İtalya'nın serseri çocuğu: Napoli
İtalya’yı bir görenin bir daha unutamaması, her şehrini gezmek için büyük bir açlık duyması boşuna değil. Hem çok tanıdık hem de aynı anda yabancı hissettirebilen bu ülkenin, görülmesi gereken şehirlerinden biri de Napoli. Güney İtalya’nın başkenti olarak kabul edilen şehir, aykırı ruhuyla insanı aylaklığa davet ediyor.
Kısa Kısa
• İtalya’nın nüfus yoğunluğu açısından Napoli, Roma ve Milano’dan sonra üçüncü büyük şehri.
• İtalyan bayrağı, Fransız İmparatoru Napolyon tarafından tasarlanmış. Yeşilin doğayı, beyazın Alpler’deki karı, kırmızının ise İtalyan Bağımsızlık Savaşı’nda akan kanı temsil ettiği söylense de fesleğen, mozzarella ve domates üçlüsünün kol kola girdiği renktir İtalyan bayrağı.
• Bölgede bir Latin dili olan Napolice konuşuluyor.
• Campania, İtalya’nın güney bölgesinde kısmi özerklik verilmiş bir bölge. Napoli de bölgeye dahil olan beş şehirden biri. UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde.
• Bölgeye ‘mezzogiorno’ yani ‘öğle güneşinin ülkesi’ deniyor.
Akılda kalanlar
• Emniyet kemeri takma alışkanlığı olmayan yerli halk, polise yakalanmamak için emniyet kemeri baskılı tişörtler üretmiş. Hal böyle olunca, kemer takmak yerine bu tişörtleri giyiyorlar.
• Bisiklet kültürünün önemini kendine vizyon edinen Napolililer, 15 bin bisikletseverin katılımıyla her yıl düzenli bisiklet festivali düzenliyor.
• Çamaşır festivali yapılsaydı, burası Napoli olurdu. Dar sokaklara gerilen iplerde dalgalanan çamaşırların görüntüsü Napoli’nin renkli yüzü.
• Futbol ve Maradona bu şehir için her şey demek. İtalya’nın en başarılı futbol takımlarından SSC Napoli, Diego Maradona önderliğinde 1989-90 sezonunda UEFA Kupası’nı müzesine götürmüş.
Yapmadan dönmeyin!
• Şehrin kalbinin attığı Plebiscito Meydanı’nda kalabalığa karışmak size de iyi gelecek, çok keyifli...
• Şehir manzarasını izlemek için Parco Virgiliano tepesine tırmanın ve güneşi batırmadan dönmeyin.
• Vezüv’lü bir Napoli fotoğrafı çeZaman ayırmaktan pişmanlık duymayacağınız rotalar
Castel Nuovo
1279 yılında Angevinler’e yaptırılan görkemli kale, şehrin en çarpıcı simgelerinden. Kale içinde; 14’üncü ve 15’inci yüzyıllara ait heykeller, freskler, mozaikler ve tabloları görebilirken, hapishane, araf şapeli, bronz kapı da mutlaka görmeniz gerekenler arasında.
Castel dell’Ovo
Normanlar tarafından 1154’te yapılan Orta Çağ kalesi, küçük bir adacığın üzerine oturmuş. Eski adının yumurta kalesi olduğunu öğrendiğimde ilişki kuramamıştım ancak, rivayete göre, kalenin içinde kimsenin bilmediği bir yerde saklanan yumurtaymış kaleyi ayakta tutan. Olur da bir gün yumurta kırılırsa kale yıkılacak, arka arkaya yaşanacak doğal felaketlerle Napoli şehri de ortadan kalkacakmış. Görmeye değer!
Galeri Umberto
18’inci yüzyılın ortalarında klasik üslubu canlandırmayı amaçlayan Neoklasik mimari hareketiyle oluşmuş Galeria Umberto, şu anda bir alışveriş merkezi olarak hizmet veriyor. 16 metal kaburgadan oluşmuş yüksek ve geniş kubbenin altında kendinizi en güzel mağazalara atacaksınız.
Milli Arkeoloji Müzesi
Aydınlatıcı bir deneyim için mutlaka listenin başına koyacağınız bir yer daha. 16’ncı yüzyılda askeri kışla olarak kullanılan Milli Arkeoloji Müzesi, dünyanın en önemli müzelerinden biri. Müzenin koleksiyonunda, iki bin yıl önce patlayan Vezüv Yanardağı etrafından çıkarılan resimler, mozaikler, heykeller, kap kacaklar, ne varsa tüm orijinalliğiyle burada.
