Taner Ölmez “Ters köşe rolleri seviyorum”
Her ne kadar ‘Kayıp Şehir’ dizisindeki Sadık karakterinin kendisine çok şey kattığını düşünüyor olsa da, asıl çıkışını ‘Medcezir’deki Mert rolüyle yaptı. Sevimli ve sempatik tavırlarıyla izleyicinin hemen bağrına bastığı Taner Ölmez, ‘Katil Joe’ oyunuyla hem Sadri Alışık, hem Afife ödüllerine aday oldu. “Ters köşe rolleri seviyorum” diyen Ölmez’i bir gün boksör rolünde izlerseniz şaşırmayın yani…
Sizi hiç tanımayan birine kendinizi nasıl anlatırsınız?
Çok zor bir soru, insanın kendini anlatması zordur ya… Arkadaşlarıma çok düşkünüm, futbola düşkünüm, Beşiktaş’a düşkünüm. Maçları seyrederim, gidebildiğime giderim. Yaptığım işe karşı saygım büyüktür, tiyatroyu takip ederim, sezondaki oyunları mutlaka seyrederim. Oyunculukla ilgili workshop’lara gitmeye çalışırım. Hayatım genelde aynı insanlarla, sevdiğim aynı mekanlarda geçer. Çok sürprizli bir hayatım yok aslında.
Taner Ölmez gerçek hayatta nasıl bir karakter; sinirli mi, rahat mı, kıskanç mı, komik mi?
Hepsinden biraz biraz var, insana dair ne varsa işte… Yaşarken halden hale giriyoruz hepimiz. Kötü olaylara bile komik tarafından bakıp dalga geçmeye çalışırım mesela. Hayatımda kötü bir şey olsa bile, olayları sakinlikle karşılayabiliyorum sanırım.
Peki ya aşk, neler ifade ediyor size?
Samimi, içten, mutlu yaşarım, ne de güzel yaşarım!
Asla yapmam dediğiniz şeyler var mı hayatta?
Tabii ki belli bir çerçevede yapmam dediğim şeyler var ama onun dışında büyük konuşmamak gerek bence.
Seyahat etmeyi, yeni yerler keşfetmeyi sever misiniz? Nereleri gezdiniz, en sevdiğiniz tatil yerleri, şehirler ya da ülkeler hangileri?
Çok severim. Birçok yere gittim. Öncelikle Türkiye’yi adım adım gezdim. Avrupa’nın da neredeyse tamamını gördüm diyebilirim. Üniversitede okurken interrail yaptım, trenle Avrupa’yı gezdim, dolaştım. Seyahat, en sevdiğim aktivite diyebilirim.
Vazgeçemediğiniz, hayatınıza renk katan aktiviteler neler?
Arkadaşlarımla sohbet etmek, güzel yemek yemek, gezmek ve PlayStation oynamak.
İstanbul’u nasıl yaşıyorsunuz, nereleri seversiniz, nerelere gidersiniz?
İstanbul’da denizi görebildiğim her yeri seviyorum. Müdavimi olduğum yerler var; Moda’yı çok severim, bisikletle Moda’dan Suadiye’ye giden sahil şeridinin tamamına bayılırım mesela.
‘Medcezir’in ardından yeni projeleriniz var mı?
Şu an için yeni bir proje yok, ‘Medcezir’ ve tiyatro oyunu ‘Katil Joe’ devam ediyor, önümüzdeki sezon da devam edecek. Tiyatro maceranız nasıl başladı? Çocukluk hayaliniz miydi?
