Şehirde yaz güneşi: Burcu Kara
Şehrin kaotik yüksekliğinde, yüzünü doğaya dönmüş; samimiyeti ve doğallığıyla etkisi altında bırakan oyuncu Burcu Kara ile güneşli bir randevu.
Duyarlı, merhametli ve doğanın bütünleşik dengesiyle uyum içinde… Kalbinde ve yaşantısında her daim yenilenmeye yer açan oyuncu Burcu Kara’nın, empati yetimize dayanarak zihnimizde yarattığı ‘güçlü kadın’ imajı, elbette ki tesadüf değil ve yalnızca yıllar içinde şahit olduğumuz, ayakları yere sağlam basan oyunculuk başarısından kaynaklanmıyor. Atalarından miras gelen, toprakla ve doğayla kökten ilişkisi, çoğu kez konforlu bir kolaycılık sağlayan şehir hayatının ve ünlü olma halinin getirdiği ışıltılı sıkışmışlığın sakıncalarını görmesini sağlıyor. “Çocukluğumdan beri zaten bağda, bahçede büyüdüm; atalarım çiftçi olduğu için. Sonra şehir yaşamının, alışveriş merkezlerinin, restoranların, süslü bir hayat için koşturmanın beni çok sıktığına ve böyle yaşamak istemediğime karar verdim” diyor ve eşiyle birlikte dedesinden yadigar köy evini onararak; bulduğu her fırsatta yüzünü, güneşle bütünleşen doğaya dönüyor. Çocukken koşup oynadığı bahçede; bu kez oğlu Ali ile birlikte doğanın özünde varolan yeniyi ve yenilenmeyi, her an yaşamayı seçiyor. Şimdilerde, Your Honor dizisinden uyarlanan Hakim’de, kendi deyimiyle güçlü, kararlı ve çalışkan bir karakter olan Ayşe ile yeniden izleyici karşısında. Ayrıca uzun yıllardır marka dostu olduğu Yves Rocher ile yepyeni bir yolculuğa adım attığını da duyuruyor.
RÖPORTAJ: SİMAY ENGÜR
FOTOĞRAF: JİYAN KIZILBOĞA
STYLING: ŞEYMA ARSLANER
SAÇ: MUTLU AHMET SİNAN
MAKYAJ: ALEV KAYA
STYLING ASİSTANLARI: DENİZ ÖNAL, GÜNEŞ BERFİN DOĞAN
FOTOĞRAF ASİSTANLARI: MUSTAFA BERBER, EMRE TAŞTEKİN, ÇAĞDAŞ SEZGİN
MAKYAJ ASİSTANI: CEREN ÖZER
MEKAN İÇİN; FAIRMONT QUASAR ISTANBUL’A TEŞEKKÜR EDERİZ.
Yves Rocher Elixir Botanique UV’nin, Türkiye’de seri yüzü olduğunu gururla anlatıyor. Doğanın tüm paydaşlarına saygılı Yves Rocher markasıyla ‘kim bu kadar özdeşleşebilir?’ diye sorsak; Burcu Kara ismi organik bir şekilde zihnimizde belirirdi, hiç şüphesiz. Yaşamı algılayış biçimini, Yves Rocher ile birlikte çıktığı yolculuğu ve oyunculuk kariyerini konuşmak üzere Burcu Kara ile şehrin içinde ve yaz güneşinin sıcaklığında bir araya geliyoruz.
Hayatınızın nasıl bir dönemine denk geldik, şu sıralar neler yapıyorsunuz?
Hayatımın gerçekten en keyifli, en aklı başında ve en şanslı dönemi diyebilirim bu dönem için. En çok istediğim işin kadrosundayım. Eşimle birlikte, kendimize çok keyifli bir bağ evi yaptık. Çok güzel seyahat planlarımız var. En sevdiğim markanın yüzü oldum. Oğlum ve biz sağlıklıyız. Daha ne isterim!
Hakim dizisinde canlandırdığınız Ayşe karakteri ile televizyon izleyicisiyle yeniden buluştunuz. Ayşe karakterine ve diziye dair sizi heyecanlandıran, ‘evet’ dedirten faktörler neler oldu?
İşin orijinalini (Your Honor), zaten çok önceden izleyip bayılmıştım. Uyarlamasının yapılacağını duyunca da çok heyecanlanıp, içinde olmak istedim. Ayşe de hikayedeki en masum karakterlerden biri. Ayrıca güçlü, kararlı, çalışkan. Ben çok sevdim ve etraftan da çok güzel geri dönüşler alıyorum. Bu beni her bölüm daha da motive ediyor.
