“Yeniden doğuyorum!”
Bir rüzgar onu arkasından var gücüyle itiyor. Önce aşık oldu... Çok kısa bir süre sonra evlilik haberi geldi, ardından hamile olduğunu öğrendik, şimdiyse bir oğlu var! Bade Süalp değişimi hızlı yaşayan ama ruhu değişmeyen kadınlardan!
Azur ismini kim seçti? Bir hikayesi var mı?
Ben seçtim. Hamileliğimin son döneminde Yunanistan’da tekne seyahatindeydik. Otururken bir anda Azur geçti aklımdan. Artık bir teknenin üzerinde mi gördüm, bir yerde mi okudum bilmiyorum. Malkoç’a ‘Azur ne demek?’ diye sordum, bildiği anlamlarını söyledi. Daha önce düşündüğümüz isimler vardı ve her isme sosyal medya üzerinden bakıyorduk. O isme sahip insanların tipleri nasıl diye. Hatta yakışıklı erkeklerin hangi isimlere sahip olduklarına bile baktım. Saçma sapan bir süreçti gerçekten. İnsanların isimlerinin üzerlerinde bir etkisi olduğu söyleniyor ya hep, oğlumun adının anlamı bulutsuz gökyüzü… İnşallah hayatında hiç bulut olmaz, hayatında hiçbir engel olmadan ışıl ışıl hep gökyüzünü görür.
Eşiniz ne kadar yardımcı bir baba?
Erkekler duygusal bölümünden daha çok plancı oluyor. Biz daha çok duygusallıkla boğuşurken onlar bizim hayatımızı kolaylaştıran taraf oluyorlar. Eşim de destek oluyor bana...
Erkekler bebeği kucağa alırken, onunla ilgili bir şeyler yaparken genelde daha çekingen oluyorlar…
Bizim babamızda çok şükür öyle bir durum yok. Tecrübeli gibi davranıyor. Hemen pat, küt alıyor, gidiyor. Aslında anneler pimpirikli. ‘Aman kafası geri gitmesin, ay öyle tutma’... Ben de yapıyorum bunu biraz!
Çocuktan sonra çiftler tutkulu aşklardan bahsedemiyor sanki. Sizin evliliğiniz ya da aşkınız nasıl bir evrede?
Çok kısa sürede evlendik. Uzun uzun flört edip, nişanlı kalıp, evlenmedik biz. Birbirimizi tanıdık, bir ay sonra evlenip balayına çıktık, balayından döndük, hamile kaldım. Ben hala eşime doyamadım, doyar mıyım bilmiyorum. Hep böyle bir aşk ile devam edecek herhalde. Mesela eve dönsem de onu görsem diye düşünüyorum şu anda. Çocuğuma başka türlü aşığım, eşime başka türlü...
Evlilik fedakarlık istiyor mu?
30 yıl tek başınaydım. Kendi düzenimi kurmuştum. Evlenince iki kişi bir beden oluyor. Başka bir aile ile kendi ailenden gördüklerini sentezleyip yeni bir hayat kuruyorsun. Bu kolay bir iş değil. Senin en sevdiğin yemekle eşininki tutmuyorsa o yemeği artık haftada bir kere yemeye başlıyorsun örneğin. Dolayısıyla karşılıklı özveri bu noktada çok önemli. Özveri işin içine girdiği zaman denge geliyor hayata. Ama şunu söyleyebilirim ki kadına çok iş düşüyor, yuvayı gerçekten dişi kuş yapıyormuş.
Hamilelik dönemini rahat geçirdiniz mi?
Rahattım. Ben zaten hep yerinde duramayan, enerjik bir tip olduğum için ‘aman bu kadar koşma, yürüme’ diyenleri pek dinlemedim.
Azur’la ilk karşılaşma anı...
İkimiz de ağlıyorduk, sonra birbirimize bakıp sustuk. Çok güzel bir duygu gerçekten her kadının yaşaması gereken özel bir an.
Annelik ne hissettirdi?