Tiyatro maceram, ortaokul yıllarında gittiğim bir tiyatro oyunuyla başladı aslında. ‘Lüküs Hayat’ın Suna Pekuysal’lı, Zihni Göktay’lı efsane kadrosunu sahnede izledim. Tüm bu isimler sahneye seyircinin arasından girip çıkıyordu. Benim yanımdan geçerlerken “Ben de onlardan biri olabilirim” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Oyundan çıktıktan sonra da ne kadar keyifli bir iş diye düşünmüştüm. Sanırım ilk ateş orada düştü. Lisede tiyatro kolu kurarak aktif olarak tiyatro yapmaya çalıştım. Lise sondayken bir oyun çıkarmayı çok istedim ve öğretmenlerimizin de desteğiyle Shakespeare’den ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’nı sahneledik. Lise bittikten sonra Bakırköy Belediye Tiyatrosu’na girdim, iki yıl orada çalıştıktan sonra da konservatuar sınavını kazanıp İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’ne girdim.
Tiyatro eğitimi alırken dizi sektörüne nasıl geçtiniz peki?
Bir geçiş söz konusu değil aslında. Farklı disiplinlerden gelseler de birbiriyle beslenen iki alan, televizyon ve tiyatro. Oyunculuğun geniş bir yelpazesi var, kendinizi nerede var etmek isterseniz, onunla ilgili çalışma yapmak durumundasınız. Ben halihazırda hem tiyatro hem de kamera önünde çalışıyorum. İlk dizim ‘Kapalıçarşı’ydı. Bir gün telefonum çaldı, arayan dizinin yapım koordinatörüydü, görüşmeye çağrıldım ve kadroya dahil oldum. İlk bölümden son bölüme kadar da vardım. Okul açısından çok yoğun olmadığım bir dönemdi, haftada bir gün sete gidiyordum, dizi bitene kadar da devam ettim.
Çıkış yaptığınız rol hangisi sizce?
İnsanlar beni daha çok ‘Medcezir’deki Mert rolüyle tanıdı ama oynadığınız her karakter size yeni bir şey katıyor, yola öyle devam ediyorsunuz. Geriye dönüp baktığımda ‘Kayıp Şehir’deki Sadık rolünün de bana çok şey kattığını düşünüyorum. Benim için güzel bir süreçti. ‘Medcezir’deki Mert benim için çok özel; bir kere Mert şimdiye kadar oynadığım hiçbir karaktere benzemiyor. Benim olduğumdan çok daha enerjik biri Mert, duygusu da kafası da farklı çalışıyor.
Medcezir’deki rolünüze nasıl hazırlandınız, dizinin Amerikan versiyonundan da esinlendiniz mi?
Amerikan versiyonunu izledim, oynadığım karakter başta olmak üzere onların nasıl bir dünya kurduğunu ve nasıl bir anlatım dili kullandıklarını merak ettim. Önce yapımcımız, senaristimiz ve yönetmenimizle bir araya geldik. Karaktere hazırlık ve ön çalışmayı beraber yaptık. Birlikte çok verimli bir süreç geçirdik. Oyuncunun asıl işçiliği buradan sonra başlıyor; karakterle baş başa kalma, biriktirdiklerini, fikirlerini, buluşlarını ete kemiğe büründürme çabası. Sonrası hepimizin bildiği şey; kayıt! Yazın proje başlamadan önce yelken dersleri aldım ve spor hocası ile çalışarak dokuz kilo verdim.
“Bir gün mutlaka beraber aynı sahneyi paylaşmalıyım” dediğiniz isim kim?
Türkiye’de çok yetenekli oyuncular var, benim de birlikte oynamak istediğim birçok isim var, o yüzden söylemeye başlarsam bitiremem.
Günün birinde “Mutlaka canlandırmak isterim” diyebileceğiniz bir karakter var mı peki?
Ters köşe rolleri seviyorum, izlediğim işlerde de öyle. Bir boksörü canlandırmayı çok isterim mesela; hem fiziksel hem de ruhsal hazırlığı olan karakterleri daha çok seviyorum.
Yeni bir rol geldiğinde karar vermenizi sağlayan kriterler neler?
Senaryo, yönetmen, yapımcı ve tabii ki oynayacağım karakter.
