İsviçre'de 2 gün durak
İkisi de rengarenk, ikisi de tarih kokuyor...
İki güzel alışveriş caddesi: Rindermarkt ve Neumarkt
İstanbul’da henüz yok diye hayıflandığım bir şeydir seyahat kitapçısı. Rindermarkt 20 numaradaki Travel Book Shop, seyahat kitapları ve haritalarıyla ilgimi çekti. Friends of Carlotta ise, eğlenceli tasarımlar yapan İsviçreli takı sanatçılarının ürünlerini adeta bir galeri gibi sergiliyor. Neumarkt 22 numarada yer alan bu dükkanın dekorasyonu satılan yüzükler ve kolyeler kadar ilgi çekici. Eğer ev-dekorasyon ürünlerine, kırtasiye malzemelerine, mumlara, yastıklara, farklı kumaşlarla kaplı askılara meraklıysanız 21 numaradaki Antares’te benim gibi uzun zaman geçirebilirsiniz.
Zürih’te ulaşım
Zürih Avrupa genelinde toplu taşımanın en gelişmiş olduğu şehirlerden biri. En kısa mesafe için tramvaya 2.60 CHF, daha uzak bir mesafe için ise 4.10 CHF ödüyorsunuz. Zürih’ten İsviçre’nin her yerine trenle ulaşmak mümkün. 40 dakikada, 31.00 CHF ödeyerek Basel’e, 50 dakikada 23 CHF ödeyerek Luzern’e, yaklaşık üç saatte de 82 CHF ödeyerek Cenevre’ye gidebilirsiniz.
Cenevre'de bir pazar günü
Zürih’ten Cenevre’ye trenle gidiyorum. Cenevre’ye varır varmaz bavulumu tren istasyonuna yürüyerek üç dakikalık mesafede bulunan otelim Cristal Fassbind’e bırakıp şehri keşfetmeye çıkıyorum. Bu arada unutmadan söyleyeyim, Cenevre’de otelde konakladığınız sürece şehir içi toplu taşıma bedava. Otel size bir kart veriyor, onunla otobüse, tramvaya, trene ücretsiz binebiliyorsunuz. Otelden çıkıyorum, Rue du Mont-Blanc ve Pont du Mont Blanc’i geçip eski şehir tarafına doğru yürüyorum. Cenevre’de tüm evlerin Fransız tarzı küçük birer balkonu var. Place des Eaux-Vives meydanınan geçtikten sonra eski şehir tarafına doğru gitmeye karar veriyorum. İlk durağım Cenevre’nin en eski evi, Maison Tavel. Gotik mimari örneği olan evin en eski kayıtları 1303 yılına kadar gidiyor. En alt katında geçici sergiler düzenlenirken evin 12 odasında da o zamanın yaşam tarzına dair örnekler görmek mümkün. St. Pierre Katedrali Cenevre’nin en görkemli yapılarından. Koronun oturduğu bölüm, St. Adrew’ın vitrayları, Calvin’in sandalyesi, Macchabées Şapeli görülmeye değer.