Çok tuhafmış. Çok kutsal ve tarifi olmayan bir durum bence. Azur dünyaya geldiğinde onu ben doğurmamışım gibi hissettim bir an. Çünkü içimdeydi, sonra bir anda dışarıda… Ama bana ait bir organ gibi…
Nasıl bir annesiniz? Titizleniyor musunuz her konuda yoksa rahat mısınız?
Biraz titizim ama kendimi bu konuda törpülemeye çalışıyorum çünkü bir erkek çocuğu yetiştireceğim. İster istemez üzerine titreme durumu oluyor ama hayat öyle değil maalesef. Hayatta başına gelebilecek her türlü olaya onu hazırlamak adına dinamik, güçlü bir karakter olması için pek pimpiriklenmemeye çalışıyorum. İçim içimi yiyor o ayrı...
Daha çok küçük ve korunmasız, çok normal bu şekilde hissetmeniz.
O duygu zaten böyle yapıyor beni! Büyükler, ‘bebek daha o ne anlar’ dese de ben anladığına inanıyorum. Azur’a kitap okuyorum, şarkı söylüyorum, başka dillerde konuşuyoruz kulak dolgunluğu olsun, görmüşlüğü olsun bir şekilde istiyorum. Oyunculuk eğitimi alırken yeni doğmuş bir bebek gibi vücudumu incelemiştim. Her şeyi yeniden keşfediyor gibi… O şimdi gerçekten sıfırdan başlıyor. Her şey onun için yepyeni. Hepsini heyecanla yaşatmaya çalışacağım bakalım ne kadar becereceğim.
Anne olduğunuzu ilk ne zaman hissettiniz?
Hamileyken size ait bir organ gibi çocuk. Sonra dışarı çıkıyor. Bir anda herkes görebiliyor. İçindeyken elini kıpırdattığında bile sadece sen hissediyorsun. Bir rüya gibi, tuhaf… Hamile kalan ben miydim? Hamilelik sürecindeki ben miydim? O bebek benim içimde miydi? Mucizevi bir durum bu; gerçekten tarifsiz. Aslında şu anki yoğun tempomdan anneliğin ne olduğunu adlandırabilecek, anlatabilecek kadar dönüp bakamadım yaşadıklarıma ama her hissi biriktiriyorum. Notlar alıyorum, tarif etmeye çalışıyorum. Yarın öbür gün oyunculuk adına da besleyici olacağı için her şeyi kayıt ederek gidiyorum.
Ne değişti?
Yüzyıllardır insanoğlu doğurup duruyor ama dışarıdan bakınca anlamıyorsun. Mesela çocukları olan arkadaşlarıma ‘hadi bir kahve içelim’ dediğim zaman ‘gece uyumadı, gazı var, vaktim yok’ diyorlardı. ‘Gaz yani, eeeee’ diyordum! O küçümsenen şey öyle değilmiş gerçekten. Çok tuhaf bir şekilde hem ruhen ele alıyor seni hem bedenen.
Bir arkadaşım eşi için ‘anne olduğu gün kadın oldu ve büyüdü’ demişti. Sizde de böyle bir durum var galiba...
Evet, hep yaramaz kız çocuğu gibiydim. Ruhumda var bu. Ama onu düşündüğüm noktada bir perde iniyor. Biraz daha dikkat ediyorum. Belki biraz daha büyüyünce onunla çocuk olma kısmını yaşarım. Şu an biraz daha güçlü olmak zorundayım, otomatik bir savunma mekanizması çalışıyor içimde. İlk doğum yaptığım zaman kanatlarını açmış, evladını koruyan bir kartal gibiydim resmen! Herhalde o duygu zamanla geçiyordur, çünkü çocuk da daralır, bir yerde ‘yeter’ der!
