Barcelona Barcelona
Akdeniz ruhlu Barselona bu yaz sizleri bekliyor.
Haziran’da Barselona Festivalleri
• Yaz festivali (Festival del Grec), Aziz Yuhanna Yortusu kutlamaları ve
insanların birbiri üzerine çıkarak en yüksek kuleyi yapmaya çalıştığı
Castellers festivali haziran ayında turistleri Barselona’ya çekiyor.
Nerede kalsak?
Rönesans dönemi mimarisine sahip Hotel Orient, modern tarzda
dekore edilmiş Blakes, konforlu odalara ve lüks hizmet anlayışına sahip
Hilton Barselona, Sunday Times’ın ‘Kaliteli hizmet, uygun fiyat’ listesinde
yer alan Raval, Starwood zincirinin bir diğer oteli, İstanbul’daki W Otel
havasındaki W Barselona size tatiliniz süresince ev sahipliği yapabilir.
Barselona’ya gelip Flamenko gösterisi izlemeden olmaz...
Bunun için iyi alternatifler:
• El Tablao de Carmen
• Las Tarantos
• Las Lokas Club
İbiza
Kate Moss, Sinna Miller, P Diddy gibi ünlülerin
yaz aylarında akın ettiği İbiza’ya Barselona’dan
uçak (yolculuk yaklaşık yarım saat sürüyor) ya da
feribotla (3-3.5 saat) kolaylıkla gidebilirsiniz.
Nerede kalınır?
San Juan’ın hemen dışında bulunan Can Gall, beş odalı butik
otel Giri Residance, Santa Ines yakınındaki ve bir aile işletmesi
olan Es Cucons İbiza’daki tatiliniz süresince size ev sahipliği
yapabilir.
Nerede yenir, içilir, eğlenilir?
Ananas ve chili mojito için İbiza’nın en trendy mekanı, bahçesi
ve küçük bir dans pisti de olan Aura restorana, harika bir
mutfağı olan Balafia’ya (rezervasyon şart, yemeğinizi seçtikten
sonra mutlaka bir şişe Rioja ısmarlayın!), sushi ve bol meyveli
sangria’lar için Blue Marlin ve ev yapımı hamburger için
Amante’ye gidebilir, Pacha ya da Space’de sabaha kadar
tekila içip dans edebilirsiniz.
En güzel plajlar
Adadaki en uzun plaj olan, bar ve kafelerle dolu, dondurma
satan satıcılar yerine içki servisi yapan garsonlarla dolu Playad’en Bossa’ya ya da St. Tropez’i andıran güney sahilindeki Las
Salinas’ta şezlongunuza uzanıp sangria’nızı yudumlayabilir,
Cala Vadella’da ise şnorkel ile deniz altını keşfedebilirsiniz.
Gwyneth Paltrow ile ünlü şef
Mario Batali’nin İspanya’yı
dolaşarak şık restoranlarda
ya da yöresel kafelerde yemek
yemenin zevkine ulaştıkları
‘Spain on the Road’ adlı programı izlerken
Barselona’yı görülmesi gereken şehirler
listeme eklemiştim. Woody Allen’ın Altın
Küre ödüllü Barselona filmini
izledikten sonra ise neden hala
Barselona’ya gitmedim diye sordum
hep kendime. İstanbul’a bahar bile
gelmedi... Yaz çok uzakta göründü
bana... Bu nedenle tatil hakkımı
güneşten nasibini alan Barselona’ya
giderek kullanmaya karar verdim.
Yaklaşık 3.5 saat süren uçak yolculuğundan
sonra, tarihi, mimarisi, Flamenko dansı
ve lezzetli yemekleri ile ünlü bu şehre gelir
gelmez İstiklal Caddesi’ne benzeyen, şehrin
en kalabalık caddesi La Rambla’da bulunan
otelimize eşyalarımı bırakıp kendimi sokağa
atıyorum. La Rambla’yı bu kadar ünlü
yapan, cadde üzerindeki çiçekçiler, sokak
satıcıları, hediyelik eşya satan tezgahlar, her
bir köşede ayrı bir gösteri sergileyen farklı
kostümlere bürünmüş sokak sanatçıları. La
Rambla’nın deniz kenarına bakan ucunda
Kristof Kolomb anıtı önünde fotoğraf
çekmek için bekleyen turist kalabalığını
görünce sahil tarafına gitmek yerine
Barselona’nın en canlı meydanı olan
Plaça de Reial’de öğlen bir şeyler
atıştırmaya karar veriyorum.
İlk günümde Gaudi’nin eserlerini
görmek üzere program yapıyorum.
