Hayat Roma'da hep tatlıdır
Roma; tarz, sanat, yemek ve tutkunun müthiş bir birleşimi...
Roma’ya gecenin ilerlemiş saatlerinde varmıştık,
ancak Fellini’nin “Roma’yı gördüğümde dünyaya geldim” diyerek
şereflendirdiği bu kentte, bir dakikamızı bile boşa harcamak
istemiyorduk; otele yerleşir yerleşmez kendimizi sokağa atmıştık. Ana
tren ve metro istasyonu Termini’ye uzak olmayan Piazza Della
Republica’nın çevresinde ağır adımlarla yürüyorduk. Sohbetimiz bir korna
sesiyle bölündü. Baktık ki bir araba yanımızda yavaş yavaş ilerliyor ve
şoförü de bizi çağırıyor. Davetini kibarca geri çevirdik. Baktı ki ona
pas vermiyoruz, yoluna devam etti. Söylendiği kadar var. Gerçekten
çapkınlar. Bu yüzden Roma sokaklarında yürürken hiç tanımadığınız bir
erkek size reverans falan yaparsa şaşırmayın!
‘Gece gözü kör gözü’ derler ya, gerçekten de öyle. Gece vakti yaptığımız
gezinti sırasında Roma’nın ‘cüsse’sinin çok da farkına varamamıştık.
Ama kent gündüz, bütün azametiyle önümüzde duruyordu. Ayrıca gündüz,
‘Roma’da Romalılar gibi davran’ sözünün de gerçek anlamda ne demek
istediğini çok iyi anladık. Şoförlerin çoğu, özellikle de motosiklet ve
scooter sürücüleri kırmızı ışıkta durmaz ya da yaya geçitlerine
aldırmazsa ‘Ama burası Avrupa’ diye söylenmeyin. Karşıdan karşıya geçmek
için bir Romalı’nın peşine takılmak en iyisi ya da İstanbul trafiğinde
ortaya koyduğunuz becerikliliği Roma’da da ortaya koyun. İnanın, kimse
dönüp de ‘Ne yapıyor bu böyle?’ diye bakmaz.