Sevdiniz mi emzirme duygusunu? Bazı kadınlar çok seviyor, bazı kadınlar hoşlanmıyor…
Evet, zor bir şey ama keyifli aynı zamanda. Oğlumla baş başa kalıp bunu yaşamak gerçekten çok güzel. Ben sevdim fakat gerçekten daraldığı zamanlar olabiliyordur illaki insanların. Hele ki lohusalık döneminde. O yüzden yeni anneleri biraz idare etmek lazım. Çünkü gerçekten zor, tamamen altüst oluyor, darmadağın oluyor bütün duygular. Bir anda hiç olmayan bir şey var oluyor, bir anda var olan karnın yok oluyor. O süreçte çocuğunu emzirmek istemeyen anneleri çok duydum ama ben keyif alıyorum. Yorulduğum zamanlar oluyor, gece kalkmak gerçekten zorluyor beni ama asla ‘yeter artık emzirmesem mi’ diye düşünmüyorum. Canımı dişime takıp devam ediyorum.
Hayaller kurmaya başladınız mı Azur ile ilgili?
Daha hamile kaldığımda akrabalardan alınan bilgilerle şu okula gitsin, böyle yapsın, bunu yapmasın diye her şeyi dizayn ettim tabii ama hayat öyle olmuyor elbette. Bugün hesapladığın evdekine uymuyor diyeyim.
Biz size benzettik ama siz babaya benzediğini söylüyorsunuz, herkes aynı fikirde mi?
Şu an kimseye benzemiyor galiba, yüzde 50-50 diyorlar. Bazen bakıyoruz renkleri mi bana benziyor diye ama rengi de bana benzemiyor. Azur herkesten bir şey almış, inşallah herkesin güzel yanlarını almıştır.
Formunuzu nasıl geri kazandınız?
Aslında çok dikkat etmiyorum şu anda emzirdiğim için. Sütüm fazla olsun diye çok enerji harcamamaya, spor yapmamaya çalışıyorum. Büyükler ne söylerse uyguluyorum sütüm çok olsun diye. Oğlumu elimden geldiğince anne sütüyle büyütmek istiyorum. Ben hamileliğim boyunca da toplamda 13-14 kilo aldım, çünkü çok hareketliydim. Giden kilo da kendiliğinden gitti diyebilirim aslında. Özel bir şeyler yapmaya henüz başlamadım.
Yazı: Sinem Gürleyük
Bade İşcil’le İLK bir araya gelişimizde enerjisine hayran olmuştum. İçinde o kadar güler yüzlü ve yaramaz bir kız çocuğu var ki yanındayken mutsuz olmanıza imkan yok. Bade Süalp’le ise ilk kez bu çekimde tanıştım. Yani anne ve eş Bade’yle. Hala yaramaz, hala çok enerjik, hala yanında mutsuz olmanıza imkan yok ama artık biraz daha endişeli ve biraz daha katı. Çekime dört aylık oğlu Azur’la geldi. Onunla ilgili her anda çok daha ciddi, beş kat daha düşünceli ve hatta kendi deyimiyle ‘kartal’ gibiydi. Öyle; ‘dokunmayın, kimse yanına yanaşmasın’ gibi rahatsız edici bir tavırdan bahsetmiyorum. Hatta güne ilk iş olarak oğlunu bütün ekiple tanıştırarak başladı. Fakat tüm anneler gibi bütün önceliklerini şu anda ona vermiş durumda. Azur dendiği zaman gözünün içi parlıyor, arkasından hemen endişeler peydahlanıyor. ‘Geçecek herhalde bu durumum’ diyor ama elbette kafasının içinden geçen binbir türlü soru ve ihtimale karşı koyamıyor. Bebeğinin hayatının bulutsuz pırıl pırıl bir gökyüzüne sahip olmasını istiyor, ismi gibi... Kendini tamamen anneliğe vermişken elbette hayatın kaçıp gitmesinden de korkuyor. ‘Tadı damağımda kaldı’ dediği oyunculuğa bir an önce geri dönmek için gün sayıyor. Hatta ilk adımı bu çekimle attığını, yapabildiğini gördüğü için artık daha cesur davranabileceğini söylüyor. Konu aşka geldiğindeyse içinde kelebeklerin uçuşmaya devam ettiğini anında anlıyorsunuz! ‘Daha doyamadım kocama’ diyor… Hayatın tüm tatlarına dünyasını açan, yeniliğe bayılan, heyecanlanmaktan büyük mutluluk duyan Bade Süalp, (evet Bade Süalp, artık sadece bu soyadını kullanmak istiyor) yeniden doğma evresinde. Bu yeni serüvenine ortak olup, hikayesini, hayallerini, isteklerini dinledik…
Kendinizi özlettiniz. Evlilik, annelik derken setlerden uzak kaldınız. Yeni hayatınıza alışabildiniz mi?
