Kendi halinde bir yıldız: Sedef Avcı
Naifliği, sadeliği, doğallığı, korunaklı hayatı, dedikoduya mahal vermeyen evliliği ile Sedef Avcı bizi her zaman huzurlu bir dünyaya davet ediyor. Bu kez üzerine biraz da cesur pozlar ekliyor!
Ruhunuzu en çok nasıl beslemeyi seviyorsunuz?
Gezerek. Kafamın gerçekten boşalıyor gibi hissettiğim tek an. Kitap okurken bile kafamda başka tilkiler dönüyor, kitabın aynı satırını okuduğumu görüyorum. Kafam durmuyor bir türlü. Gezmeyi çok seviyorum ama tabii çocuk olduktan sonra ister istemez azalıyor.
Evde bakım ritüelleriniz var mıdır?
Benim biraz alerjik bir cildim var. Sürekli makyaj yapmak durumunda olduğumuz için de her gün düzenli olarak temizlemeye dikkat ediyorum. Onun dışında haftada bir peeling yapıyorum. Çok ekstra bir durum olursa dermatoloğuma gidiyorum. Onun dışında ekstra yaptığım bir şey yok.
Son dönemde sizi en çok ne mutlu etti?
Çok klişe gelecek ama daha dün küçücük bir bebek olan oğlumun komik komik bir şeyler yaptığını görmem... Büyüdüğüne inanamadığım anlar beni çok mutlu ediyor. Eskiden işteki bir şeye mutlu olurken, onlar daha normal hale geldi ama çocuğumdaki bir büyüme belirtisi beni inanılmaz mutlu ediyor.Peki çocukluğunuzla ilgili hatıralarınızda en çok neler var?
En çok bale var. Dört yaşında baleye başlamıştım ve neredeyse genç kızlığa kadar, o bayağı bir yer kapladı hayatımda. Disiplin olsun, hayata bakış açısı olsun bana çok şey kattı. Hala onun bana verdiği disiplin, her yere ilk giden olma nedenim olabiliyor bazen. Hayatta da disiplinli ve planlı programlı olmayı seviyorum. Bunun en büyük payının oradan geldiğini düşünüyorum. Çocukluğum denince en çok bale bana çağrışım yapıyor.
Peki oyunculuk sizin için nasıl bir yerde duruyor?
Oyunculuk başta çok çekindiğim bir alandı. İçine girdikçe keyif almaya başladım. Belki de şanslıydım. Çok iyi, çok güzel, bana yardımcı olan insanlarla çalıştığım için ben de işten çok keyif alarak kendimi geliştirmeye çalıştım. Şu an gerçekten kendimi çok mutlu hissediyorum. Yeni bir şeyler yapmak kendime yeni bir şeyler katmak çok hoşuma gidiyor. O yüzden, bu evet bir iş ama oyunculuk sevmeden yapılabilecek bir şey de değil. Çünkü gerçekten çok zor koşullarda çalışıyoruz yer yer. Benim için oyunculuk çok sevdiğim, devam edecek ve hayatımda yer alacak bir şey.
Arada galiba workshop’lara katılıyorsunuz...
Evet, yurt dışındakilere genelde. Onlarla kendimi desteklemeye çalışıyorum, konservatuvarlı değilim çünkü. Bu şekilde kendime yeni bir şeyler katmaya, farklı bakış açıları kazanmaya, farklı yöntemleri tanımaya, hangisini kullanabiliyorsam onları değerlendirmeye çalışıyorum.
Oynadığınız roller içinde çok özlediğiniz ya da ayrı tuttuğunuz bir karakter var mı?
Herkesin kendini ilk ispatladığı bir rol vardır. Benim için de o, ‘Menekşe ile Halil’deki Menekşe’dir. Kendi kariyerim açısından da oynadığım karakterler arasında da hep farklı bir noktada benim için. Oyunculuğumda bir kırılma noktasıdır bana göre.
Peki ‘Bedel’de de zor durumda olan bir karakteri canlandırıyorsunuz. Senaryoyu ilk okuduğunuzda ne hissettiniz?
