Her yerde o var: Şükrü Özyıldız
Şu sıralar kafamızı nereye çevirsek onu görüyoruz. Dizisi, tiyatrosu ve filmiyle bu sezon tam anlamıyla yıldızlaşacak Şükrü Özyıldız.
Röportaj: Sinem Gürleyük
Fotoğraf: Nurdan Usta
Yaz nasıl geçti, dinlenebildiniz mi?
Hiç dinlenemedim, tatil yapamadım. Sadece Ayvalık’ta yaptığımız bir çekim sırasında denize girebildim. Geçen sezon çok kilo almıştım. Temmuzda başlayacak çekimler için haziran boyunca hazırlık yaptım. Temmuzda sinema filmini çekip, filmin çekimlerinin ertesi günü de dizi çekimlerine başladım.
‘Şeref Meselesi’ hayatınıza nasıl girdi?
Benim hiçbir projemde öyle mucizevi durumlar söz konusu değil. Teklif geldi, senaryoyu okuyunca Emir’i oynamak istedim, deneme çekimleri yaptık ve çalışmalara başladık.
Nasıl bir dizide izleyeceğiz sizi?
‘Şeref Meselesi’ çok güçlü bir hikaye. ‘Şeref Meselesi’nin çok özel olacağını çektiğimiz sahnelerden biliyorum. Altan Dönmez gerçekten çok başarılı bir yönetmen. Hikayede aşk, entrika, güç dengeleri, mafyatik unsurlar, devletin içindeki bireysel insiyatiflerin kötüye kullanım halleri var… Hikayenin dramaturjisi çok derin.
Senaryo bize neyi anlatacak?
İki erkek kardeşin hikayesini. Köyden İstanbul’a varlarını yoklarını satarak iş kurmak için geliyorlar. Ancak İstanbul’da büyük bir fiyaskoyla karşılaşıyorlar, dolandırılıyorlar, kurtların arasına düşüyorlar. Köydeki o saflığı bulamıyorlar ve hayatlarını ona göre değiştirmek zorunda kalıyorlar. Yaşadıkları yer onlar için tamamen yeşilken, İstanbul gri diyebilirim… Emir de, ailede tek okumuş kişi. Hukuk bölümünü bitirmiş ancak akademisyen olmak istiyor. Hamuru iyi bir insan. İstanbul’da başına gelen olaylara karşı tutumu kardeşine göre biraz daha farklı. Çünkü o okumamış, biraz daha bıçkın bir delikanlı. Emir olaylara daha farklı yaklaşabilen ve uzun vadeli planlar yapabilen bir insan.
Bunun yarattığı egoyla nasıl başa çıkıyorsunuz?
Ego durumunu çözmeme gerek kalmıyor. Hala biri ‘yakışıklısın, şöylesin, böylesin’ dediği zaman yüzüm kızarıyor çok şükür.
Seksi ilan edilmek ve insanların bunun üzerine konuşması nasıl bir duygu?
Beni rahatsız etmiyor, güzel bir şey, herkesin hoşuna gider.
Kendinize güvenir misiniz bu konuda? Mesela seviştikten sonra nasıl göründüğünüzü önemser misiniz?
Hayır önemsemem. Benim evimde bir tek banyoda ayna var. Kendime bakarım ama o aynada bakmak gibi değil, ben kendime iyi bakarım.
Ne kadar sabırlısınız?
Çok sabırsız bir adamım.
Kadınların şöhretinizden ötürü size yakın durduklarını hissediyor musunuz?
Çok fazla insanı özelime sokmuyorum. Bu, çözmem gereken bir mevzu ama insanları özelime sokmayı tercih etmiyorum. Birinde böyle bir yaklaşım hissettiğim anda bana hiçbir zaman yakın olamıyor.
Güvenmiyor musunuz insanlara?
Hayır tam tersi çok güvenirim, sadece yalnızlığımı seviyorum galiba.
En zayıf noktanız?
Eskiden çok vesveseliydim. Kendime bu nedenle çok kızardım ama bunu aştım şu anda. Şimdi iyi zaman yönetimi yapamadığım için kendime kızıyorum.
Arkadaşlarınız en çok sizi ne için eleştirir?
