‘Kimse için saçımı süpürge etmem'

İddialı 40 yaş pozlarıyla gündeme gelen Gizem Özdilli, ikinci yemek kitabını çıkarmak üzere. İleride bir restoran açma hayali kuran Özdilli, evlilik ve çocuk sahibi olma işlerine ise hiç sıcak bakmıyor. İşte Özdilli'nin Hafta Sonu dergisine verdiği çok özel röportaj...

‘Kimse için saçımı süpürge etmem'

Röportaj: Pınar Yılmazerler / Hafta Sonu
Fotoğraflar: Erman İştahlı

Gizem Özdilli’yle ilk röportajım bu. Hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bildiğim; eskiden manken, şimdiyse yemek kitabı yazarıydı ve 40 yaş için iddialı pozlar vermişti. Magazin programlarından aklımda kaldığı kadarıyla da aşka aşık, ilişkilerinde fedakar bir kadın olarak hatırlıyorum onu. Tanıştık. Sıkı bir siyaset konuşmasıyla başladık sohbete! Ülkesinin geleceğini düşünen biri, özellikle de tarım, meralar, çiftçinin son durumu, GDO’lu tohumlar derken neredeyse birlikte beyin fırtınası yaptık sosyal sorumluluk projeleri üzerine... Hayali, her şeyin organik olduğu bir restoran açmak. Ama çok pahalı olduğunu söylüyor. Buna rağmen restoran parasını çıkarabilmek için dizilerde oynamayı, TV programı yapmayı istemiyor. Çünkü babasının ölümüyle birlikte hayatın çok boş olduğunu, her anın değerini anlamış. Sevdiği şeylere vakit ayırıyor yalnız. “Artık bendeki kafa başka kafa” diyen Gizem Özdilli, aşk konusunda dersini almış mı peki? O “Aldım” diyor ama benim düşüncem şu: Yine sevsin, yine fedakarlık yapar!

40 yaşa özel fotoğraf çektirme fikri nasıl çıktı ortaya?
Biz aslında ikinci yemek kitabının kapağını çekiyorduk. Selim Akar da marka danışmanı. “Bunun bir PR süreci olacak. Sadece kitap kapağıyla olmaz. Yeni fotoğraflar çekelim” deyince ortaya çıktı. O çılgın, uçuk bir adam. Seviyorum onu. Terazi kafası, estetik gözü de var. Tamam yemek konusuna yöneldim ama bir tek Selim değil, birçok kişi hala arıyor modellik yapmam için.

Niye yapmıyorsunuz?
İstemiyorum. Belki bıktım. Belki şöyle de bir şey olabilir; bizim zamanımızdaki gibi değil modellik, çok zor artık. İnsanlar iş alamıyorlar. Defilelere çıkıp para kazanamıyorlar. Kataloglar çekmiyorlar. Bir de ben çıkarsam yazık, günah!

Mankenlik mesleği de eski şanında, şöhretinde değil sanki.
Eskisi gibi öyle tanıtım reklam bütçeleri ve sürekli büyük defileler yok. Bir fashion week oluyor. Belki birkaç tane modacı; ismine, çevresine güvenip bir şeyler yapıyor. Onun dışında her önüne gelen marka iş yapmıyor. Bir; ekonomik nedenlerle. İki; yapsa bile çoğunlukla model kullanmıyor, oyuncu kullanıyor. Demek ki medyanın ilgisi oyunculara döndü. Bu dünyada da böyle. Bir dönem trend modellerdi. Moda dergilerini açıyorsunuz, oyuncular. Billboard reklamlarda bir senelik anlaşmalar için yine oyuncularla. Yeni gelen modeller kendilerini nasıl gösterecek? Hepsinin derdi: “Aman bir dizide ben de birkaç bölüm oynarsam tanınırım.” Mesela 15 sene modellik yaptım hiç oyunculuk yapmadım. Çünkü ihtiyaç duymuyorduk. Bize medya güzel ilgi gösteriyordu.