Dizi oyunculuğu ile tiyatro oyunculuğu hangi noktalarda ayrılıyor, sizin için hangisi daha ön planda?
Temelde aynı yerden beslenen iki alan. Birinden biri ön planda diyemem, ikisi de oyunculuk. Uygulamada farklılık gösteriyor, çünkü ikisinin de kendine ait farklı bir disiplini var. Zaman geçtikçe ayrıldığı ve birleştiği yerleri daha net kavrıyorsunuz ve haliyle tecrübe kazanmış oluyorsunuz.
Röportaj: Gülru İncu
Fotoğraf: Tayfun Çetinkaya
Son dönemin en sevilen karakterlerinden biri. Dahası ekranı seven, ekranın da onu sevdiği isimlerden… ‘Medcezir’in sevimli, fırlama, zeki adamı Mert’i canlandıran Taner Ölmez’in ekrana yansıyan hali sadece başarılı bir oyunculuk gösterisi değil; gerçek hayatta da kısa sürede dostluk kurabileceğiniz kadar samimi, güldü mü gözlerinin içi gülen biri. ‘Kapalı Çarşı’ ile adım attığı dizi sektöründe ‘İstanbul’un Altınları’, ‘Kayıp Şehir’, ‘Çıplak Gerçek’, ‘Tatar Ramazan’ ve son olarak da ‘Medcezir’de izlediğimiz 28 yaşındaki oyuncu, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’ndeki derslerini de ihmal etmiyor, tiyatro sahnesini de! Yaptığı işe saygısı sonsuz.
Öncelikle göründüğü kadar sevecen... Arkadaşlarına çok düşkün. Futbola da, tuttuğu takım Beşiktaş’a da… Bir yanıyla ünlü, bir yanıyla kapı komşumuz kadar tanıdık. Kötü olaylara bile komik tarafından bakıp dalga geçebilecek kadar cesur, hepimiz kadar da gerçek. Onu arıyorsanız, İstanbul’da denizi görebileceğiniz her yerde karşınıza çıkabilir; Moda’ya tutkun mesela. Bir de bisiklete binmeyi çok seviyor. Moda’dan Suadiye’ye uzanan sahil şeridinde kendisine rastlamanız an meselesi. Peki kimdir Taner Ölmez? Merak ediyorsanız işte kendi sözleriyle karşınızda…
Çok zor bir soru, insanın kendini anlatması zordur ya… Arkadaşlarıma çok düşkünüm, futbola düşkünüm, Beşiktaş’a düşkünüm. Maçları seyrederim, gidebildiğime giderim. Yaptığım işe karşı saygım büyüktür, tiyatroyu takip ederim, sezondaki oyunları mutlaka seyrederim. Oyunculukla ilgili workshop’lara gitmeye çalışırım. Hayatım genelde aynı insanlarla, sevdiğim aynı mekanlarda geçer. Çok sürprizli bir hayatım yok aslında.
Taner Ölmez gerçek hayatta nasıl bir karakter; sinirli mi, rahat mı, kıskanç mı, komik mi?
Hepsinden biraz biraz var, insana dair ne varsa işte… Yaşarken halden hale giriyoruz hepimiz. Kötü olaylara bile komik tarafından bakıp dalga geçmeye çalışırım mesela. Hayatımda kötü bir şey olsa bile, olayları sakinlikle karşılayabiliyorum sanırım.
Peki ya aşk, neler ifade ediyor size?
Samimi, içten, mutlu yaşarım, ne de güzel yaşarım!
Asla yapmam dediğiniz şeyler var mı hayatta?
Tabii ki belli bir çerçevede yapmam dediğim şeyler var ama onun dışında büyük konuşmamak gerek bence.
Seyahat etmeyi, yeni yerler keşfetmeyi sever misiniz? Nereleri gezdiniz, en sevdiğiniz tatil yerleri, şehirler ya da ülkeler hangileri?
