“İnsanoğlu bencil, özellikle ilişkilerde...”
Patrick Marber’ın aynı adlı eserinden uyarlanan Closer-Sevgi Neden Yetmez oyununun başrol oyuncularından Cansel Elçin, bir yandan oyunun inceliklerini anlatırken diğer yandan tiyatro sahnesini neden bu kadar sevdiğine değindi.
Closer, 90’lı yılların Londra’sında geçiyor. Bu versiyonda da zaman ve mekan aynı mı yoksa değişiklikler oldu mu?
Aynı. Dekor, 90’ların havasını vermeye çalışıyor.
Canlandırdığınız karakterin en sevdiğiniz ve size uzak gelen yanları neler? Hayat felsefesi açısından sizinle benzerlikler taşıyan yanları var mı?
Karakterde hoşuma giden şey; işçi sınıfından gelen bir karakter olması. Bir işçinin oğlu ama okumuş ve doktor olmuş. Başarısını kazıyarak elde etmiş. Hayatını kimseye borçlu değil. Hatta şöyle bir ikilemi var; devlet hastanesinde çalışıyor, sevdiği kadın yüzünden daha çok para kazanmaya ihtiyaç duyuyor ve özel hastaneye geçiyor. Bundan dolayı inanılmaz bir suçluluk duygusuna kapılıyor. ‘Ben mesleğimi para için yapıyorum’ düşüncesine giriyor ve suçluluk duygusuna kapılıyor. İşçi sınıfından gelse bile bir bakış açısı var. Kitabı okuyup beğenecek kadar veya bir resme bakıp iyi mi kötü mü diye anlayacak kadar derinliği var bu karakterin. Bu yanını seviyorum. Biraz hümanist bir adam.
Yolları bir şekilde kesişen dört kişi, birbiriyle örtüşen ilişkiler, cinsel arzu, ihanetler… Marber, modern romantizmin anatomisini ele alırken seyircilere ne düşündürtmek istiyor sizce?
Yazar, insanın gözünün önündekini ne kadar göremediğini, insanoğlunun ne kadar bencil olduğunu anlatıyor. Özellikle ilişkilerde... İnsanlar birbirlerine yalan söyleyip kandırıyorlar, benciller. Bunu anlatmaya çalışıyoruz. Ayrıca bunların hiçbiri önemli değil; çünkü şöyle bir şeyler söylüyor; “Neyse ki bu hayatın bir sonu var, yoksa ne yapardık?”, “Bedenlerimiz azgın, etlerimiz çürüyecek, kemiklerimiz bizden daha uzun yaşayacak.” Yani bunların hiçbirinin anlamının olmadığını söylüyor. İnsanların birbirlerini bu kadar aşağılamasına, birbirleriyle kavga etmesine ya da ihanet etmesine gerek yok. Nasıl olsa bunların bir sonu var.
Closer, Mike Nichols tarafından sinemaya da uyarlanmıştı. Tiyatro ile sinema versiyonları arasında en belirgin farklar neler sizce?
Tiyatroda derinliği, oyunun felsefesini daha çok hissediyorsun. Diyalogları daha çok duyuyorsun ve oyunculuklar ön planda olduğu için her şey daha felsefi olarak seyirciye aktarılıyor.
Aşk, başlangıçlar, sonlar… Sevgi, ilişkiyi sürdürmek için yetmiyor ne yazık ki! Peki bir ilişkiyi neler canlı tutar?
Bir çocuk mesela. Artık bir yerden sonra o ilişki bir anne-baba, aile olma arzusuyla devam etmek istiyor. Tabii en önemli şeylerden biri de saygı. Saygısızlaşma olunca acımasız davranırsan sevdiğin kişiyi kırarsın. Kırma değil, sevgi olmalı. Aslında sevgi yetiyor ancak saygı çerçevesinde olmalı.
Bir oyuncu olarak sinemayı mı yoksa tiyatro sahnesini mi daha heyecanlı ve etkili buluyorsunuz?
Sahneye çıkmak her oyunda benim için ayrı bir heyecan. Her oyunda farklı seyircilerle karşılıklı kurduğumuz etkileşim beni oynadığım her oyunda geliştiriyor, dönüştürüyor. Bu sebepten dolayı tiyatro sahnesi çok sürprizli ve çok heyecanlı.
Cansel Elçin, Zeynep Tuğçe Bayat, Ahu Yağtu,
Serhan Onat