Saffet Emre Tonguç ile yeni yaz, modern kurallar ve eski topraklar
Gözünüzü kapatın ve dünya haritasından bir yer beğenin. O, size parmağınızın ucundaki yeri avucunun içi gibi anlatacaktır... Gerçek bir dünya vatandaşı ve büyük bir İstanbul aşığı olan tarihçi, profesyonel rehber ve seyahat yazarı Saffet Emre Tonguç’tan yeni seyahat alışkanlıklarımızdan kişisel deneyimlerine kadar mutlaka bilmeniz gerekenler.
Bu yaz her zamankinden daha farklı bir yaz yaşıyoruz. Turistik planlarımız ve tatil anlayışımız nasıl değişim gösterdi? Nasıl bir dönüşüm yaşıyoruz?
Turizm sektörünün zorluklar yaşadığı çok yaz geçirdik. Fakat 2020 yazı, başka hiçbir yaza benzemiyor. Çünkü karşımızda ekonomi, terör, iklim veya diplomasi gibi tek bir sorun değil; birden çok sorunun birleşiminden doğan yeni bir tablo var. Yani pandemi ve getirdikleri… Dünyayı sarsan koronavirüs, seyahat ve tatil alışkanlarımızı da sadece bu yaz değil önümüzdeki birkaç yıl için de değiştireceğe benziyor. Doğayı merkeze alan butik tatil anlayışının yükseliş dönemine giriyoruz. Az odalı ve haliyle az insanlı ortamlar, açık büfeler yerine kişiye özel sofralar, virüse karşı üst düzey önlemlerin alındığı maskeli ve dezenfektanlı ortak alanlar tercih sebebi. Villa kiralama ya da tekne kiralama da diğer alternatifler. Yani azlığın ve mesafenin belirleyici olacağı bir turizm dönemine giriş yaptık.
Peki, seyahat alışkanlıklarımız hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yeni süreçte sadece konaklama değil, ulaşım pratiklerimiz de değişecek. Pandemi öncesi Türk Hava Yolları bir rekorun sahibiydi ve dünyanın en fazla noktasına uçan havayolu şirketiydi. Bu ciddi bir rekabeti de beraberinde getiriyordu. Şimdiyse uçuş yasakları nedeniyle bu unvanı bir süre kullanamayacak. Uçuş yasakları sadece havacılık sektörünü değil, turizmi de doğrudan etkileyecek. Ülkemize en fazla yabancı turistin geldiği ülkeler Almanya ve Rusya’ydı. Henüz açıklanan uçuş haritalarına bakınca da birçoğunda Türkiye’nin olmadığı görülüyor. Pandemi koşullarının, turizm ve havacılık için gizli bir rekabet ortamı doğurması da gündemde gibi… Öte yandan yolculuk gereklilikleri de değişime uğruyor. Mesela uçağa sıvı ile binmeme yasağına belki bundan sonra sağlık raporu ya da aşı bilgisi eklenmesi gibi zorunluluklar gelebilir. Termal kameralar yaygınlaşacak. Yüz tanıma sistemleri de devreye girebilir. Bu sayede birçok yerde parmakları kullanmadan otomatik olarak açılan kapılardan geçeceğiz. Tesisler de temassız uygulamalara yönelecek. Ayrıca odalar için hijyen sertifikaları, personel sağlık raporları gibi belgeler daha görünür olacak. Temassız check-in, temassız asansör, temassız kapı kilidi zaten hayatımızdaydı ama bir maliyeti vardı. Çok gerekli görülmediği için kullanılmıyordu ama eskiden lüks sayılabilecek bu kolaylıklar artık ihtiyaç ve güvenlik için gereklilik halini aldı.
Türkiye’deki üç favori destinasyonunuzu bizimle paylaşır mısınız?
