Sadece Buse!
Henüz 25. Yeni nesil bir iş kadını. Akıllı. Çalışkan. Güzel. Başarılı. Ne istediğini çok iyi biliyor. Çok çalışıyor; ama çok! Çok da aşık. Ve artık hayatımızın bir parçası. Bu kez, Terim’den sıyırın adını ve sadece adına, Buse’ye odaklanın!
Nasıl geldi evlilik teklifi?
Moda haftası için Milano’ya gidiyordum, eşim de benimle birlikte geldi. Milano’da okuyan çok yakın arkadaşlarımız var, onları da görürüz diye düşündük. Milano’ya indiğimizde kendimi Como’da buldum. Neden buraya geldik demeye kalmadan orada ufak bir helikopter turu yapacağımızı söyledi. Bu turu yaparken de evlenme teklif etti. Hayatımın en güzel ve en unutulmaz anıydı.
Erken yaşta evlenmediniz mi sanki biraz?
Sevdiğim ve hayatımın sonuna kadar beraber olmayı istediğim biriyle tanıştım. Doğru insan olduğunu bildikten sonra zamanın bir önemi yok diye düşünüyorum. Aslında hayatta da bazı şeyleri erken yaşamaya alışmış biriyim. Yaşıtlarım daha liseyi bitirirken ben üniversiteye 17 yaşında gittim ve tek başıma ailemden ayrı yurt dışında yaşadım. Üniversiteden döndüğümde ve işimi kurduğumda ise daha 21 yaşındaydım. O günden beri kendi paramı kazanıyorum. Kendi yaşıtlarımla kıyasladığımda bazı şeyler benim için erken gelişti.
Hep bir şeyler yapma isteği mi var içinizde? evde de mi öylesiniz mesela?
Evde de hiç oturmam çünkü bir şeyler yapmazsam rahatsız oluyorum. Bir şeyler olsun da ne olursa olsun, yapayım ama boş durmayayım. Çünkü gencim, şu anda enerjim ve sağlığım yerinde. Oturacağım günler elbet gelecek.
Anne olmakla ilgili ne düşünüyorsunuz?
İstiyorum tabii ki. Özellikle yeğenim Yaman doğduktan sonra bu isteğim daha da arttı. Biz abla kardeş nasıl birlikte büyüdüysek çocuklarımız da öyle büyüsün istiyorum.
O konuda da erkenci davranacaksınız sanırım...
Evet, genç yaşta anne olmak istiyorum çünkü enerjim varken bu enerjimi çocuğuma da verebilmeyi isterim. Yetişkin bir yaşta onunla sohbet edebilmeyi, vakit geçirebilmeyi çok istiyorum.
Annenizle ilişkiniz nasıl?
Anne-kız ilişkisi çok farklı bir ilişki. Herkesin annesi kendisi için çok kıymetlidir tabii ama annem bizim ailemizi bir arada tutandır. Genç yaşta babasını bir uçak kazasında kaybettiği ve aile kavramını, baba-kız ilişkisini doya doya yaşayamadığı için bizi hep iyi bir aile ilişkisiyle büyütmek istedi ve öyle büyüttü. Ben anneme o konuda çok teşekkür ediyorum. İyi evlat yetiştirme konusunda bana da ablama da yapabileceği her şeyi yaptı bugüne kadar, yapmaya da devam ediyor. Böyle bir annem olduğu için çok şanslıyım. Benim hayattaki en önemli dostum… İnşallah ben de bir gün annem gibi bir anne olurum diyorum.
Çocuksu, muzip bir ifadeniz var. Hep öyle misiniz yoksa olgun bir yanınız da var mı?
Hayata erken başlayınca erken olgunlaştım sanırım. Ben yaşımı söylediğimde insanlar şaşırıyor. ‘Gerçekten bu yaşta mısın?’ diye. ‘Çok olgunsun’ sözünü çok duyuyorum.
Hoşunuza gidiyor mu bu durum?
Gidiyor tabii ki ama unutmamak gerekir ki ben şu an 25 yaşındayım. Daha erken olgunlaşmış olmaya isyan etmiyorum, bundan dolayı mutluyum. Ama komik, matrak bir yanım da vardır. İnsanlar beni gerçekten tanıdıklarında bunu fark ediyorlar.
Tarzınız ne kadar olgun ya da çocuksu peki?
Tarzımı, ruh haline göre değişen renkli, spor, çocuksu bazen de kadınsı olarak tanımlayabilirim.
Vazgeçilmez markalarınız var mı?
COS, Zara, Alexander Wang, All Saints sevdiğim markalardan.
Modayla aranız şahane, peki güzellikle nasıl?
Şu an yaşım çok genç. O yüzden kendime bu yaşımda olması gerektiği şekliyle bakmaya çalışıyorum. Saç bakımıyla ilgili ürünler kullanmaya çalışıyorum, cildim için ise her ay cilt bakımımı düzenli olarak yaptırıyorum. Şu anda cildim için çok ağır ürünler kullanmıyorum.
Avon ile bir sosyal sorumluluk projesi gerçekleştiriyorsunuz. Nasıl bir araya geldiniz?
Avon’un Türkiye’de 19 senedir yürüttüğü Meme Kanseri ile Mücadele Projesi’ni bir kadın olarak uzun süredir takip ediyordum aslında. Bu sene bu yolda birlikte yürümeye karar verdik. Bugün çekimde de üstümde gördüğünüz, ‘Bu tişört ile hayat kurtardım’ yazan tişörtler Avon kataloğu, avon.com.tr ve modagram. com üzerinden satılıyor. Satın alınan her bir tişörtün tüm geliri doğrudan Türk Kanser Derneği’ne bağışlanıyor. Tabii ki çok önemli bir proje, çünkü her kadın bu riski taşıyor. Kadınlar arasında en çok görülen kanser türü bu. Ben de bu riski taşıyorum, siz de. Artık bu hastalık gençler arasında da yaygın olarak görülüyor, biz de bu noktada birleştik aslında. Gençlere de bunu duyurmak istedik. Takipçi kitlemin önemli bir bölümünü genç kadınların oluşturduğu düşünüldüğünde en faydalı olabileceğim sosyal konulardan birinin meme kanseri ile mücadele olduğunu düşündüm. Kadınlara kontrollerini ihmal etmemeleri gerektiğini, her ay elle bile bu kontrolü yapabileceklerini, bunu öğrenmelerini ve çevrelerindeki kadınlara da bu çağrıyı yapmalarını söylüyoruz ve bu anlamda da bu projeye destek olmaya çağırıyoruz. İnşallah güzel sonuçlar alabileceğiz. Benim de ilk sosyal sorumluluk projem. Benim için de çok özel ve çok önemli.
