Tülin bize kendini anlat!
Elele'nin Ocak sayısının kapağında yer alan Tülin Şahin, kendini anlattı!
Neden kendim yazmak istedim?
Bunun için çok nedenim var aslında...
1. Çok şaşıracaksınız bunca zaman sonra bunu söylememe ama hiçbir zaman benimle röportaj yapılmasını sevmemişimdir. Her seferinde hem Elele’ye hem diğer dergilere ‘Yaaa ne olur röportaj yapmayalım’ diye telefonun bir ucundan yalvarmışımdır…
2. Sadece işimi yapıp, evime gittiğim için her röportajda işimi anlatıyorum. Yeni anlatacak bir şey olmadığı için de başlıklar ve içerik birbirine benziyor. Bana bile böyle gelirken, size de sıkıcı gelebileceğine inanıyorum artık.
3. Tüm içtenliğim ve samimiyetimle, sizlere bu defa, ilk kez ‘ben’ yazmak istedim. ‘Aslında kimim?’ cevabını kendim vermek istedim.
Hepiniz ‘manken Tülin Şahin’ ile 1999 yılında medya aracılığıyla tanıştınız. Geçen yılların yüzümde bıraktığı izler ve ilerleyen yaşım dışında, mesleğimde ve sıfatımda değişen bir şey yok aslında. Gördüğünüz gibi hala mankenlik yapıyorum. 13 Aralık’ta 33’üncü yaşımı kutladım. Her dönem aynı şeyleri yapıyorum ve yapmaya da devam edeceğim. Yani ben her daim modellik yapıyorum aslında. Bu nedenle de, her zaman, herkes aynı şeyleri söylemeye, konuşmaya devam edecek... “Nasıl oluyor da her sezon aynı anda birkaç markanın birden yüzü oluyor?” Yanıt çok basit; çünkü ben bir modelim. Ne dedik söze başlarken? 1999 yılından bu yana sadece ve sadece mankenlik yapıyorum. Ben ne sinema yıldızıyım, ne televizyon oyuncusu, ne de şarkıcı… Ne tiyatrocuyum, ne sporcuyum, ne de sunucu... Ben sadece ve sadece mankenim. Dünyanın hemen her yerinde modeller aynı şeyi yapar. Sizler de çok iyi biliyorsunuz bunu. Yabancı dergileri karıştırırken yabancı modellerin her sezon aynı anda birkaç marka ile çalıştıklarını görüyorsunuzdur. Benim için başarı demek, istikrar demek. Tek derdim var aslında; bu ülkede ciddiye alınmayan mankenliğin, adamakıllı bir meslek olarak yapıldığını göstermek. Evet bunun için hala ve hala çok çalışıyorum. Günde 15-20 saat çalıştığım oluyor. Elbette insan çalıştıkça karşılığını alıyor. En önemlisi, gerek Türkiye gerekse uluslararası sektörün en iyileri ile birlikte kendinizi sürekli geliştiriyorsunuz. Yaratıyor ve üretiyorsunuz. Bunlar benim durumumda kendi mesleğim ile paralel giden birçok ürün yaratıp, üretmeme neden oldu. 2005 yılında kadınlara ve genç kızlara yönelik internet sitem tuliss.com’u kurdum. Şu ana kadar yazdığım 10 kitabım var, sekiz yıldır her hafta PARA dergisine yazıyorum, markalara moda, diyet, trend gibi konular hakkında konferanslar veriyorum. Eğer işinizi ciddiye alıp severek yaparsanız mesleğiniz de size aynı vefa ile geri dönüş yapıyor. Yurt dışında bağlı bulunduğum ajanslardan öğrendiğim iş disiplinini, çalışma etiğini yurt dışında çalışırken nasıl uyguluyorsam aynı yöntemi burada da uygulamaya çalışıyorum. Bu ülkede ‘sadece ve sadece’ mankenlik yaparak, tıpkı yurt dışındaki gibi bu mesleğin icra edilebileceğini göstermek istiyorum. Madem İstanbul’un dünyanın en önemli şehirlerinden biri olduğunu söylüyoruz; moda, gastronomi, eğlence, turizm gibi konularda onlarla yarıştığımızı iddia ediyoruz, neden mankenlik mesleği de dünya standartlarında olmasın?