Teatro San Carlo Opera Binası
Dünyanın en seçili opera binaları arasına girmeyi başarmış San Carlo Opera Binası, 1737 yılında halka açılmış ve birçok tanınmış operacının kariyerinin burada başlamasına da neden olmuş. Halk, “Milano’da La Scala varsa, bizde de San Carlo var” diye de övünüyor hatta. Yapı, UNESCO Dünya Kültür Mirasları Listesi’ne girmeyi başarmış bile.
Ne yenir ne içilir?
Eğer bir şehrin ruhunu yakalamak istiyorsanız ara sokaklarındaki yerli işletmelere dalın. İspanyol mahallesinin canlılığı içinde yer alan Cammarota Spritz fazlaca folklorik. Aperitif içkileri tatmak ve sohbet için işletmecisi Armando sizi bekliyor olacak. İtalyan ev yemeklerinin en güzel rotası ise Pescheria di Napoli.
Pizzanın ana vatanı
Pizza, yüzyıllar boyunca yoksul İtalyan halkının vazgeçilmez tadı olmuş. Napolili fırıncıların ince hamurun üzerine birtakım malzemeler ekleyerek pişirdikleri bu yiyecek, zamanla soyluların da ilgisini çekmiş ve geniş kitlelere kadar yayılmış. 19’uncu yüzyıl döneminin kraliçesi Margherita’yı onurlandıracak bir yemek yapmakla görevlendirilen aşçı Esposito, yaptığı birçok yemek arasından İtalyan bayrağının renklerini yansıtan pizzayı seçen Kraliçe Margherita şerefine pizzaya ‘Margherita’ adını vermiş. Gerçek Napoli pizzası tadabileceğiniz adresler; Sorbillo, Presidente ve dünya basınının ‘pizzanın kutsal tapınağı’ olarak tarif ettiği Pizzeria da Michele, 1870 yılından bu yana aynı lezzeti korumanın sırrını geleneksel yöntemler ve doğal malzemeler kullanarak yaptıklarını açıklıyor.
Sadece pizza mı!
Güney İtalya’ya özgü limon likörü Limonçello, Sorrento’nun oval limon kabuklarıyla yapılıyor. Son zamanlarda tüm dünyada popüler bir tat haline gelen egzotik içeceğin, Melonçello (kavun) Fragonçello (çilek) aromalı çeşitleri de tatmaya değer. Adını mafya babasından alan romlu baba tatlısı da pek şahane!
Yazı: Müjde Taşçıoğlu
Yabancı alemler içinde kendimi bulduğumda, kafamın içinde sanki şimşek çakıverir. O sarsılmayla kendine gelen ben, daha tadan, daha gören, daha hisseden biri olmuştur artık. ‘Daha’ların daha da lezzetleşebileceğine inandığım Akdeniz’in en güzel liman şehirlerinden birinde, Napoli’de gözlerimi açıyorum... Halikarnas Balıkçısı’nın ‘İnsanoğlunun Akdeniz’den başka anasının kucağındaki kadar rahat olduğu yer var mıdır?’ sözü geliyor aklıma. Tüm sıcaklığıyla ışıl ışıl ışıldayan Napoli, işte tam da böyle bir yer. Öyle tanıdık, öyle ruha dokunan… İstanbul’a çok benziyor aslında; keşmekeş, karakteristik, tutku dolu, huzursuz, her tattan, her milletten insanın yaşadığı, şahane, enerji dolu bir şehir. Uçakla İstanbul’dan Napoli’ye iki saat 15 dakikada ulaştım. Ben her şehrin tarihini merak ederim. Yine işe önce tarihinden başlayalım. Napoli Krallığı’na başkentlik yapmış şehre, 2800 yıl önce ilk yerleşen Yunanlılar olmuş. İzleyen yüzyıllarda ise, Normanlar, Fransızlar, İspanyollar ve Hohenstaufen hanedanı gibi yabancı işgalcilerin iştahını kabartmış. Yunanlıların ‘Neapolis’ yani ‘yeni şehir’ adıyla kurduğu, Romalıların geliştirdiği şehir, yüzyıllarca yoksulluğun, suçun ve işsizliğin en fazla hissedildiği yerlerden olmuş aslına bakarsanız. Anlayacağınız mafyasıyla ünlenmiş şehrin Sicilya’dan geri kalır yanı yok. Yine de o kargaşa, düzensizlik ve kalabalığa rağmen her şeyi bir arada tutmayı ve korumayı başarmış. Şehrin bir yanında Vezüv Yanardağı boy gösterirken, bakir kalmış cennet adaları Ischi, Capri ve Procide ile de yüz yüze geleceksiniz. İtalya’nın güneyini ayrı bir yere konumlayan şehirde, korunmuş tarihi zenginlik, sanat ve mimari üst seviyede.