Bir tarafta sevdiğim erkek öbür tarafta zorla tehdit üzerine evlendiğim bir adam. Ve sevdiğin insanı kurtarmak adına sevmediğin biriyle evleniyorsun. Bu gerçekten çok korkunç bir şey. O yüzden çok iç burkucu ve sert bir hikayesi vardı bana göre. Zorlandığım zamanlar oldu tabii duygusal anlamda.
‘Biri bana keşke söyleseydi bu kısımlarını da’ dediniz mi siz de?
Anlatılsa bile anlamazsınız bence; yaşamadan anlaşılamayacak tek şey herhalde. Hiç öyle anlatılınca yaşanan bir şey değil o hissiyat.
Peki evlilik zaman içinde nasıl bir değişim geçiriyor? Sizinki nasıl evrildi, değişti?
Ben herkesin birbirini kollaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü herkesin zaman zaman sabrının tükendiği zamanlar olabiliyor. Bunların farkında olarak birbirini desteklemek gerek. Biz de 10 yıllık evli oluyoruz bu yazın sonunda. Zaman içinde duygular değişiyor, daha çok oturuyor, ilişkinin temeli daha sağlam olmaya başlıyor. Tabii ki ilk zamanlardaki o heyecanların yerini başka şeyler alıyor ama ben bugün sonsuz bir güvenin olduğu bir duygu hissediyorum. Tamamen gözüm kapalı güvenebileceğim ve kendimi bırakabileceğim, kendimi çok güvende hissettiren bir şey evlilik benim için. Bu bana daha güzel ve daha huzurlu bir dönem gibi geliyor.
Şu sıralar kafanızı en çok ne meşgul ediyor?
Tabii ki Can. Çok uzun süredir yoğun bir tempoda çalışıyordum, yeni bitti. Şu an bir haftadır onunla o kadar güzel vakit geçiriyoruz ki, özlemişim gerçekten. O da tatile girdiğimin farkında ve bana karşı olan tavrı resmen değişti. O zaman kızıyordu bazen tepki gösteriyordu şu an öyle bir şey yok, o yüzden daha keyif alıyorum.
Nasıl bir anne olmak istiyorsunuz?
Çocuğumun annesini seveceği bir anne olmak istiyorum. Kendi annemizde ve babamızda tenkit ettiğimiz şeyleri mutlaka biz de yapacağız. Bu içgüdüsel bir şey olduğu için engelleyemediğimiz durumlar olabiliyor. Ama oğlumla dertlerini paylaştığı bir arkadaş gibi olmayı çok isterim.
Peki Kıvanç Kasabalı nasıl bir baba?
Gerçekten Kıvanç çok iyi bir baba. Bana çok yardımcı oluyor hatta benden daha iyi bakıyor diyebilirim. Bu sene ben çalışırken Can’la oldukça çok vakit geçirdi. Hiç yardım almadan çok güzel bakıyor. Bu benim kafamı çok rahatlatan bir şey. Çok büyük bir lüks bence bir anne için.
Kendinize vakit ayırdığınızda neler yapmaktan hoşlanıyorsunuz?
Dostlarımı çok uzun zamandır göremediğim için onlarla görüşüyorum. Çok ekstra yaptığım bir şey yok. Boş zamanım olunca Can’a vakit ayırmak dışında bir şey yapmak, oğluma ihanet etmek gibi geliyor.
Aynaya baktığınızda nasıl bir kadın görüyorsunuz?
Farklı.
Nasıl yani?
Ne bileyim o günkü ruh halime bağlı. Bazen huzurlu, bazen sinirli, bazen huysuz...
Ruh halinizde öyle geçişler oluyor mu sık sık?
Oluyor tabii.
Alışveriş yapmayı sever misiniz?
Alışverişi kıyafet olarak soruyorsan, artık çok üşeniyorum açıkçası ama evime olsun kitap olsun ya da Can’a olsun alışveriş yapmak bana çok keyif veriyor. Mesleki bir deformasyon mudur bilmiyorum, kendime almıyorum pek bir şey. ‘Keşke biri getirse’ diyorum. Çok alışveriş yapmak beni yoruyor. Hayatımda ilk defa denemeden kıyafet almaya başladım.
