Daha iyi bir yaşam mümkün
Can dostlarımızın yaşam mücadeleleri, karşılaştıkları zorluklar ve bizimle olan sessiz ilişkileri hem duygusal hem de toplumsal açıdan derin bir anlam taşıyor. Şimdi ise bize her zamankinden daha çok ihtiyaçları var.
İrem Naz Güvel
Sokak hayvanlarıyla olan ilişkimiz asırlık bir geçmişe sahip ve ülke cazibesinin de bir parçası. Türkiye’nin sahipsiz köpeklere olan sevgisi eşsiz olduğu kadar insani de. Ancak bu buz dağının görünen kısmı. Maalesef sokak hayvanlarına yetecek kadar barınak yok ve yaşam şartları sağlıklı değil.
Elele Temmuz-Ağustos 2024 sayısından
90’larda hayvanların başrolde olduğu Hollywood yapımı filmleri hatırlayın. Bu filmlerin hemen hemen hepsinde, sokak köpekleri bir araç tarafından toplanarak barınağa görüştürülür ve orada da uyutulurdu. Hayvanların oradan kaçmasını izlerken hop oturur hop kalkılırdı. O zamanlar çocuk olarak, bunun ne kadar korkunç olduğu ve bizde böyle bir durumun yaşanmadığını görünce rahatlardık. Ancak şimdi bir çocukluk hayali daha yıkılıyor.
Çözüm uyutmak mı?
Sokak hayvanlarını evimizin önünde, toplu taşımada görmek sevimli görünse de artan popülasyonları bazı problemleri de beraberinde getiriyor. Onlar çoğaldıkça bakımları da zorlaşıyor. Geçtiğimiz günlerde bu konuyla ilgili hazırlanan yasa tasarısı gündemi epey meşgul etti. Çünkü bahsi geçen yasa, sahiplenilmeyen hayvanların bir ay sonunda uyutulmasını içeriyor.
Ülkede neredeyse 2 milyon sokak köpeğinin bulunup yeterli barınak olmaması ve kısırlaştırma yönteminin hayvanların saldırganlıklarını kesmeyeceği iddiası böyle bir çözümü doğurdu. Bu teklife göre, sahipsiz hayvanlar 1 aylığına hayvan bakımevlerine gönderilecek ve bu süre içinde sahiplendirilmezlerse uyutulacaklar. Sahiplenen hayvanlara da çip takılarak takip edilecek. Eğer bu hayvanlar yeniden sokağa bırakılırsa onu bırakanlara da ceza kesilecek.
Sokaktaki canlıların daha iyi şartlarda yaşaması ve toplumda sağlıklı bir ortam oluşması için bir şeylerin yapılması tabii ki gerekiyor, ancak uyutmak, onları ölüme göndermek çizgiyi aşıyor.
Eş değer yasalar
Yasa tasarısında örnek alınan ülke ise İngiltere. İngiltere’de “örnek” teşkil eden sokak hayvanları yasasında, barınaklara her türlü hayvan kabul ediliyor, ancak çok fazla sahipsiz hayvan olduğu ve hepsine yetecek kadar iyi yuva bulunmadığı için çoğu uyutuluyor.
Dünya geneline bakıldığında en iyi hayvan yasasına sahip ülkeler arasında İsviçre, Hindistan ve Avusturya yer alıyor. 2004 tarihli Avusturya Hayvan Refahı Yasası, hayvanların korunmasının insanlarınkine eşit bir değerde tutulması gerektiğini öne sürüyor. Hayvanlara acı çektirmek ağır cezalarla sonuçlanıyor. İsviçre’de de hayvanlara kötü davranmak, onlar üzerinde herhangi bir test yapmak, havlama engelleyiciler kullanmak ve başıboş köpeklere zarar vermek yasa dışı.
İsviçre yasaları aynı zamanda tüm köpeklere çip takılması ve kayıt altına alınmasını da zorunlu kılıyor. Böylece sahiplerinin sorumlu olmalarını ve evcil hayvanlarına kötü davranmalarının önüne geçiliyor.