Hiç istemediniz mi oyunculuk yapmayı?
Bir-iki denemem oldu da çok zor bir iş. Hem eğitimim yok. Oyuncu koçları oluyor aslında, zaten sana oyuncu gözüyle bakmadıkları için! Bir model, renk getirsin şeklinde düşünülüyor. Senin de bir iddian yok. O zaman da “Kendi işin olan modelliği yap, ne gerek var başka işe” diyorsun. Ben o konuda çok istekli değilim. Kafa başka bir kafa!

Ben hatırlıyorum eskiden de mankenler mesleklerini hep basamak olarak kullandıklarını söylerlerdi. Ama o zaman hedef, sunucu ya da haber spikeri olabilmekti.
Doğru. Sunuculuk da yaptım ama kuşak program yapmadım. Magazin programları sundum. Mesela ‘Bir Demet Tiyatro’da çok iyi bir kadroyla birkaç bölüm denemem oldu. Hoşuma da gitti ama bu söylenir mi bilmiyorum. Fakat bu sene bile çok iyi bir yapım şirketinin bir dizi teklifini reddettim. Niye? Çünkü dram sevmiyorum. Türk halkı da hep dram izliyor. Ben güleç yüzlü, hayata güler yüzle bakan, en kötü anda bile hayata gülmeyi tercih eden bir insanım. Durduk yere her gün gideceğim, sette ağlayacağım. Tamam para kazanacaksın, bir unvanın daha olacak. Ama ben istemiyorum; ne dram seviyorum, ne oyunculuk istiyorum.

BEN SES GETİRMEK İÇİN BİR ŞEY YAPMADIM'
Nasıl geçiniyorsunuz peki?
Sadece kitap yeterli olmuyor elbette. Birtakım firmaların danışmanlığını yapıyorum. Yiyecek içecek sektörü sağ olsun bana ilgi gösterdi; kitabım ödül aldıktan sonra özellikle. Türkiye Aşçılar Federasyonu’nun çok desteği oldu. Hem hizmet sektöründe bazı firmalara hem de gıda tedarikçilerine birtakım danışmanlıklar yapıyorum.

Ne yapıyorsunuz mesela?
Bir restoran hem tanıtım istiyor hem de A’dan Z’ye mönüden tutun da, çalıştıracağı kişiye kadar destek arıyor. Bir kişiyi de kendine danışman olarak tutabiliyor. İşte o kişi ben oluyorum.

Yemek programı yapmak istemediniz mi hiç?
Bir türlü istediğim gibi bir TV programı gelmedi. Gelenler hayalimdeki gibi olmadığından, bana bir şey katmayacağını düşündüğüm için kabul edemedim. Şehir şehir gezip de; “Bu çok güzel, şimdi bu amcamız da şunu yapıyormuş” tarzı bir program istemiyorum. Biraz daha tematik bir şey istiyorum.

Nasıl bir şey var hayalinizde?
Bu kadar eğlenceli, güler yüzlü görünmeme rağmen bir taraftan da işi öğrenmeye hem de ciddi ciddi öğrenmeye niyetliyim. Öğretirken, öğrenebileceğim bir program olmasını istiyorum. İçinde uzmanların, bilirkişilerin olduğu, yiyecek içeceğe ait, gıda sektörüne ait her şeyin var olduğu bir program. Aslında her kanalda bir tematik program oluyor. Daha çok ekonomi dünyası, inşaat, sektörel başka konulara yöneliyorlar. Ama ben yiyeceğin de çok yükselen bir konu olduğunu düşünüyorum. Belki henüz o konuda beni yeterli bulmuyor olabilirler. Haklılar da. Sonuçta ben oraya bilirkişi olarak çıkmaktan ziyade, bir moderatör olarak gündemi takip edip, ona göre yönlendirmek isterim.