Röportaj: Filiz Şeref
Fotoğraflar: Serhat Hayri
Sedef Avcı’yı, Kıvanç Tatlıtuğ ile başrolleri paylaştığı ‘Menekşe ile Halil’ dizisinden sonra iyice yerleştirdik aklımıza. Ne kadar da naifti! Ve o hep sakin sakin ilerledi kariyerinde; tıpkı karakteri gibi. Gerçi ona ‘hiç mi kızmazsınız?’ türünden şeyler söylediğinizde gülümseyerek de olsa biraz sitem ediyor, çünkü herkesin ona böyle yaklaşması bazen can sıkıcı olabiliyormuş. Sonuçta o da zaman zaman gelgitli ruh hallerinde olabildiğini söylüyor. Yine de biz onu nasıl görüyorsak bence aynen öyle biri. Sivri açıklamaları, sataşmaları, huzursuzlukları, dünyayla alıp veremediği şeyler yok mesela. Evliliği deseniz, örnek gösterilir cinsten. Ama o şu sıralar kendini en çok ‘anne’lik rolüyle mutlu hissediyor. Yine de anneliğin kolay bir şey olmadığını düşünüyor ve ikinci çocuk konusu açıldığında, düşünmediğini belirtiyor. Peki ne mi düşünüyor? Yeni karakterler doğurmak. “Tek hayalim farklı karakterler canlandırmak. Çünkü insanlar bir kere ne gördüyse, hep onu görmek istiyor, ters bir rolü kabul etmeleri biraz zor oluyor. İster istemez yapımcılar da, hep aynı tarzda rollerle size geliyor. Farklı rolleri oynamak tabii ki isterim ama bu daha çok sinemada mümkün. Televizyonda biraz daha zor oluyor” diyor. Şimdi sizi onun sakin dünyasına davet ediyoruz.
Bu kadar naif bir karakter bu kadar düzgün ve korunaklı bir hayat! Genelde bu tip bir ünlü profiline alışık değiliz aslında, az rastladığımız cinsten. Bunu başarmak için özel bir çaba sarf etmediğinizi biliyorum ama yine de sizden dinlesek... Bunun bir sırrı var mı?
Evet özel bir çaba harcamıyoruz sadece bu bizim karakterimizle alakalı. Normal hayatımıza aynı şekilde devam ediyoruz, farklı bir şey yapmaya çalışmıyoruz. Biz böyle mutluyuz, bu da bu şekilde yansıyor. Ekstra bir efor yok. ‘Böyle olalım, böyle bir çift olalım ya da örnek olalım’ gibi bir durumumuz yok.
Ünlü olmak sanki sizin yapınızda birine ters olmalı. Şan, şöhret, ün kelimeleri size neler hissettiriyor?
Ben öyle hissetmiyorum, öyle bakmıyorum. Ne bileyim ünlü deyince bana garip geliyor mesela. Sadece işime odaklıyım ben, işimi yapıyorum. Ekran önünde olduğunuz için biliniyorsunuz elbette. Ama hiç ‘ben ünlüyüm ben ünlüyüm’ diye bir şey geçmiyor aklımdan. Hatta şimdi anlatınca, söylemek bile garip geliyor. Hiç öyle yaşamadım ünlülük kavramını. Kime göre neye göre ünlü zaten? Birine sorsanız belki hiç tanımaz başka biri tanır. Yani öyle pek bu kavramla yaşayan biri değilim.
Peki oyunculuk, mankenlik, modellik bir çocukluk hayali miydi; yoksa her güzel genç kıza söylenip yönlendirilen, öyle aklınıza sokulan bir virüs gibi miydi?
Modellik de oyunculuk da küçükken hayallerimi hiç süslemezdi. Küçükken balerin olmak istiyordum ben. Sonra kemik yapımdan dolayı bırakmak zorunda kaldım ama bu arada dokuz sene bale yapmış oldum. Daha içine kapanık ve utangaç bir çocuktum. Oyunculuk ve modellik de çok kamera önü bir iş olduğu için hiç aklımın ucundan bile geçmiyordu.
Var mıydı bir hayaliniz?