Hindistan ise hayvan zulmüne karşı oldukça katı kuralları olan bir ülke. Hayvanları koruma konusunda yüksek standartlara sahipler ve herkesten tüm canlılara karşı şefkatli olmaları bekleniyor. Her türlü hayvana zarar vermek, onları terk etmek büyük bir suç. Aynı zamanda hayvanların ihmal edilmesi 3 aya kadar hapis cezasıyla da cezalandırılıyor.
Hollanda’nın liderliği
Dünya çapında 200 milyona yakın başıboş köpeğin olduğu tahmin ediliyor. Peki, sokak köpeklerinin hiç olmadığı ilk ülke hangisi? Örnek alınan İngiltere mi? Hayır! Hollanda, başıboş köpekleri tamamen ortadan kaldıran ilk ülke olarak öne çıkıyor. Üstelik bunun arkasındaki yöntem uyutma da değil. Hollanda, sokak köpekleri sorununu ciddiye olarak doğrudan ele aldı. Petshoplardan satın alınan köpeklere yüksek vergiler uygulayarak, barınaklardan hayvan sahiplenilmesine önayak oldu.
Ayrıca hükümet, Topla, Kısırlaştır, Aşıla ve Geri Gönder adı verilen bir girişim de başlattı. Buna göre hayvanlar toplanıp kısırlaştırılarak kontrol altında tutuluyor. Ayrıca Hollanda’da, hayvan hakları ve refahına odaklanan Hayvanları Koruma Partisi de görev alıyor. Hayvanlara karşı işlenen suçlara müdahale ediliyor ve hayvanların kurtarılmasına yardımcı olunuyor. Sokak köpekleri, sadece insanların güvenliği için bir tehlike olarak görülmüyor. Hayvanlara uygulanan zulmü, köpeklerin açlık çektiğini, yaralandığını ve hatta öldüğünü görmek insanlar üzerinde psikolojik bir etki yarattığından bu konuyu çok ciddiye alıyorlar.
Yasa teklifine göre, sahipsiz hayvanlar 1 aylığına bakımevlerine gönderilecek ve bir süre içinde sahiplendirilmezse uyutulacak.
“Hayvanlar toplumun bir parçası”
Naz Enginler - Avukat
Bir avukat olarak bu yasayı nasıl yorumluyorsunuz?
Hayvan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne göre, insan da bir hayvandır ve tüm hayvanları korumakla görevlidir aslında. Yine bu bildirgeye göre hükümetlerin, hayvanların korunmasına yönelik düzenlemeler yapma yükümlülükleri bulunmaktadır. Ülkemizde 2021’de yürürlüğe giren yasa kapsamında, hayvanlara çip takılması ve takip edilmesi, sahipsiz hayvanların belediyeler ve ilgili diğer kurumlarca kısırlaştırılarak yaşam alanlarına bırakılması yönünde hükümler bulunuyor. Ancak ne yazık ki efektif olarak uygulanamamakta. Uygulamada aslında pek de bir sorun çözülmediğinden yeni bir yasa tasarısı hazırlama gereği duyuldu. Ancak sahiplendirilemeyen hayvanların uyutulmasına yönelik olarak çıkarılacak bir yasanın, biraz önce bahsettiğim bildirgeye tamamen aykırı olması söz konusu olacaktır.
Bu yasaya alternatif olarak hukuki açıdan nasıl bir çözüm sağlanabilir?
Aslında yasalarımızda halihazırda çözümü var, ancak ne yazık ki etkili şekilde uygulanmıyor. Sokaktaki sahipsiz hayvanların toplanıp kısırlaştırılarak yaşam alanlarına geri bırakılması uygulamada çok sorunlu bir durum. Belediyeler genellikle bu konuyla uğraşmak yerine, başka şeylerle ilgilenseler de bu onların görevi.
Alternatif olarak şöyle bir şey olabilir; sokak hayvanlarına da çip takılarak sahiplendirildikten sonra kısırlaştırılarak barınaklarda koruma altına alınmalıdır. Sahiplenilmemiş olan sokak hayvanları da ayrı bir bölümde koruma altına alınabilir. Hayvan sahiplenmek isteyenler de bu barınaklara gidebilir. Evinde bakacak imkanı olmayanlara da gelip barınakta hayvanlarıyla vakit geçirme imkanı tanınabilir. Çünkü bu canlıların en büyük ihtiyacı sevgi ve birlikte vakit geçirmek. Bu konuda Veterinerler Birliği ile birlikte bir çalışma yapılarak düzen sağlanabilir.