• İtalya’nın nüfus yoğunluğu açısından Napoli, Roma ve Milano’dan sonra üçüncü büyük şehri.
• İtalyan bayrağı, Fransız İmparatoru Napolyon tarafından tasarlanmış. Yeşilin doğayı, beyazın Alpler’deki karı, kırmızının ise İtalyan Bağımsızlık Savaşı’nda akan kanı temsil ettiği söylense de fesleğen, mozzarella ve domates üçlüsünün kol kola girdiği renktir İtalyan bayrağı.
• Bölgede bir Latin dili olan Napolice konuşuluyor.
• Campania, İtalya’nın güney bölgesinde kısmi özerklik verilmiş bir bölge. Napoli de bölgeye dahil olan beş şehirden biri. UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde.
• Bölgeye ‘mezzogiorno’ yani ‘öğle güneşinin ülkesi’ deniyor.
Akılda kalanlar
• Emniyet kemeri takma alışkanlığı olmayan yerli halk, polise yakalanmamak için emniyet kemeri baskılı tişörtler üretmiş. Hal böyle olunca, kemer takmak yerine bu tişörtleri giyiyorlar.
• Bisiklet kültürünün önemini kendine vizyon edinen Napolililer, 15 bin bisikletseverin katılımıyla her yıl düzenli bisiklet festivali düzenliyor.
• Çamaşır festivali yapılsaydı, burası Napoli olurdu. Dar sokaklara gerilen iplerde dalgalanan çamaşırların görüntüsü Napoli’nin renkli yüzü.
• Futbol ve Maradona bu şehir için her şey demek. İtalya’nın en başarılı futbol takımlarından SSC Napoli, Diego Maradona önderliğinde 1989-90 sezonunda UEFA Kupası’nı müzesine götürmüş.
Yapmadan dönmeyin!
• Şehrin kalbinin attığı Plebiscito Meydanı’nda kalabalığa karışmak size de iyi gelecek, çok keyifli...
• Şehir manzarasını izlemek için Parco Virgiliano tepesine tırmanın ve güneşi batırmadan dönmeyin.
• Vezüv’lü bir Napoli fotoğrafı çeZaman ayırmaktan pişmanlık duymayacağınız rotalar
Castel Nuovo
1279 yılında Angevinler’e yaptırılan görkemli kale, şehrin en çarpıcı simgelerinden. Kale içinde; 14’üncü ve 15’inci yüzyıllara ait heykeller, freskler, mozaikler ve tabloları görebilirken, hapishane, araf şapeli, bronz kapı da mutlaka görmeniz gerekenler arasında.
Castel dell’Ovo
Normanlar tarafından 1154’te yapılan Orta Çağ kalesi, küçük bir adacığın üzerine oturmuş. Eski adının yumurta kalesi olduğunu öğrendiğimde ilişki kuramamıştım ancak, rivayete göre, kalenin içinde kimsenin bilmediği bir yerde saklanan yumurtaymış kaleyi ayakta tutan. Olur da bir gün yumurta kırılırsa kale yıkılacak, arka arkaya yaşanacak doğal felaketlerle Napoli şehri de ortadan kalkacakmış. Görmeye değer!
Galeri Umberto
18’inci yüzyılın ortalarında klasik üslubu canlandırmayı amaçlayan Neoklasik mimari hareketiyle oluşmuş Galeria Umberto, şu anda bir alışveriş merkezi olarak hizmet veriyor. 16 metal kaburgadan oluşmuş yüksek ve geniş kubbenin altında kendinizi en güzel mağazalara atacaksınız.
Milli Arkeoloji Müzesi
Aydınlatıcı bir deneyim için mutlaka listenin başına koyacağınız bir yer daha. 16’ncı yüzyılda askeri kışla olarak kullanılan Milli Arkeoloji Müzesi, dünyanın en önemli müzelerinden biri. Müzenin koleksiyonunda, iki bin yıl önce patlayan Vezüv Yanardağı etrafından çıkarılan resimler, mozaikler, heykeller, kap kacaklar, ne varsa tüm orijinalliğiyle burada.
Teatro San Carlo Opera Binası
Dünyanın en seçili opera binaları arasına girmeyi başarmış San Carlo Opera Binası, 1737 yılında halka açılmış ve birçok tanınmış operacının kariyerinin burada başlamasına da neden olmuş. Halk, “Milano’da La Scala varsa, bizde de San Carlo var” diye de övünüyor hatta. Yapı, UNESCO Dünya Kültür Mirasları Listesi’ne girmeyi başarmış bile.