Cenevre’de alışveriş
12 numaralı otobüse binerek 15 dakika sonra kendimi zaman tünelinde 50-60 yıl geriye gitmiş olarak buluyorum. Geldiğim yer Carouge. Yan yana sıralanmış renk renk evler bende Doğu Londra’da, Commercial Road’ta ya da Nothing Hill Portobello’daymışım hissini yaratıyor. Chris Murner’in değişik çanta tasarımlarını görmek isterseniz Carouge’da Rue Ancienne 43 numaraya uğramalısınız. Tasarım dekorasyon ürünlerine meraklıysanız Rondrouge’a gitmelisiniz. Momiji Baby&Kids isimli dükkanda çok sayıda rengarenk seçenek sizi bekliyor. La Libellule Papiers&Co’da birbirinden güzel kırtasiye ürünleri satılıyor. Atelier 5’te el yapımı birbirinden güzel takılar bulabilirsiniz. L’échappée Belle ise, kırtasiye ve dekorasyon eşyaları sevenler için.Zürih’in yeni tasarım ve sanat bölgesi olarak adlandırılan beşinci bölgenin merkezinde, tren raylarının hemen altında kurulan Im Viadukt, Zürih’in ilk konsept alışveriş merkezi olarak kabul ediliyor. Bahnhof’tan 13, 14 ya da 17 numaralı tramvaya binerek yaklaşık 12 dakikada Im Viadukt’e varıyorum. ‘Moda burada yaratılır’ sloganıyla sezon trendlerini takip etmeksizin bambaşka bir koleksiyon sunan BIG; çaydanlıktan şarap açacağına, mikserden peynir bıçağına her türlü mutfak eşyasının tasarımcı elinden çıkmış versiyonlarını satan Sibler; İsviçreli ödüllü tasarımcı Elena Zenero’nun filmlerden ve şarkılardan esinlenerek hazırladığı tasarımlarını satışa sunduğu Goya; deri çantalar, cüzdanlar, ajandalar, defterler dışında ayakkabı, saat, şal gibi farklı parçalar bulabileceğiniz Komplementair Accesories; kadın-erkek kıyafet ve aksesuarları satan Kitchener Plus; doğal malzeme, tasarım ve enerji tasarrufu kelimelerini müzik ile yan yana getirerek retro görünümlü radyolar ve iPhone/iPod müzik dinleme aparatları satan Klangwandel en beğendiğim dükkanlar.
İçeride fotoğraf çekmeye izin yok. Kiliseden çıktıktan sonra Modern ve Çağdaş Sanat Müzesi: MAMCO’yu geziyorum. MAMCO’dan çıkıp sağa doğru yürümeye devam ederseniz hemen ilk sağda Centre D’Art Contemporain’i göreceksiniz (Modern Sanat Merkezi). Ve unutmayın, pazar günleri şehrin Fransa sınırına doğru yer alan Plaine de Plainpalais isimli parkında yiyecek ve giyecek pazarı kuruluyor. Şehir merkezine dönerken Cenevre Üniversitesi’nin parkının yanından geçiyorum (Bastions Park). Parkın hemen arkasında Reformation Wall (Reformcuların duvarı) olarak bilinen heykeller yer alıyor. Duvarın tam ortasında akımın dört büyük öncüsü Guillaume Farel, Jean Calvin, Théodore de Bèze ve John Knox’un heykelleri var.
Çikolatanın memleketi
İsviçre değişik çikolataları tadabileceğiniz en güzel ülkelerden biri. Zürih’te bir çikolata turuna katılınca öğrendim ki sütlü çikolatanın mucidi Daniel Peter isimli bir İsviçreliymiş. Daniel Peter Henri Nestlé ile birlikte 1879’da Nestlé’nin temellerini atmış. Zürih’te ülkenin her yanında satılan sütlü çikolataya alternatif sadece bitter çikolata satan küçük bir dükkan var; Truffle. Sahibi Elisabetta’nın her bir ürünü özenle seçtiği bu küçük dükkanda çeşitli ülkelerden gelen kakao çekirdeklerinden yapılmış farklı tatlarda bitter çikolata bulmak mümkün. Bunun yanında çikolatalı fondü yapmak için mutfak aksesuarları, renkli peçeteler, çay bardakları da satılıyor burada. Péclard ise Zürih’in en eski ve en güzel pastanelerinden. İçeri adım atar atmaz fırından yeni çıkmış keklerin, el yapımı pastaların ve kurabiyelerin kokusuna teslim oluyor, aç olmasanız bile sipariş veriyorsunuz. Aman dikkat kendinizi kaybedebilirsiniz!
Şehirde görülecek yerler
• 1933 yılında yapılmış Museum für Gestaltung (Modern Sanat Müzesi) düz çatısı, L şeklindeki yapısı ile o zaman mimarları Adolf Steger ve Karl Egender’in çok tepki almasını sağlamış olsa da bugün İsviçre’nin en önemli modern mimari yapılarından biri olarak kabul ediliyor. Müzenin galeri kısmında şu anda Swarz Weiss’in ‘Design Der GegenSatze’ isimli sergisi var. Ana sergi salonunda ise İsviçre Grafik Sanatı’nın 100. Yıl sergisi mevcut. Sergiyi 3 Haziran’a kadar ziyaret edebilirsiniz.