2014 yılında mankenlik mesleğinde 15’inci yılımı doldurmuş olacağım. Türkiye’de herhangi bir meslek kolunda 15 yıl, sürdürülebilir başarı gerçekten zor. Ben de aslında çok fazla konuşmadan, yaptığım işlerle tüm meslektaşlarım adına bir şeyler anlatmak istedim. Kitaplar yazdığımda, kadınlara yönelik farklı bir internet sitesi kurduğumda, markalara moda hakkında konferanslar verirken, amacım mesleğin sadece podyumda yürümekten ibaret olmadığını göstermekti. Burada mesleğin sınırlı sürecinin uzatılabileceğini de göstermek istedim aslında.
Zaman zaman bu yoğun tempom yanlış anlaşılmalara da sebep olmuyor değil. Doğal olarak mesleğimde en yakın çalışma ortaklarımdan biri de medya. Gazete manşetlerinde; ‘yine tatile vakit yok, bir ayağı hep yurt dışında, Tülin hep havada, enerjisi hiç bitmiyor, 10 parmağında 10 marifet’ gibi haberler görüyorsunuz. Ben de bunun bazen, fazla renksiz ve sevimsiz olduğunu düşünüyorum. Ancak benim gerçek tempomu en yakın takip eden ve en doğru yansıtan gazeteci arkadaşlarım. Bu arada konu buraya gelmişken bir sözüm de magazin medyasını kötü ve küçük gören kişilere. Ben Türkiye’de şunu gördüm ki, sadece işinizi yapmaya ve doğru yapmaya çalışıyorsanız onların da bunun hakkını verdikleri bir gerçek.
Özetlemek gerekirse…
Başarılı, aranılan, beğenilen bir modeli farklı markaların yüzü olarak görmeniz hiç garipsenecek bir durum değil. Modellik mesleğinin tanımını yaptığınızda ortalama olarak şu sonuç ortaya çıkar. Billboard’larda, dergi kapaklarında yer almak, defilelere çıkmak, moda çekimleri yapmak, markaların yüzü ve sözcüsü olmak bizim işimizin ta kendisi… Evet zaman zaman aynı anda hem bir kozmetik markasının hem de giyim markalarının yüzüyüm. Buradaki önemli nokta hiçbirinin diğerinin muadili olmaması. Bu Jennifer Aniston’ın yılda beş ayrı filmde oynaması gibi bir şey.
Tabii insanın böylesine çok özverili çalışırken ailesinin ve eşinin desteğini görmesi de çok önemli. Ailelerimize ve en çok sevgili eşim Memet’in işimi en iyi şekilde yapabilmem için bana hep yüzde 100 destek olmasına hayran ve müteşekkirim. Memet bana kendimi her gün güzel hissettiriyor.
Umarım, gerek mesleğim gerekse kendimle ilgili samimi bir şekilde kendimi ifade edebilmişimdir. Yeni yılın bu ilk sayısında böyle keyifli bir çekim yaptığım ve kendimi ifade edebildiğim için tüm Elele’ye teşekkür ediyorum.Fotoğraf: Semih Kanmaz/Rprsenter
Styling: İrem Akalın
Saç: İbrahim Zengin
Makyaj: Hamiyet Akpınar
Styling Asistanı: Eda Yıldırım
Mekan için Honeybee’ye teşekkür ederiz.
Televizyonda, reklam panolarında, defilelerde, dergi kapaklarında çok sık görüyoruz onu. Kocaman gülen, doğru düzgün yaşayan, mesleğine aşık ve yaptığı işlerin A’dan Z’ye her noktasında içinde olan bir kadın o. Bu defa “Siz sormayın, ben kendimi anlatacağım” dedi; “Tamam” dedik… Telaşlı hayatını yine ‘bir solukta’ anlattı!