Size kalan vakitlerde neler yapıyorsunuz?
Ben gün içinde hep ofisteyim, işlerimi hallediyorum. Akşam eve geldikten sonra telefonu bir kenara bırakıyorum ve eşimle vakit geçirmeye çalışıyorum. Bana kalan vakitlerde genellikle eşimle, ailemle ve arkadaşlarımla vakit geçiriyorum. Sinemaya gidiyoruz, birlikte yemek yiyoruz, yeni yerler keşfediyoruz. Yani ben hafta içini işime, evime ve eşime ayırırım. Hafta sonu da ailem ve kendi zevk aldığım şeylere genellikle.
Spor yapabilenlerden mi yoksa hep yapmak isteyip de vakit bulamayanlardan mısınız?
Kendi evimin yakınında bir yürüyüş yolu var, orada sabahları dört kilometre yürüyorum. Şu ara tek yaptığım spor yürüyüş.Kendinizi başarılı buluyor musunuz?
İnsanın kendisini başarılı görmesinden çok başkaları tarafından takdir edilmesi çok daha mutluluk verici. Pozitif yorumlar almak, yurt dışında trendleri belirleyen WGSN gibi şirketler tarafından, bir ‘global influencer’ olarak jüri üyesi seçilmek, uluslararası moda markalarından gelen iş birliği teklifleri, yurt dışındaki moda haftalarından davetler almak, farklı üniversitelerden sosyal medya ödülleri verilmesi hepsi benim için çok önemli. Ama henüz hala yolun başındayım. Bence hiçbir insan ne olursa olsun, ‘ben oldum’ dememeli.
İlk başladığınız zamanlarda size karşı pek çok eleştiri getirilmişti. sivri dilli eleştiriler de yapılıyor zaman zaman. Bunlar sizi üzüyor mu?
Eleştiriye tabii ki açık biriyim ama dozunda, bel altı olmadığı sürece ve gerçekten mantıklı olanlara söylenenleri göz ardı etmeye başladım. Yani geçmişe bakıldığında daha az duygusal, daha çok mantıklı davranmaya çalışıyorum. Mantığımla ilerliyorum.
Hakkınızda çıkan haberler içinde sizi çok üzen bir haber oldu mu?
Mayolu fotoğraflarım çıktığında çok üzülmüştüm. Maalesef toplumumuzda birtakım basmakalıp değerler var. ‘Kadın her daim zayıf olmalı, kadın evlendiği zaman kendini bırakır kilo alır’ gibi. Ve maalesef bu tip haberler kişinin hayatı ve yaşadıkları düşünülmeden acımasızca yapılabiliyor. Evet, o dönem kilo almıştım ama bu evliliğime veya yaptığım işe yorulmamalı. Her kadının kilo alıp verdiği dönemler olabilir. Aslında olay fotoğrafa nasıl baktığınızla ilgili!
Çabuk parlar mısınız, yoksa sakin bir yapınız mı var?
Maalesef çabuk parlayan biriyim. Aslında değiştirmek istediğim huylarımdan biridir bu. Yeni yeni kendimi kontrol ederek olayları daha sakin karşılamaya çalışıyorum.
Umutsuzluğa kapıldığınız anlarda, çıkış kapısına ne yaparak yönelirsiniz?
Hayallerimi düşünerek kendimi motive etmeye çalışırım.
Hayatınızın dönüm noktası olarak gördüğünüz bir zaman, bir olay var mı?
Yaptığım işi bir blog formatına koyma kararım dönüm noktam oldu, çünkü takipçi sayım giderek arttı ve bugünkü şirketimin tohumlarının atılmasına sebep oldu.
En çok hangi konuda gurur duyuyorsunuz kendinizle?
Hayalimin peşinden gittiğim için kendimle gurur duyuyorum. Dışarıdan zor bir dünya gibi görseler de, ben bu dünyadan sıyrılıp, kendi adıma bir şeyler yapabildiğim için mutluyum.
Soyadınızın dezavantaj yarattığını düşündüğünüz oldu mu hiç?
Tabii benim bu konuda aldığım sorumluluk daha zor. İnsanlar sizi önce bir soyadıyla tanıyorlar. Ne yaptığınızdan önce soyadınıza bakıyorlar. Keşke daha önce ne yapıldığına bakılsaydı... Tabii ki bu benim gurur duyduğum bir soyadı ama aynı zamanda dezavantajı da oldu.
Sanatçı, şarkıcı ya da oyuncu değilsiniz, her an ekranda görünmüyorsunuz, ama çok iyi tanınıyor, biliniyorsunuz. Bir yerde ünlüsünüz yani. Bu size ne hissettiriyor?
Ben kendimi ünlü olarak görmüyorum. Görmediğim için de öyle yaşamıyorum. İnsanlar o yüzden ‘ne kadar mütevazısınız’ diyorlar. Çünkü ben aslında onlardan biriyim ve öyle yaşıyorum. Ama tabii ki beni takip eden, beni örnek alan çok fazla genç kız var. Onları düşündüğüm zaman gerçekten düzgün bir hayat yaşamaya çalışıyorum.
Burnunuz hep iyi mi koku alır?