• Eğer galeri gezmeyi seviyorsanız işte size birkaç öneri: Hauser&Wirth (Albisriederstrasse 199a), Katz Contemporary (Talstrasse 83), Galerie Mark Müller (Haferstrasse 44), Galerie Lelong Zürich (Ramistrasse 7) ve Mai 36 Galerie (Ramistrasse 37) öne çıkanlar arasında... Galerilerin açılış saatleri 10.00- 12.00 arasında değişiyor, gitmeden kontrol etmekte fayda var.
• St. Peter Kilisesi’nin diğer kiliselerden en büyük farkı saat kulesi. Çevresi 8.7 metre olan saat, Avrupa’nın en büyük saati olarak kabul ediliyor. Şehrin neresine giderseniz gidin saati merak ettiğinizde kuleye bakmanız yeterli!
• Limmat Nehri’nin kıyısına konumlanmış Grossmünster Roman- Gotik mimarinin şehirdeki en güzel örneği. Kulelerin tepesine çıkılınca şehrin manzarası inanılmaz görünüyor.
Viadukt’te alışveriş sonrası içinde şarküteriler, peynirciler, sebze-meyve satan tezgahlar, şarap satan dükkanlar olan kapalı pazar Markethalle’de bir çay molası veriyorum. Viadukt’ten çıktıktan sonra hemen yanındaki Geroldstrasse’ye saparsanız burada Freitag Binası’nı göreceksiniz. Macera, 1993 yılında grafik tasarımcı Freitag kardeşlerin tasarımları bisiklete binerken ıslanmasın diye kamyon brandasından tasarladıkları postacı çantası ile başlıyor. Şimdilerde Freitag eski brandaların ve emniyet kemerlerinin yeniden kullanılmasıyla çanta üretiyor. Geroldstrasse’deki bu dükkanın tasarımı oldukça ilginç, yapımı için izin almak ve çevre halkını ikna etmek bayağı zaman almış olsa da, şimdi şehrin en değişik mimari projeleri arasında başı çekiyor.
Trenden inip Bahnhofstrasse’yi kesen caddelerden biri olan Schützengasse’deki otelim Town House’a yürüyerek dört dakikada ulaşıyorum. Check-in işlemleri biter bitmez kendimi Zürih sokaklarında buluyorum. Önce şehri kuzeyden güneye kesen Bahnhofstrasse’de yürüyorum. Credit Suisse, UPS gibi İsviçre bankaları ve finans kuruluşlarının ve Louis Vuitton, Hermes, Dior, Chanel gibi dünyaca ünlü lüks markaların vitrinlerinin önünden hızlıca geçiyorum. Caddenin ortasında, köşede İsviçre’nin dünyaca ünlü çikolatacası Sprüngli’nin bulunduğu, Zürih’in en pahalı meydanı olarak bilinen Paradeplatz’ta iki dakika mola veriyorum. İçeriye girip bence makaronun küçüğü olan ama İsviçrelilerin ‘luxemburgerli’ dediği tatlılardan alıyorum. Bu sene 130’uncu yılını kutlayan Zürih’in ve hatta İsviçre’nin en büyük oyuncakçısı Franz Carl Weber’in Bahnhofstrasse üzerindeki mağazasının harika okuyuncaklardan oluşan vitrinine gözüm takılıyor.
Zürh'te bir cumartesi günü
İstanbul’dan Zürih’e uçakla yaklaşık dört saat yolculuk yaptıktan sonra ulaşıyorum. Uçaktan iner inmez 2.60 İsviçre Frangı (CHF) ödeyerek trene biniyorum. Zürih’in 1871 yılında inşa edilmiş Neo-Rönesans tarzı tren istasyonu Bahnhof, şehrin tam merkezinde konumlanmış. İstasyonun kapıları Zürih’in lüks markalarının ve restoranların yer aldığı en pahalı caddesi Bahnhofstrasse’ye açılıyor.