Şehrin Art Nouveau yapılarıyla ünlü
Eixample bölgesinde ilk durağım Alice Harikalar Diyarı’nı andıran
Casa Milla. Dalgalı ön cephesi,
bacaları ve havalandırma delikleriyle
Casa Milla Art Nouveau tarzının
günümüzdeki en güzel örneklerinden
biri. Ütü ve hizmetçi odası ve çocuk
odasında her bir ayrıntıyı incelemek
suretiyle yarım saatten fazla zaman
geçiriyorum.
Casa Milla’dan sonra Gaudi’nin sıra dışı bir
mimari yaklaşım sergilediği Caso Batllo’yu
ziyarete gidiyorum. Bir ejderhanın sırtını
andıran çatısı, vitraylı pencereleriyle çizim
odası ve renkli seramiklerle döşenmiş arka
bahçe görülmeye değer. Caso Batllo’nun
altında hediyelik eşyalar alınabilecek harika
bir dükkan var.
Biraz alışveriş yaptıktan sonra Gaudi’nin
listemdeki üçüncü eseri olan La Sagrada
Familia’ya doğru yola koyuluyorum,
beni bekleyen mimarinin ne kadar
harika olacağından bihaber...
‘Sagrada Familia’ Türkçe’de
‘Kutsal Aile’ anlamına geliyor.
Avrupa’nın en sıra dışı kilisesi
olduğu söyleniyor. Muhteşem
şehir manzarasını görmek için
turist ve ziyaretçi kuyruğu
nedeniyle yaklaşık bir saat
beklemeniz, sekiz euro
ödemeniz ve 400 basamak
çıkmanız gerekiyor. 12
Havari’yi temsil eden, ancak
sekiz tanesi tamamlanmış
çan kuleleri nefes kesici.
Ancak hala inşaat devam
ettiği için istediğim gibi
güzel fotoğraf çekmem mümkün
olmuyor. Katedral ziyaretinden sonra
yorgunluğumu atmak ve gün batımının
keyfini çıkarmak için halka açılmadan
önce zenginler ve soyluların dinlenme
bahçesi olarak tasarlanan Park Güell’e
gidiyorum ve kırık fayanslardan yapılma
mozaiklerden oluşan banklardan birine
yerleşiyorum. Park Güell’i içerisinde
yer alan Gaudi’nin Sagra da Familia’ya
taşınana dek yaşadığı Casa Museu
Gaudi’yi de görmeden gitmemek gerek.
İkinci günümü dar sokakları, kafeleri
ve butikleri ile yakın zamanda tekrar geçirmeye karar veriyorum. Bu bölgede
bulunan Picasso Müzesi’ni ziyaret
ettikten sonra tasarım butikleri ile
Galata’yı andıran El Born bölgesine
gideceğim. Barselona’da hemen hemen
her yere metro ile ulaşım sağlamak
mümkün. Ben de 1.4 euro’ya bilet
alarak metroya biniyor ve El Born’da
bulunan tek metro istasyonu olan
Jaume’de iniyorum. Birçok ünlü
ressamın çalışmasının yanı sıra müzeye
ismini veren, Malaga doğumlu 1985-
1990 yılları arasında Barselona’da
yaşamış olan Picasso’nun ilk dönem
çalışmaları ve modernizm ile kübizm
temalı eserlerini bu müzede görmek
mümkün. Bari Gotic bölgesinin
göbeğinde, 14. yüzyılda inşa edilmiş
muhteşem Barselona Katedrali yer
alıyor.
Üçüncü gün ise 1929 fuarı için
kurulmuş, İspanya’nın her yerinden
farklı tarzda inşa edilmiş evlerin
sergilendiği Poble Espanyol’a
gidiyorum. Evlerin bulunduğu
tüm sokaklar restoran ve kafelerin
bulunduğu aynı meydana çıkıyor.
Evlerin alt katlarında ise şapka, yelpaze,
takı, cam ürünler ve hediyelik eşya satan
dükkanlar yer alıyor.