Her konuda değil ama trendler ve dijital marketing konusunda böyle bir özelliğim olduğunu söylemeliyim. Trendleri önceden fark etmek, onları nasıl aktaracağımı belirlemek benim için içgüdüsel bir davranış biçimi sanki. Yapacağımız projelerin sonuçlarını ya da gidişatını önceden koklayıp ona göre yön verebiliyorum mesela.
Beş yıl önceydi, sizi kız kulesi’nde özlem süer defilesini tek başınıza izlemeye giderken teknede görmüştüm. Belli ki öylesine sohbete, muhabbete, ortama gitmiyordunuz, sizin işinizin bir parçasıydı bu ve her halinizden belli oluyordu...
Hep bir şeyler üretmeye, yeni şeyler yapmaya ilgi duyuyordum. O gün Özlem Süer’in yaptığı konsept de çok değişikti. Alışık olduğumuzun dışındaydı. O yüzden okuyucuya onu aktarmaya çalıştım. O zamanlar şimdi olduğu gibi profesyonel bir ekibim yoktu. Kendi başıma yapıyordum her şeyi, fotoğrafları da kendim çekiyordum. Acayip keyif almıştım çünkü o dünyayı çok seviyorum. Çok sevdiğim için de o kareleri yakalamak, oradaki o atmosferi aktarabilmek çok güzel bir duyguydu.
Peki Buse Terim şu anda tam olarak ne iş yapıyor?
İşe blog yazarak başladım. Şimdi hem bir blog yazarıyım hem de dijital projeler gerçekleştiren kendime ait bir ajansım var: BT Moda İletişim. Şu anda ekibimle beraber dijital projeler gerçekleştiriyor, dijital marketing ajansı olarak ilerliyoruz. Markalarla çalışıyoruz, markalara fikirler veriyor; fikir satıyoruz. Aynı zamanda reklam yüzü olma, tanıtım yapma gibi projelerimiz de var. Ekibimi daha da büyütüp daha büyük işler yapmayı hedefliyorum. buseterim.com.tr blog’um da yenileniyor ve yepyeni bir web sitesi haline geliyor. Kadın-modayaşam ekseninde bir kadının içinde aradığı hemen her şeyi bulabileceği bir portal yaratıyoruz. Moda ve trendlerin yanında annelik ve hamilelik, sağlık, güzellik, düğün, tarifler, astroloji gibi pek çok alanda bilgiler vereceğiz. Aynı zamanda bir Youtube kanalım var. Burayı da kendi TV programım olarak değerlendiriyorum. Profesyonel bir ekiple tıpkı televizyona çekim yapar gibi bölümler çekiyoruz. Geçen yıl açtığım ‘ mobil uygulamam ‘Buse on the Go’ ise güzel tepkiler almaya devam ediyor.
Filmi biraz da geriye sarsak... Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Yaramaz olmayan, ailesine çok düşkün, annesinin sözünden çıkmayan, kendi halinde bir çocuktum.
En çok kimin genlerini taşıyorsunuz?
Babamın.
Babaya hayranlık da üst düzeyde sanırım...
Hayatı boyunca yaptıkları, başardıkları, durduğu çizgi, karakteri... Bunlara hayran olmamak mümkün mü? O yüzden hep söylüyorum, böyle bir babaya sahip olduğum için çok mutluyum, çok gururluyum, çok şanslıyım. Ondan bir şey kapabiliyorsam ne mutlu bana, benim için böyle bir örneğin yakınımda olması muhteşem bir durum.
Röportaj: Filiz Şeref
Fotoğraf: Serhat Hayri
Neden mi Buse Terim? dinleyin öyleyse. Ama önce, ön yargılarınızı bir kenara bırakın olur mu? sonra da Terim soyadını Buse Terim isminden, algınızdAn yavaşça sıyırın.
Geriye bize kaldı bir tek Buse. Gülümseyen Buse. Gözleri ışıldayan Buse. Parasını, pulunu, içine doğduğu şartları gözünüzün önüne getirmeyin. Onları da silin. Onu, herhangi bir kişi, belki çalışma arkadaşınız, belki de liseden, üniversiteden Buse olarak görün. Sonra da şunları düşünün. Hangi arkadaşımız ya da kaçımız 21 yaşında patron olup iş kadını kimliğine soyunduk? Kaçımız ne istediğimizi hayatımız boyunca hep ama hep bildik? Hangimiz onca eleştiriye olgunlukla göğüs gerebildik? Kaçımız onun kadar ‘büyük’ aşık olabildik? Hangimiz babamızın bize fazla fazla verecek imkanı olduğu halde, yine de bu kadar küçük yaşta çalışmayı, çalışmayı, çalışmayı, çok çalışmayı seçtik? Blogger’lıktan bir dijital marketing ajans sahipliğine giden yolda sadece üç sene geçmiş. Şimdiki jenerasyonda bulunan dijital yaşam konusunda doğuştan gelen yatkınlığa evet o da sahip. Onu bir adım öne çıkaran ise içgüdüleriyle bunu nasıl doğru kullanacağını bilmesi olmuş! Bu sayede takipçi sayısının düzenli ve organik artışı yurt dışındaki ajans ve markaların da dikkatini çekiyor. Artık sadece yurt dışındaki moda haftalarından front row için davet almakla kalmıyor, ünlü yabancı markaların pazarlama departmanlarından da iş birliği teklifleri alıyor. İşini ciddiye alıyor. Blogger’lığın yeni nesil bir haber verme biçimi, yeni nesil bir dergi formatı olduğuna inanıyor. Sadece kıyafetleri giyip, selfie çekmiyor; moda konusunda son trendleri bir uzman gözüyle aktarmayı tercih ediyor. Tek başına bir blogger olarak çıktığı yolda bugün yeni medya dediğimiz mecranın önemli oyuncularından biri o. Üstelik yardımsever. Meme kanserine farkındalık çekmek için Avon ile birlikte bir sosyal sorumluluk projesinde birlikte yürüyor. Ve sonuç olarak; her gün moda, güzellik ve annebebek üzerine pek çok blog’la karşılaşıyoruz. Hiçbir vasfı olmayıp bu işe soyunan, copy paste şekilde yabancı sitelerden yazı kopyalayan, kendi içerik üretmeden hazır malzemeyle bu işi yapan insanların kendilerini bir şey sanmalarına tek kelime etmeyip hatta onları bol ‘k’lı takipçileriyle değerlendirip el üstünde tutanların, gerçekten bir şey yapmaya çalışan bu kıza haksızlık ettiğini düşünüyoruz. Onu yakından tanımayı deneyin. Çünkü inanın tanısanız çok seversiniz!