19 Aralık Perşembe, öğle saatleri… Milano-Malpensa Havaalanı’ndayım… Uçağa binmeme bir saat var. Elele dergisinin yayın yönetmeni Gözde’yi arıyorum. Çünkü ocak sayısının derginin kapağında yer almamı istemişti ve 20 Aralık’ta çekim yapmak için sözleşmiştik. Arama nedenim; çekimi cuma gününden pazara almak istemem. Çünkü cuma günleri televizyon programına hazırlanıyoruz. İşim çok oluyor. Pazar günleri saat 14.00’de Star TV’de izlediğiniz ‘Tülin Şahin’le Moda’yı her cuma günü komple teslim etmek zorundayız. Aynı gün programın anonslarını da çekiyoruz, son montajlarını da yapıyoruz. Tüm eksikler aynı gün içerisinde; yoğun bir tempoda tamamlanıyor. Yani cuma günü, ben ve tüm ekip için ‘kilit’ bir gün. Ama dergi için de aynı oranda kritik bir gündü. Pazartesiden perşembeye Milano’da olduğum için aslında bu tarihi seçmiştik. Gözde; “İmkansız, dergiyi basmamız gerekiyor” dedi. Her hafta kanala yayın teslim eden ve genel olarak hayatında sürekli ‘deadline’ları olan biri olarak onu çok iyi anlayıp daha fazla zorlamadım. Tabii yine hep yaptığım gibi kendimi zorlamış oldum. Bu satırları uçakta yazıyorum ve uçaktan iner inmez de televizyon programı için kanala gitmem gerekiyor... Bu da bir şey mi? Bir güne ne kadar çok şey sığdırabildiğime inanamazsınız. Anlattığımda insanlar yoruluyor. Biraz da size anlatmak istedim…
Neden çekim gününü değiştirmek istedim?
Çekimi cumadan pazara almak istememin sebebi aslında gayet basit. İnsanlık hali işte… Yurt dışındaki çekimlerde çok yorulmuştum ve ilk defa sadece bir gün kala tarih değişikliği talep ettim. Aslına bakarsanız çok nadir böyle isteklerim olur; kimseyi zor durumda bırakmak istemem. Sonuçta da ikna oldum ve değişiklik yapmadık. Havaalanında yaptığımız konuşmanın sonunda bir isteğim daha oldu;
“Lütfen ama lütfen bu sefer benimle röportaj yapmayın! Elele okuyucuları beni kendi kalemimden okusunlar bu sefer.” Gözde bu defa hemen evet dedi. (Acaba ilk isteğimi biraz fazla mı sinirli söylemiştim?) Sanırım orta yolu bulmak istedi. Gözde her zaman birlikte çalışması çok keyifli biri olmuştur. Aslında şaşırdım buna izin verip ‘evet’ demesine ama inanın çok mutlu oldum!!!
Bunun için çok nedenim var aslında...
1. Çok şaşıracaksınız bunca zaman sonra bunu söylememe ama hiçbir zaman benimle röportaj yapılmasını sevmemişimdir. Her seferinde hem Elele’ye hem diğer dergilere ‘Yaaa ne olur röportaj yapmayalım’ diye telefonun bir ucundan yalvarmışımdır…
2. Sadece işimi yapıp, evime gittiğim için her röportajda işimi anlatıyorum. Yeni anlatacak bir şey olmadığı için de başlıklar ve içerik birbirine benziyor. Bana bile böyle gelirken, size de sıkıcı gelebileceğine inanıyorum artık.
3. Tüm içtenliğim ve samimiyetimle, sizlere bu defa, ilk kez ‘ben’ yazmak istedim. ‘Aslında kimim?’ cevabını kendim vermek istedim.
