Yeni dünya düzeni

Mimar, öğretmen, avukat, mühendis, doktor, astronot... Çocukken ileride ne olacaktık, neler olduk, oluyoruz, olacağız... Hiç şüphesiz yeni dünya düzeniyle birlikte ‘sigortalı bir iş’ arzusu, karşı konulmaz bir ‘sevdiğim iş olsun’ tutkusuna evriliyor. Günümüzün dört popüler meslek sahibi ve işlerinin görünmeyen yüzüyle tanışın.

Yeni dünya düzeni

Röportaj: Simay Engür
Fotoğraf: Nurdan Usta


Özge Demiralp
Dövme Sanatçısı

“Hayatta yapamadığım şeyleri, sanatta yapmaya çalışıyorum.”
Özge Demiralp, 25 yaşında ve yaklaşık 2.5 yıldır dövme sanatçısı. Onun yolu, bir nevi kurumsal hayata başkaldırı. Aslında grafik tasarımı mezunu ve bir süre eğitimini aldığı işi yapıyor. “Tarzımdan dolayı çevremdekiler tarafından yargılanıyordum, sürekli mesai yapıyordum ve dolayısıyla çok mutsuzdum” diyor. Sonrası belli: Biraz kararlılık, çokça yetenek ve sanatla kucaklaştığı an gelen kendi hikayesini yazma cesareti!

Yeni dünya düzeni - Resim : 1

Dövme sanatıyla yolunuz nasıl kesişti?
Grafik tasarım sektöründe çalışırken aynı zamanda dijital olarak dövme tasarımları da yapmaya başladım. Çevremdeki birçok insan ve özellikle dövmeci arkadaşlarım çizimlerin bana ait olup olmadığını sormaya başladı; tasarımlar ilgi görmeye başladı yani. Olumlu tepkiler aldıkça bir gün yaptığım tasarımlardan birinin dövmesini yaptım arkadaşıma. Hayatımda yaşadığım en büyük hazdı diyebilirim. Severek yapabileceğim, aşırı mutlu olacağım bir meslek bulmuştum sonunda. Dövme sanatçılığına profesyonel olarak Tattoom Galery’de başladım, yaklaşık 2.5 yıldır da buradayım.

Dövme sanatçısı olmak, son dönemde giderek popülerleşen meslekler arasında. Birçok insan bu mesleği kurumsal hayattan kaçış olarak görüyor hatta. Siz ne dersiniz?

İnsanlar uzaktan baktığında, sabah erken kalkıp işe gitmemenin ve sürekli başında duran bir patron olmamasının güzel bir şey olduğunu düşünüyor. Kesinlikle öyle ama riskli olan tarafları da fazla… Bu mesleği gerçekten severek yapan insanların dövme sanatçısı olması gerektiğini düşünüyorum. Dövme yapmanın çok kolay bir işlem olduğu düşünülüyor; ama kesinlikle öyle değil. Makinayı tanıma, iğne kullanımı gibi ciddi anlamda bir teknik bilgi gerektiriyor ve bunları öğrenmek yıllarınızı alabilir. Soft geçişler yapmak, doku çalışmak oldukça zorlu işlemler ve ayrıca deriyi tanımak da bir o kadar önemli. Neticede bir insana hayatı boyunca derisinde taşıyacağı bir dövme yapıyorsunuz ve bunun kusursuz olması gerekiyor. Benim iş felsefem her zaman bu oldu; hayatta yapamadığım şeyleri, sanatta yapmaya çalışıyorum.

Yaptığınız dövmelerde sık sık kullandığınız figürler var mı?
Dövme tasarımı üretirken birçok şeyden esinlenebiliyorsunuz. Çizgilerden hayvan figürlerine, meyvelerden illüstrasyonlara kadar birçok şey bana figür olarak ilham veriyor. Tarzımın minimalist olduğunu söyleyebilirim. Minimal realistik, minimal linear, dotwork ve black and gray olarak da nitelendirebiliriz aslında.

Sanatınızı özgün kılan yön ne sizce?
Düşünülmemiş fikirleri ortaya çıkartarak, onu estetik anlamda bütünleştirip bir tasarım ortaya çıkartıyor olmam.

Dövme sanatçısı olmak isteyenlere, ilham verecek bir tavsiyede bulunabilir misiniz?
Kesinlikle bolca çizim yapmalılar. Aslında bunu en basitinden İngilizce gibi görebiliriz. Pratik yapmadıkça, zaman içinde unutmaya başlıyorsun. Dövme de aynı şekilde; ne kadar iyi ve başarılı olmak istiyorsan o kadar dövme yapmalılar.