10 yıl önce yani 15 yaşındayken, nelerin hayalini kuran bir çocuktunuz? Bugünden izler var mıydı acaba geçmişin hayaller evreninde?
O zaman tabii ki böyle bir şeyi asla hayal etmezdim. Tek gayem okulu bitirmek, iyi notlar almak ve iyi bir insan olmaktı. Üniversite döneminde yaptığım stajlar sonucu ben kendi işimi yapmalıyım ve kendi işimin başında olmalıyım dedim. Yapacağım iş ise matematik gerektiren bir alanda olmamalıydı, çünkü bu alanda gerçekten zayıf bir öğrenciydim.
Ne istediğinizi hep bilen biri mi oldunuz?
Hep! Annemler de bunu söyler sık sık; “Sen her zaman ne istediğini bilen bir çocuk oldun! Hep ne istediğini bilen, istediğinin peşinden koşan…” Hep hayallerimin ve isteklerimin peşinden gitmeye çalıştım.
Bunlar hep hırstan mı peki?
Hayır değil. Çalışmayı, yeni bir şeyler yapmayı çok seviyorum. Üretmeyi çok seviyorum. O yüzden bence hırslı değilim ama çalışkanım.
Blogger’lığı aslında Türkiye’de ilk keşfedenlerdensiniz değil mi? Bu konuda ilginizi çeken ne olmuştu?
Liseyi bitirdim ve üniversite için Amerika’ya gitmeye karar verdim. Önce Miami Üniversitesi’ne başladım. Aslında istediğim şey işletme alanında bir bölüm okumaktı. Modanın işletme, idare etme kısmını istiyordum ama böyle bir bölüm o zaman üniversitelerde yoktu. Sonra Miami Üniversitesi’ni bırakıp New York’ta moda okuluna transfer olmak istedim. Modanın içinde olan bir şehirde yaşamak ve bunu yaparken de yapmak istediğim işin eğitimini almak istediğime karar verdim. Ve üniversite okurken hobi olarak kendime çok amatör bir blog açtım. Çünkü moda haberlerini, yenilikleri deli gibi takip ediyor ve bunları bir platform altında toplayayım, bir yere yazayım istiyordum. Blogspot formatıyla yazı yazmaya başladım. Bütün fashions night out’larda, defilelerde, önemli moda etkinliklerinde fotoğrafları kendim çekiyor, yüklüyor, hatta kendi sitem üzerinden satışlar yapıyordum. Baktım ki beklediğimden daha çok ilgi görmeye başladı, İstanbul’a dönünce bunu daha profesyonel hale getirmeye ve eğitimini aldığım şeyleri bununla harmanlamaya karar verdim.
Evde otoritesini hissettirir miydi?
Baba olarak böyle değil tabii ki. Çok iyi bir arkadaş; hatta yaş ilerledikçe daha da yakın bir dost. Aynı zamanda beni hiç yanlış yönlendirmeyeceğini bildiğim çok güvenilir bir dost. Biz iki kız kardeş babamızla her şeyimizi paylaşırız, bize akıl verir, yol gösterir. Hep sıcak bir ilişkimiz oldu.
Taktikler verir mi size de?
Ben bu işe girdiğimde hep babamdan akıl aldım, hala da almaya devam ediyorum. O benim aynı zamanda akıl hocam aslında. Çünkü ben onun kızıyım ve beni iyi şeylere teşvik edeceğini biliyorum.
Futbolla ilişkiniz nasıl?
Herkesin bildiği gibi futbolla büyüdüm ben, ilgimin olmama ihtimali yok tabii. Ama ablam benden daha ilgilidir, daha hayrandır. Eşim de seviyor futbolu, babam da. Böyle bir ailede büyüyünce futbolu sevmemenize imkan yok haliyle.
Sizi en çok ne endişelendirir bu hayatta? Endişeli bir tip misiniz?
Çok endişeli değilim aslında. Önsezilerim ve altıncı hissim çok kuvvetli olduğu için bir olayda bir şey olabileceğini önceden anlayabiliyorum. Onu anlayıp da yapıyorsam, endişeleniyorum ‘Acaba iç sesimi dinlemeli miydim?’ diye. İç sesimi dinlemediğim zamanlarda endişeleniyorum diyebilirim.
Eşinizle mutlu olduğunuzu göstermeyi seviyorsunuz, nazar değer diye hiç korkmuyor musunuz?
Ben nazarın, insanın kendine çektiği bir şey olduğuna inanıyorum. Yani sen inanırsan nazar değeceğine, zaten değiyor. O yüzden ben eşimle olan konularda bu enerjiyi hiç üzerime almamaya çalışıyorum. Bir de insanlar gerçekten gerçek sevgiyi görmek istiyorlar ve ben de bunu göstermekten çekinmiyorum. Neysek oyuz aslında. Sosyal medyada paylaşmayı da seviyorum.
Nasıl tanıştınız?
2008 yılında Avrupa Futbol Şampiyonası sırasında. Türkiye-Almanya maçı, turnuvanın son maçıydı, o da maçı izlemeye gelmişti. Orada tanıştık.
İyi anlaşan bir çift misiniz gerçekten?