Biraz fazla kanaatkar bir insansınız galiba?
Ben yaparım, atarım böyle kenara. Çünkü kadere çok inanıyorum. Sonuçta ben o yarışmaya gidip kendim başvurmadım. Dahası haberim bile yoktu. Demek ki olacağı varmış. Paris’te yemek kitapları fuarında bir hafta kitabım sergilendi. İlk kez kitap yazıyorsun ve enteresan bir sonuç oluyor. Orada unvanın model değil, yazar. Tamam ben yazar değilim, bir yemek kitabı yazarıyım. Artı, aşçı da değilim. Ben evimin aşçısıyım. Evde yaptığım yemekleri paylaşıyorum. Ama bu sene o konuda bir adımım var. Profesyonel eğitim alacağım inşallah yazın. Herkes tatile, ben okula!

Bir de eşek sütü projeniz var sizin, değil mi?
İki sene önce söylediğimde çok ses getirdi. Eşek sütü, anne sütüne en yakın süt. Yatırım için çok büyük paralara ihtiyaç var. Bir de tırnaklı hayvan olduğu için dinen çok caiz değil Türkiye’de. Bunlarla da benim uğraşabilecek gücüm yok. Ama bakın böyle bir şey var. Bütün dünya faydalanıyor. Bağışıklık sistemi düştüğü anda bütün hastalara, kanserli hastalara verilen bir süt. Kilolarca alıp sütlaç yapılacak bir süt değil ama sağlık anlamında belki ilaç niyetine kullanılabilecek bir süt. Birçok baharatın, sütün, meyvenin, sebzenin kremi yapılıyor. Al sana güzellik, bakım! Yiyecek-içecek sektörü aslına bakarsan sonsuz bir yelpaze.

Ne zaman çıkacak yeni kitap?
Yayınevine teslim ettim. Birkaç eksiğim var. En fazla bir ayı var diyeyim sana. İlk kitap da klasik yemek kitabı değildi. Her yaptığımız yemeğin kişi başına düşen kalori hesabını ve besin değerlerini yazdım. Bakın bir sürü restoranda o var. Çok şükür o da bana nasip oldu. Ama bu sefer de başka bir şeyle birleştiriyorum. Onu söyleyemem, sürpriz. O da kadın-erkek, herkesin dikkatini çekecek. Yemek yapmayı sevmeyen birinin bile dikkatini çekecek.

Siz çok dikkat eder misiniz yediğinize, içtiğinize?
Ederim. Ben evde yemek yapıp yiyen, sokakta beslenmeyi tercih etmeyen, birtakım püf noktalarını mutlaka hayatımda yaparak yaşayan bir insanım. Modellikten sonra çok fazla kilo almadım. Bunun birkaç sebebi var. Metabolizmayı hızlandıracak besinleri mutlaka alırım. Açar, okurum. Ve bunları sorarım işin uzmanlarına. Dengeli beslenmeye çalışırım. Kızartma yerine fırında yapmaya çalışırım az zeytinyağıyla... Tatlıyla aram yoktur. Tarçını hayatına sok, tatlıdan uzaklaşırsın. Hep söylerim bunu. Suyun içine bile at, tatlı isteğini bastırıyor. Çok mu çıldırdın tatlı için? 12 kalori bir tane hurma. İki hurma yedikten sonra o isteğini bastırıyor.

'ÇOCUK YAPACAK CESARETİM YOK'
Çocuk sahibi olmak istiyor musunuz? 

İstemiyorum çocuk. Neden istemiyorum bilmiyorum. Belki biraz korkuyorum bu dünyaya çocuk getirmekten. Çok güler yüzlüyüm ama her şeye müdahil bir insanım. Benim iki kız kardeşim var. Evde her şeye karışırım. Çocuğu çok özgür bırakamam. Bak Özgecan dolmuşa bindi, başına neler geldi. O yüzden öyle bir cesaretim yok. Ya çok karışırım; çocuğu şahsiyetsiz yaparım, ya çok karışırım; raydan çıkarırım. Kendimi biliyorum en sonunda delirebilir çocuk; “Yeter” diye.

Defilesine çıkmayı çok isteyip, çıkamadığınız bir modacı oldu mu hiç?
Artık çok da önemsemiyorum. O zaman öyle birtakım şeyler oldu ama geçmiş geçmişte kaldı. Denk gelmemiştir, şu, bu olmuştur ama ben o sayfayı kapadığım için hepsinin yolu açık olsun.

