"Kadınlara korku salıyorum"

Aldatan Pınar Altuğ dedikoduları, aşık Pınar'ı hep gölgede bıraktı...

"Kadınlara korku salıyorum"



Oynadığınız karakterle kendinizi bağdaştırmamak dışında neler öğrendiniz?
Hakikaten inandığınız şeyin arkasında durduğunuzda insanlar da bir zaman sonra sizi anlıyor.

İnandığınız şey neydi?
Herkesin bana tavsiyesi, "Dön arkanı git. Deli misin sen? Niye hayatını bu yolda yok ediyorsun ki?" biçimindeydi. Herkes için yok etmekti bu. Korkup geri çekilseydim, belki bugün çok daha farklı olurdu. O zaman ayakta kalıp, aşkıma sahip çıkmak için çok zorlandım. Çocuklar Duymasın gibi bir diziden vazgeçtim. Türkiye'de kimsenin kolay kolay yapamayacağı bir delilikti.

Eski evliliğiniz nasıl bir şeydi?
Yolunda gitmeyen bir evlilik de sürdürülebilirdi pekala. Çünkü istenen her şey yürütülür. Önemli olan sizin onu artık yürütmek isteyip istememeniz. Ve ben daha fazla yürütmek istemediğime karar verdim.

Ama askerdeydi?
Askerde olması benim için önemli bir nokta değildi. Çünkü askerlik öncesinde de vardı ama dokuz senelik bir ilişki öyle çıt diye bir kalemde bitmez. Mutlaka bir şeylerin yaşanması gerekiyor. Ben bunları göz önüne dökmedim, gündeme getirmedim ve getirmeyeceğim. Bunlar benim evliliğim içinde yaşamam gereken şeyler. Benim için bitmesi gerekiyordu, ama son kararı almam onun askere gitmesiyle oldu. Belki de bir şeyleri daha rahat görmemi sağladı.

Daha doğrusu aşık oldunuz...
Boşandım. Aşık olmak hiç önemli değil. O şartlarda boşanmak bile zor algılandı. Genç bir kadınım ve önümde yaşanacak daha çok şeyim var. Bir bebek dünyaya gelmeden bunu sonlandırmak çok daha doğru bir şey oldu. Bu arada hayatıma bir adamın girmesi insanları daha da ajite etti. Tabii bunda bir sebep daha vardı.

İnsanların üzerinize gelmesinde mi?
Evet. Benim işbirliği yaptığım arkadaşlarımdan gelen tepkiler. Ben o zaman yapımcımla, senaristimle böyle bir tartışma yaşamasaydım, belki insanların bu kadar umurunda olmayacaktı. Sonuçta insanlar da yönlendirildi. Ben de özel hayatımın bu kadar gündeme gelmesinden rahatsızlık duyduğum için işimden ayrılmayı uygun gördüm. Zaten aynı noktada buluşamadığınız insanlarla bizim işimizi yapabilmek çok da mümkün değil.

Birol Güven erkek egemen toplumun bir modeli midir gerçekte?
O benim özel hayatımı dizginlemek için bana Meltem gibi yaşamak zorundasın dedi. Söylediği cümle buydu. Ben de "Ben Meltem değilim. Ben Pınar'ım. Sen beni Pınar olduğum için bu diziye aldın ve ben Pınar olmaya devam edeceğim, ama sen tabii ki kendi işinde yapmak istediklerini yapma hakkına sahipsin. Ben gidiyorum" dedim. O hangi model bilemem, fakat kendi adıma hiç de yanlış bir karar verdiğime inanmıyorum. Sonuçta ben işime bir saygısızlık yapmadım. Ne disiplinime, ne çalışma şeklime, ne de performansıma kimse laf edemez.
Şimdilerde doyasıya yaşadığı aşkı, bakımlı hali, çalışkanlığı yani mükemmelliği ile etrafındaki bazı kadınlar için tehlike oluşturduğuna inanan, kendinden emin bir kadın var karşımızda.