Evet iyi anlaşan bir çiftiz. Zaten yedi senedir birbirimizi tanıyoruz. Hayat arkadaşıyız ve birbirimizi iyi tamamlıyoruz birçok konuda. Çok güleriz, birbirimize çok pozitif enerji veririz. Tabii ki kötü şeyler yaşadığımızda da aynı şekilde birbirimize destek oluruz ama genelde pozitif bir çiftiz.
Moda haftası için Milano’ya gidiyordum, eşim de benimle birlikte geldi. Milano’da okuyan çok yakın arkadaşlarımız var, onları da görürüz diye düşündük. Milano’ya indiğimizde kendimi Como’da buldum. Neden buraya geldik demeye kalmadan orada ufak bir helikopter turu yapacağımızı söyledi. Bu turu yaparken de evlenme teklif etti. Hayatımın en güzel ve en unutulmaz anıydı.
Erken yaşta evlenmediniz mi sanki biraz?
Sevdiğim ve hayatımın sonuna kadar beraber olmayı istediğim biriyle tanıştım. Doğru insan olduğunu bildikten sonra zamanın bir önemi yok diye düşünüyorum. Aslında hayatta da bazı şeyleri erken yaşamaya alışmış biriyim. Yaşıtlarım daha liseyi bitirirken ben üniversiteye 17 yaşında gittim ve tek başıma ailemden ayrı yurt dışında yaşadım. Üniversiteden döndüğümde ve işimi kurduğumda ise daha 21 yaşındaydım. O günden beri kendi paramı kazanıyorum. Kendi yaşıtlarımla kıyasladığımda bazı şeyler benim için erken gelişti.
Hep bir şeyler yapma isteği mi var içinizde? evde de mi öylesiniz mesela?
Evde de hiç oturmam çünkü bir şeyler yapmazsam rahatsız oluyorum. Bir şeyler olsun da ne olursa olsun, yapayım ama boş durmayayım. Çünkü gencim, şu anda enerjim ve sağlığım yerinde. Oturacağım günler elbet gelecek.
Anne olmakla ilgili ne düşünüyorsunuz?
İstiyorum tabii ki. Özellikle yeğenim Yaman doğduktan sonra bu isteğim daha da arttı. Biz abla kardeş nasıl birlikte büyüdüysek çocuklarımız da öyle büyüsün istiyorum.
O konuda da erkenci davranacaksınız sanırım...
Evet, genç yaşta anne olmak istiyorum çünkü enerjim varken bu enerjimi çocuğuma da verebilmeyi isterim. Yetişkin bir yaşta onunla sohbet edebilmeyi, vakit geçirebilmeyi çok istiyorum.
Annenizle ilişkiniz nasıl?
Anne-kız ilişkisi çok farklı bir ilişki. Herkesin annesi kendisi için çok kıymetlidir tabii ama annem bizim ailemizi bir arada tutandır. Genç yaşta babasını bir uçak kazasında kaybettiği ve aile kavramını, baba-kız ilişkisini doya doya yaşayamadığı için bizi hep iyi bir aile ilişkisiyle büyütmek istedi ve öyle büyüttü. Ben anneme o konuda çok teşekkür ediyorum. İyi evlat yetiştirme konusunda bana da ablama da yapabileceği her şeyi yaptı bugüne kadar, yapmaya da devam ediyor. Böyle bir annem olduğu için çok şanslıyım. Benim hayattaki en önemli dostum… İnşallah ben de bir gün annem gibi bir anne olurum diyorum.
Çocuksu, muzip bir ifadeniz var. Hep öyle misiniz yoksa olgun bir yanınız da var mı?
Hayata erken başlayınca erken olgunlaştım sanırım. Ben yaşımı söylediğimde insanlar şaşırıyor. ‘Gerçekten bu yaşta mısın?’ diye. ‘Çok olgunsun’ sözünü çok duyuyorum.
Hoşunuza gidiyor mu bu durum?
Gidiyor tabii ki ama unutmamak gerekir ki ben şu an 25 yaşındayım. Daha erken olgunlaşmış olmaya isyan etmiyorum, bundan dolayı mutluyum. Ama komik, matrak bir yanım da vardır. İnsanlar beni gerçekten tanıdıklarında bunu fark ediyorlar.
Tarzınız ne kadar olgun ya da çocuksu peki?
Tarzımı, ruh haline göre değişen renkli, spor, çocuksu bazen de kadınsı olarak tanımlayabilirim.
Vazgeçilmez markalarınız var mı?
COS, Zara, Alexander Wang, All Saints sevdiğim markalardan.
Modayla aranız şahane, peki güzellikle nasıl?
Şu an yaşım çok genç. O yüzden kendime bu yaşımda olması gerektiği şekliyle bakmaya çalışıyorum. Saç bakımıyla ilgili ürünler kullanmaya çalışıyorum, cildim için ise her ay cilt bakımımı düzenli olarak yaptırıyorum. Şu anda cildim için çok ağır ürünler kullanmıyorum.
Avon ile bir sosyal sorumluluk projesi gerçekleştiriyorsunuz. Nasıl bir araya geldiniz?
Avon’un Türkiye’de 19 senedir yürüttüğü Meme Kanseri ile Mücadele Projesi’ni bir kadın olarak uzun süredir takip ediyordum aslında. Bu sene bu yolda birlikte yürümeye karar verdik. Bugün çekimde de üstümde gördüğünüz, ‘Bu tişört ile hayat kurtardım’ yazan tişörtler Avon kataloğu, avon.com.tr ve modagram. com üzerinden satılıyor. Satın alınan her bir tişörtün tüm geliri doğrudan Türk Kanser Derneği’ne bağışlanıyor. Tabii ki çok önemli bir proje, çünkü her kadın bu riski taşıyor. Kadınlar arasında en çok görülen kanser türü bu. Ben de bu riski taşıyorum, siz de. Artık bu hastalık gençler arasında da yaygın olarak görülüyor, biz de bu noktada birleştik aslında. Gençlere de bunu duyurmak istedik. Takipçi kitlemin önemli bir bölümünü genç kadınların oluşturduğu düşünüldüğünde en faydalı olabileceğim sosyal konulardan birinin meme kanseri ile mücadele olduğunu düşündüm. Kadınlara kontrollerini ihmal etmemeleri gerektiğini, her ay elle bile bu kontrolü yapabileceklerini, bunu öğrenmelerini ve çevrelerindeki kadınlara da bu çağrıyı yapmalarını söylüyoruz ve bu anlamda da bu projeye destek olmaya çağırıyoruz. İnşallah güzel sonuçlar alabileceğiz. Benim de ilk sosyal sorumluluk projem. Benim için de çok özel ve çok önemli.