Çok severim. Birçok yere gittim. Öncelikle Türkiye’yi adım adım gezdim. Avrupa’nın da neredeyse tamamını gördüm diyebilirim. Üniversitede okurken interrail yaptım, trenle Avrupa’yı gezdim, dolaştım. Seyahat, en sevdiğim aktivite diyebilirim.
Vazgeçemediğiniz, hayatınıza renk katan aktiviteler neler?
Arkadaşlarımla sohbet etmek, güzel yemek yemek, gezmek ve PlayStation oynamak.
İstanbul’u nasıl yaşıyorsunuz, nereleri seversiniz, nerelere gidersiniz?
İstanbul’da denizi görebildiğim her yeri seviyorum. Müdavimi olduğum yerler var; Moda’yı çok severim, bisikletle Moda’dan Suadiye’ye giden sahil şeridinin tamamına bayılırım mesela.
‘Medcezir’in ardından yeni projeleriniz var mı?
Şu an için yeni bir proje yok, ‘Medcezir’ ve tiyatro oyunu ‘Katil Joe’ devam ediyor, önümüzdeki sezon da devam edecek. Tiyatro maceranız nasıl başladı? Çocukluk hayaliniz miydi?
Tiyatro maceram, ortaokul yıllarında gittiğim bir tiyatro oyunuyla başladı aslında. ‘Lüküs Hayat’ın Suna Pekuysal’lı, Zihni Göktay’lı efsane kadrosunu sahnede izledim. Tüm bu isimler sahneye seyircinin arasından girip çıkıyordu. Benim yanımdan geçerlerken “Ben de onlardan biri olabilirim” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Oyundan çıktıktan sonra da ne kadar keyifli bir iş diye düşünmüştüm. Sanırım ilk ateş orada düştü. Lisede tiyatro kolu kurarak aktif olarak tiyatro yapmaya çalıştım. Lise sondayken bir oyun çıkarmayı çok istedim ve öğretmenlerimizin de desteğiyle Shakespeare’den ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’nı sahneledik. Lise bittikten sonra Bakırköy Belediye Tiyatrosu’na girdim, iki yıl orada çalıştıktan sonra da konservatuar sınavını kazanıp İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’ne girdim.
Tiyatro eğitimi alırken dizi sektörüne nasıl geçtiniz peki?
Bir geçiş söz konusu değil aslında. Farklı disiplinlerden gelseler de birbiriyle beslenen iki alan, televizyon ve tiyatro. Oyunculuğun geniş bir yelpazesi var, kendinizi nerede var etmek isterseniz, onunla ilgili çalışma yapmak durumundasınız. Ben halihazırda hem tiyatro hem de kamera önünde çalışıyorum. İlk dizim ‘Kapalıçarşı’ydı. Bir gün telefonum çaldı, arayan dizinin yapım koordinatörüydü, görüşmeye çağrıldım ve kadroya dahil oldum. İlk bölümden son bölüme kadar da vardım. Okul açısından çok yoğun olmadığım bir dönemdi, haftada bir gün sete gidiyordum, dizi bitene kadar da devam ettim.
Çıkış yaptığınız rol hangisi sizce?
İnsanlar beni daha çok ‘Medcezir’deki Mert rolüyle tanıdı ama oynadığınız her karakter size yeni bir şey katıyor, yola öyle devam ediyorsunuz. Geriye dönüp baktığımda ‘Kayıp Şehir’deki Sadık rolünün de bana çok şey kattığını düşünüyorum. Benim için güzel bir süreçti. ‘Medcezir’deki Mert benim için çok özel; bir kere Mert şimdiye kadar oynadığım hiçbir karaktere benzemiyor. Benim olduğumdan çok daha enerjik biri Mert, duygusu da kafası da farklı çalışıyor.
Medcezir’deki rolünüze nasıl hazırlandınız, dizinin Amerikan versiyonundan da esinlendiniz mi?