Size ilham veren üç dövme sanatçısı söyleyebilir misiniz?
Başarılı birçok dövme sanatçısı var. Ancak favorim olanlar: Balazs Bercsenyi(@balazsbercsenyi), Pawel Indulski(@dotyk.tattoo), John Monteiro(@_johnmonteiro)

Yeni dünya düzeni - Resim : 2

Verda Kutsal
Antigravity Yoga Eğitmeni

“Hamakla egzersiz tekniği bana çok yakın geldi.”
Muhtemelen sosyal medyada meditasyon, yoga ya da pilates yapan yüzlerce insan çıkıyor karşınıza ve birçoğu da harcadıkları bu vakti profesyonel bir işe çevirmeyi hayal ediyor. Verda Kutsal, Türkiye’nin ilk antigravity yoga eğitmenlerinden, yer çekimine meydan okuyan bir dünyayla tanıştırıyor bizi. Türkiye’de yeni yeni gelişen antigravity yogayı ve yoga eğitmeni sayısının neden bu denli arttığını kendisinden dinledik.

Antigravity yoga eğitmenliğine nasıl başladınız?
2014 yılında çalışmaya başladığım eski iş yerim antigravity yogayı Türkiye’ye getirdi. İlk lisanslı stüdyoydu. Ardından tekniğin yaratıcısı olan Christopher Harrison’ı davet etti ve ben de ondan eğitim alma şansı yakaladım. Artistik buz pateni ve pilates kökenli bir eğitmen olarak ‘hamak’la egzersiz tekniği bana çok yakın geldi. Havada rahat ve kontrollü olabildiğim ve işim gereği çok ufak ayrıntılara dikkat edebildiğim için kendimi doğal yaşam alanımda gibi hissettim. O zamandan beri de özel ve grup dersleri veriyorum.

Antigravity yoganın çıkış noktası nedir?
Antigravity yoga, Christopher Harrison tarafından 1991 yılında kurulmuş olan akrobasi topluluğunun Broadway gibi birçok büyük sahnede, akrobatların kullandığı hamak akrobasisinden ortaya çıkmış. 2007’de de AFAA, ACE ve Yoga Allience gibi en büyük fitness ve yoga kuruluşlarından onay alarak dünyaya kısa sürede yayılmış.

Antigravity yoga ne işe yarıyor, fiziksel yararları dışında; ruhsal katkıları da var mı?
Eğitmen olarak amacım, her daim öğrencilerimin gücünü artırmak ve ağrılarını yok etmek. Pilatesle kesmekte zorlandığımız bel ve boyun ağrılarını antigravity yoga ile, yer çekimini yok ettiği esnetme hareketleri sayesinde neredeyse bir derste yok etmek mümkün olabiliyor. Bir eğitmen için inanılmaz bir duygu bu. Bunun yanında zihinsel olarak kendini aşma, korkularını yenme, çocukluğuna dönme, göz dengesini geliştirme konularında da inanılmaz yardımcı oluyor. Toplantılarda daha rahat kendini ifade edebilme gibi kendine güven kazandıran, ‘bu hayatta yapamayacağım şey yok’ hissini kişiye aşılayan bir çalışma. Antiaging özelliği ve mutluluk hormonlarını salgılatması da büyük katkılarından… Doğal yolla cilt bakımı ve ruhsal terapi diyebiliriz kısaca.

Antigravity yoga, ülkemizde popülerleştikçe, eğitmenlerin sayısı da artıyor. Sırf talep çok ve popüler diye bu işe yönelmek hakkında siz ne düşünüyorsunuz?
Popülaritesinin artmasının sebebi ağrıları yok etmesi, hayat kalitesini artırması bence. Başta pilates eğitmenleri olmak üzere, bütün egzersiz uzmanlarının bu tekniği öğrenmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü çağımızın sıkıntısı masabaşı çalışmak ve bununla birlikte maalesef ki bel ve boyun ağrıları gittikçe artıyor. Antigravity yoga, omurga sağlığı için şart. Pilates ile birleştirildiğindeyse tam iyileşme sağlanıyor. Dolayısıyla moda olması aslında ilaç olmasındandır. İşin estetik ve eğlenceli tarafı da hayatlara moral ve neşe katıyor.

Yeni dünya düzeni - Resim : 3

Yasemin Öğün
Influencer

@modatutkusu
“Başarımın sırrını gerçekçi olmaya bağlıyorum.”
Moda Tutkusu’nun kurucusu Yasemin Öğün, influencer kavramı henüz popüler olmamışken bu işi Türkiye’de ilk yapmaya başlayanlardan. Bugün modanın hem tasarım sürecinde aktif hem de markalara danışmanlık veriyor. Bize kalırsa onun alametifarikası, samimi ve güvenilir olması.