Mimar olmak istiyordum ilk etapta ama sonra matematik ve fizikten hiç hoşlanmadığımı fark ettim. O yüzden tamamen vazgeçtim. O sırada ilk kez modellik yapmaya başladım.
Peki insanlara bedel ödetmek mi yoksa Allah’a havale etmek mi?
Allah’a havale ederim, ne uğraşacağım!
Kendinizle en çok hangi konularda çelişiyorsunuz? Hangi huyunuzu törpülemekte zorlanırsınız?
Sabırsızımdır, onu törpülemeye çalıştım ama 33 yaşına geldim hala olmadı. Her şey hemen olsun istiyorum, istediğim o an gerçekleşsin... Çok beklemeyi sevmem. Ben düzenli yaşam peşindeyim. Her şeyin öyle olmasını istiyorum. Bu çocuk büyütürken de böyle, iş ortamında da böyle. Bu konularda hep kendimi frenlemem gerekiyor çünkü etrafla uyum sağlayamıyorum aksi takdirde.
Annelikle birlikte nasıl bir değişim geçirdiniz?
Bayağı bir değişim geçirdim. Tabii ki insanın bütün öncelikleri değişiyor, hayata bakış açısı değişiyor...
Annelik hep istediğiniz bir şey miydi? Anaç bir yapınız var mıydı hep?
Yok hayır. Hiçbir zaman hayatımda öyle anaç bir yapım olmadı. Önceden öyle ‘çocuğum olsun’ diyen bir tip değildim. Hormonal zamanın gelmesini bekleyenlerdendim daha çok; gerçekten hissettiğim ve istediğim zamanda güzel bir evlilik sonucunda olsun istedim... Herkes “Hadi yapmıyor musun?” dediği zaman, “Ben kendimi hazır hissetmiyorum, hissettiğim ve gerçekten istediğim zamanda olsun’’ derdim ve sonunda öyle de oldu.
Peki sonra?
Sonrası çok güzel. Şimdi şimdi daha da güzel hatta, büyüdükçe... İlk etaplar biraz zorlu geçiyor, hem hiçbir şey bilmiyorsunuz hem de küçücük bir şey var tamamen size bağlı. Gerçekten zor bir süreç. Ama şimdi o sizi anlıyor, siz onu anlıyorsunuz, iletişim kurabiliyoruz, çok daha zevkli bir hale geldi.
Gezerek. Kafamın gerçekten boşalıyor gibi hissettiğim tek an. Kitap okurken bile kafamda başka tilkiler dönüyor, kitabın aynı satırını okuduğumu görüyorum. Kafam durmuyor bir türlü. Gezmeyi çok seviyorum ama tabii çocuk olduktan sonra ister istemez azalıyor.
Evde bakım ritüelleriniz var mıdır?
Benim biraz alerjik bir cildim var. Sürekli makyaj yapmak durumunda olduğumuz için de her gün düzenli olarak temizlemeye dikkat ediyorum. Onun dışında haftada bir peeling yapıyorum. Çok ekstra bir durum olursa dermatoloğuma gidiyorum. Onun dışında ekstra yaptığım bir şey yok.
Son dönemde sizi en çok ne mutlu etti?
Çok klişe gelecek ama daha dün küçücük bir bebek olan oğlumun komik komik bir şeyler yaptığını görmem... Büyüdüğüne inanamadığım anlar beni çok mutlu ediyor. Eskiden işteki bir şeye mutlu olurken, onlar daha normal hale geldi ama çocuğumdaki bir büyüme belirtisi beni inanılmaz mutlu ediyor.Peki çocukluğunuzla ilgili hatıralarınızda en çok neler var?
En çok bale var. Dört yaşında baleye başlamıştım ve neredeyse genç kızlığa kadar, o bayağı bir yer kapladı hayatımda. Disiplin olsun, hayata bakış açısı olsun bana çok şey kattı. Hala onun bana verdiği disiplin, her yere ilk giden olma nedenim olabiliyor bazen. Hayatta da disiplinli ve planlı programlı olmayı seviyorum. Bunun en büyük payının oradan geldiğini düşünüyorum. Çocukluğum denince en çok bale bana çağrışım yapıyor.
Peki oyunculuk sizin için nasıl bir yerde duruyor?