KISA KISA...
Şu anda evli misiniz?

Hayır, evsizim!

Hiç evlendiniz mi?
Onun gibi bir olayımız oldu.

İmam nikahı kıydırdınız, değil mi?
Benim annem hacı. O çok arzu etmişti imam nikahını. Zaten birkaç ay sonra da normal nikahımız ve düğünümüz olacaktı. Onu kıydırdık. Basında böyle çıkınca, çok utandık, korktuk. Kavga etmeye başladık ve ayrıldık. Finalde yalnızım. Evlilikle ilgili bir fikrim, düşüncem yok. Konuya kapatmış durumdayım kendimi.

Çok mu fedakarsınız aşkta?
Evet, biraz fazla memnun etmeye yönelik davranıyorum. Memnun olmaktan ziyade memnun etmeye yönelik bir yaklaşım oluyor.

Peki dersinizi aldınız mı?
Tabii ki. Saçımı süpürge etmiyorum, süpürgeme biniyorum gazlıyorum artık. Ediyorsun, ediyorsun saçını süpürge, hiçbir şey olmuyor. O zaman ben süpürgeye biner uçarım. Bende cadılık da var.'BÜYÜK HATA YAPMADIM'
Bir dönemin en ses getiren mankenlerinden biriydiniz. 
Ben ses getirmek için bir şey yapmadım ki. Medya destek veriyordu sağ olsun.

Bence fikrini, aşkını, ne varsa her şeyi en perdesiz, açık açık anlatanlardan biriydiniz.
Şimdi söylemediğim vakit gıyabımda konuşulacaktı. Gıyaben konuşulan her şey yanlış olacak. Kimse hatasız değil ama çok şükür yüz kızartıcı bir olayım yok. Duygusal iniş çıkışlarım vardır, travmalarım vardır. Onu da her dakika basınla iç içe olduğumuz için paylaştık. Büyük hata yaptığımı düşünmüyorum. Büyük hatası olanları da kınamıyorum. İnsan olan her hatayı yapabilir. Ama ben onu yapmamak için uğraş verdim. Dikkat ettim. Benim ailem Ankara’da yaşıyor. İstanbul’da tek başına iki kere daha fazla dikkat ettim; yanlış ortamlarda bulunmamaya, yanlış insanlarla görüşmemeye, oradan oraya savrulmamaya. Çünkü erken yaşta hem şöhret hem de para kazanıyorsunuz. İkisi de her türlü yanlışı yapmaya elverişli ortam hazırlıyor size. O dönem için hep kendimi tebrik ettim. 19-20 yaşında şöhret oldum. Paramı da kazanıyordum. Hem de iyi bir para o döneme göre. En azından sapıtmadım.

Yatırım yapabildiniz mi?
Onu ilk başta yapamadım ama sonlara doğru ailemin de baskısıyla bugünleri çevirmede faydasını görüyorum.

Duygusal iniş-çıkışlarınız konusunda şimdi nasılsınız?
Artık o kadar olmuyor. Büyüdüğümü aslında oradan anlıyorum. O 40 yaş pozları tamam fizik aynı, hala 38 beden. Defileye de çıkabilir. Ama kafa başka. Bundan 10 sene önce olsa yemekle alakalı ne yapardım? Ne bileyim Gizem Özdilli workshop’lara giderdi. Belediyelerle kadınlara basit kalorili yemekler yapmayı öğretirdi. Ne senin aklına gelir, ne de benim. Bu tamamen yaşla, büyümeyle alakalı. Çalıştığın iş de değişiyor.

Röportaj öncesi oturduk, çatır çatır siyaset konuştuk. O zamanlar Gizem gündemi takip eder miydi? 
Hiç alakam yoktu. Günde üç-dört şehir geziyorsun. Dünyanın merkezi kendini zannediyorsun. Gittiğin her yerde flaşlar, kameralar, herkes fotoğraf çektirmek istiyor. O uçaktan o uçağa yetişiyorsun. Herkes seni gittiğin her yerde el üstünde ağırlıyor. O zaman ne olmuş memlekette, ekonomi nereye gidiyor, acaba siyasette ne yaşanıyor onlar hep hava gazıydı.

