Peşindeyiz!
Şöhretin de bir bedeli var; her adımda meraklı bakışları üzerinde hissetmek gibi. Ama Şükrü Özyıldız, hayatı bir kenarda yaşamanın kibrinden çok uzakta, samimi bir adam. Herkes gibi şehrin kalabalığına karıştığı bir günde peşine düştük ve onun gerçek hayatta canlandırdığı karakterin izini sürdük...
Röportaj: Simay Engür
Fotoğraf: Serkan Emiroğlu
Stylist: Zeynep Şimşek
Makyaj: Eerdem Şahanlı
Saç: Mehmet Tatlı Akademi
Styling Asistanları: Ece Yücesoy
Mekan için; The St. Regis İstanbul’a teşekkür ederiz.
Nefes Nefese dizisiyle ekranlara dönen Şükrü Özyıldız, özel hayatında da en huzurlu dönemini yaşıyor. Popüler olmanın dolambaçlı yollarında kaybolmayı reddeden ve oyunculuğun insanın kalbine dokunan yüzüyle ilgilenen bir duruşu var onun. Bugünün jönü mü tartışılır; ancak yakışıklılığının ardına gizlenmesini gerektirmeyen yerden yüksek yeteneğiyle her daim bir adım önde. Yeni dizisindeki Yusuf karakterinden, dünyayı algılayış biçimine kadar içten bir sohbet gerçekleştirdik.
Hayatınızın nasıl bir dönemine denk geldik?
Galiba en huzurlu dönemine denk geldiniz. Şu an bütün deneyimlerime, hatalarıma, başarılarıma başka bir gözle bakıp kendimle birçok kez yeniden tanıştığım ve kendimi keşfettiğim bir dönem. Güzel ve çok kıymetli süreçler yaşıyorum. Hayatımın hiçbir evresinde bu kadar şükrettiğimi hatırlamıyorum.
Sizi oyunculuğun büyüsüne kaptıran şey, popüler olma hali mi yoksa insanların hayatına dokunma hissinin getirdiği içsel doyum mu?
Popülerlik büyük bir tuzak. O tuzağa yeni başlayan arkadaşlarımızın düşmemesini tavsiye ederim. Burada popülerlik amaç değil, dolaylı olarak oluşan bir yan unsur, onu ana ekseninize almamak lazım. Başka insanların hayatına dokunmak çok kıymetli bir şey çünkü unutmamak lazım, hepimiz insanız ve her şey hem iyi ki hem de maalesef ki insanlar için. ‘Senin hissettiğini ben de hissediyorum’ diyebilmek konuşmadan... Oyunculuk zaten budur. Bir paylaşım ve empati hali. Bizim zaten en başta empatiye ihtiyacımız var.
Yeni bir rol geldiğinde karar vermenizi sağlayan kriterler neler?
Dizilerde çok yakın bir zamana kadar sadece rolümle ilgileniyordum, dolayısıyla canlandıracağım karakterin ilişkileri, hisleri, hayatı benim tek konsantre olduğum alandı. Ancak artık projelere bütün olarak bakıyorum. Bu sanırım biraz da sektöre dair dinamikleri tecrübe etmemle gelişti. Sinema ve tiyatro içinse, canlandıracağım karakter beni diğer her unsura rağmen tavlayabilir.
Nefes Nefese’den bahsedelim biraz. Yaz sezonu dizilerinin klişe ve fazla romantik temasının aksine ters köşe bir proje. Siz hangi açıdan bakıyorsunuz?
Nefes Nefese, adına fazlasıyla yakışan bir hikayesi olan ve rejisiyle, oyuncu kadrosuyla seyircinin zamanını ve duygularını fazlasıyla hak ettiğini düşündüğüm bir proje. Uğur Yücel, Melisa Şenolsun, Zeyno Eracar ve daha birçok kıymetli oyuncuyla birlikte çalışıyorum.
Yusuf karakterini canlandırıyorsunuz. Nasıl biri Yusuf?
Yusuf, yaşadığı bir travma sonrası aile evinden gitmiş ve yıllar sonra verdiği bir söz sebebiyle tekrar Antakya’ya dönüyor. Yolu Melisa’nın (Şenolsun) canlandırdığı Rüya’yla kesişiyor. Aksiyonu ve heyecanı yüksek bir iş oldu. Umarım seyirci de sever.
Bir karaktere hayat vermenin en heyecan verici yanı ne sizin için?
Bu çok uçuk bir süreç. Bir kere en temelde oynadığımız karakterler aslında bizim kendi alt kimliklerimizin belli oranda harmanlanmış halleri. Sonu olmayan bir equaliser klavyesi düşünün. İçimizde onunla oynuyoruz ve bu sırada senaryo bize yol gösteriyor. Tüm bu sürece bir de milyonların sizinle kurduğu empatiyi ekleyin. Gerçekten çok uçuk ve bir o kadar da şifalı bir süreç.