Show Tv'de yayınlanan Davetsiz Misafir'de hayatınızda ilk defa bir kadın yönetmenle çalışıyorsunuz. Nasıl farklılıklar yaşıyorsunuz?
Gerçekten de bunun keyfini sürüyorum. Her insan güzellikten, estetikten hoşlanır ama kadınlar daha fazla... İnsanın yönetmeni kadın olunca da "Bu seni şişman göstermiş, şunu takalım daha havalı durur" gibi paylaşımlar oluyor. Tabii ki bütün yönetmenler karakteri nasıl canlandırdığınızı kollar, ama işte kadın olunca,  "Aa, bak ben bu kıyafeti kendime alayım" gibilerden muhabbetler de yapabiliyoruz. Bu da bana keyif veriyor.

Kadın kadının kurdudur diye bir laf vardır. Siz bu gerçekle karşılaşmadınız mı hiç?
Özel hayatta bazen oluyor, ama iş hayatımda kadınlarla bugüne kadar hep çok keyifli çalıştım. Çocuklar Duymasın dizisinde Zeyno'yla (Güvenç), Omuz Omuza dizisinde de birbirinden güzel kadınlarla çalıştım. Hep birbirimizi düzelttik, birbirimize karşı bir o kadar da iyi şeyler hissettik.

Sebep?
Ben kendine güveni tam bir kadınım. Sanıyorum bu hayata bakışınızla alakalı bir durum. Aptalca endişeler taşımadığım için insanlara da böyle şeyler yansıtmıyorum. İnsanın kendisiyle ilgili bir endişesi olmayınca, hasetlik de ortadan kalkıyor.

Ama özel hayatta böyle şeylerle karşılaştığınızı söylediniz.
Evet, özel hayatta böyle sorunlar çıkabiliyor. Ben hiper yaşayan bir kadınım. Manikürüm pedikürüm hep yerindedir, solaryuma, hamama, kuaföre, saç ve cilt bakımına aksatmadan giderim. Bunun yanında hayatımdaki adama saygı gösterip onu sosyal hayattan mahrum etmem. Ona eşlik ederim, yorgunum deyip evde kalalım demem. Arkadaşlarım hayatımdaki en değerli şeydir, ailem de. Çalışıyorum diye evimin düzenini de aksatmam. Bu durum bazen etrafımdaki kadınlara korku salar. Kuaföre gidememişlerse, bunu çok yoğun çalışıyor olmalarıyla açıklamaya çalışırlar. Bu sefer yanlarındaki adamlar "Ama Pınar gidiyor" diye cevap verdiklerinde, ben onlar için bir tehlike oluşturabiliyorum. Böyle şeyler çok yaşadım, ama umursamıyorum, nasıl olsa benim can dostlarım var.

Kim onlar?
Sıra arkadaşım Esra, on senelik. Şimdi yurtdışında yaşayan bir arkadaşım daha var, eski eşimin arkadaşıydı ama benim oldu. Tesadüfler sonucu aynı dönemlerde aynı şeyleri paylaştığım bir arkadaşım daha var. Aramızdaki bağ o kadar kuvvetlendi ki, bir daha hiç kopmadık. Sonra benim işim duygusal bir iş, matematikle yapılacak gibi değil. Bu konuda en büyük desteğim de menajerim İlkay Tuna'dır. Ben onun büyük kızıyım. Zor zamanlarımda benden öndeydi, tampon bölgeydi. Bana gelecek darbeleri önce kendi aldı, yumuşattı ve bana öyle ulaştırdı.