Biraz hayırsız olduğuma dair eleştiriler alıyorum son zamanlarda ama tabii kimsenin içinde bulunduğum yoğunluğa dair bir bilgisi yok. İş stresimi bilmiyorlar, anlamalarını da beklemiyorum zaten. Ama kimse beni yargılamıyor. Bizim öyle bir durumumuz var; insanları yargılamanın ne kadar saçma bir şey olduğunu ben de biliyorum, benim özelimde olan arkadaşlarım da biliyor. Ayrıca ben kendiyle dalga geçmeyi seven bir adamım, biri benimle dalga geçtiği zaman ben de onlara katılırım.
Kariyeriniz adına yaptığınıza inandığınız en iyi hamleniz neydi?
Tiyatro. Çünkü ben konservatuvar okumadım. Ve o sahne bana çok şey kattı, katmaya da devam ediyor. Oyun Atölyesi’nde ‘Kim Korkar Hain Kurttan’ bu sezon da devam edecek. Çok güzel bir oyun, çok sağlam bir metni var. Biz de Zerrin Tekindor, Tardu Flordun ve Nilperi Şahinkaya’yla sahneliyoruz. Bu iş dolayısıyla kendimi şanslı hissediyorum.
Hayatınızın merkezinde neler var?
İşim var. Ama işim kendimle alakalı. ‘Seni seviyorum ama kendimi daha çok seviyorum’ ya işin özü, işim kendimle ilgili aslında. Ben kendim için orada bir iş yapıyorum ve insanlar beni izliyor, insanlar için bir şey yapmıyorum orada aslında. Zaten seni izlenebilir kılan şey senin orada yaptığın iş. Yani hayatımın merkezinde oyunculuk var ama dolaylı yoldan da kendim varım.
Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Hiperaktiftim. Olması gerektiği gibi bir çocukluk diyebilirim. Sokakta büyüdüm. Eve kan revan içinde geliyordum hep.
Okul hayatı peki? Nasıl bir ergenlik geçirdiniz? ‘Ne aptalmışım’ der misiniz sık sık?
Hepimiz deriz. Eğitimim iyiydi ama ailem benden herhalde Türkiye birincisi olmamı falan bekliyordu ki yettiremiyordum onlara. Şu an düşünüyorum bayağı iyi bir öğrenciydim. Bir de çok aşık olurdum ortaokul ve lisedeyken.
Platonik aşklar mı?
Ben asla gidemezdim yanına, hala daha gidemiyorum. Karşımdakini rahatsız etmekten mi korkuyorum ya da yediremiyorum mu bilmiyorum ama o zaman da gidemezdim hala da gidemem. Uzaktan uzağa severdim o dönemlerde de.
Popüler bir çocuk muydunuz?
Normal bir çocuktum diyelim.
Bir kızın dikkatinizi çekip sizi peşinde sürüklemesi için nasıl bir tip ve karakterde olması gerekiyor?
Yalan söylemeyeceğim, dış görünüş önemli ama etrafımda çok fazla güzel kız var. Beni o anlamda çekebilecek olan bir insanın gerçekten kendi olabildiğini görmem gerekiyor, onu değerli kılan şey o oluyor. Herkes farklı şeyler için yaşıyor; kimisi işi için kimi kendi değerleri için kimi de başkalarına bir şeyler kanıtlamak için… Bunlardan özgürleşmiş insanın tavrı ise çok başka oluyor; işte beni etkileyen şey de o tavır. Oynuyor mu yoksa gerçekten o kadın o mu, anlayabiliyorum uzaktan.
Şu anda hayatınızda bu bahsettiğiniz özellikte biri var mı peki?
Hayır, yok.
Aşık mısınız?
Hayır.
Kadın hayranlarınızın ilgisi nasıl hissettiriyor?
Tabii ki güzel bir his.
Kimsenin sizi yargılamayacağını bilseniz, hayatta farklı yapacağınız şeyler olur muydu?
İnsanların yargılarını hiç umursamıyorum. Yine aynı şeyleri yapardım o yüzden. İnsanların seni yargılamasını umursayarak bir şey yaparsan o zaman başkası için var olmaya başlarsın ve yok olur gidersin.
En çok neden çekinirsiniz, ne sizi korkutur?
Galiba bir şeyden çekinmiyorum, biraz arsız bir adam olabilirim.
Şaka yapıyorsunuz…
Bazen kendimi açmaktan çekiniyorum. O daha çok bazı oyunculuk çalışmalarında ortaya çıkıyor. Bazen yüzleşmeye üşeniyorum, üşengeçliklerim var. Lakin şu an biraz iş anlamında yakaladığım ivmenin bozulmasından çekinmiyor değilim.