Size kalan vakitlerde neler yapıyorsunuz?
Ben gün içinde hep ofisteyim, işlerimi hallediyorum. Akşam eve geldikten sonra telefonu bir kenara bırakıyorum ve eşimle vakit geçirmeye çalışıyorum. Bana kalan vakitlerde genellikle eşimle, ailemle ve arkadaşlarımla vakit geçiriyorum. Sinemaya gidiyoruz, birlikte yemek yiyoruz, yeni yerler keşfediyoruz. Yani ben hafta içini işime, evime ve eşime ayırırım. Hafta sonu da ailem ve kendi zevk aldığım şeylere genellikle.
Spor yapabilenlerden mi yoksa hep yapmak isteyip de vakit bulamayanlardan mısınız?
Kendi evimin yakınında bir yürüyüş yolu var, orada sabahları dört kilometre yürüyorum. Şu ara tek yaptığım spor yürüyüş.Kendinizi başarılı buluyor musunuz?
İnsanın kendisini başarılı görmesinden çok başkaları tarafından takdir edilmesi çok daha mutluluk verici. Pozitif yorumlar almak, yurt dışında trendleri belirleyen WGSN gibi şirketler tarafından, bir ‘global influencer’ olarak jüri üyesi seçilmek, uluslararası moda markalarından gelen iş birliği teklifleri, yurt dışındaki moda haftalarından davetler almak, farklı üniversitelerden sosyal medya ödülleri verilmesi hepsi benim için çok önemli. Ama henüz hala yolun başındayım. Bence hiçbir insan ne olursa olsun, ‘ben oldum’ dememeli.
İlk başladığınız zamanlarda size karşı pek çok eleştiri getirilmişti. sivri dilli eleştiriler de yapılıyor zaman zaman. Bunlar sizi üzüyor mu?
Eleştiriye tabii ki açık biriyim ama dozunda, bel altı olmadığı sürece ve gerçekten mantıklı olanlara söylenenleri göz ardı etmeye başladım. Yani geçmişe bakıldığında daha az duygusal, daha çok mantıklı davranmaya çalışıyorum. Mantığımla ilerliyorum.
Hakkınızda çıkan haberler içinde sizi çok üzen bir haber oldu mu?
Mayolu fotoğraflarım çıktığında çok üzülmüştüm. Maalesef toplumumuzda birtakım basmakalıp değerler var. ‘Kadın her daim zayıf olmalı, kadın evlendiği zaman kendini bırakır kilo alır’ gibi. Ve maalesef bu tip haberler kişinin hayatı ve yaşadıkları düşünülmeden acımasızca yapılabiliyor. Evet, o dönem kilo almıştım ama bu evliliğime veya yaptığım işe yorulmamalı. Her kadının kilo alıp verdiği dönemler olabilir. Aslında olay fotoğrafa nasıl baktığınızla ilgili!
Çabuk parlar mısınız, yoksa sakin bir yapınız mı var?
Maalesef çabuk parlayan biriyim. Aslında değiştirmek istediğim huylarımdan biridir bu. Yeni yeni kendimi kontrol ederek olayları daha sakin karşılamaya çalışıyorum.
Umutsuzluğa kapıldığınız anlarda, çıkış kapısına ne yaparak yönelirsiniz?
Hayallerimi düşünerek kendimi motive etmeye çalışırım.
Hayatınızın dönüm noktası olarak gördüğünüz bir zaman, bir olay var mı?
Yaptığım işi bir blog formatına koyma kararım dönüm noktam oldu, çünkü takipçi sayım giderek arttı ve bugünkü şirketimin tohumlarının atılmasına sebep oldu.
En çok hangi konuda gurur duyuyorsunuz kendinizle?
Hayalimin peşinden gittiğim için kendimle gurur duyuyorum. Dışarıdan zor bir dünya gibi görseler de, ben bu dünyadan sıyrılıp, kendi adıma bir şeyler yapabildiğim için mutluyum.
Soyadınızın dezavantaj yarattığını düşündüğünüz oldu mu hiç?
Tabii benim bu konuda aldığım sorumluluk daha zor. İnsanlar sizi önce bir soyadıyla tanıyorlar. Ne yaptığınızdan önce soyadınıza bakıyorlar. Keşke daha önce ne yapıldığına bakılsaydı... Tabii ki bu benim gurur duyduğum bir soyadı ama aynı zamanda dezavantajı da oldu.
Sanatçı, şarkıcı ya da oyuncu değilsiniz, her an ekranda görünmüyorsunuz, ama çok iyi tanınıyor, biliniyorsunuz. Bir yerde ünlüsünüz yani. Bu size ne hissettiriyor?
Ben kendimi ünlü olarak görmüyorum. Görmediğim için de öyle yaşamıyorum. İnsanlar o yüzden ‘ne kadar mütevazısınız’ diyorlar. Çünkü ben aslında onlardan biriyim ve öyle yaşıyorum. Ama tabii ki beni takip eden, beni örnek alan çok fazla genç kız var. Onları düşündüğüm zaman gerçekten düzgün bir hayat yaşamaya çalışıyorum.
Burnunuz hep iyi mi koku alır?
Her konuda değil ama trendler ve dijital marketing konusunda böyle bir özelliğim olduğunu söylemeliyim. Trendleri önceden fark etmek, onları nasıl aktaracağımı belirlemek benim için içgüdüsel bir davranış biçimi sanki. Yapacağımız projelerin sonuçlarını ya da gidişatını önceden koklayıp ona göre yön verebiliyorum mesela.