Yasa teklifinin kabul edilmesi durumunda hayvan hakları açısından ne gibi sonuçlar doğabilir? İleride hayvanlarla ilgili alınacak kararları nasıl etkiler?
Veterinerler Birliği bu konuda hayvanları uyutmayacaklarına ilişkin bir bildiri yayınlamışlardı. Benim de bir kedim, iki tane de köpeğim var. Bu yasa teklifi gündeme gelince kendi veterinerimizle konuşmuştuk. Veterinerlerin büyük çoğunluğu hayvanları uyutmayı tercih etmiyorlar ve haklılar. Yasa teklifinin kabul edilmesi durumunda ise hayvanları uyutmayan veterinerlere karşı bu sefer toplumda bir baskı oluşabilir. Çünkü nasıl ülkemizde “ötanazi” uygulanmıyorsa, hayvanlara da uygulanmaması gerekir. Ötanazide kişinin kendi isteği söz konusudur ancak burada hayvanların herhangi bir söz söyleme, karar verme durumu yok. Toplum sağlığını tehdit eden, kuduz vs. gibi tedavisi olmayan hastalıkları barındıran hayvanlar hakkında da sert tedbirler alınabilir çünkü devletin bir görevi de toplum sağlığını korumaktır. Ancak hayvanlar da toplumun bir parçası olduğundan onları göz ardı etmememiz gerekir.
Genel olarak hayvan haklarında nasıl iyileştirmeler yapılmalı?
Hayvan öldürmenin karşılığı olarak hapis cezası getirildi ama infaz hukukuna göre pek yatarı yok. Bana sorarsanız hayvan öldürmekle insan öldürmek arasında hiçbir fark yok. Ama durduk yerde hayvan öldürenle, hayvanın kendisine saldırması sonucunda öldürmek zorunda kalan ya da kaza ile bu sonuca sebebiyet verenlerin birbirinden ayırt etmek lazım. Örneğin, araçla çarptığınız bir hayvanı en yakın veterinere götürürseniz araç sigortanız/kaskonuz tarafından karşılanıyor. Cezalardan önce insanların gerçekten bilinçlendirilmesi lazım ve bu da öyle kolay olacak bir iş değil maalesef.
Yanlış anlaşılmasın, TCK’da dahi insanlar arasında taksirle adam öldürme/kasten adam öldürme ve canavarca hisle adam öldürme suçlarının ve cezalarının ağırlığı başkadır. Tekrar gündeme getirmek istemiyorum ama Eros olayında olduğu gibi bir hayvanı, canice, tekmeleyerek vs. öldürmenin karşılığının daha ağır olması lazım ki toplum vicdanı rahatlasın. Hiçbirimizin vicdanı rahatlamadı o kararda. Ancak hakim de yasada öngörülenden daha fazla ceza veremez. Yeni yasa tasarısı yerine, bu cezaların artırılması, daha sert yaptırımlar getirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Hayvan sahiplerine gelecek olursak, maalesef ülkemizde ve dünyada bazı ırk sahipleri hayvanlarını güç gösterisi olarak kullanmakta beis görmüyorlar. Birçok kedi veya köpek pitbull tarafından öldürülüyor ve sahipleri yalnızca para cezası alıyorlar. Yasaklı ırk besledikleri için olan ceza da para cezası. Hayvan sahiplenmek ciddi bir iştir, hayvan bakmak çok ciddi bir iştir. Para cezasıyla kurtulunmamalı ki, kimse “parası neyse veririz” düşüncesiyle hareket edemesin.