Yakın gelecekte bir tiyatro ya da sinema projesinde görebilecek miyiz sizi?
Kim Korkar Hain Kurttan oyunu bana çok şey öğretti ve o dönem aynı zamanda hem dizim hem de sinema filmim olduğundan benim için yorucu bir süreç oldu. Nefes Nefese’den sonra tiyatro yapacağım, sinema filmlerinde ise sevdiğim işler olduğu müddetçe her zaman yer almaya devam edeceğim ancak şu anda netleşen bir proje yok.
Bugüne kadar aldığınız en acımasız eleştiri neydi sizce? Bu bizzat kendiniz için söylediğiniz bir özeleştiri de olabilir.
Ben kendimi çok yargılarım. Bu beni kamçılar ve geliştirir. Dolayısıyla en sert cümleleri kendi iç sesimden duyarım. Başka insanların eleştirilerine her zaman kulak veririm ama belli bir süzgeçten geçirerek tabii ki. Çünkü eleştirmeyi yargılamakla, açık sözlülüğü ise kabalıkla karıştırabiliyor insanlar.
Hırslı olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Ben huzurlu bir insanım.
Başarmak isteyip de hala başaramadığınız bir şey var mı?
Çok. Ben dünyayı değiştirmek istiyorum.
Yazar Jorge Amado; “İnsanın anayurdu çocukluğudur” demiş. Siz nasıl bir çocuktunuz, hangi his sizi çocukluğunuzdaki ‘yuva’ kavramında hissettirebilir?
Çok yaramaz bir çocuktum. İzmir gibi özgür bir şehirde doğdum. Henüz internet yoktu. Sokakta top oynayıp, kan ter içinde eve gelip azar yiyen, mahallesinde herkesin tanıdığı ve herkesi tanıyan bakkal amcamızın olduğu, sanırım son güzel, olması gerektiği gibi samimi olabilen döneme denk gelmiş bir çocukluk…
Şehir hayatının sürekli ‘bir yerlere yetişmeye çalışma’ haliyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Herkes gibi sizin de kaçıp sakin bir yerlere gitme hayaliniz var mı?
Ruhumuzu dinlemek için bir yerlere gitmek fikrinden, emin değilim. Ben genelde eğlenmek ya da gezmek için bir yerlere giderim, ki gezmeyi çok seviyorum. Dünyanın her yerini görmeden ölmeyeceğim! Ancak ruhumu dinlemek için kendimi bazen evime kapatırım. Bir süre sadece nefsime odaklanırım, sonra adım adım neye ihtiyacım olduğunu fark eder ve uygularım. Bu çiçek dikmek de olabilir, sadece müzik dinlemek de. Tabii ki şehir kargaşası güzel bir şey değil bunun farkındayım ancak bundan şikayet etmek bir şeyi değiştirmiyor. Trafiğin dinamiklerini öğrenip ona göre hareket ediyorum ve bu sırada bundan da keyif almaya çalışıyorum.
Bugünkü Şükrü Özyıldız olmanızda en önemli kişiler ve olaylar neler?
Bugüne kadar hayatıma girmiş olan herkes aslında. Olaylara gelirsek, olduğu anda bana felaketi hissettirmiş olanlar. Çünkü onlardan öğrendiklerimi kullandım, hep.
Şu ana kadar hayattan öğrendiğiniz en önemli şey ne oldu?
‘Kıymet bilmenin’ farkındalığını kazanmış olmak.
Sizce insanlığın başına gelmiş en büyük felaket nedir?
Kapitalizm.
Şu an sette birlikte çalıştığınız oyuncular içinde, karşılıklı oynarken heyecanlandığınız biri var mı?
Beraber oynarken heyecanlandığım çok oyuncu var. Çok iyi bir ekibimiz var çünkü.
Sizin için mükemmel bir günü nasıl tarif edersiniz?
Bence kendini evinde hissettiğin yerde uyandığın her gün mükemmel.
Oyunculuk dışında geliştirmekte olduğunuz bir ilgi alanınız var mı?
Davul-perküsyon çalıyorum. Şu an oyunculuk dışında en çok onunla uğraşıyorum.
İleriki yıllarda biyografik bir filminiz yapılsa, sizi kim oynardı?
O zaman bakarız cast’a.
Bugüne kadar aldığınız en büyük risk neydi?
Oyunculuğu seçmekti. Bambaşka bir hayat düzeninin içine doğdum. Sanatı hayatımın merkezine almak o dönem için çok çılgıncaydı.
İş yoğunluğu yüzünden yapmak isteyip bir türlü vakit ayıramadığınız bir şey var mı?
Daha çok gezebilmek isterdim. Başka kültürler görmek, başka insanların hayatı algılayış ve yaşayış biçimlerine tanık olmak çok değerli bence.