna’ya gittim. Ekonomi okudum, öncesinde ise bir yıl hazırlık okuyup Rusça sertifikası aldım. Ama orada yaşamak çok zordu. Sıkıldım, okul değiştiriyorum gibi bir durumdan ziyade şartlar beni buralara sürükledi. İkinci üniversitede radyo-televizyon programcılığı okumaya başlamıştım. Şimdi de görsel iletişim ve tasarım okuyorum. Ama durumumdan memnunum, çok farklı insanlar tanıdım.
Neden oyunculuk üzerine eğitim almadınız?
İlk projemde bir oyuncu koçuyla çalışıyordum; Aslı İçözü. Ona beni konservatuvara hazırlaması talebinde bulundum. O da Türkiye’de konservatuvardaki kapalı eğitim sisteminden sıkıldığı için önce kendim olmamı, kendimi bulmamı söyledi. Ben de dinledim tavsiyesini, çok da işime yaradı. Her projemde farklı oyuncu koçlarıyla ve farklı metotlarla çalıştım. Bunun bana çok büyük faydasının olduğunu düşünüyorum. Eğitim benim için biten değil yenilenmesi gereken bir şey. Yurt dışında eğitim almak istiyorum çünkü orada bu işin çok farklı şekillerde yapıldığını hepimiz görüyoruz.
Sizin de okul yıllarından kalma tatlı bir intikam almak isteyeceğiniz biri var mı?
Hayır. Ben Sinan gibi yapmam. Hayat mottomda insan biriktirmek çok önemli. Diğerleri geçici şeyler. İleride çocuklarıma ya da torunlarıma anlatabileceğim bir sürü para yerine bir sürü hikayemin olması gerekiyor. O yüzden elimden geldiği kadar insan biriktiriyorum. Beni kırmak çok zordur ama gerçekten bu iş için uğraşırsanız, beni kırmayı başarırsanız, o zaman hayatıma siz hiç yokmuşsunuz, hiç tanışmamışız, hiç var olmamışsınız gibi devam ederim. Sinan’ın yaptığı gibi değil, fark etmeden bile yanınızdan geçebilirim.
Bir röportajınızda ‘Kin duygum yok’ demiştiniz. Karakterinizin güçlü yanını affedici ya da bağışlayıcı olmak şeklinde tanımlayabilir miyiz?
Kin beslemem, içimde o kişiyi bitiririm çünkü. Affetmek bana başkalarına lütufta bulunmak gibi geliyor. Aslında öyle değil. Benim çok iyi bir ailem ve arkadaş çevrem var. Bu insanlar beni güçlü kılıyorlar ve onlar hayatımdayken başka hiçbir şeye ihtiyacım yok. Kaybedecek bir şeyi olmayan bir insanın cesaret ve özgüvenine benziyor aslında. Kendi küçük bir dünyam var, çocukluk arkadaşlarımla yıllardır aynı şekilde devam ediyorum. Onlar benim ikinci ailem. Birçok kez eski kız arkadaşlarım erkek arkadaşlarımı kıskanmıştır. Çünkü belli bir yaştan sonra hayatın içinde bu kadar güvenebileceğin, sırtını bu kadar kolayca yaslayabileceğin insanla karşılaşmıyorsun.
Röportaj: Ece Üremez
Fotoğraf: Serhat Hayri
Onunla ya da onsuz. Furkan Andıç’ı tanımaya başladığınızda bu ayrım keskin bir çizgi halini almaya başlar.
Çünkü onunlayken hayat daha kolaydır. Küçük şeylerden mutlu olmak mümkün hale gelir. Yaşadığınız andan, sokakta olmaktan, başkalarının hikayelerini paylaşmaktan tat almaya başlarsınız. Onunlayken gülmek şartlı değil doğal bir refleks haline gelir. Hiçbir şey artık gözünüzde büyümez, her an yeni bir maceranın başlangıcı gibidir. Tüm samimiyetinizle ve gerçekliğinizle paylaşmak ise onun dünyasının kapılarını sonuna kadar açan anahtardır ve bunu keşfetmeniz çok uzun sürmez. Kendisini ekranlarda ilk kez ‘Kolej Günlüğü’ dizisiyle gördüğümüzden bu yana; yeteneğini geliştirmekten vazgeçmeyen, yeni vizyonlar keşfetmenin, farklı kültürler tanımanın peşinde olan, pek sevilen tabirle ‘genç kızların sevgilisi’ olma derdinde değil başarılı olma idealinde koşan, her yeni projesinde çıtasını biraz daha yükseğe taşıyan bir oyuncu olduğunu hep birlikte gördük. O ise oyunculuğu bir bulmaca olarak görüyor... Hayatının en iyi döneminde olduğunu söyleyen yakışıklı oyuncu sahip olduklarıyla fazlasıyla mutlu. Röportajın sonuna doğru diziyle ilgili sürpriz bir açıklama yaparak, ‘Tatlı İntikam’ın gelecek 13 bölümüne dair çok büyük değişikliklerle beraber güzel bir hikayenin yaklaşmakta olduğunun haberini veriyor. Öyleyse, Furkan Andıç’a dair diğer tüm detayları keşfe çıkalım.