Oyunculuk başta çok çekindiğim bir alandı. İçine girdikçe keyif almaya başladım. Belki de şanslıydım. Çok iyi, çok güzel, bana yardımcı olan insanlarla çalıştığım için ben de işten çok keyif alarak kendimi geliştirmeye çalıştım. Şu an gerçekten kendimi çok mutlu hissediyorum. Yeni bir şeyler yapmak kendime yeni bir şeyler katmak çok hoşuma gidiyor. O yüzden, bu evet bir iş ama oyunculuk sevmeden yapılabilecek bir şey de değil. Çünkü gerçekten çok zor koşullarda çalışıyoruz yer yer. Benim için oyunculuk çok sevdiğim, devam edecek ve hayatımda yer alacak bir şey.
Arada galiba workshop’lara katılıyorsunuz...
Evet, yurt dışındakilere genelde. Onlarla kendimi desteklemeye çalışıyorum, konservatuvarlı değilim çünkü. Bu şekilde kendime yeni bir şeyler katmaya, farklı bakış açıları kazanmaya, farklı yöntemleri tanımaya, hangisini kullanabiliyorsam onları değerlendirmeye çalışıyorum.
Oynadığınız roller içinde çok özlediğiniz ya da ayrı tuttuğunuz bir karakter var mı?
Herkesin kendini ilk ispatladığı bir rol vardır. Benim için de o, ‘Menekşe ile Halil’deki Menekşe’dir. Kendi kariyerim açısından da oynadığım karakterler arasında da hep farklı bir noktada benim için. Oyunculuğumda bir kırılma noktasıdır bana göre.
Peki ‘Bedel’de de zor durumda olan bir karakteri canlandırıyorsunuz. Senaryoyu ilk okuduğunuzda ne hissettiniz?
Bir tarafta sevdiğim erkek öbür tarafta zorla tehdit üzerine evlendiğim bir adam. Ve sevdiğin insanı kurtarmak adına sevmediğin biriyle evleniyorsun. Bu gerçekten çok korkunç bir şey. O yüzden çok iç burkucu ve sert bir hikayesi vardı bana göre. Zorlandığım zamanlar oldu tabii duygusal anlamda.
‘Biri bana keşke söyleseydi bu kısımlarını da’ dediniz mi siz de?
Anlatılsa bile anlamazsınız bence; yaşamadan anlaşılamayacak tek şey herhalde. Hiç öyle anlatılınca yaşanan bir şey değil o hissiyat.
Peki evlilik zaman içinde nasıl bir değişim geçiriyor? Sizinki nasıl evrildi, değişti?
Ben herkesin birbirini kollaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü herkesin zaman zaman sabrının tükendiği zamanlar olabiliyor. Bunların farkında olarak birbirini desteklemek gerek. Biz de 10 yıllık evli oluyoruz bu yazın sonunda. Zaman içinde duygular değişiyor, daha çok oturuyor, ilişkinin temeli daha sağlam olmaya başlıyor. Tabii ki ilk zamanlardaki o heyecanların yerini başka şeyler alıyor ama ben bugün sonsuz bir güvenin olduğu bir duygu hissediyorum. Tamamen gözüm kapalı güvenebileceğim ve kendimi bırakabileceğim, kendimi çok güvende hissettiren bir şey evlilik benim için. Bu bana daha güzel ve daha huzurlu bir dönem gibi geliyor.
Şu sıralar kafanızı en çok ne meşgul ediyor?
Tabii ki Can. Çok uzun süredir yoğun bir tempoda çalışıyordum, yeni bitti. Şu an bir haftadır onunla o kadar güzel vakit geçiriyoruz ki, özlemişim gerçekten. O da tatile girdiğimin farkında ve bana karşı olan tavrı resmen değişti. O zaman kızıyordu bazen tepki gösteriyordu şu an öyle bir şey yok, o yüzden daha keyif alıyorum.
Nasıl bir anne olmak istiyorsunuz?
Çocuğumun annesini seveceği bir anne olmak istiyorum. Kendi annemizde ve babamızda tenkit ettiğimiz şeyleri mutlaka biz de yapacağız. Bu içgüdüsel bir şey olduğu için engelleyemediğimiz durumlar olabiliyor. Ama oğlumla dertlerini paylaştığı bir arkadaş gibi olmayı çok isterim.