“Onlar, sizi dışarıdakilerden koruyor”
Mahmut Baran Şahin - Veteriner
Bir veteriner olarak bu yasayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu yasa, toplum faktörü, yasal faktör, devlet faktörü ve özel sektör olarak 4 temelde değerlendirilebilir. Uluslararası Hayvan Maması Üreticileri Federasyonu’nun verilerine göre Türkiye’de her bin kişiye düşen köpek sayısı 14, Avrupa ortalaması ise 130. Bu sıralamaya göre sonuncusuyuz. Örnek alınan İngiltere ise 128. İnternette 10 milyona yakın bir hayvan popülasyonu olduğuna dair yalan haberler var. Araştırma yapan ve sahada çalışan bir bilim insanı olarak, Türkiye’deki köpeklerin popülasyonun yaklaşık 4 milyon olduğunu söyleyebilirim. Bu sayıyı, 85 milyon insana göre kıyasladığımızda ise her bin kişiye düşen köpek sayısı 47 oluyor. Türkiye’de hayvan sahiplenme oranı yüzde 5. Hayvan sahiplenme oranımız çok düşük ve tam tersine sokağa hayvan bırakma istatistiğimiz çok fazla.
Kanıksadığımız bir şey var; sokak köpeği, sokak kedisi kavramını utanç verici buluyorum. Bir sokak köpeğinin ortalama ömrü, sokakta 2-3 yıl. Bu veriyi bu kadar aşağıya düşüren yavru ölümlerinin fazla olması. Gerçek veri olarak değerlendirdiğimizde sokak köpekleri 4-5 yıl, ev köpekleri ise 13-15 yıl yaşıyor. “Sokak köpeği” kavramı doğru bir kavram değil. Çünkü sahiplenme oranımız çok az olduğu için sokakta bir hayvana mama vermek, bizi hayvansever yapmaz. Gerçekten hayvanseversek, onların temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek en nitelikli durumda olmamız, sahiplenmemiz gerekiyor. Biz acilen hayvanların ihtiyacı doğrultusunda bir eylem planında olmalıyız.
Peki, neler yapılabilir?
Uluslararası Refakatçi Hayvan Yönetimi Koalisyonu, bilimsel metotlar ile hayvansever kimliği ile insan-hayvan ilişkisini en hassas şekilde inceleyen bir kurum. Devlet, onlardan bu konuyla ilgili bir danışmanlık alabilir. Çünkü hayvan hakları yasası etkin olmuş olsa, bu problemleri yaşıyor olmazdık. Maalesef, mikroçip olmadığından sokaktan kedi sahiplendiği için insanlar gidip ceza ödüyorlar. Bu yasanın değiştirilmesi lazım. Ama bunu yaparken sadece masa başındakilerden değil, sahadan da bilgi alınmalı. Covid-19 döneminde bir bilim kurulu kuruldu. Yıllarca sokak hayvanlarıyla ilgili böyle bir bilim kurulunun kurulmasını istiyorum. Sahadaki kişiler bizleriz. Barınakta çalışan veterinerler dinlenmeli, kurullar buna göre kurulmalı.
Ötanazi hangi durumlarda uygulanmalı?
Ötanazi, gerçekten bütün tedaviye yanıt vermeyen, kuduz virüsüne yakalanmış bir hayvan veya ciddi bir davranış bozukluğu gösteren saldırgan bir köpekte, yani çözümü mümkün olmayan durumlarda tercih edilmeli. Romanya zamanında ötenaziyi denedi ama başarılı olamadı. Ötanaziyi birinci protokolü olarak kullandığınızda, ilk etapta aktif ve etkin bir şekilde hızlı bir geri dönüş alınabilir. Ama bu sadece göz doldurma. İşin içerisinde çok daha büyük bir tehlike var. Köpekler sürü halinde yaşayan canlılardır ve onların kendi bölgeleri vardır. O bölgeyi korumaya çalışırlar. Şehrin içerisindeki köpekleri öldürdüğünüzde, onun alanında boşluklar oluşmaya başlar. Peki, oraya hangileri gelecek? Şehir dışındakiler, kırsaldakiler gelecek. Türkiye’de barınak sorunu varken, düzgün aşılama yapılmıyorken kırsalından şehir içerisine gelen köpekleri düşünür müsünüz? Bu sefer kuduz vakaları artmaya başlayacak. Sizin çevrenizde korktuğunuz köpek, aslında sizi dışarıdaki köpekten koruyor olabilir.
Kısırlaştırma dışında hayvan popülasyonu nasıl kontrol edilebilir?