Son dönemde birçok kişi sosyal medyada kendini ‘influencer’ olarak tanımlıyor. Influencer olmak gerçekten bu kadar kolay mı?
Hiç kolay değil. Düzenli içerik üretmek, yenilikçi olmak, talep görmek ve bu talebi karşılamak çok zor. Bunun için ciddi emek ve zaman harcamak gerekiyor. İnsanlar sadece giyinip fotoğraf çektirdiğimizi düşünüyor ama kendi adıma maalesef böyle değil. Çok fazla Influencer var ve aralarından sıyrılmak için üretmek ve çok çalışmak gerekiyor.

İnsanların güvenini kazanmak ve bu güveni korumak için neler yaptınız ve yapmaya devam ediyorsunuz?
Bu işe hobi olarak başladım, sonra profesyonel bir işe dönüştü. Başarımın sırrını gerçekçi olmaya bağlıyorum. Gerçekten giymeyeceğim ve kullanmayacağım ürünleri asla önermiyorum. Önerdiğim her ürün zamansız ve kullanılabilir olmalı benim için. Takipçilerim de bunu çok iyi biliyor ve önerdiklerimi almaya çalışıyorlar. Ayrıca onlara Moda Tutkusu’nda büyük bir konfor sağlıyorum. Sabah işe ya da davete gittiklerinde ilham alacakları çok fazla içerik var. Onlar da o yoğunlukları arasında hiç uğraşmadan, hazır kombinlerini giyinip hayatlarına devam edebiliyorlar. En azından giyinme, güzellik ve bakım dertlerinden kurtarıyorum.

İnsanlar biraz da kurumsal hayattan kaçış olarak görüyor bu mesleği, daha kolay bir iş zannedebiliyorlar. Sizce influencer olmanın zorlukları neler?
Kurumsal hayatta da çalışmış biri olarak, şu an daha çok çalıştığımı söyleyebilirim kendi adıma. Sadece influencer olmadığım için olabilir belki de. Birçok markaya danışmanlık veriyorum ve tasarım bölümüm de var. Bu yüzden benim için çok yoğun bir iş alanı haline geliyor. Ama işini sevdikten sonra, her iş alanı rahat ve kolay olur bence.

Başarılı bir influencer olarak süper gücünüz ne sizce?
Gerçekten günlük hayatımda giydiğim ve kullandığım ürünleri paylaşıyor olmak. Takipçilerim bunun farkında ve bana güveniyor.

Influencer olmak isteyip nereden başlayacağını bilmeyenlere ne tavsiye edersiniz?
Öncelikle mutlaka hedef koymalılar ama bu hedef çok büyük olmalı. Sonra istikrar geliyor. Asla pes etmesinler ve çok inansınlar yapacakları işe… Sonrasındaysa hep yenilensinler. Yenilik her zaman güzeldir!

Yeni dünya düzeni - Resim : 4

Burak Ünaldı
Hikaye Anlatıcısı

“Matematiğin müzikten daha üstün bir şey olduğuna kim karar verdi?”
Kendisi öyle adlandırmasa da aslında ekonomist, şu an devam etmese de Gripin grubun kurucu üyelerinden ve hikaye anlatıcısı... Kendi deyimiyle Burak Ünaldı, birçok farklı platformda birçok farklı konuda doğru bildiklerini anlatıyor. Yeni ve popüler meslekler hakkındaysa, söyleyeceği çok şey var!

Hikaye anlatıcılığı tam olarak nedir, meslek sayılabilir mi?
Daha ortada ‘meslek’ diye bir şey yokken bile ‘hikaye anlatıcıları’ varmış aslında. Bu yönüyle bir yetenek, bir beceri, bir özellik demek daha doğru olabilir. Meslek dediğimiz kavram buna kıyasla çok yeni kalıyor. Hele ki şu an iş hayatında sanayi devriminden kalan iş tanımları ile X,Y ve Z jenerasyonlarının getirdiği daha yeteneğe dayalı ‘yeni meslekler’in çekişmesi, bir anlamda büyük bir dönüşüm var. ‘Hikaye Anlatıcılığı’nın bu dönem bu kadar fazla konuşulur olmasını da bu dönüşüme bağlıyorum. Hikaye anlatıcılığı deyince şöminenin önünde dizinde battaniye ile Ömer Seyfettin okuyan biri gelmiyordur umarım kimsenin aklına. Anlatacak ilginç şeyleri olan, bunu cazip bir şekilde ve seçtiği, yetenekli olduğu yöntemle karşısına aktarabilen herkes, hikaye anlatıcısıdır bence. Bir müzisyen, bir konuşmacı, bir politikacı, bir pazarlamacı, bir ressam… Bunların hepsi hikaye anlatıcısı değil mi? Bütün pazar yeri domates, biber doludur ama domatesini, biberini hikaye ile satanın başı her zaman daha kalabalıktır. Bir gün gerçekten de pazarda patlıcanını “Barış Manço’nun şarkısındaki o patlıcan!” diye satan bir pazarcı gördüm. O şarkıdaki patlıcan mıydı gerçekten bilmiyorum. Ama daha iyi ve daha öz bir hikaye anlatımı duymadım o günden beri. Düşününce, patlıcanın hikayesi değil aslında o bir cümlede anlatılan, o pazarcının hikayesi!