Sezon dizileri patır patır dökülürken özellikle yazın gelmesiyle başlayan romantik komedi dizilerinin yükselişi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Herkes dizilerin formülünü tartışıyor ama bence iş tamamen samimiyetten geçiyor. Bizim de ilk hedefimiz bu oldu. Güzel ve sıcak bir dünya kurduk. Samimiyet unsurunu ön planda tuttuk. Sahnelerin içindeki mizansenler olsun, yazılan diyaloglar olsun gerçek hayata çok yakın dursun istiyoruz. Bir de ekibin enerjisi çok iyi tuttu. Ayrıca hikayede de enteresanlık var. Genelde romantik komedilerde tam tersi işlenir ama bu kez kız erkeğin peşinden gidiyor. Senaryoda beni kendine çeken nokta buydu. İnsanların da bu ilgisini çekmiş olabilir.
Dizideki Sinan karakteri ile en çok hangi noktalarda ayrı düşüyorsunuz?
Bazı insanın hayat enerjisi ağırdır. Ben öyle ağır bir kişilik olduğumu düşünüyorum, genelde enerjim çok yüksektir ve biraz fazla konuşurum. Sinan’a nazaran daha eğlenceli bir insanım. Bir de Sinan’ın yaptığı şeyi hayatta yapmam. Yani terk edildikten sonra o kişiyi asla bulmam. Benim için bitmişse bitmiştir.
‘Tatlı İntikam’da bir şefi canlandırıyorsunuz, peki gerçekte yemek yapmakla aranız nasıl? Mutfakta çok zaman geçirir misiniz?
Reçete bilmediğim için bu diziden önce mutfakla aram çok iyi değildi. Birkaç çeşit yemek yapıyordum ama üstat diyebileceğim bir durumda değildim. Diziye başlamadan bir eğitim sürecim oldu. Mutfakta vakit geçirebilme imkanı buldum. Aldığım bu eğitim beni mutfağa bağladı. En önemlisi de bir şefin mutfakta nasıl davrandığını gözlemleme şansı yakaladım. Şu anda zaman bulduğumda kendime yemek yapıyorum.
En iyi yaptığınız yemek ne?
Et pişirmeyi çok seviyorum. Izgara, mangal, sote her türlü çeşidini yapmaktan keyif alıyorum. Bu proje sezon finali verdiğinde mutfakla ilgili bir workshop’a katılmak istiyorum. Sevdim çünkü bu işi. Ayrıca pasta yapmayı da öğrendim; süslemeler dahil çekimler sırasında iki tane yaptım.
Aslında sizin sektör çok kalabalık bir çevre ile birlikte yalnızlığı da getirebiliyor beraberinde. Bunları söyleyebilmeniz gerçekten çok güzel...
Benim sektörden de arkadaşlarım var ama bu bahsettiğim ekibin yeri çok başka. Onlar için ben hala ilkokuldaki Furkan’ım, hiçbir şey değişmedi. Bu renkli hayatın içinde kaybolabilirsin... O bahsettiğiniz yalnız insanlar bir yarışın içinde, bir şeyler kanıtlamak peşindeler. Benim derdim kendimle, ulaşacağım çıtayı da kendim belirlerim. Bazı mutsuz olduğum ya da her şeyin kötü gittiği dönemler çıtayı geri çekiyorum. Çünkü hiçbir şey yapmak istemiyorum ve bunun kararını verecek olan da benim. O dönemden çıktıktan sonra o eksikliği kendim için tamamlamak isterim. Yarışta geri kaldığım için değil, kendim için yapmak istediklerimde ne kadar yol katettiğime, hayallerimin neresine gelebildiğime bakarım sadece. Şu an hayallerimin tam ortasındayım. Zaman zaman durdum, zaman zaman çok hızlı gittim, sonra yine yavaşladım ama şu an, bugün, burada tam gelmek istediğim yerdeyim. İnşallah bundan sonra da hayallerim dilediğim gibi gider.