Öğleden sonra hava daha da
sıcak olunca soluğu Port
Olimpic’te alıyorum. Port
Olimpic aslında 1992
Olimpiyat Oyunları için
yapılmış. Palmiyelerle dolu
bu plaj yerli ve yabancı
birçok kişinin şehir
kaçamağı yapmasına
imkan veriyor. Costa
Brava üzerindeki Tossa
Mar Plajı da denize
girilebilecek bir diğer
güzel plaj. İstanbul’a
henüz sıcak havalar
gelmemişken
Barselona’da
biraz daha mı
kalsam diye
düşünüyorum…
Bu bölgede
bulunan Picasso Müzesi’ni ziyaret
ettikten sonra tasarım butikleri ile
Galata’yı andıran El Born bölgesine
gideceğim. Barselona’da hemen hemen
her yere metro ile ulaşım sağlamak
mümkün. Ben de 1.4 euro’ya bilet
alarak metroya biniyor ve El Born’da
bulunan tek metro istasyonu olan
Jaume’de iniyorum. Birçok ünlü
ressamın çalışmasının yanı sıra müzeye
ismini veren, Malaga doğumlu 1985-
1990 yılları arasında Barselona’da
yaşamış olan Picasso’nun ilk dönem
çalışmaları ve modernizm ile kübizm
temalı eserlerini bu müzede görmek
mümkün. Bari Gotic bölgesinin
göbeğinde, 14. yüzyılda inşa edilmiş
muhteşem Barselona Katedrali yer
alıyor.
Üçüncü gün ise 1929 fuarı için
kurulmuş, İspanya’nın her yerinden
farklı tarzda inşa edilmiş evlerin
sergilendiği Poble Espanyol’a
gidiyorum. Evlerin bulunduğu
tüm sokaklar restoran ve kafelerin
bulunduğu aynı meydana çıkıyor.
Evlerin alt katlarında ise şapka, yelpaze,
takı, cam ürünler ve hediyelik eşya satan
dükkanlar yer alıyor.
Öğleden sonra hava daha da
sıcak olunca soluğu Port
Olimpic’te alıyorum. Port
Olimpic aslında 1992
Olimpiyat Oyunları için
yapılmış. Palmiyelerle dolu
bu plaj yerli ve yabancı
birçok kişinin şehir
kaçamağı yapmasına
imkan veriyor. Costa
Brava üzerindeki Tossa
Mar Plajı da denize
girilebilecek bir diğer
güzel plaj. İstanbul’a
henüz sıcak havalar
gelmemişken
Barselona’da
biraz daha mı
kalsam diye
düşünüyorum…
Barselona’da alışveriş
•Orijinal binaları ile Chanel, Gucci, Hermes
gibi lüks ve şık mağazalarıyla şehrin en
güzel caddelerinden biri olan Passeig
de Gracia alışveriş sevenlerin uğrak yeri,
tasarım dükkanları ve butikleri ile El Born
ise şehrin en favori alışveriş mekanı.
•En büyük mağaza zinciri El Corte
Inglés’ta kıyafetten banyo havlusuna,
teknolojiden mutfak eşyasına kadar her
şeyi bulabilmek mümkün.
•La Manual Alpargatera bu sezonun
modası olan espadrilleri satıyor. Üstelik
hepsi el yapımı.
•Vintage elbiseler, el yapımı çantalar için
Cucharacla’yı, ikinci el parçalar için El
Rava’daki Lailo ile Mies&Felj’i listenize
eklemelisiniz.
Müzeler
• Barselona’ya iki saat uzaklıkta bulunan Salvador Dali Müzesi,
geçtiğimiz yıllarda Picasso Müzesi’nin yanında açılan Museu
Textil I D’Indumentaria (Tekstil Müzesi), sahip olduğu 8000 çeşit
balık ile Avrupa’nın en büyük akvaryumu görülmeye değer.
İspanyol Mutfağı
• Barselona’ya gelince
mutlaka domates, baharatlar
ile yapılan tavşan ve salyangoz
yahnisini (conill amb cargols),
bal ve keçi peynirinden yapılan
geleneksel mel i mato’yu,
creme brûlée’nin Katalan
versiyonu olan Catalana
tatlısını mutlaka denemelisiniz.
• Barselona’da yemekler hep geç yeniyor. Günde çoğu zaman
iki kere kahvaltı eden İspanyollar öğle yemeklerini
14.00-16.00 arasında, akşam yemeklerini ise 22.00 civarında
yiyor. Restoranlarda saat 20.00’de yemek yiyen halkın
çoğu turist.
• Tapas için El Born’un en havalı mekanı Cal Pep’i ya da La
Rambla ve El Born’da şubeleri olan Taller de Tapas’ı, klasik
Katalan mutfağı için ise Roig
Robi’yi ya da Asya mutfağını
İspanyol stilinde sunan
şehrin en iyi mekanlarından
biri olan Dos Palillos’u
deneyebilirsiniz.
• Sevgilinizle baş başa
romantik ve şık bir akşam
yemeği için Coure ya da
Michelin yıldızlı Lluçanes’e
rezervasyon yaptırabilirsiniz.
• İstanbul’un köklü
pastanelerinden Kadıköy
Baylan’ı andıran La
Rambla üzerindeki Forn
de Sant Jaume’nin
tartlarına bayılacaksınız.