Beş yıl önceydi, sizi kız kulesi’nde özlem süer defilesini tek başınıza izlemeye giderken teknede görmüştüm. Belli ki öylesine sohbete, muhabbete, ortama gitmiyordunuz, sizin işinizin bir parçasıydı bu ve her halinizden belli oluyordu...
Hep bir şeyler üretmeye, yeni şeyler yapmaya ilgi duyuyordum. O gün Özlem Süer’in yaptığı konsept de çok değişikti. Alışık olduğumuzun dışındaydı. O yüzden okuyucuya onu aktarmaya çalıştım. O zamanlar şimdi olduğu gibi profesyonel bir ekibim yoktu. Kendi başıma yapıyordum her şeyi, fotoğrafları da kendim çekiyordum. Acayip keyif almıştım çünkü o dünyayı çok seviyorum. Çok sevdiğim için de o kareleri yakalamak, oradaki o atmosferi aktarabilmek çok güzel bir duyguydu.
Peki Buse Terim şu anda tam olarak ne iş yapıyor?
İşe blog yazarak başladım. Şimdi hem bir blog yazarıyım hem de dijital projeler gerçekleştiren kendime ait bir ajansım var: BT Moda İletişim. Şu anda ekibimle beraber dijital projeler gerçekleştiriyor, dijital marketing ajansı olarak ilerliyoruz. Markalarla çalışıyoruz, markalara fikirler veriyor; fikir satıyoruz. Aynı zamanda reklam yüzü olma, tanıtım yapma gibi projelerimiz de var. Ekibimi daha da büyütüp daha büyük işler yapmayı hedefliyorum. buseterim.com.tr blog’um da yenileniyor ve yepyeni bir web sitesi haline geliyor. Kadın-modayaşam ekseninde bir kadının içinde aradığı hemen her şeyi bulabileceği bir portal yaratıyoruz. Moda ve trendlerin yanında annelik ve hamilelik, sağlık, güzellik, düğün, tarifler, astroloji gibi pek çok alanda bilgiler vereceğiz. Aynı zamanda bir Youtube kanalım var. Burayı da kendi TV programım olarak değerlendiriyorum. Profesyonel bir ekiple tıpkı televizyona çekim yapar gibi bölümler çekiyoruz. Geçen yıl açtığım ‘ mobil uygulamam ‘Buse on the Go’ ise güzel tepkiler almaya devam ediyor.
Filmi biraz da geriye sarsak... Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Yaramaz olmayan, ailesine çok düşkün, annesinin sözünden çıkmayan, kendi halinde bir çocuktum.
En çok kimin genlerini taşıyorsunuz?
Babamın.
Babaya hayranlık da üst düzeyde sanırım...
Hayatı boyunca yaptıkları, başardıkları, durduğu çizgi, karakteri... Bunlara hayran olmamak mümkün mü? O yüzden hep söylüyorum, böyle bir babaya sahip olduğum için çok mutluyum, çok gururluyum, çok şanslıyım. Ondan bir şey kapabiliyorsam ne mutlu bana, benim için böyle bir örneğin yakınımda olması muhteşem bir durum.
Röportaj: Filiz Şeref
Fotoğraf: Serhat Hayri
Neden mi Buse Terim? dinleyin öyleyse. Ama önce, ön yargılarınızı bir kenara bırakın olur mu? sonra da Terim soyadını Buse Terim isminden, algınızdAn yavaşça sıyırın.
Geriye bize kaldı bir tek Buse. Gülümseyen Buse. Gözleri ışıldayan Buse. Parasını, pulunu, içine doğduğu şartları gözünüzün önüne getirmeyin. Onları da silin. Onu, herhangi bir kişi, belki çalışma arkadaşınız, belki de liseden, üniversiteden Buse olarak görün. Sonra da şunları düşünün. Hangi arkadaşımız ya da kaçımız 21 yaşında patron olup iş kadını kimliğine soyunduk? Kaçımız ne istediğimizi hayatımız boyunca hep ama hep bildik? Hangimiz onca eleştiriye olgunlukla göğüs gerebildik? Kaçımız onun kadar ‘büyük’ aşık olabildik? Hangimiz babamızın bize fazla fazla verecek imkanı olduğu halde, yine de bu kadar küçük yaşta çalışmayı, çalışmayı, çalışmayı, çok çalışmayı seçtik? Blogger’lıktan bir dijital marketing ajans sahipliğine giden yolda sadece üç sene geçmiş. Şimdiki jenerasyonda bulunan dijital yaşam konusunda doğuştan gelen yatkınlığa evet o da sahip. Onu bir adım öne çıkaran ise içgüdüleriyle bunu nasıl doğru kullanacağını bilmesi olmuş! Bu sayede takipçi sayısının düzenli ve organik artışı yurt dışındaki ajans ve markaların da dikkatini çekiyor. Artık sadece yurt dışındaki moda haftalarından front row için davet almakla kalmıyor, ünlü yabancı markaların pazarlama departmanlarından da iş birliği teklifleri alıyor. İşini ciddiye alıyor. Blogger’lığın yeni nesil bir haber verme biçimi, yeni nesil bir dergi formatı olduğuna inanıyor. Sadece kıyafetleri giyip, selfie çekmiyor; moda konusunda son trendleri bir uzman gözüyle aktarmayı tercih ediyor. Tek başına bir blogger olarak çıktığı yolda bugün yeni medya dediğimiz mecranın önemli oyuncularından biri o. Üstelik yardımsever. Meme kanserine farkındalık çekmek için Avon ile birlikte bir sosyal sorumluluk projesinde birlikte yürüyor. Ve sonuç olarak; her gün moda, güzellik ve annebebek üzerine pek çok blog’la karşılaşıyoruz. Hiçbir vasfı olmayıp bu işe soyunan, copy paste şekilde yabancı sitelerden yazı kopyalayan, kendi içerik üretmeden hazır malzemeyle bu işi yapan insanların kendilerini bir şey sanmalarına tek kelime etmeyip hatta onları bol ‘k’lı takipçileriyle değerlendirip el üstünde tutanların, gerçekten bir şey yapmaya çalışan bu kıza haksızlık ettiğini düşünüyoruz. Onu yakından tanımayı deneyin. Çünkü inanın tanısanız çok seversiniz!