Dizi, film, tiyatro… Oyunculuk adına pek çok alanda hayallerinizi gerçekleştirdiğinizi söylemek mümkün mü? Takdir edilecek bir seviyeye gelmiş, birçok başarıyı deneyimlemiş bir oyuncu olarak, keşif alanınızda kalmak, heyecanınızı kaybetmemek için neler yapıyorsunuz?
Bu heyecanı kaybetmeye imkan yok; bağımlılık gibi bir şey. İzlediğin, başka birinin oynadığı bir karakteri görünce bile kendini hayal etmeye başlayabiliyorsun bazen. Her karakter yeni bir yolculuk. Her iş yeni bir evcilik oyunu. Sağlığım olduğu sürece, bu oyunu oynamaya devam etmek istiyorum.
Başarılı bir oyuncu, ‘mükemmel olmayı’ sorgulayan bir anne, hevesli bir doğa aşığı… İnsanları size yakınlaştıran pek çok hikayeniz ve beraberinde gelen sıfatlar var. Peki, dışarıdan bir gözle siz kendinize baktığınızda, hangi sıfatlarla ve nasıl anılmayı tercih edersiniz?
Samimi, doğal, merhametli, vicdanlı.
Doğanın sahibi değil, onun birer parçası olduğumuzu hatırlatacak bir yaşam tarzını tercih etmişsiniz. Gelip geçici olan şeylere ‘sahip olmak’ artık zevk vermemeye başladığında ve yaşantınızı doğayla uyum içinde bir hale dönüştürmeye karar verdiğinizde, neyle yüzleşmiştiniz ya da neyi keşfetmiştiniz?
Yapay olan hiçbir şeyle mutlu olmadığımı keşfettim yaşarken. Denizde ve toprakta çok mutlu olduğumu... Çocukluğumdan beri zaten bağda, bahçede büyüdüm; atalarım çiftçi olduğu için. Sonra şehir yaşamının, alışveriş merkezlerinin, restoranların, süslü bir hayat için koşturmanın beni çok sıktığına ve böyle yaşamak istemediğime karar verdim. İşim için negatif bir şey bu aslında; ama daha kendi içinde ve evinde yaşayan biriyim. Bu kadarı bana yetiyor. Huzur, en büyük zenginlik. Ben de huzurumun ve mutluluğumun reçetesine göre yaşamaya çalışıyorum.
Dedenizden yadigar bir evi, eşiniz Fırat Parlak ile birlikte onarıp şehirden uzak, toprakla uğraşabileceğiniz bir yaşam alanı yarattınız. Çocukken koşup oynadığınız o bahçede, şimdi oğlunuz Ali, toprağı ve doğayı tanıyor. Bu size nasıl hissettiriyor?
Çok büyük bir duygusallık. Çok ağladım en başlarda. Mutlulukla hüzün arası bir duygu; ancak orada kalabalık neşeli sofralar arttıkça hüznüm neşeye dönüşecek. Şu anda çok mutlu; eşime de çok minnettar olmakla birlikte her yerde çocukluğumu ve anılarımı gördüğüm için çok melankoliğim hala.
‘Mükemmel annelik’, pek çok kez üzerine konuştuğunuz bir konu oldu. Oğlunuz Ali bu sene beş yaşına girecek yanılmıyorsam… Şu anki süreçte, üzerine kafa yorduğunuz, sorguladığınız konular var mı?
Kendimi, çok sorguladığım bir dönem oldu; hiç tatmin olmadığım… Sonra baktım ki bu çocuk sadece senin anneliğinle büyümeyecek. Sen mükemmel olsan da -ki mükemmel olduğun şeylerin herkesçe doğruluğu tartışılır- başkaları var onun hayatında. Evet, en etkili kişi şüphesiz anne; ama baba, abi, kuzen, arkadaşlar, genler, karakter gibi önüne geçemeyeceğin bir sürü etken de var. Artık genel çerçevede kontrollü gitmeye çalışıyorum. Sağlıklı ve mutlu olsun yeter.
Koşullar her an değişebiliyor, deneyimler katlanarak artıyor, yaş aldıkça insanın değerleri de değişebiliyor. Sizin içsel yolculuğunuzda değerleriniz, özellikle de anne olduktan sonra nasıl bir hale büründü?