Zürih’te yeme-içme üzerine
Industrie-Quarter bölgesinde yer alan Les Halles, organik ürünler satan bir market ve yanındaki kafeden oluşuyor. İçeride müşterilerin birlikte oturduğu uzun masalar, langırt köşesi ve ufak bir bar bulunuyor. Bir tarafı ‘tea room’ bir tarafı restoran olarak faaliyette Maison Blunt’un. Öğle saatlerinde gittiğinizde yer bulmak biraz zor oluyor. Fas mutfağı sunuyor, kuskus, humus ve meze mönüsünün önde gelenlerinden... Spheres ise masalarda bilgisayarlar ve kitaplar bulunan, ön tarafı ve üst katı kafe, arka kısmı ise kitapçı olan şirin bir mekan. Uzun yürüyüş sonrası mola vermek için ideal. Eğer tipik bir İsviçre restoranı arıyorsanız adres; Zeughauskeller olmalı. 1487’den beri hizmet veren bu mekanda röşti (tavada hazırlanan patates yemeği) ve sosis başta olmak üzere İsviçre mutfağına dair ne isterseniz tadabilirsiniz. Limmatquai üzerindeki Bianchi öğle yemeği molası ya da akşam yemeği öncesi bir aperitif için güzel bir mekan tercihi olabilir.
Cenevre’de yeme-içme üzerine
Cafe de Bourg-de-Four tam bir mahalle restoranı. Chez Ma Cousine’in mönüsünde sadece tavuk var. Rue de Rive üzerindeki Martel, şehrin en eski pastanelerinden biri. 1818’den beri hizmet veriyor ve önünden geçerken sadece vitrini değil, içeriden gelen kokular da insanın aklını başından alıyor. Öğle yemeği ya da bir çay molası için Londra konseptli bir ‘tea room’ olan La Théiere Qui Rit’i tavsiye ederim. Halles de Rive, içinde şarküteri, peynir, deniz ürünleri, et, sebze-meyve satan stantlar olan bir kapalı pazar. Köşede bistro, yemek yiyebileceğiniz 1-2 masa mevcut. Brunch için Carouge’daki Cheval Blanc, İtalyan mutfağı istiyorsanız Da Paolo, Brezilya usulü et denemek isterseniz de Churrascaria Gaucho seçenekler arasında. İsviçre’de fondünün adresi belli; peynirlisinden şampanyalısına Bon Vin’de. Rue de Versonnex’de bulunan fondücü genelde Cenevrelilerin gittiği bir başka seçenek.
İstanbul’da henüz yok diye hayıflandığım bir şeydir seyahat kitapçısı. Rindermarkt 20 numaradaki Travel Book Shop, seyahat kitapları ve haritalarıyla ilgimi çekti. Friends of Carlotta ise, eğlenceli tasarımlar yapan İsviçreli takı sanatçılarının ürünlerini adeta bir galeri gibi sergiliyor. Neumarkt 22 numarada yer alan bu dükkanın dekorasyonu satılan yüzükler ve kolyeler kadar ilgi çekici. Eğer ev-dekorasyon ürünlerine, kırtasiye malzemelerine, mumlara, yastıklara, farklı kumaşlarla kaplı askılara meraklıysanız 21 numaradaki Antares’te benim gibi uzun zaman geçirebilirsiniz.
Zürih’te ulaşım
Zürih Avrupa genelinde toplu taşımanın en gelişmiş olduğu şehirlerden biri. En kısa mesafe için tramvaya 2.60 CHF, daha uzak bir mesafe için ise 4.10 CHF ödüyorsunuz. Zürih’ten İsviçre’nin her yerine trenle ulaşmak mümkün. 40 dakikada, 31.00 CHF ödeyerek Basel’e, 50 dakikada 23 CHF ödeyerek Luzern’e, yaklaşık üç saatte de 82 CHF ödeyerek Cenevre’ye gidebilirsiniz.