Ege Bölgesi’nde İzmir ve çevresinde henüz yeni yeni keşfedilen bir kültür hazinesi söz konusu. Anadolu’ya baktığımızda ise bambaşka bir kültür ve yaşam tarzıyla karşılaşıyoruz. Özellikle kış mevsiminde Kars’ı mutlaka seyahat rotanıza eklemelisiniz. Tarihi bir rota çizecekseniz Osmanlı’yı tanımak adına İstanbul ve Bursa’nın yanı sıra Edirne’yi de görmelisiniz.
Bir şehrin genetik kodlarını sizce ne oluşturuyor?
Bir şehir geçmişten günümüze kadar kültürünü koruyabilmiş, iyi anlayabilmiş ve özümseyebilmişse orası gerçek anlamda bir şehir olmuş demektir. Tüm bu kriterleri gerçekleştirecek kişilerse mutlaka o şehirde yaşayanlardır. Italo Calvino, “Bir kentte hayran kaldığın şey, onun yedi ya da yetmiş yedi harikası değil, senin ona sorduğun bir soruya verdiği yanıttır” sözüyle aslında birçok şeyi anlatıyor.
Bir İstanbul aşığı olduğunuzu biliyoruz ama yurt dışındaki favori noktalarınızı da merak ediyoruz. Dünyada en çok etkilendiğiniz ülkeler ve şehirler hangileri?
Tüm yaşananlara, tüm olumsuzluklara rağmen İstanbul benim için dünyanın en güzel şehri. İstanbul’dan sonra ise Barselona, Hong Kong, Stockholm, San Francisco, Cape Town, St. Petersburg, Şangay, Buenos Aires ve Rio’yu seviyorum. Ayrıca ülke olarak; İtalya, Fas, Peru, Brezilya, Norveç ve Avustralya benim için vazgeçilmezler arasında yer alıyor. Çünkü saydığım bu ülkeler, her ziyaretimde doğal güzellik, kültür ve tarihi anlamda yeni keşiflere imkan tanıyor.
Gerçek bir gezgin olarak seyahat ve keşif konusunda akla ilk gelen isimsiniz. Mesleğinizde bu kadar iyi olmanızı sağlayan motivasyonu öğrenebilir miyiz?
Biz ailecek gezmeyi çok seviyoruz. Ben küçük bir çocukken sürekli olarak Türkiye içinde seyahat ederdik. Gezmeyi çok seven bir aileyiz… İlk yurt dışı yolculuğumu 1981 yılında abimle yapmıştım. Yeryüzünü bana ait yap-boz gibi görüyorum. Ne kadar çok parçayı bir araya getirebilirsem benim dünyam da bir o kadar tamamlanıyor. ‘Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?’ derler ya; benim için cevap hem çok okuyan hem de çok gezen… Seyahat etmek insanın ufkunu açıyor. Hani derler ya, çok okuyan mı daha çok bilir, çok gezen mi; bence hem çok okuyan hem de çok gezen bilir.
Saffet Emre Tonguç, hayallerimizi süsleyen yerlerde masal gibi anlara tanıklık ediyor. Peki, onun hayali ve hedefleri neler?
Hayatta iki hedefim var. Biri insan olmak, diğeri kendim olmak… Çıktığım her seyahatle birlikte içsel bir yolculuğu da çıkmış oluyorum. Bir nevi aydınlanma yaşıyorum. Hayal ettiklerimi başarma şansını yakaladığım bir hayat yaşadım. Şimdi kendime daha fazla vakit ayırmayı hayal ediyorum.
Hayat felsefenizi merak ediyoruz…
Hamd etmek. Yaşam denilen hikayede her gün bunu yapıyorum. Mevlana’nın “Bin sene de okusam, ne biliyorsun diye sorsalar: ‘haddimi bilirim’ derim” sözleri bana ışık tutar. Yine Mevlana, hayatını ise “Hamdım, piştim, yandım” sözleriyle özetliyor... Ben de hayatın kocaman bir hiçlik olduğunu unutmadan bu sözlerin ışığında yaşamaya çalışıyorum.
Röportaj: Baran Alışkan