Açıkçası çok kısa, net ve kestirmeden yaşayıp ölmek istiyorum bu hayatta. Mutlu muyum? Sevdiklerim mutlu mu, sağlıklı mı? Birine bir haksızlık yaptım mı, birinin ahını aldım mı? Akşama ne yiyelim? Gerçekten hayat bu kadar. Çetrefilli, kendini bulandıran, kaygılı, takıntılı, başkalarını inceleyen, başkalarından beklenti halinde olan biri olmamak, en büyük lüks bence hayatta. Ne kendini yoruyorsun ne de etrafındakileri... Ben hafif yaşayıp, sırtımda yükler olmadan ölmek istiyorum. O yüzden hiç kimseyle kavga bile etmem ben. Susarım ve giderim.
Toprakla uğraşan insanlar, güç uygulamak ya da müdahale etmek yerine; herhangi bir varlığın doğal ya da kendiliğinden gelişimini engelleyecek şeyleri ortadan kaldırmanın ne kadar önemli olduğunu bilir. Sizin hikayenizde de benzer bir durum var. Örneğin ekonomi üzerine eğitim alıp, devamında asıl hayalini kurduğunuz kariyer hedeflerinize ulaşmak adına pek çok engelle karşılaşmışsınız. Tüm bu süreçte, gelişiminizi engelleyen zorlukları ortadan kaldırmak için motivasyonunuz neydi?
Kendime ve kaderime hep inandım; içimdeki sese hep inandım. Hayatın çok kısa olduğuna ve ‘keşke’ demek istemediğime odaklandım hep. Tabii ki üniversiteyi bitirmiş ve kolunda başka bilezikleri olan biri olmam, beni daha da güçlendirdi. Ama hiçbir şeye ve kimseye takılmadan dümdüz devam ettim bildiğim yolda.
Özgür olmak sizin için ne anlama geliyor? Özgürlüğünüz olarak tanımladığınız ve söz konusu bunlar olduğunda taviz vermekten kaçındığınız durumlar var mı?
Kararlarını, sadece kendinin vermesi bence özgürlük... Evlenene kadar aşırı özgürdüm. Tabii ki özgürlük, sapıtmak ya da şuursuzca yaşamak değil bende. Kimseyi düşünüp hesap vermeden sadece el çantamla havalimanına gidip, İspanya uçağına bindim mesela. Başkasının fikri, ne düşündüğü, takvimi, zevki, koca bir liste oluyor önünde evlenince. Eşin, sonra da çocuğun olduğu zaman ‘onlar ne olur, onlarla nasıl olur?’ düşüncesiyle yaşıyorsun. Şükür ki anlaşabildiğim bir eşim var. Beraber yapmayı sevdiğimiz çok şey var. Ama çocuktan sonra özgürlük denen şeyin kalmadığı zaten bir gerçek.
Biri ‘mutlu musun?’ diye sorduğu an, insanın içine birkaç saniye şüphe düşüyor, eksikler gözden geçiriliyor sanki. Ben size şu an ‘mutlu musunuz?’ diye sorsam…
Hiç düşünmeden ‘evet’. Sonsuz bir minnet ve teşekkürle…
Gönlünüzde yatan büyük bir hayaliniz var mı? Mesleğinizdeki gelişim dışında size kalıcı bir mutluluk ve huzur sağlayacağını hissettiğiniz bir hayal…
Çocukluğumda, kimsesiz çocuklar için bir yurt resmi çizmiştim. İçimde, onlarla ilgili büyük hayallerim var her zaman. Her fırsatta dernekler için çalışıyorum ama zamanı geldiğinde daha büyük şeyler yapmak istiyorum.
Ona tutunmayı bıraktığınız an, özgürleştiğinizi hissettiğiniz bir farkındalık yaşadığınız oldu mu?
Babam sanırım.
Geçmiş yıllarda güzellik, ‘kusursuzluk’ olarak görülüyordu. Özellikle medya dünyasında, yıllarca pek çok kadın güzellik normlarına karşı direnmek ya da mecburen uyum sağlamak durumunda kaldı. Son dönemde ise, doğallığa övgü ve çeşitliliği kucaklayan güzellik algısı ana akımda da karşılık buluyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Çok mutluyum, bu zihniyetin yayılmasından dolayı... Ama kusursuzluk ve aşırı estetik kaygısı çok daha yaygın. Sosyal medyada olmaya tahammül edemiyorum bazen. Oysa güzel olan, herkesin kendi özellikleri. Hem kimi kandırıyorsunuz ki, yarın o arkadaşlarınla kahve içemeyecek misin? Kemerli burunlar, ayrık dişler, kalın kaşlar. Ben, gerçekten bayılıyorum öyle insanlara ve bizim sektörümüzde de gençlerin sandığının aksine doğal yüzler tercih ediliyor.