Peki o kadar el üstünde tutulurken, ne oldu da hayatınızı değiştirebilme cesareti gösterdiniz?
Babam öldü! Her insanın hayatında galiba kafasına bir şeylerin dank ettiği bir nokta var. Bir gün annem bir telefon açtı bana, dedi ki: “Baban sürekli grip oluyordu. Amcanın oğlu da kanser uzmanı olduğu için şüphelendi. Birtakım tetkikler yaptırdı. Ben bunun ne demek olduğunu biliyorum ama inşallah yanlıştır.” O gün benim bütün dünyam bitti. Sonra iki ay geçmedi, biz babamı kaybettik. İlerlemiş, dördüncü safhadaydık. Babam elimde can verdi. Bu korkunç bir şey. Diyorsun ki: “Bir yaradan var; sana can veriyor. Onu da istediği vakit alıyor. Her şey boş.” Bir kapanma dönemi başladı bende iki sene kadar. Sadece ailemle vakit geçirdim, hiç kimseyle görüşmedim. Televizyon bile izlemiyordum. Numaramı değiştirdim.

Nasıl atlatmaya çalıştınız bu acıyı?
Bu Allah’ın bir gerçeği. Çok üzüldüm, çok yıprandım o dönem. Ama ben üzüldükçe çevremi de üzdüğümü fark ettim. Keşke daha geç olsaydı ama Allah’ın takdiri. Sonuç itibarıyla hayatımın dönüm noktası oldu. Biraz daha özel hayatıma döndüm. Üç sene de özel hayatımda, herkesin bildiği kişiyle “Evlenecekler, evlenmeyecekler” derken, beş sene bizim camiadan uzak durdum. Hiçbir işi kabul etmedim o süreçte. Tekrar geri dönüşüm yemek kitabıyla oldu. “Yemek kitabı nereden çıktı?” dersen, aslen aileden geliyor. Dedemin lokantası, fırını vardı. Özüme döndüm.

Her şeyde nasıl da bir hayır var, değil mi? 
Hiçbir şey tesadüf değil. Ondan sonra millet dedi ki: “Gizem Özdilli yemek kitabı çıkarmış.” Ben gittim Yemek Oscarları ödülü sayılan Cookbook’ta dünyanın en iyi beşinci yemek kitabı ödülünü aldım. Bu tesadüf değil. Genetik hafıza. Aileden gelen, dedenin babana öğrettikleri, babanın sana öğrettikleri...

Ne kadar gurur verici bir şey. Nasıl kuruldu o bağlantı?
Ben yemek tarifi paylaşıyordum, onlar blog’lara düşüyordu. Hoşuma gidiyordu. Ve beni bir yayınevi aradı; “Dağınık olacağına bir kitapta toplayalım” dedi. Kabul ettim. Sonra yayınevi dedi ki: “Yemek Oscarları diye bir şey var, senede bir kere yapılan. Bütün dünyadaki yemek kitaplarıyla ilgilenen bir komite. Sizin kitabınızı da istiyorlar.” Ben inanmayınca, onlardan gelen mail’i gösterdiler. Sonra heyecan sardı, kitabı yolladık. Bizi üç ay beklettiler. Üç ay o kitap üç lisana çevriliyor ve bir komite inceliyor. Seni bir kategoride yarışmaya layık görüyorlar ya da görmüyorlar. 173 ülke arasından bizi finalist olarak çağırdılar. Gittik Paris’e. ‘Best of World’ var, ‘Best of Europe’ var. ‘Best of Europe’da Jamie Oliver, ‘Best of World’de ben!

Kaç senesinde oluyor bu? 
2013 senesi. Bu bana artı getirdi. Bana birçok firmanın saygı göstermesini, beni dikkate almasını sağladı. Sektörel anlamda dönüşü büyük oldu. Benim en azından böyle bir beklentim olmadığı için bana muazzam geliyor.