Hepiniz ‘manken Tülin Şahin’ ile 1999 yılında medya aracılığıyla tanıştınız. Geçen yılların yüzümde bıraktığı izler ve ilerleyen yaşım dışında, mesleğimde ve sıfatımda değişen bir şey yok aslında. Gördüğünüz gibi hala mankenlik yapıyorum. 13 Aralık’ta 33’üncü yaşımı kutladım. Her dönem aynı şeyleri yapıyorum ve yapmaya da devam edeceğim. Yani ben her daim modellik yapıyorum aslında. Bu nedenle de, her zaman, herkes aynı şeyleri söylemeye, konuşmaya devam edecek... “Nasıl oluyor da her sezon aynı anda birkaç markanın birden yüzü oluyor?” Yanıt çok basit; çünkü ben bir modelim. Ne dedik söze başlarken? 1999 yılından bu yana sadece ve sadece mankenlik yapıyorum. Ben ne sinema yıldızıyım, ne televizyon oyuncusu, ne de şarkıcı… Ne tiyatrocuyum, ne sporcuyum, ne de sunucu... Ben sadece ve sadece mankenim. Dünyanın hemen her yerinde modeller aynı şeyi yapar. Sizler de çok iyi biliyorsunuz bunu. Yabancı dergileri karıştırırken yabancı modellerin her sezon aynı anda birkaç marka ile çalıştıklarını görüyorsunuzdur. Benim için başarı demek, istikrar demek. Tek derdim var aslında; bu ülkede ciddiye alınmayan mankenliğin, adamakıllı bir meslek olarak yapıldığını göstermek. Evet bunun için hala ve hala çok çalışıyorum. Günde 15-20 saat çalıştığım oluyor. Elbette insan çalıştıkça karşılığını alıyor. En önemlisi, gerek Türkiye gerekse uluslararası sektörün en iyileri ile birlikte kendinizi sürekli geliştiriyorsunuz. Yaratıyor ve üretiyorsunuz. Bunlar benim durumumda kendi mesleğim ile paralel giden birçok ürün yaratıp, üretmeme neden oldu. 2005 yılında kadınlara ve genç kızlara yönelik internet sitem tuliss.com’u kurdum. Şu ana kadar yazdığım 10 kitabım var, sekiz yıldır her hafta PARA dergisine yazıyorum, markalara moda, diyet, trend gibi konular hakkında konferanslar veriyorum. Eğer işinizi ciddiye alıp severek yaparsanız mesleğiniz de size aynı vefa ile geri dönüş yapıyor. Yurt dışında bağlı bulunduğum ajanslardan öğrendiğim iş disiplinini, çalışma etiğini yurt dışında çalışırken nasıl uyguluyorsam aynı yöntemi burada da uygulamaya çalışıyorum. Bu ülkede ‘sadece ve sadece’ mankenlik yaparak, tıpkı yurt dışındaki gibi bu mesleğin icra edilebileceğini göstermek istiyorum. Madem İstanbul’un dünyanın en önemli şehirlerinden biri olduğunu söylüyoruz; moda, gastronomi, eğlence, turizm gibi konularda onlarla yarıştığımızı iddia ediyoruz, neden mankenlik mesleği de dünya standartlarında olmasın?
2014 yılında mankenlik mesleğinde 15’inci yılımı doldurmuş olacağım. Türkiye’de herhangi bir meslek kolunda 15 yıl, sürdürülebilir başarı gerçekten zor. Ben de aslında çok fazla konuşmadan, yaptığım işlerle tüm meslektaşlarım adına bir şeyler anlatmak istedim. Kitaplar yazdığımda, kadınlara yönelik farklı bir internet sitesi kurduğumda, markalara moda hakkında konferanslar verirken, amacım mesleğin sadece podyumda yürümekten ibaret olmadığını göstermekti. Burada mesleğin sınırlı sürecinin uzatılabileceğini de göstermek istedim aslında.
Zaman zaman bu yoğun tempom yanlış anlaşılmalara da sebep olmuyor değil. Doğal olarak mesleğimde en yakın çalışma ortaklarımdan biri de medya. Gazete manşetlerinde; ‘yine tatile vakit yok, bir ayağı hep yurt dışında, Tülin hep havada, enerjisi hiç bitmiyor, 10 parmağında 10 marifet’ gibi haberler görüyorsunuz. Ben de bunun bazen, fazla renksiz ve sevimsiz olduğunu düşünüyorum. Ancak benim gerçek tempomu en yakın takip eden ve en doğru yansıtan gazeteci arkadaşlarım. Bu arada konu buraya gelmişken bir sözüm de magazin medyasını kötü ve küçük gören kişilere. Ben Türkiye’de şunu gördüm ki, sadece işinizi yapmaya ve doğru yapmaya çalışıyorsanız onların da bunun hakkını verdikleri bir gerçek.
Özetlemek gerekirse…
Başarılı, aranılan, beğenilen bir modeli farklı markaların yüzü olarak görmeniz hiç garipsenecek bir durum değil. Modellik mesleğinin tanımını yaptığınızda ortalama olarak şu sonuç ortaya çıkar. Billboard’larda, dergi kapaklarında yer almak, defilelere çıkmak, moda çekimleri yapmak, markaların yüzü ve sözcüsü olmak bizim işimizin ta kendisi… Evet zaman zaman aynı anda hem bir kozmetik markasının hem de giyim markalarının yüzüyüm. Buradaki önemli nokta hiçbirinin diğerinin muadili olmaması. Bu Jennifer Aniston’ın yılda beş ayrı filmde oynaması gibi bir şey.