Peki Kıvanç Kasabalı nasıl bir baba?
Gerçekten Kıvanç çok iyi bir baba. Bana çok yardımcı oluyor hatta benden daha iyi bakıyor diyebilirim. Bu sene ben çalışırken Can’la oldukça çok vakit geçirdi. Hiç yardım almadan çok güzel bakıyor. Bu benim kafamı çok rahatlatan bir şey. Çok büyük bir lüks bence bir anne için.
Kendinize vakit ayırdığınızda neler yapmaktan hoşlanıyorsunuz?
Dostlarımı çok uzun zamandır göremediğim için onlarla görüşüyorum. Çok ekstra yaptığım bir şey yok. Boş zamanım olunca Can’a vakit ayırmak dışında bir şey yapmak, oğluma ihanet etmek gibi geliyor.
Aynaya baktığınızda nasıl bir kadın görüyorsunuz?
Farklı.
Nasıl yani?
Ne bileyim o günkü ruh halime bağlı. Bazen huzurlu, bazen sinirli, bazen huysuz...
Ruh halinizde öyle geçişler oluyor mu sık sık?
Oluyor tabii.
Alışveriş yapmayı sever misiniz?
Alışverişi kıyafet olarak soruyorsan, artık çok üşeniyorum açıkçası ama evime olsun kitap olsun ya da Can’a olsun alışveriş yapmak bana çok keyif veriyor. Mesleki bir deformasyon mudur bilmiyorum, kendime almıyorum pek bir şey. ‘Keşke biri getirse’ diyorum. Çok alışveriş yapmak beni yoruyor. Hayatımda ilk defa denemeden kıyafet almaya başladım.
Röportaj: Filiz Şeref
Fotoğraflar: Serhat Hayri
Sedef Avcı’yı, Kıvanç Tatlıtuğ ile başrolleri paylaştığı ‘Menekşe ile Halil’ dizisinden sonra iyice yerleştirdik aklımıza. Ne kadar da naifti! Ve o hep sakin sakin ilerledi kariyerinde; tıpkı karakteri gibi. Gerçi ona ‘hiç mi kızmazsınız?’ türünden şeyler söylediğinizde gülümseyerek de olsa biraz sitem ediyor, çünkü herkesin ona böyle yaklaşması bazen can sıkıcı olabiliyormuş. Sonuçta o da zaman zaman gelgitli ruh hallerinde olabildiğini söylüyor. Yine de biz onu nasıl görüyorsak bence aynen öyle biri. Sivri açıklamaları, sataşmaları, huzursuzlukları, dünyayla alıp veremediği şeyler yok mesela. Evliliği deseniz, örnek gösterilir cinsten. Ama o şu sıralar kendini en çok ‘anne’lik rolüyle mutlu hissediyor. Yine de anneliğin kolay bir şey olmadığını düşünüyor ve ikinci çocuk konusu açıldığında, düşünmediğini belirtiyor. Peki ne mi düşünüyor? Yeni karakterler doğurmak. “Tek hayalim farklı karakterler canlandırmak. Çünkü insanlar bir kere ne gördüyse, hep onu görmek istiyor, ters bir rolü kabul etmeleri biraz zor oluyor. İster istemez yapımcılar da, hep aynı tarzda rollerle size geliyor. Farklı rolleri oynamak tabii ki isterim ama bu daha çok sinemada mümkün. Televizyonda biraz daha zor oluyor” diyor. Şimdi sizi onun sakin dünyasına davet ediyoruz.
Bu kadar naif bir karakter bu kadar düzgün ve korunaklı bir hayat! Genelde bu tip bir ünlü profiline alışık değiliz aslında, az rastladığımız cinsten. Bunu başarmak için özel bir çaba sarf etmediğinizi biliyorum ama yine de sizden dinlesek... Bunun bir sırrı var mı?