Aslında her insan hata yapar
ama sizin için asla geri dönüşü olmayan nokta nedir?
Aptal
yerine konmak ve yalan çok kırar beni. Yalan söylenecek bir insan olduğumu
düşünmüyorum. Elimden geldiği kadar karşı tarafı düşünerek hareket ediyorum.
Hayat bu, çok kötü bir durum içinde olabilirsin ya da beni çok zor durumda
bırakabilirsin ama gel benimle konuş bunu ve beraber çözelim. Ama yok biz bunu
Furkan’a belli etmeden halledelim deyip yakalanırsan o zaman başın belada
demektir. Çünkü ben arkadaşlıklarımı öyle kurarım; çok saf ve şeffaf.
Arkadaşlarımın benden çekineceği bir şey olmamasını isterim. Bu durum bizim
arkadaşlığımızı çok hızlı ilerletir. Ama ben sana böyle gelirken sen hala bana
gizli kapaklı gelirsen, bu sefer benim sana güvenim kırılır. Eğer ben güvenimi
kaybedersem artık aynı insan olmazsın benim için.
İnsanlar ikinci bir şansı hak etmezler mi?
Beyaz yalanlar ve ölümcül yalanlar var. Çok büyük, dünyaları değiştirecek ya da beni başkasının önünde aptal yerine koyacak bir şey değilse, tabii ki ikinci şansı hak eder. Hayvanlardan ayrılan özelliğimiz bu ya; konuşmak. Elimden geldiği kadar, son noktaya kadar konuşmayı hep denemişimdir bugüne kadar. Belki de o yüzden çok fazla insan biriktirebildim hayatımda.
Nasıl bir ailede, nerede
büyüdünüz?
Annem Boşnak, babam Trabzon Akçaabatlı. Üç kardeşiz, ben ortancalarıyım. Annem çok sevgi dolu bir kadın. Şöyle bir kadın düşünün; kendini sadece ve sadece çocuklarına adamış. Evet bütün anneler öyledir ama bizimkinde biraz değişik bir durum var. Belli bir yere geldikten sonra annenin çalışmasını, yorulmasını istemezsin. Ben de bunu istiyorum ama annem hiç istemiyor. Günde ortalama 12 kez sofra kuran, sürekli gün içinde temizlik yapan bir kadın. Abim 88’li, ben 90’lıyım, kardeşim 94’lü ve bir de babam emekli, o da evde. Herkesin uyanma, kahvaltı, spor, okul, iş, yürüyüş saatleri farklı. Bir de herkes her şeyi yemiyor evde. Bu görüntüyü görüp de kafayı yememek işten değil. Anneme ne kadar yapma desem de o hep bundan zevk aldığını söylüyor. Ama sonunda ben dayanamadığım için Moda’ya taşındım. Bu kadar rahata gelemiyorum. Zaten disiplinli bir insandım, Ukrayna’dan sonra da işler çok değişti. 12 metrekarelik yerde dört kişi yaşadım. Benim için güzel bir sınav oldu ve bana çok şey kattı. Geri döndükten sonra da şunu demeye başladım kendime; “30 yaşına geldin artık şu yumurtayı kır, şu eti pişir!”
Karakterinizin şekillenmesinde sizce anneniz mi yoksa babanız mı daha etkili oldu?
Annem daha etkili oldu galiba. Çocukluğumuzda, arkadaşlarım ödevlerini yapmadan dışarı çıkamaz ya da sınavlarından düşük not aldıklarında ceza alırlardı. Ben de hep şaşırırdım bu durumlara. Çünkü biz hiçbir zaman böyle bir şey yaşamadık. Annem nasıl mutluysak onu yapmamızı istedi ve hiçbir şey için zorlamadı. Çabaladı elbette ama başaramadı. Babam mali ve idari işler müdürlüğü yaptığı için genelde yurt dışında çalışıyordu, altı ayda bir geliyordu. Tek başına kadın üç erkek çocukla bir yere kadar baş edebildi. Bize hiçbir zaman kıyamıyordu, onun en büyük zaafıdır bu. Sonuç olarak, bütün çocukluğum çok mutlu geçti. Ne istersem onu yapmamı isteyen bir ailem vardı. Annem o kadar güzel yetiştirdi ki bizi, hiç yanlış heyecanlar peşinde koşmadık. Bastırılmış çocuklar bu dengeyi kuramıyorlar bence. Ama istediği zaman istediğini yapan çocuk iyi ve kötüyü daha iyi ayırt edebiliyor. Biz bu şekilde büyüdük. Belki mühendislik diplomalarımız, yüksek lisanslarımız yok ama çok iyi insanlarız.