Cenevre'de bir pazar günü
Zürih’ten Cenevre’ye trenle gidiyorum. Cenevre’ye varır varmaz bavulumu tren istasyonuna yürüyerek üç dakikalık mesafede bulunan otelim Cristal Fassbind’e bırakıp şehri keşfetmeye çıkıyorum. Bu arada unutmadan söyleyeyim, Cenevre’de otelde konakladığınız sürece şehir içi toplu taşıma bedava. Otel size bir kart veriyor, onunla otobüse, tramvaya, trene ücretsiz binebiliyorsunuz. Otelden çıkıyorum, Rue du Mont-Blanc ve Pont du Mont Blanc’i geçip eski şehir tarafına doğru yürüyorum. Cenevre’de tüm evlerin Fransız tarzı küçük birer balkonu var. Place des Eaux-Vives meydanınan geçtikten sonra eski şehir tarafına doğru gitmeye karar veriyorum. İlk durağım Cenevre’nin en eski evi, Maison Tavel. Gotik mimari örneği olan evin en eski kayıtları 1303 yılına kadar gidiyor. En alt katında geçici sergiler düzenlenirken evin 12 odasında da o zamanın yaşam tarzına dair örnekler görmek mümkün. St. Pierre Katedrali Cenevre’nin en görkemli yapılarından. Koronun oturduğu bölüm, St. Adrew’ın vitrayları, Calvin’in sandalyesi, Macchabées Şapeli görülmeye değer.
Cenevre’de alışveriş
12 numaralı otobüse binerek 15 dakika sonra kendimi zaman tünelinde 50-60 yıl geriye gitmiş olarak buluyorum. Geldiğim yer Carouge. Yan yana sıralanmış renk renk evler bende Doğu Londra’da, Commercial Road’ta ya da Nothing Hill Portobello’daymışım hissini yaratıyor. Chris Murner’in değişik çanta tasarımlarını görmek isterseniz Carouge’da Rue Ancienne 43 numaraya uğramalısınız. Tasarım dekorasyon ürünlerine meraklıysanız Rondrouge’a gitmelisiniz. Momiji Baby&Kids isimli dükkanda çok sayıda rengarenk seçenek sizi bekliyor. La Libellule Papiers&Co’da birbirinden güzel kırtasiye ürünleri satılıyor. Atelier 5’te el yapımı birbirinden güzel takılar bulabilirsiniz. L’échappée Belle ise, kırtasiye ve dekorasyon eşyaları sevenler için.Zürih’in yeni tasarım ve sanat bölgesi olarak adlandırılan beşinci bölgenin merkezinde, tren raylarının hemen altında kurulan Im Viadukt, Zürih’in ilk konsept alışveriş merkezi olarak kabul ediliyor. Bahnhof’tan 13, 14 ya da 17 numaralı tramvaya binerek yaklaşık 12 dakikada Im Viadukt’e varıyorum. ‘Moda burada yaratılır’ sloganıyla sezon trendlerini takip etmeksizin bambaşka bir koleksiyon sunan BIG; çaydanlıktan şarap açacağına, mikserden peynir bıçağına her türlü mutfak eşyasının tasarımcı elinden çıkmış versiyonlarını satan Sibler; İsviçreli ödüllü tasarımcı Elena Zenero’nun filmlerden ve şarkılardan esinlenerek hazırladığı tasarımlarını satışa sunduğu Goya; deri çantalar, cüzdanlar, ajandalar, defterler dışında ayakkabı, saat, şal gibi farklı parçalar bulabileceğiniz Komplementair Accesories; kadın-erkek kıyafet ve aksesuarları satan Kitchener Plus; doğal malzeme, tasarım ve enerji tasarrufu kelimelerini müzik ile yan yana getirerek retro görünümlü radyolar ve iPhone/iPod müzik dinleme aparatları satan Klangwandel en beğendiğim dükkanlar.
İçeride fotoğraf çekmeye izin yok. Kiliseden çıktıktan sonra Modern ve Çağdaş Sanat Müzesi: MAMCO’yu geziyorum. MAMCO’dan çıkıp sağa doğru yürümeye devam ederseniz hemen ilk sağda Centre D’Art Contemporain’i göreceksiniz (Modern Sanat Merkezi). Ve unutmayın, pazar günleri şehrin Fransa sınırına doğru yer alan Plaine de Plainpalais isimli parkında yiyecek ve giyecek pazarı kuruluyor. Şehir merkezine dönerken Cenevre Üniversitesi’nin parkının yanından geçiyorum (Bastions Park). Parkın hemen arkasında Reformation Wall (Reformcuların duvarı) olarak bilinen heykeller yer alıyor. Duvarın tam ortasında akımın dört büyük öncüsü Guillaume Farel, Jean Calvin, Théodore de Bèze ve John Knox’un heykelleri var.