Amerikan versiyonunu izledim, oynadığım karakter başta olmak üzere onların nasıl bir dünya kurduğunu ve nasıl bir anlatım dili kullandıklarını merak ettim. Önce yapımcımız, senaristimiz ve yönetmenimizle bir araya geldik. Karaktere hazırlık ve ön çalışmayı beraber yaptık. Birlikte çok verimli bir süreç geçirdik. Oyuncunun asıl işçiliği buradan sonra başlıyor; karakterle baş başa kalma, biriktirdiklerini, fikirlerini, buluşlarını ete kemiğe büründürme çabası. Sonrası hepimizin bildiği şey; kayıt! Yazın proje başlamadan önce yelken dersleri aldım ve spor hocası ile çalışarak dokuz kilo verdim.
“Bir gün mutlaka beraber aynı sahneyi paylaşmalıyım” dediğiniz isim kim?
Türkiye’de çok yetenekli oyuncular var, benim de birlikte oynamak istediğim birçok isim var, o yüzden söylemeye başlarsam bitiremem.
Günün birinde “Mutlaka canlandırmak isterim” diyebileceğiniz bir karakter var mı peki?
Ters köşe rolleri seviyorum, izlediğim işlerde de öyle. Bir boksörü canlandırmayı çok isterim mesela; hem fiziksel hem de ruhsal hazırlığı olan karakterleri daha çok seviyorum.
Yeni bir rol geldiğinde karar vermenizi sağlayan kriterler neler?
Senaryo, yönetmen, yapımcı ve tabii ki oynayacağım karakter.
Dizi oyunculuğu ile tiyatro oyunculuğu hangi noktalarda ayrılıyor, sizin için hangisi daha ön planda?
Temelde aynı yerden beslenen iki alan. Birinden biri ön planda diyemem, ikisi de oyunculuk. Uygulamada farklılık gösteriyor, çünkü ikisinin de kendine ait farklı bir disiplini var. Zaman geçtikçe ayrıldığı ve birleştiği yerleri daha net kavrıyorsunuz ve haliyle tecrübe kazanmış oluyorsunuz.
Röportaj: Gülru İncu
Fotoğraf: Tayfun Çetinkaya
Son dönemin en sevilen karakterlerinden biri. Dahası ekranı seven, ekranın da onu sevdiği isimlerden… ‘Medcezir’in sevimli, fırlama, zeki adamı Mert’i canlandıran Taner Ölmez’in ekrana yansıyan hali sadece başarılı bir oyunculuk gösterisi değil; gerçek hayatta da kısa sürede dostluk kurabileceğiniz kadar samimi, güldü mü gözlerinin içi gülen biri. ‘Kapalı Çarşı’ ile adım attığı dizi sektöründe ‘İstanbul’un Altınları’, ‘Kayıp Şehir’, ‘Çıplak Gerçek’, ‘Tatar Ramazan’ ve son olarak da ‘Medcezir’de izlediğimiz 28 yaşındaki oyuncu, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’ndeki derslerini de ihmal etmiyor, tiyatro sahnesini de! Yaptığı işe saygısı sonsuz.
Öncelikle göründüğü kadar sevecen... Arkadaşlarına çok düşkün. Futbola da, tuttuğu takım Beşiktaş’a da… Bir yanıyla ünlü, bir yanıyla kapı komşumuz kadar tanıdık. Kötü olaylara bile komik tarafından bakıp dalga geçebilecek kadar cesur, hepimiz kadar da gerçek. Onu arıyorsanız, İstanbul’da denizi görebileceğiniz her yerde karşınıza çıkabilir; Moda’ya tutkun mesela. Bir de bisiklete binmeyi çok seviyor. Moda’dan Suadiye’ye uzanan sahil şeridinde kendisine rastlamanız an meselesi. Peki kimdir Taner Ölmez? Merak ediyorsanız işte kendi sözleriyle karşınızda…