İnsanlara neden kendinizi açamıyorsunuz?
İnsanlara kendini açamamak değil aslında, o anda söylerken düşündüğüm şey şuydu; bazı oyunculuk çalışmalarında bazı travmalarınla yüzleşmen gerekiyor. Üstelik duygudan duyguya geçmen gerekiyor. Bunlar zor şeyler. Onunla yüzleşeceksin, onun senin vücuduna getirdiği bir ağırlık olacak falan… Şu an belki de içinde bulunduğum tempo çok ağır ve duygudan duyguya geçiyorum. O ağırlığın altına girmekten yoruldum galiba biraz.
Ne yaşadınız da bu kadar ağır geliyor bu duygular?
Hepimizin kendine göre yaşadığı travmalar var elbette ama şu anda yorgunluktan bunlar.
Rahat, doğal, kendiyle barışık, titiz, özenli… Şükrü Özyıldız hem yaşının adamı olup hem de yaşından büyük olgunluğa sahip olabilen erken büyüyen adamlardan. Çocukluğunu sokaklarda düşe kalka, dizlerini kanatarak geçirmiş. Ergenlik dönemlerini hatırladıkça hepimiz gibi gülerek ‘Ne aptallıklar yapmışım!’ diyebiliyor. Bugünse insanların onu yargılamasını umursamadan, kendi olarak yaşamanın tadını çıkarıyor. ‘Eğer birilerinin beni yargıladığını düşünürsem kendim olmaktan çıkarım’ diyor. Bir kadının onu etkileyebilmesinin yolu da tam bu noktadan geçiyor. Başkaları için yaşayan bir kadının asla onu etkilemeyeceğini, kendi olmayı başarabilen bir kadının dikkatini çekebileceğini söylüyor. Bu genç yakışıklıyı yakından tanımak için yollara düştük, Çatalca’da kullanılmayan bir tren istasyonunda fotoğraf çekimi yapıp, onun yolculuğunun hikayesini dinledik.Kerem Bürsin ve diğer rol arkadaşlarınızla bir uyum yakaladınız mı?
Hepsi süperler. Kerem’le tabii daha özel bir bağımız var. Hem hikayeden dolayı hem de sette de aramızda özel bir bağ oluştu. Çok iyi bir insan, çok iyi anlaşıyoruz. Reji ekibiyle de çok iyiyiz güzel bir enerji var ortada.
Bu sene bir de sinema filminiz gösterime girecek; ‘Sevimli ve Tehlikeli’. Özcan Deniz’le çalışmak nasıldı?
Özcan Deniz bir oyuncudan neyi alması gerektiğini çok iyi biliyor. Dersini de çok iyi çalışmış biri. Zaten hikayeyi o yazdı. Kafasında film hazırdı, bizim tek yapmamız gereken onun dediklerini harfiyen uygulamaktı.
Nasıl bir hikayesi var filmin?
Zevok’la Zeliş’in hikayesi. Zevok İstanbul’da çocukları çalıştırıp, dilencilik yaptıran çetelerin elinde büyümüş bir çocuk. Küçükken, daha şuuru oturmadığı evrede o çete için sonradan pişman olacağı bir şey yapıyor. Sonra çete çöküyor ve yaptığı şeyi nasıl telefi edebilirim duygusuyla yaşıyor. O pişman olduğu şeyi düzeltmek için uğraşırken olaylar başlıyor.
Gemi mühendisliği ve işletme eğitiminizi üniversitede yarım bırakıp oyunculuğa yönelmişsiniz. Doğru noktada olduğunuza artık emin misiniz?
Şu anda olmam gereken yerdeyim. Benim hayat ritmime göre işler değildi onlar. Gemi mühendisliği benim için bir şekilde İzmir’den, 18 yıldır olduğum şeyden kaçış noktasıydı ve biraz şuursuz bir tercihti. Dış dünyayı merak ediyor insan ve o dış dünyaya karşı olan merakı geçmeye başladığında artık ‘ben kendimi bu dünyada nasıl var edebilirim?’in üzerine düşünüyor. Bir süre sonra kendim için yaşama isteğimin kabardığı bir dönemde girdi oyunculuk hayatıma. Bir bakıma kendimle barışma, kendimi geliştirme, bütünleşme yolculuğumdu oyunculuk.