Çikolatanın memleketi
İsviçre değişik çikolataları tadabileceğiniz en güzel ülkelerden biri. Zürih’te bir çikolata turuna katılınca öğrendim ki sütlü çikolatanın mucidi Daniel Peter isimli bir İsviçreliymiş. Daniel Peter Henri Nestlé ile birlikte 1879’da Nestlé’nin temellerini atmış. Zürih’te ülkenin her yanında satılan sütlü çikolataya alternatif sadece bitter çikolata satan küçük bir dükkan var; Truffle. Sahibi Elisabetta’nın her bir ürünü özenle seçtiği bu küçük dükkanda çeşitli ülkelerden gelen kakao çekirdeklerinden yapılmış farklı tatlarda bitter çikolata bulmak mümkün. Bunun yanında çikolatalı fondü yapmak için mutfak aksesuarları, renkli peçeteler, çay bardakları da satılıyor burada. Péclard ise Zürih’in en eski ve en güzel pastanelerinden. İçeri adım atar atmaz fırından yeni çıkmış keklerin, el yapımı pastaların ve kurabiyelerin kokusuna teslim oluyor, aç olmasanız bile sipariş veriyorsunuz. Aman dikkat kendinizi kaybedebilirsiniz!
Şehirde görülecek yerler
• 1933 yılında yapılmış Museum für Gestaltung (Modern Sanat Müzesi) düz çatısı, L şeklindeki yapısı ile o zaman mimarları Adolf Steger ve Karl Egender’in çok tepki almasını sağlamış olsa da bugün İsviçre’nin en önemli modern mimari yapılarından biri olarak kabul ediliyor. Müzenin galeri kısmında şu anda Swarz Weiss’in ‘Design Der GegenSatze’ isimli sergisi var. Ana sergi salonunda ise İsviçre Grafik Sanatı’nın 100. Yıl sergisi mevcut. Sergiyi 3 Haziran’a kadar ziyaret edebilirsiniz.
• Eğer galeri gezmeyi seviyorsanız işte size birkaç öneri: Hauser&Wirth (Albisriederstrasse 199a), Katz Contemporary (Talstrasse 83), Galerie Mark Müller (Haferstrasse 44), Galerie Lelong Zürich (Ramistrasse 7) ve Mai 36 Galerie (Ramistrasse 37) öne çıkanlar arasında... Galerilerin açılış saatleri 10.00- 12.00 arasında değişiyor, gitmeden kontrol etmekte fayda var.
• St. Peter Kilisesi’nin diğer kiliselerden en büyük farkı saat kulesi. Çevresi 8.7 metre olan saat, Avrupa’nın en büyük saati olarak kabul ediliyor. Şehrin neresine giderseniz gidin saati merak ettiğinizde kuleye bakmanız yeterli!
• Limmat Nehri’nin kıyısına konumlanmış Grossmünster Roman- Gotik mimarinin şehirdeki en güzel örneği. Kulelerin tepesine çıkılınca şehrin manzarası inanılmaz görünüyor.
Viadukt’te alışveriş sonrası içinde şarküteriler, peynirciler, sebze-meyve satan tezgahlar, şarap satan dükkanlar olan kapalı pazar Markethalle’de bir çay molası veriyorum. Viadukt’ten çıktıktan sonra hemen yanındaki Geroldstrasse’ye saparsanız burada Freitag Binası’nı göreceksiniz. Macera, 1993 yılında grafik tasarımcı Freitag kardeşlerin tasarımları bisiklete binerken ıslanmasın diye kamyon brandasından tasarladıkları postacı çantası ile başlıyor. Şimdilerde Freitag eski brandaların ve emniyet kemerlerinin yeniden kullanılmasıyla çanta üretiyor. Geroldstrasse’deki bu dükkanın tasarımı oldukça ilginç, yapımı için izin almak ve çevre halkını ikna etmek bayağı zaman almış olsa da, şimdi şehrin en değişik mimari projeleri arasında başı çekiyor.