O zor dönem size neler öğretti?
Çok fazla şey öğrendim, çok akıllandım, ama ilk öğrendiğim şey, asla oynadığım karakterle kendimi bağdaştırmamak oldu. Ben o zamanlar o karakterle aynı hayatı sürdürmekten rahatsız olmadığım için özdeşleştirilmekten de hiç rahatsızlık duymamıştım. Sonradan yaşananlar sayesinde öğrendim ki, bu çok yanlış bir şeymiş. Ama o bir toylukmuş. Beni Meltem karakteriyle karşılaştırdıklarında karşı çıkmam için bir sebep yoktu ki, niye karşı çıkayım. Ben de evliyim, son derece düzgün bir hayatım var, düzenliyim, uçlarda bir hayatım yok. Dolayısıyla hiç rahatsız etmedi, ama ne zaman ki ben o karaktere karşı çıkacak bir şey yaptım, o zaman insanlar tepki gösterdi.


Tony'e karşı neler hissediyorsunuz?
Bana Tony'den ayrılmamı teklif etmişlerdi, onlara verdiğim tek bir cevap vardı. Ben hakikaten bu adamı çok seviyorum. Ona aşık oldum ve ben kötü bir şey yapmıyorum. Bu dünyanın en saf duygularından bir tanesi. Kimse hala tanımlayamıyor ama aşk böyle bir şey. Ben kötü bir şey yapmadım, o zaman niye saklayayım. Hayatıma ve bana değer veren bu adama neden zarar vereyim. Bir de ben öyle yalan dolan çevirebilen biri değilim. Ben mutsuz evliliğimi de sürdürebilirdim. Çevremizde çok insan var bunu yapan ama bana hiç ahlaklı gelmiyor. Yürümeyen bir evliliği bitirdim ve yoluma devam etmeyi tercih ettim. Evet, çok zordu ama geçti.

Tamer Karadağlı'nın yaşadıklarına bakışınız nasıl?
Onu ilk arayan insanlardan biri bendim, sonuna kadar arkasındaydım, hala da öyle. Bu skandalın bu kadar büyümesinin nedeni de gene Çocuklar Duymasın'daki özel karakter ve bundan kısa bir süre önce de benim özel hayatım dolayısıyla diziden ayrılmamdı. Eğer ben özel hayatımda yaşadığım çalkantılar yüzünden ayrılmasaydım ya da o zamanki bakış açısı biraz farklı olabilseydi Tamer'in hikayesi de bu kadar büyümeyecekti. Önem verdikleri ben değildim, önem verdikleri dizinin yok olmasıydı. Oradan bir karakter gitti, onların buna canı sıkıldı. Siz bizim canımızı sıktınız, bu kıza bunu yaptınız, bu adam da bunu yaptı diye tepki çok büyük oldu.

Bu kadar basit mi?
İnsanlar hata yapabilir. Bence en önemli nokta karı koca arasına girilmemesiydi. Eğer Arzu ile Tamer konuşup ortak bir noktada buluşabiliyorlarsa, üçüncü şahıslara artık laf söylemek düşmez. Son karar Tamer ve Arzu'nundur. Hayat onların. Öyle ya da böyle, eğer onlar bu evliliği sürdürmek istiyorlarsa, Tamer karısının bir şekilde gönlünü alabiliyorsa, karısı da affedebiliyorsa, bence söylenecek hiçbir şey yok. Tamer, Tamer Karadağlı olmasaydı bu olaylar bu kadar büyümeyecekti, gene karısıyla bir anlaşma sağlanacak, herkes yoluna devam edecekti. Bunlar yaşanmıyor mu? Yüzlerce, ama onları biz bilmiyoruz. Gündemde olunca patırtı çıkıyor.

Kadın erkek meselesinde size uygulanan çifte standarttan rahatsız olmadınız mı?
Hayır. Ben yeterince ayakta durdum. Biz ataerkil bir toplumuz, bizim geleneğimiz bu. Erkeğin elinin kiri meselesi. Ben kendi adıma üzerime düşeni yerine getirdim, gözü karalıkla ortaya atılmadım, çünkü bu geleneği değiştirebileceğimi düşünmüyorum.