Sokağa hayvan bırakma olayının önüne geçmemiz lazım. Parayla satın alınmış ve bakamadıkları için sokağa atılmış canlılar çok fazla. Araba kullanmadan önce ehliyet veriyorsak, bir cana sahip çıkması konusunda da verilmeli. Kişinin bir eğitim alması gerekiyor ve bu eğitimden geçtikten sonra hayvan sahiplenmeli. Halk Eğitim Merkezleri, Veteriner Hekim Odaları bunu yapabilir. Biri heveslenip bir köpeği alıyor ve sonra onu sokağa bırakıyor. Bu bıraktığı pitbull veya doberman olabilir. Hem insana hem de topluma zarar verebilir. Toplumu bu konuda bilinçlendirirsek sokağa hayvan atma olayını azaltırız. Bunun önüne geçmemiz gerekiyor.
Diğer bir konu ise hayvan ticareti. Bu iş, ülkede çok ciddi durumda ve vergilendirilmiyor. Hayvan ticareti kesinlikle olmaması gereken bir şey. İnsanlar hevesle bir ırkı yetiştirmek istiyorsa o ırkla ilgili ciddi bir eğitimi almalı. Tıpkı Almanya, İngiltere ve Amerika’nın yaptığı gibi. Onları örnek alıyorsak, sadece tek bir şeyinden dolayı değil, birçok şeyinden örnek almamız lazım.
Veterinerlere ne gibi görevler düşüyor?
Türkiye’de devlet kurumları ve özel kurumlar olmak üzere 10 bine yakın hayvan sağlığıyla ilgilenen kurum var. Sadece özel kurumları ele alalım, 5 bin olsun sayımız. Her birimiz her ay, 5 taneyi kısırlaştırırsak, ayda 25 bin gibi rakam eder ve bu da yılda 300 bine tekabül eder. Devlet, veterinerlere her ay 5 tane canlıyı ücretsiz kısırlaştıracaksın dese bir seferberlik başlar. Bu işlemle ilgili vergi alınmamalı ve gereken malzemeleri devletten temin etmeliyiz.
Biz veteriner hekimler, şerefimiz ve namusumuz üzerine ant içerek bu mesleğe girdik. Birçoğumuz emeğinin karşılığını almadan bu işe gönüllü olarak atılır. Sokaktan hayvanları toplayıp getirmek en zor iş aslında. Bu konuda o kadar çok gönüllü bulabiliriz ki… Türkiye’de yılda 1 milyon canlıyı çok rahat kısırlaştırabilecek potansiyelimiz var. Yeter ki bu konunun arkasında mantıklı, etkin, sürdürülebilir yasa olsun ve her şey bilimsel çerçevede değerlendirirsin. Bu işin temelinde de bahsettiğim birim kurulu yatıyor.
Hayvan sahiplenmek ciddi bir iştir.
“Kültürel kodlarımıza aykırı”
Ebru Elgöç - Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi gönüllüsü
Üzerinde çalışılan bu yasayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
24.06.2004 yılında kabul edilen 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu, geçen 20 yılda ileri gitmesi gerekirken, tüm türler için eksiklerin yanı sıra, sokakta yaşayan köpekler için kanunda yer alan “Müşahede yerlerinde kısırlaştırılan, aşılanan ve rehabilite edilen hayvanların kaydedildikten sonra öncelikle alındıkları ortama bırakılmaları esastır” olarak belirtilen 6. maddesi sürekli olarak delinmeye çalışıldı. Türkiye’de 1393 belediyeden yüzde 83’ünün bakımevi yok. Bu demek oluyor ki 1150 belediye kısırlaştırma yapmıyor. Merdiven altı üretim, petshoplarda kataloglardan hayvan seçme, illegal yollarla yurt dışından cins hayvan ticareti devam ediyor. Tecrit ile bu sorun çözülemez. Kültürel kodlarımıza aykırı olduğu gibi, bu çözüm yöntemi bilimsel de değil. Bilimsel tek çözüm, kısırlaştırmak, aşılamak, yerinde yaşatmak. Üretim ve ticareti durdurmak, denetlemek. Sokaklardan ve bakımevlerinden hayvan sahiplendirmeye teşvik etmek. Sahiplendirme öncesi gerekli bakım ve eğitim çalışmaları düzenlemek. Hayvanı terk edenlere cezai yaptırım uygulamak, bir daha hayvan bakmasını yasaklamak. Çocuklara, “Hayvanlara nasıl yaklaşılmalı” ve “Hayvanların yaşam hakkı” konularında eğitici çalışmalarda bulunmak.