Yeniden doğdum, yeni bir hayata doğdum. Artık evli ve çocuklu bir kadınım ama tekrar işime geri dönmeyi istiyorum. Aslında evlendiğimde yine bir şeyler yapıyordum ama hamile kalınca biraz uzaklaşmış oldum. Hamileyken dinlenmek istedim, bebeğimle birlikte de dinlendim. Şimdi hayatın ritmini yeniden onunla birlikte tutturma isteğindeyim.
Hamile olduğunuzu öğrendiğiniz an ne hissettiniz? Sürpriz bir bebek miydi?
Aslında sürpriz diyebiliriz. İstiyordum hamile kalmayı ama yine de biraz sürpriz yaptı... İlk an gerçekten çok farklı bir duygu hissettim. İçinde bir şeyin olduğunu söylüyorlar ama hiç fark etmiyorsun. Dikkat etmen gereken pek çok şey giriyor bir anda hayatına, o orada olduğunu hatırlattıkça da kalbi çıkıyor insanın yerinden, çok tuhaf bir duygu. Hareket etmeye başladığında gerçekten özel bir bağ oluşuyor aranızda.
Hayatınızın nasıl bir evresindesiniz?
Çocukluğumdan beri empati duygusu gelişmiş biri olduğum için hayatı hep anlayarak büyüdüm. Belki de içimdeki çocuk o yüzden gitmiyor. Yani çocukluğunuzun tadını çok çıkartamadığınızda o çocuk, hep çocuk olarak bir yerlerde kalıyor. Doyamadım o halime. Azur’la birlikte büyüyorum şu anda mesela. Onun çocukluk döneminde ben de tam çocuk olacağım herhalde. Geriye sarıyor film bende, Benjamin Button gibiyim.
Setleri özlediniz mi?
Çok! Yani işin içindeyken ‘şöyle yorucu, böyle yorucu’ diye sitem ediyoruz. Hep bir ‘bitse de eve gidip yatağıma uzansam’ diye düşünüyoruz ama o yatağa hiç uzanılmıyor! Bana mesela şu anda herkes hep ‘git, dinlen, yat, uyu’ diyor ama nedense o an bir enerji geliyor ve asla yatıp dinlenemiyorum. Yani ister annelik yap ister başka bir şey, insanın hayali hep ‘bir ayaklarımı uzatayım keyif yapayım’ oluyor.
Ne zaman gündeminize almayı düşünüyorsunuz peki işi yeniden?
Dizilerin yoğun çalışma programları sebebiyle şu anda net bir tarih yok kafamda. Belki ağırlıklı olmayan bir rol olursa olabilir. Ya da konuk oyuncu olabilirim. Bu çekimi yaparken gördünüz zor olmasına rağmen baş edebiliyorum. Bir şekilde altından kalkacağım, gerçekten özledim setleri.
Hayatınız için bir öncelik sırası yapsanız, ilk beşe şu anda neler girer?
Aile ilk sırada. Hiç düşünmemişim bunu sanırım.
Sanırım siz şu anda her şeyi yeniden algılama, taşları yerine oturtma evresindesiniz…
Aslında evet… Hiçbir şeyde gözüm yok ama bir yandan açgözlü bir durumdayım; her şey olsun istiyorum. Anneliği tadarken diğer şeyleri kaçırırsam diye bir karmaşa yaşıyorum. Bir şekilde bir yerden başlamak gerekiyor. Ben de sizinle başladım aslında bugün. İnşallah devamı da gelir. Çünkü ben çalışmak için yaratılmışım. Boş duramıyorum. Kilometrelerce yürüyorum, yerimde duramıyorum, böyle bir enerjim var. Üstelik daha yeni başlıyorum ve yeniden başlıyorum. Gaye Sökmen’le bir araya geldim. Artık yeni adresim onun ajansı. Yeni bir başlangıç yapıyorum! Bade Süalp olarak yeniden doğuyorum!