“Huzur, en büyük zenginlik. Ben de huzurumun ve mutluluğumun reçetesine göre yaşamaya çalışıyorum.”
Yves Rocher’nin yeni reklam kampanyası olan Elixir Botanique UV’nin Türkiye’de seri yüzü oldunuz, bu konuda nasıl hissediyorsunuz?
Mutlu ve heyecanlı. Zaten yıllardır her şeyini takip ettiğim ve kullandığım bir marka. Doğal içeriklerle çalışan ve güneş korumaya da özen gösteren, aynı anda birçok konuda koruma sağlayan muhteşem bir krem. Elixir Botanique UV, gururla temsil ettiğim bir ürün.
Uzun yıllardır Yves Rocher ile marka dostu olduğunuzu biliyoruz, peki başlangıç noktasına gidecek olursak marka ile ilk nasıl tanıştınız?
Doğal içerikli oje ararken tanıştık. Zararlı kimyasalları her konuda hayatımdan çıkarmaya başladığım dönem, kullandığım her şeyin de içeriğini okumaya başladım. Daha sonra aradığım her şeyi Yves Rocher’de buldum. Öyle ki ben onları arayıp tanışmak istedim ve buluşup tüm Yves Rocher Türkiye ekibiyle tanıştım. Sonra da hiç kopmadık.
Yves Rocher Elixir Botanique UV, Detoks Etkili 50 Faktör Koruyuculu Yaşlanma Karşıtı Yüz Kremi, daha önceden de kullandığınız bir ürün müydü? Ürünün en sevdiğiniz özelliklerinden bahseder misiniz?
Evet, ilk çıktığından beri kullanıyorum. Tek ürünle birçok önlem alabilmek ve korunmak muhteşem bir şey. Hayat çok hızlı ve yıllar çok acımasız. Böyle bir ürün bana ilaç gibi geldi.
Yves Rocher ‘cilde, doğaya ve gezegene saygı’ kavramı ile öne çıkan bir marka, sizin de doğaya saygı konularında çok duyarlı olduğunuzu biliyoruz. Yves Rocher’nin marka duruşunda sizi en çok etkileyen değerler hangileri oldu?
Doğal içerik konusu, benim için bu saatten sonra olmazsa olmaz bir konu. Küresel ısınma, kanserojen madde salınımı ve sürdürülebilirlik konuları bu kadar gündemde değilken de Yves Rocher, her zaman bu zihniyetle çalışan bir markaydı. Ruhu ve kimliği bana hep iyi geldi.
“Yapay olan hiçbir şeyle mutlu olmadığımı keşfettim yaşarken. Denizde ve toprakta çok mutlu olduğumu...”
Cildiniz özellikle sette uzun süre makyaj altında kalıyor. Cildinizi yoğun geçen set dönemlerinde ve günlük hayatınızda nasıl koruyorsunuz? Özel olarak uyguladığınız bir bakım rutininiz var mı?
Temiz ve nemli tutmak, olmazsa olmaz bir konu. Yorgunluktan ölsem de gece yarısı da setten gelsem, o yüzümü mutlaka temizleyip birkaç kere yıkıyorum. Güneş de en büyük yaşlanma faktörü. Kendimi bildim bileli de güneş korumalı ürünler kullanıyorum. Kışa girerken de PRP ya da vitamin iğnesi gibi bir uygulama yaptırıyorum birkaç yıldır.
Set boyunca da beslenmenize dikkat ettiğinize şahit olduk. Nasıl bir beslenme düzeniniz var?
Beyaz undan ve abur cuburdan uzak durmaya çalışıyorum. Mümkünse yemeğin yanında gelen makarna ya da pilavdan yemiyorum. Sadece makarna olan bir öğün, haftada bir olabilir. Ama ağır yediğim bir öğünden sondaki öğüne ya da sonraki güne dikkat ediyorum. Yanımda tam buğday ekmeği ya da glutensiz atıştırmalıklar taşıyorum. Çok su içiyorum. Gece acıkmalarında da yememek için tarçınlı su içip, şekerimi dengelemeye çalışıyorum.
Son olarak, yakın gelecekte gerçekleştirmek istediğiniz projeleriniz, planlarınız var mı?
Bundan sonraki adımda, dijital platformlar için bir dizi istiyorum; bir de kült olacak bir sinema filmi.
SERBEST ATIŞ
Kanserin çaresini bulan ilk insan olmak isterdim.
60’lı yıllara ışınlanmak isterdim.
Anneliği, isteyen herkesin yaşamasını isterdim.
İyileştirici bir süper gücüm olsun isterdim.
Tropik bir adada güneşin tadını çıkarmak isterdim.