Dernek olarak ne gibi adımlar attınız, neler yapıyorsunuz?
Yaşam İçin Yasa İnisiyatifi; derneklerin, STK’ların, meslek örgütlerinin, dayanışma ağlarının, kadın ve ekoloji hareketlerinin, hayvan hakları aktivistleri ve kulüplerin çağrıcısı ve destekçisi olduğu, çatı görevi gören bir oluşum. Yasa tasarısının gündeme geldiği tarihte, İstanbul, Ankara, Alanya ve Antalya’da eş zamanlı eylemler düzenledik. Sesimizi özellikle TBMM’ye duyurmaya ve tüm milletvekillerini, bu kanlı yasa tasarısına karşı “red” oyu kullanmaya davet ediyoruz.
Direnişlerimize katılan ya da katılamayan ama sosyal medya üzerinden destek vermek isteyen yurttaşlardan, akademisyenlerden, meslek örgütü temsilcilerinden videolar isteyip, Halkın Sesi videoları hazırlayıp, katliama karşı milyonlar olduğumuzu duyurmaya çalışıyoruz. Veteriner Hekim Odaları’ndan, Kısırlaştırma ve Yerine Bırakma ile ilgili doğru bilgileri yaymaya, yanlış bilgilerle yayılmaya çalışılan tüm hak ihlalleri ile ilgili açıklamalar yapmaya, milletvekillerine açık mektuplar yazmaya davet ediyoruz. Sanatçılara sesleniyoruz, avukatlarımız ile birlikte Cimer metni hazırlayıp, başvurularda bulunuyoruz. Yasa tasarısına karşı imza kampanyası başlattık.
Sokak hayvanları konusunda farkındalık yaratmak ve toplumu bilinçlendirmek için neler yapılabilir?
Öncelikle, toplumu yanlış bilgilendirme ve yönetmesinin önüne geçmek. Oysa, sokak köpeği tarafından öldürülme ihtimaliniz, trafik kazasında ölme ihtimalinizden 218 kat daha az. İş kazasında ölme ihtimaliniz, sokak hayvanı saldırısında ölme ihtimalinizden 60 kat daha fazla. Tüm belediyelerin, yasada da belirtildiği üzere, toplumu bilinçlendirici eğitimler yapması zorunlu.
Konunun uzmanlarından, “Sokakta yaşayan hayvanlara nasıl yaklaşılmalı” konulu bilinçlendirici kısa eğitim videoları düzenlenebilir. Hayvan sahiplenme ve bakımı konusunda, konunun paydaşlarıyla eğitim çalışmaları yapılabilir.
Türkiye’nin hayvan sahiplenme oranı sadece yüzde 5. Kısırlaştırmanın hayvan sağlığı üzerine olumlu etkilerinden kimse bahsetmiyor. “Bir kere anneliği tatsın” gibi bencilce düşüncelerle, kısır olmayan bir hayvan sokağa atıldığında, çiftleşip senede 10 bebek dünyaya getiriyor. Bu bebekler de çiftleştiğinde sokaklarda onlarcası, yüzlercesi yaşam savaşı vermeye devam ediyor.
Bu yasa teklifine karşı çıkanlara ve hayvanseverlere ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
“Ben ne yapabilirim ki?” diyen herkes, bulunduğu yerden, yasa tasarısına karşı ses çıkartabilir. Tüm hak savunucularını, web sitemizi incelemeye (www.yasamicinyasa.com ), sosyal medya hesaplarımızdan bizi takip etmeye, destek vermeye, direnişlerimize katılmaya davet ediyoruz.
“Ben ne yapabilirim ki?” diyen herkes bulunduğu yerden, yasa tasarısına karşı ses çıkartabilir. Sokak hayvanları konusunda toplumu yanlış bilgilendirme ve yönlendirmenin önüne geçmeliyiz.