Mesela bu arada moda tasarımına gözünüz kayıyor mu yeniden?
Onu da düşündüm. Var kafamda bir şeyler ama işte tek başıma sırtlanabileceğim bir pozisyonum yok. Bebeğim daha çok küçük. Şu an ancak part time olarak çalışabilirim. Bu çekimi yapabilmek bana epey cesaret verdi. Bundan sonrası daha kolay olacak. Mesela dün gece heyecandan uyuyamadım, yeniden adımlar atıyor olmak, heyecanlanmak çok güzel. ‘Sahne tozu yuttuktan sonra sahneleri terk edemezsin’ diyorlar ya, o doğru galiba.
Magazin basınının sizi rahat bırakmasından dolayı mutlu musunuz?
Rahat bırakıldığımı pek söyleyemem. Her ne kadar yeni projelerde yer almamış olsam da magazinci arkadaşlar bir şekilde haber konusu buldular. Şikayetçi değilim çünkü bu sektörde çalışıyorsan ve ünlüysen bu kaçınılmaz. O yüzden bugüne kadar her şartta onların sorularını cevaplamaya çalıştım. Ancak tabii ki artık evlendiğim için biraz daha rahatım; onunla, bununla diye yakıştırma ya da yalan yanlış haber yapılmıyor. Ayrıca ben onları gerçekten seviyorum. Bu yüzden yürüyüş yaparken kan ter içinde bile olsam durup, sorularına cevap veriyorum. Ama eşim magazin basınına pek alışkın değil. Zaten sürekli bir yerlere koşturduğumuz için onun yanında vakit ayıramıyorum çok fazla. Ancak yalnız olduğumda ben onlara her zaman açığım.
Moda tasarımı okudunuz, oyunculuk yapmaya başladınız, bu alanda iyi bir kariyeriniz var ama sürekli bir yenilik peşindesiniz… Hiç ‘işte tamam aradığım, olmak istediğim nokta bu’ dediğiniz olmuyor mu?
Her şey planlamadığım gibi gelişti. Tabii ki hedeflerim var. Hayatıma dahil olan ağırlıklarımla bu hedefe yürümeye çalışıyorum. Elbette bu yolda bir kısmını yolda savuruyorum ki uçmayayım ya da düşmeyeyim… Aslında ben denge kurmaya çalışıyorum. İyi bir anne, iyi bir eş olmak istiyorum. Oyunculuğun tadı çok damağımda kaldı, çok hevesliyim hala bu konuda ama modayla ilgili de bir şeyler yapmak istiyorum. Yani tek bir hedefim yok. Bunların hepsini bir arada götürmek gerekiyor. Biri olmadan diğeri olmaz. Yani ben, ben olmam. Bütün hedeflerim beni oluşturmakla ilgili aslında. Hedefte ben varım; mutlu ben…
Çevreniz sizi en çok ne için eleştirir?
Çok içime atıyorum her şeyi. İçimdeki fırtınayı dışarı yansıtamam pek; bunun için kızıyorlar bana.
Sinirlendiğinizi belli etmez misiniz?
Çok değil. Bir kumbara hesabım var biriktirip biriktirip sonra taşabiliyorum. Bazen de çok ağlayarak taşabiliyorum. Duygusalım biraz bu aralar. Hamilelik, annelik… Öyle bir süreç ki sen, sen değilsin aslında; dönüp baktığımda birilerini kırdığımı fark edebiliyorum. Bir de hayır demenin ‘h’si geldi galiba bana. Ama daha ‘h’ aşamasını geçemedim...
Mesela sizi sinirden nasıl çıldırtabiliriz?
İnatlaşarak! Elbette birileri benimle inatlaşabilir fakat onun bir formülü var. İnat ettiği konuyu izah etmesi gerekiyor. Neden öyle olduğunu anlatması gerekiyor. Eğer anlatmayıp, inatlaşıyorsa gıcık oluyorum.