Evet özel bir çaba harcamıyoruz sadece bu bizim karakterimizle alakalı. Normal hayatımıza aynı şekilde devam ediyoruz, farklı bir şey yapmaya çalışmıyoruz. Biz böyle mutluyuz, bu da bu şekilde yansıyor. Ekstra bir efor yok. ‘Böyle olalım, böyle bir çift olalım ya da örnek olalım’ gibi bir durumumuz yok.
Ünlü olmak sanki sizin yapınızda birine ters olmalı. Şan, şöhret, ün kelimeleri size neler hissettiriyor?
Ben öyle hissetmiyorum, öyle bakmıyorum. Ne bileyim ünlü deyince bana garip geliyor mesela. Sadece işime odaklıyım ben, işimi yapıyorum. Ekran önünde olduğunuz için biliniyorsunuz elbette. Ama hiç ‘ben ünlüyüm ben ünlüyüm’ diye bir şey geçmiyor aklımdan. Hatta şimdi anlatınca, söylemek bile garip geliyor. Hiç öyle yaşamadım ünlülük kavramını. Kime göre neye göre ünlü zaten? Birine sorsanız belki hiç tanımaz başka biri tanır. Yani öyle pek bu kavramla yaşayan biri değilim.
Peki oyunculuk, mankenlik, modellik bir çocukluk hayali miydi; yoksa her güzel genç kıza söylenip yönlendirilen, öyle aklınıza sokulan bir virüs gibi miydi?
Modellik de oyunculuk da küçükken hayallerimi hiç süslemezdi. Küçükken balerin olmak istiyordum ben. Sonra kemik yapımdan dolayı bırakmak zorunda kaldım ama bu arada dokuz sene bale yapmış oldum. Daha içine kapanık ve utangaç bir çocuktum. Oyunculuk ve modellik de çok kamera önü bir iş olduğu için hiç aklımın ucundan bile geçmiyordu.
Var mıydı bir hayaliniz?
Mimar olmak istiyordum ilk etapta ama sonra matematik ve fizikten hiç hoşlanmadığımı fark ettim. O yüzden tamamen vazgeçtim. O sırada ilk kez modellik yapmaya başladım.
Peki insanlara bedel ödetmek mi yoksa Allah’a havale etmek mi?
Allah’a havale ederim, ne uğraşacağım!
Kendinizle en çok hangi konularda çelişiyorsunuz? Hangi huyunuzu törpülemekte zorlanırsınız?
Sabırsızımdır, onu törpülemeye çalıştım ama 33 yaşına geldim hala olmadı. Her şey hemen olsun istiyorum, istediğim o an gerçekleşsin... Çok beklemeyi sevmem. Ben düzenli yaşam peşindeyim. Her şeyin öyle olmasını istiyorum. Bu çocuk büyütürken de böyle, iş ortamında da böyle. Bu konularda hep kendimi frenlemem gerekiyor çünkü etrafla uyum sağlayamıyorum aksi takdirde.
Annelikle birlikte nasıl bir değişim geçirdiniz?
Bayağı bir değişim geçirdim. Tabii ki insanın bütün öncelikleri değişiyor, hayata bakış açısı değişiyor...
Annelik hep istediğiniz bir şey miydi? Anaç bir yapınız var mıydı hep?
Yok hayır. Hiçbir zaman hayatımda öyle anaç bir yapım olmadı. Önceden öyle ‘çocuğum olsun’ diyen bir tip değildim. Hormonal zamanın gelmesini bekleyenlerdendim daha çok; gerçekten hissettiğim ve istediğim zamanda güzel bir evlilik sonucunda olsun istedim... Herkes “Hadi yapmıyor musun?” dediği zaman, “Ben kendimi hazır hissetmiyorum, hissettiğim ve gerçekten istediğim zamanda olsun’’ derdim ve sonunda öyle de oldu.
Peki sonra?
Sonrası çok güzel. Şimdi şimdi daha da güzel hatta, büyüdükçe... İlk etaplar biraz zorlu geçiyor, hem hiçbir şey bilmiyorsunuz hem de küçücük bir şey var tamamen size bağlı. Gerçekten zor bir süreç. Ama şimdi o sizi anlıyor, siz onu anlıyorsunuz, iletişim kurabiliyoruz, çok daha zevkli bir hale geldi.