Hikaye anlatıcısı olarak Burak Ünaldı tam olarak neler yapıyor?
Birçok farklı platformda birçok farklı konuda doğru bildiklerini anlatıyor. Bu işin meslek olup olmadığı konusunu, belki biraz da kendi hikayemle anlatabilirim size. Benim hikayem bizim neslin bazı yaralarını içeriyor; müzisyen olmak isteyip sistemin yönlendirmesiyle ekonomi bitirip kendini borsada bulmuş, bir yandan da sevdiği işleri hep bir kenarda yapmaya çalışmış, çeşitli kanallardan hikayesini anlatmaya sürekli gayret etmiş bir ‘Mutsuz Muhasebeciler Nesli’ üyesiyim. Ken Robinson gibi ‘Matematiğin müzikten daha üstün bir şey olduğuna kim karar verdi?’ diye sormakta biraz geç kaldık biz.

Nasıl ki insan bir sabah uyandığında ‘Ben artık doktorluk yapacağım’ diyemiyorsa; aynı şekilde ‘hikaye anlatıcısı ya da influencer oldum’ da diyemez aslında. Ancak son yıllarda insanların kurumsal hayatı bırakıp, popülerleşen mesleklere doğru kaçışı ve insanların bu unvanları anında kartvizite ekleme özgüveni hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bence diyebilir. Ama asıl mesele, kendi kendisine ne dediğinden ziyade o yeterlilikte olup olmadığı... Herkes influencer ama bazıları daha influencer! Aynı bunun gibi bazıları daha ‘hikaye anlatıcısı’! Kurumsal hayattan popülerleşen işlere ve uğraşlara kaçış bizim neslin yeni klişesi bence. Trend oldu diye veya yönelim bu yönde diye bazı işlere yönelmek, kaçınılmaz hayal kırıklığı olacak. Çünkü eskiden moda diye işletme seçiyorduk, şimdi moda diye YouTuber olunuyor. O tarafta çimen daha yeşil, hayat daha güzel ve başarmak daha kolay görünüyor eminim. Ama elbette hiç öyle değil… Tahterevalli o tarafa eğildi diye hep birlikte o tarafa kaymak, popoları yere daha sert vurmaktan başka bir işe yaramayacak korkarım. Kartvizit merakı ise bambaşka bir konu… Bin tanesi 17 lira olan kağıt parçası için verilmeyen taviz, çekilmeyen ceza yok! Bu konuda hep inandığım, kartvizitin altını yani unvanı değil, üstünü yani kendi isminin içini doldurmak. Başarı ve kariyer kelimeleri tüylerimi diken diken eden iki kelimedir ama ‘başarı’ diye bir şey varsa benim için, o galiba kartvizitine unvan yazmamak olacak.

Günümüzde popüler mesleklerin yön değiştirmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kariyer, başarı gibi öğrenilmiş kavramlarla gerçekte içimizde olan, yeteneğimiz olan ve bizi biz yapan özellikleri unutuyoruz. Meslekler değişime uğradıkça, bu özelliklerini yani yeteneğini, işi yapan kişiler popüler olmaya başladı. Kitlelerin bu tarafa sırf popüler ve moda diye topluca kayma yanlışını bir tarafa koyarsak, herkesin istediği işi yapması kadar doğru bir sistem olamaz ve elbette herkesin kendini istediği işle istediği şekilde tanımlaması da şahane bana kalırsa. Ama burada en büyük kriter, içinde bir YouTuber, bir hikaye anlatıcı ya da o anki moda iş neyse, onun gerçekten olup olmadığı. Aksi halde bizim neslin kanayan yarası olan tiyatrocu olmak istemiş muhasebecilerimizin yerini, tiyatrocu olmak istemiş YouTuber’ların alması işten bile değil. Benim bu konuda sabaha kadar anlatabileceklerimi Mahatma Gandhi nefis bir cümlede özetliyor. Bu cümleyi aşağı yukarı her sunumun başına koyarım: “Bu dünyanın daha fazla başarılı insana ihtiyacı yok. Umutsuzca ihtiyacımız olan şey; daha fazla uzlaştırıcı, daha fazla şifacı ve daha fazla hikaye anlatıcısıdır!” Bana göre hayatta en büyük başarı, başarı peşinde koşmamak, sakince hikayeni anlatmak o yüzden…