Ne yenir ne içilir?
Eğer bir şehrin ruhunu yakalamak istiyorsanız ara sokaklarındaki yerli işletmelere dalın. İspanyol mahallesinin canlılığı içinde yer alan Cammarota Spritz fazlaca folklorik. Aperitif içkileri tatmak ve sohbet için işletmecisi Armando sizi bekliyor olacak. İtalyan ev yemeklerinin en güzel rotası ise Pescheria di Napoli.
Pizzanın ana vatanı
Pizza, yüzyıllar boyunca yoksul İtalyan halkının vazgeçilmez tadı olmuş. Napolili fırıncıların ince hamurun üzerine birtakım malzemeler ekleyerek pişirdikleri bu yiyecek, zamanla soyluların da ilgisini çekmiş ve geniş kitlelere kadar yayılmış. 19’uncu yüzyıl döneminin kraliçesi Margherita’yı onurlandıracak bir yemek yapmakla görevlendirilen aşçı Esposito, yaptığı birçok yemek arasından İtalyan bayrağının renklerini yansıtan pizzayı seçen Kraliçe Margherita şerefine pizzaya ‘Margherita’ adını vermiş. Gerçek Napoli pizzası tadabileceğiniz adresler; Sorbillo, Presidente ve dünya basınının ‘pizzanın kutsal tapınağı’ olarak tarif ettiği Pizzeria da Michele, 1870 yılından bu yana aynı lezzeti korumanın sırrını geleneksel yöntemler ve doğal malzemeler kullanarak yaptıklarını açıklıyor.
Sadece pizza mı!
Güney İtalya’ya özgü limon likörü Limonçello, Sorrento’nun oval limon kabuklarıyla yapılıyor. Son zamanlarda tüm dünyada popüler bir tat haline gelen egzotik içeceğin, Melonçello (kavun) Fragonçello (çilek) aromalı çeşitleri de tatmaya değer. Adını mafya babasından alan romlu baba tatlısı da pek şahane!
Yazı: Müjde Taşçıoğlu
Yabancı alemler içinde kendimi bulduğumda, kafamın içinde sanki şimşek çakıverir. O sarsılmayla kendine gelen ben, daha tadan, daha gören, daha hisseden biri olmuştur artık. ‘Daha’ların daha da lezzetleşebileceğine inandığım Akdeniz’in en güzel liman şehirlerinden birinde, Napoli’de gözlerimi açıyorum... Halikarnas Balıkçısı’nın ‘İnsanoğlunun Akdeniz’den başka anasının kucağındaki kadar rahat olduğu yer var mıdır?’ sözü geliyor aklıma. Tüm sıcaklığıyla ışıl ışıl ışıldayan Napoli, işte tam da böyle bir yer. Öyle tanıdık, öyle ruha dokunan… İstanbul’a çok benziyor aslında; keşmekeş, karakteristik, tutku dolu, huzursuz, her tattan, her milletten insanın yaşadığı, şahane, enerji dolu bir şehir. Uçakla İstanbul’dan Napoli’ye iki saat 15 dakikada ulaştım. Ben her şehrin tarihini merak ederim. Yine işe önce tarihinden başlayalım. Napoli Krallığı’na başkentlik yapmış şehre, 2800 yıl önce ilk yerleşen Yunanlılar olmuş. İzleyen yüzyıllarda ise, Normanlar, Fransızlar, İspanyollar ve Hohenstaufen hanedanı gibi yabancı işgalcilerin iştahını kabartmış. Yunanlıların ‘Neapolis’ yani ‘yeni şehir’ adıyla kurduğu, Romalıların geliştirdiği şehir, yüzyıllarca yoksulluğun, suçun ve işsizliğin en fazla hissedildiği yerlerden olmuş aslına bakarsanız. Anlayacağınız mafyasıyla ünlenmiş şehrin Sicilya’dan geri kalır yanı yok. Yine de o kargaşa, düzensizlik ve kalabalığa rağmen her şeyi bir arada tutmayı ve korumayı başarmış. Şehrin bir yanında Vezüv Yanardağı boy gösterirken, bakir kalmış cennet adaları Ischi, Capri ve Procide ile de yüz yüze geleceksiniz. İtalya’nın güneyini ayrı bir yere konumlayan şehirde, korunmuş tarihi zenginlik, sanat ve mimari üst seviyede.