Trenden inip Bahnhofstrasse’yi kesen caddelerden biri olan Schützengasse’deki otelim Town House’a yürüyerek dört dakikada ulaşıyorum. Check-in işlemleri biter bitmez kendimi Zürih sokaklarında buluyorum. Önce şehri kuzeyden güneye kesen Bahnhofstrasse’de yürüyorum. Credit Suisse, UPS gibi İsviçre bankaları ve finans kuruluşlarının ve Louis Vuitton, Hermes, Dior, Chanel gibi dünyaca ünlü lüks markaların vitrinlerinin önünden hızlıca geçiyorum. Caddenin ortasında, köşede İsviçre’nin dünyaca ünlü çikolatacası Sprüngli’nin bulunduğu, Zürih’in en pahalı meydanı olarak bilinen Paradeplatz’ta iki dakika mola veriyorum. İçeriye girip bence makaronun küçüğü olan ama İsviçrelilerin ‘luxemburgerli’ dediği tatlılardan alıyorum. Bu sene 130’uncu yılını kutlayan Zürih’in ve hatta İsviçre’nin en büyük oyuncakçısı Franz Carl Weber’in Bahnhofstrasse üzerindeki mağazasının harika okuyuncaklardan oluşan vitrinine gözüm takılıyor.
Zürh'te bir cumartesi günü
İstanbul’dan Zürih’e uçakla yaklaşık dört saat yolculuk yaptıktan sonra ulaşıyorum. Uçaktan iner inmez 2.60 İsviçre Frangı (CHF) ödeyerek trene biniyorum. Zürih’in 1871 yılında inşa edilmiş Neo-Rönesans tarzı tren istasyonu Bahnhof, şehrin tam merkezinde konumlanmış. İstasyonun kapıları Zürih’in lüks markalarının ve restoranların yer aldığı en pahalı caddesi Bahnhofstrasse’ye açılıyor.
Zürih’te yeme-içme üzerine
Industrie-Quarter bölgesinde yer alan Les Halles, organik ürünler satan bir market ve yanındaki kafeden oluşuyor. İçeride müşterilerin birlikte oturduğu uzun masalar, langırt köşesi ve ufak bir bar bulunuyor. Bir tarafı ‘tea room’ bir tarafı restoran olarak faaliyette Maison Blunt’un. Öğle saatlerinde gittiğinizde yer bulmak biraz zor oluyor. Fas mutfağı sunuyor, kuskus, humus ve meze mönüsünün önde gelenlerinden... Spheres ise masalarda bilgisayarlar ve kitaplar bulunan, ön tarafı ve üst katı kafe, arka kısmı ise kitapçı olan şirin bir mekan. Uzun yürüyüş sonrası mola vermek için ideal. Eğer tipik bir İsviçre restoranı arıyorsanız adres; Zeughauskeller olmalı. 1487’den beri hizmet veren bu mekanda röşti (tavada hazırlanan patates yemeği) ve sosis başta olmak üzere İsviçre mutfağına dair ne isterseniz tadabilirsiniz. Limmatquai üzerindeki Bianchi öğle yemeği molası ya da akşam yemeği öncesi bir aperitif için güzel bir mekan tercihi olabilir.
Cenevre’de yeme-içme üzerine
Cafe de Bourg-de-Four tam bir mahalle restoranı. Chez Ma Cousine’in mönüsünde sadece tavuk var. Rue de Rive üzerindeki Martel, şehrin en eski pastanelerinden biri. 1818’den beri hizmet veriyor ve önünden geçerken sadece vitrini değil, içeriden gelen kokular da insanın aklını başından alıyor. Öğle yemeği ya da bir çay molası için Londra konseptli bir ‘tea room’ olan La Théiere Qui Rit’i tavsiye ederim. Halles de Rive, içinde şarküteri, peynir, deniz ürünleri, et, sebze-meyve satan stantlar olan bir kapalı pazar. Köşede bistro, yemek yiyebileceğiniz 1-2 masa mevcut. Brunch için Carouge’daki Cheval Blanc, İtalyan mutfağı istiyorsanız Da Paolo, Brezilya usulü et denemek isterseniz de Churrascaria Gaucho seçenekler arasında. İsviçre’de fondünün adresi belli; peynirlisinden şampanyalısına Bon Vin’de. Rue de Versonnex’de bulunan fondücü genelde Cenevrelilerin gittiği bir başka seçenek.