Yeniden evliliği düşünüyor musunuz?
"Boşandım, bir daha evlenmemeliyim" diye bir endişem yok. Genelde genç kızken biraz evliliği merak ederek evlenirsiniz. Ama ben evliliğin ne demek olduğunu bildiğim için bir an önce evleneyim, gelinlik giyeyim diye bir telaşım yok tabii. Tony ile çok keyifli bir ilişki yaşıyoruz. Sonuna kadar tadını çıkarıyorum. Şu anda evlenmek gibi bir koşulum yok, ama evlenmeyeceğim diye bir şey de yok. Zamanı gelirse, zamanı nasıl gelir, onu da bilmiyorum, ama birbirimizi kelepçelerle bağlamak gibi bir fikrimiz yok. Ben 24 yaşındayken, yani altı sene önce Türkiyede çok daha zor kabul edilecek bir şey yapıyordum.

Ne gibi?
Yani çevremizde çok insan var stratejiler çerçevesinde hareket edip ilişkisini kapalı kapılar ardında yalan yulan yaşayıp, sonra da annesiyle oturuyormuş gibi gösteren. Çok mu onurlu bir davranış? Evliliğini devam ettirip bir yandan gönül ilişkisini sürdüren de var. Bu bana o kadar ahlaksızca geliyor ki. Ben o senelerde bile sevgilimle aynı evde yaşıyordum, bunu da söylüyordum. Adamın ne kadar doğru olduğunu tartmak istiyordum. Ha, işe yaramadı, o ayrı hikaye. Şimdi ben beraber yaşamayı uygun görmüşüm, ailem de görmüş, buna müsaade etmiş. Peki kime hesap vereceğim veya niye saklayacağım? Sevgilimin ailesi ve benim ailem buna sıcak bakıyor, ben beraber yaşıyorum. Bunun arkasında hesaplar yok, stratejik hesaplar da yok. Hayat bunlara değmeyecek kadar kısa.

Bir 10 sene sonrasını bir kadın olarak nasıl karşılamayı düşünüyorsunuz?
Yaşlanmaktan çok da korkmuyorum ama açıkçası bir yandan da operasyonlara güveniyorum. Robota dönüşmemek kaydıyla estetik müdahalelere de sıcak bakıyorum. Oyunculuk mimiklerimi etkilemeyecek şekilde olmalı tabii. Şu ana kadar göğüslerimi ve burnumu yaptırdım. Gerekirse bir şeyler daha yaptırabilirim. Gerekirse diyorum, çünkü seyirciye rahatsızlık vermek istemem. Biz ekranda maalesef olduğumuzdan şişman ve yaşlı gözüküyoruz. On sene sonra bu daha da artarsa küçük müdahaleler düşünebilirim.

Tony ile kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Benim hayatımda en önem verdiğim şey bana değer verilmesi. Değer vermek, sevginin de, aşkın da, arkadaşlığın da, her şeyin çok ötesinde, çok da insani bir istek. Birinin sizi altını çizerek söylüyorum birinin sizi adam yerine koyduğunu bilmek çok önemli. Çünkü yaptığınız iş dolayısıyla zaten çevrenizde saygı görüyorsunuz ama içten gelerek, sizi gerçekten adam yerine koyması çok önemli. Bence Tonynin işi benden daha zor.

Neden?
Çünkü haftanın bir iki gecesi evde tek başına, ben sürekli televizyondayım, birileri sürekli hakkımda yorum yapıyor, hatta o hiç medyatik biri olmadığı halde onun hakkında da yorum yapabiliyorlar. Çok yoğun tempoda çalışıyorum, benim yorgun olduğum zamanlarda bana o kadar güzel önem veriyor ki. Gerçekten beni adam yerine koyan, çok değer veren, kendimi çok iyi hissettiren bir adam. İkimiz de hayata çok pozitif bakıyoruz, bizim aklımıza bir şeyin kötü olacağı genelde gelmez. O da benim gibi güleç ve iyi gözlerle bakıyor, insanlara pozitif enerji veriyor. Eve geldiğimde, saat kaç olmuş olursa olsun, koltukta uyuyakalmış bile olsa, beni gülümseyerek karşılayan bir adam bulmak çok güzel.