Tabii insanın böylesine çok özverili çalışırken ailesinin ve eşinin desteğini görmesi de çok önemli. Ailelerimize ve en çok sevgili eşim Memet’in işimi en iyi şekilde yapabilmem için bana hep yüzde 100 destek olmasına hayran ve müteşekkirim. Memet bana kendimi her gün güzel hissettiriyor.
Umarım, gerek mesleğim gerekse kendimle ilgili samimi bir şekilde kendimi ifade edebilmişimdir. Yeni yılın bu ilk sayısında böyle keyifli bir çekim yaptığım ve kendimi ifade edebildiğim için tüm Elele’ye teşekkür ediyorum.Fotoğraf: Semih Kanmaz/Rprsenter
Styling: İrem Akalın
Saç: İbrahim Zengin
Makyaj: Hamiyet Akpınar
Styling Asistanı: Eda Yıldırım
Mekan için Honeybee’ye teşekkür ederiz.
Televizyonda, reklam panolarında, defilelerde, dergi kapaklarında çok sık görüyoruz onu. Kocaman gülen, doğru düzgün yaşayan, mesleğine aşık ve yaptığı işlerin A’dan Z’ye her noktasında içinde olan bir kadın o. Bu defa “Siz sormayın, ben kendimi anlatacağım” dedi; “Tamam” dedik… Telaşlı hayatını yine ‘bir solukta’ anlattı!
19 Aralık Perşembe, öğle saatleri… Milano-Malpensa Havaalanı’ndayım… Uçağa binmeme bir saat var. Elele dergisinin yayın yönetmeni Gözde’yi arıyorum. Çünkü ocak sayısının derginin kapağında yer almamı istemişti ve 20 Aralık’ta çekim yapmak için sözleşmiştik. Arama nedenim; çekimi cuma gününden pazara almak istemem. Çünkü cuma günleri televizyon programına hazırlanıyoruz. İşim çok oluyor. Pazar günleri saat 14.00’de Star TV’de izlediğiniz ‘Tülin Şahin’le Moda’yı her cuma günü komple teslim etmek zorundayız. Aynı gün programın anonslarını da çekiyoruz, son montajlarını da yapıyoruz. Tüm eksikler aynı gün içerisinde; yoğun bir tempoda tamamlanıyor. Yani cuma günü, ben ve tüm ekip için ‘kilit’ bir gün. Ama dergi için de aynı oranda kritik bir gündü. Pazartesiden perşembeye Milano’da olduğum için aslında bu tarihi seçmiştik. Gözde; “İmkansız, dergiyi basmamız gerekiyor” dedi. Her hafta kanala yayın teslim eden ve genel olarak hayatında sürekli ‘deadline’ları olan biri olarak onu çok iyi anlayıp daha fazla zorlamadım. Tabii yine hep yaptığım gibi kendimi zorlamış oldum. Bu satırları uçakta yazıyorum ve uçaktan iner inmez de televizyon programı için kanala gitmem gerekiyor... Bu da bir şey mi? Bir güne ne kadar çok şey sığdırabildiğime inanamazsınız. Anlattığımda insanlar yoruluyor. Biraz da size anlatmak istedim…
Neden çekim gününü değiştirmek istedim?
Çekimi cumadan pazara almak istememin sebebi aslında gayet basit. İnsanlık hali işte… Yurt dışındaki çekimlerde çok yorulmuştum ve ilk defa sadece bir gün kala tarih değişikliği talep ettim. Aslına bakarsanız çok nadir böyle isteklerim olur; kimseyi zor durumda bırakmak istemem. Sonuçta da ikna oldum ve değişiklik yapmadık. Havaalanında yaptığımız konuşmanın sonunda bir isteğim daha oldu;
“Lütfen ama lütfen bu sefer benimle röportaj yapmayın! Elele okuyucuları beni kendi kalemimden okusunlar bu sefer.” Gözde bu defa hemen evet dedi. (Acaba ilk isteğimi biraz fazla mı sinirli söylemiştim?) Sanırım orta yolu bulmak istedi. Gözde her zaman birlikte çalışması çok keyifli biri olmuştur. Aslında şaşırdım buna izin verip ‘evet’ demesine ama inanın çok mutlu oldum!!!