Evimizle Gurur Duymalıyız

Bir aksesuarı kaldırıp, yerine başkasını koyduğunuzda bile evinizin tüm enerjisi değişebilir. Yale Mimarlık Fakültesi Dekanı, Mimar Deborah Berke ve ortağı İç Mimari Uzmanı Caroline Wharton Ewing’in New York’ta tasarladıkları bir apartman dairesinden yola çıkarak, içeride köklü bir değişime kapı aralıyoruz!

Evimizle Gurur Duymalıyız

Vaktimizi belki de hiç olmadığı kadar evde geçirirken, koltukların nerede durduğundan, ev aksesuarlarına ve hatta tavanda asılı avizelere kadar yaşadığımız yerin kimliğimizi daha berrak yansıtması gerektiğine karar verdik, yanılıyor muyuz? 

Deborah Berke&Partners Architects şirketinin kurucusu, Pritzker Ödülü’nün jüri üyesi ve Yale Mimarlık Fakültesi dekanı Deborah Berke’nin bir röportajındaki şu sözleri bizi derinden etkiliyor: “Fiziksel olarak bana ait olan mülk duvarda sonlanıyor. Ruhsal olarak bana ait olan ise sonlanmıyor. Şu anda bakmakta olduğum pencere karşıdaki parka bakıyor. Ağaçların arasından nehri görüyorum. Kaldırımda koşan insanları görüyorum. Hava durumunu görüyorum. Dünyamı sınırlandıran şey sahip olduğum mülkün sınırları değil. Duyabildiğim, görebildiğim, koklayabildiğim her şey buna dahil.” 

Ayrıca eşyalarımızın kargaşa içinde olmasındansa bir şeyi özenle yerleştirirsek veya ona bakmaktan sıkıldığımızda yerine başka bir şey koyarsak, her iki eşyanın da zevkine daha çok varabileceğimizi ekliyor. Hal böyle olunca, tasarım felsefesinden çok etkilendiğimiz Mimar Deborah Berke ve Şirket Ortağı, İç Mimari Uzmanı Caroline Wharton Ewing’e ulaşıyor ve ufak değişikliklerle evimizin enerjisini nasıl değiştirebileceğimize dair sohbet ediyoruz. Projelerinden biri olan New York’da Upper West Side’da, Lincoln Center yakınında yer alan 370 metrekarelik apartman dairesi ise nefes alan, işlevsel ve estetik unsurları başarılı bir şekilde harmanlayan bir ilham kaynağı. Projenin yöneticisi Caroline Wharton Ewing’in de dediği gibi “Evimizle gurur duymalıyız” ve belki de şimdi en doğru zaman.

New York’da, Lincoln Center yakınında yer alan bu apartman dairesi, henüz bir tasarı halindeyken evin ‘ana fikri’ni ne olarak belirlediniz?

Deborah Berke: Bu ev aslında iki dairenin birleştirilmesiyle oluştu. Projenin ana fikri, bu birleştirme sürecinde; farklı ihtiyaçlara hitap eden çeşitli boyutlarda odaların dengeli bir koreografisini yapmak, kimi geniş ve ferah, kimi de samimi ve özel alanlar yaratmaktı. Açık alanlar, aileyi bir araya getiren önemli bir araçtı. Ofis veya ‘mağara’ diye adlandırdığımız özel odalar ise zaman zaman herkesin ihtiyacı olan mahremiyeti sağlamak içindi.

Bu projeyi şekillendirirken sizin için öncelikli unsurlar nelerdi ve önceki projelerinizden daha farklı olan bir yaklaşımınız oldu mu?

Deborah Berke: Bütün projelerimizde, ortak alanlar ile özel alanların birbirine içgüdüsel olarak açıldığı bir düzenleme anlayışı var. Bu dairede de aynı anlayış mevcut. Örneğin uzun bir koridorun ardından birleşik bir salon ve yemek odasına giriyorsunuz. Bu bilinçli olarak hizalanmış bir eksen ve neticesinde koridorun sonundaki güçlü gün ışığı, sizi kendine doğru çekiyor. Günışığı da her projemizde başrol oynayan bir başka önemli unsur.

Bir mekanı düzenlemek, bir anlamda o mekanın içinde yaşayacak kişilerin hayatını düzenlemek anlamına geliyor aslında. Bu projede ‘daha mutlu bir mekan olmalı’ motivasyonuyla tasarladığınız detaylar oldu mu?

Caroline Wharton Ewing: Bu dairenin sahiplerinin küçük yaşta iki çocuğu var. Belki de biraz bu sebeple, resmi ve boğucu tarzdan uzak, aydınlık, renkli, modern ve sofistike bir ev. Yaşam alanları, en genel hareketten en küçük ayrıntıya kadar, ailenin zevkleri, günlük yaşamları ve rutinleri çevresinde tasarlandı. İçindeki mutluluk bundan kaynaklanıyor. Tamamen onları yansıtıyor. Bir nevi çağdaş aile hayatına övgü.

Yaşadığımız alanı, dolayısıyla da hayatı keyifli kılan nüanslar sizce neler?

Caroline Wharton Ewing: Yaşadığımız alanların bizleri yansıtması önemli. Evlerimizle gurur duymalıyız. Bu ev, ailenin eklektik kişiliklerini çok iyi yansıtıyor. Modern mobilyalardan aile yadigarlarına, çarpıcı sanat eserlerinden çocukların yaptığı neşeli resimlere, birçok farklı parçayı bir araya getirdik. Fakat ortaya çıkan sonuç, aynı zamanda huzurlu, konforlu, keyifli ve fazlalıklarından arınmış bir mekan. Tasarımdaki sadeliğe, ara ara renkli dokunuşlar ve ahşap ve deri gibi sıcak malzemeler hayat veriyor.

Bir tasarımın işlevsel olması sizin için ilk sırada mı ve öyleyse zaman zaman bu durumun estetik kaygılar yarattığı oluyor mu?

Deborah Berke: İşlevsellik bizim için çok önemli. Hatta biz bunun iyi bir tasarımın temelini oluşturduğuna inanıyoruz. İşlevsellik ve estetik arasında bir uzlaşmaya varamıyorsanız, bir mimar ya da tasarımcı olarak başarılı olamadınız demektir.

Bugünkü küresel kriz nedeniyle, herkes evlerinde ve çoğu kişi aslında yaşam alanını sevmediğini fark etti. Evimizin enerjisini değiştirmek için işe nereden başlamalıyız? Ufak tefek aksesuar değişiklikleriyle de evin enerjisini değiştirmek mümkün mü sizce?

Caroline Wharton Ewing: Elbette, hepimiz evlerimizde ailelerimizle birlikte çok daha fazla zaman geçirdiğimiz için ev kavramı, bu aralar daha büyük bir odak noktası haline geldi. Biz tasarım fikirlerimizin büyük çoğunluğunun ebedi olduğuna inanıyoruz. Örneğin akıllıca şekillenmiş ardiye alanları, yahut gün ışığının düşünceli kullanımı geçmişte olduğu gibi bugün de önemli ve gelecekte de önemli olacak. Uzun vadede bizce tek işlevli odalar popülaritesini yitirirken çok işlevli odalar daha revaçta olacak. Yaşam alanlarımızı, yeni hayatımızın sürekli değişen gereksinimlerine uyarlarken ille de renovasyon yoluna girmemize gerek yok. Ufak tefek düşünceli değişikliklerle de bu elde edilebilir. Önemli olan hedeflerinizi doğru belirlemek ve onları elde etmek için sağlıklı bir plan yapmak.