10 yıl önce yani 15 yaşındayken, nelerin hayalini kuran bir çocuktunuz? Bugünden izler var mıydı acaba geçmişin hayaller evreninde?
O zaman tabii ki böyle bir şeyi asla hayal etmezdim. Tek gayem okulu bitirmek, iyi notlar almak ve iyi bir insan olmaktı. Üniversite döneminde yaptığım stajlar sonucu ben kendi işimi yapmalıyım ve kendi işimin başında olmalıyım dedim. Yapacağım iş ise matematik gerektiren bir alanda olmamalıydı, çünkü bu alanda gerçekten zayıf bir öğrenciydim.
Ne istediğinizi hep bilen biri mi oldunuz?
Hep! Annemler de bunu söyler sık sık; “Sen her zaman ne istediğini bilen bir çocuk oldun! Hep ne istediğini bilen, istediğinin peşinden koşan…” Hep hayallerimin ve isteklerimin peşinden gitmeye çalıştım.
Bunlar hep hırstan mı peki?
Hayır değil. Çalışmayı, yeni bir şeyler yapmayı çok seviyorum. Üretmeyi çok seviyorum. O yüzden bence hırslı değilim ama çalışkanım.
Blogger’lığı aslında Türkiye’de ilk keşfedenlerdensiniz değil mi? Bu konuda ilginizi çeken ne olmuştu?
Liseyi bitirdim ve üniversite için Amerika’ya gitmeye karar verdim. Önce Miami Üniversitesi’ne başladım. Aslında istediğim şey işletme alanında bir bölüm okumaktı. Modanın işletme, idare etme kısmını istiyordum ama böyle bir bölüm o zaman üniversitelerde yoktu. Sonra Miami Üniversitesi’ni bırakıp New York’ta moda okuluna transfer olmak istedim. Modanın içinde olan bir şehirde yaşamak ve bunu yaparken de yapmak istediğim işin eğitimini almak istediğime karar verdim. Ve üniversite okurken hobi olarak kendime çok amatör bir blog açtım. Çünkü moda haberlerini, yenilikleri deli gibi takip ediyor ve bunları bir platform altında toplayayım, bir yere yazayım istiyordum. Blogspot formatıyla yazı yazmaya başladım. Bütün fashions night out’larda, defilelerde, önemli moda etkinliklerinde fotoğrafları kendim çekiyor, yüklüyor, hatta kendi sitem üzerinden satışlar yapıyordum. Baktım ki beklediğimden daha çok ilgi görmeye başladı, İstanbul’a dönünce bunu daha profesyonel hale getirmeye ve eğitimini aldığım şeyleri bununla harmanlamaya karar verdim.
Evde otoritesini hissettirir miydi?
Baba olarak böyle değil tabii ki. Çok iyi bir arkadaş; hatta yaş ilerledikçe daha da yakın bir dost. Aynı zamanda beni hiç yanlış yönlendirmeyeceğini bildiğim çok güvenilir bir dost. Biz iki kız kardeş babamızla her şeyimizi paylaşırız, bize akıl verir, yol gösterir. Hep sıcak bir ilişkimiz oldu.
Taktikler verir mi size de?
Ben bu işe girdiğimde hep babamdan akıl aldım, hala da almaya devam ediyorum. O benim aynı zamanda akıl hocam aslında. Çünkü ben onun kızıyım ve beni iyi şeylere teşvik edeceğini biliyorum.
Futbolla ilişkiniz nasıl?
Herkesin bildiği gibi futbolla büyüdüm ben, ilgimin olmama ihtimali yok tabii. Ama ablam benden daha ilgilidir, daha hayrandır. Eşim de seviyor futbolu, babam da. Böyle bir ailede büyüyünce futbolu sevmemenize imkan yok haliyle.
Sizi en çok ne endişelendirir bu hayatta? Endişeli bir tip misiniz?
Çok endişeli değilim aslında. Önsezilerim ve altıncı hissim çok kuvvetli olduğu için bir olayda bir şey olabileceğini önceden anlayabiliyorum. Onu anlayıp da yapıyorsam, endişeleniyorum ‘Acaba iç sesimi dinlemeli miydim?’ diye. İç sesimi dinlemediğim zamanlarda endişeleniyorum diyebilirim.
Eşinizle mutlu olduğunuzu göstermeyi seviyorsunuz, nazar değer diye hiç korkmuyor musunuz?
Ben nazarın, insanın kendine çektiği bir şey olduğuna inanıyorum. Yani sen inanırsan nazar değeceğine, zaten değiyor. O yüzden ben eşimle olan konularda bu enerjiyi hiç üzerime almamaya çalışıyorum. Bir de insanlar gerçekten gerçek sevgiyi görmek istiyorlar ve ben de bunu göstermekten çekinmiyorum. Neysek oyuz aslında. Sosyal medyada paylaşmayı da seviyorum.
Nasıl tanıştınız?
2008 yılında Avrupa Futbol Şampiyonası sırasında. Türkiye-Almanya maçı, turnuvanın son maçıydı, o da maçı izlemeye gelmişti. Orada tanıştık.
İyi anlaşan bir çift misiniz gerçekten?
Evet iyi anlaşan bir çiftiz. Zaten yedi senedir birbirimizi tanıyoruz. Hayat arkadaşıyız ve birbirimizi iyi tamamlıyoruz birçok konuda. Çok güleriz, birbirimize çok pozitif enerji veririz. Tabii ki kötü şeyler yaşadığımızda da aynı şekilde birbirimize destek oluruz ama genelde pozitif bir çiftiz.