Milano'da şu anda ne 'in'?
Bir şehrin nabzını en iyi kim tutabilir?
Sabah uyanır uyanmaz bir
yudumluk espresso… Öğle
yemeğinde fonda Mina’nın
eşsiz yorumları ve bir tabak
penne arrabbiata… Sıcakkanlı
İtalyanlar, sokaklarda bağrış çağrışlar, rengarenk
Vespa’lar, renk renk desen desen ‘Made in Italy’
ayakkabılar… Moda’nın göbeği (ki burada
sıfır bedenin bile hafif balık eti olarak görüldüğü
düşünülecek olursa, o göbeğin yerinde kemikler estiğini
tahmin edebilirsiniz) Milano’da bir gün...
Milano’nun kalp atışlarına bakarsanız, her sezon
yenilenen modaya bağlı olarak renk ve ritim
değiştirdiğine şahit olursunuz. Moda öylesine ön
planda ki, tanıştığınız her on kişiden sekizi ucundan
bucağından modayla uğraşıyor; bu da dev moda
markalarının yanı sıra, bir sürü küçük ama olağanüstü
butiklerin açılmasına olanak sağlıyor. PWP her hafta farklı bir temayla açıyor
kapılarını; davetliler Funeral gecesinde yeniden
doğumu kutluyorlar cenaze kıyafetleriyle; 50’s Night’da
Grease müzikalini yeniden yorumluyor ve Love
Boat’ta yakışıklı gemiciler, güzel deniz kızlarıyla dans
ediyor. İçeri girebilmek, ne açtırmaya söz verdiğiniz
şişe sayısına, ne de kimi tanıdığınıza bakıyor. Trendy
değilseniz, geri çekilin; çünkü kapı elemelerini yapan
Mayday (ki gündüzleri Prada’da çalışıyor) tam bir
coolhunter; kaşlarını kaldırması içeri girmenizin
imkansız olduğunu belirtirken, “Sen ve sen!” seslenişi
sizin kılık kıyafetinizi onayladığını ve içeri girmeye
hak kazandığınızı gösteriyor. İçeriye girdiğinizde
şaşırmayın; evet D&G’nin Stefano ve Domenico’su,
Lady Gaga’nin çılgın stilisti Nicola Formichetti, şov
dünyasının seksi Nina Moric’i karşınızda dans ediyor
olabilir. Her hafta Milano’nun en ünlü iki fotoğrafçısı
Daniele Fragale ve Andrea Sicky tarafından
çekilen fotoğrafl ar Facebook’taki
gruba yerleştiriliyor ve herkesin
birbirini tagleyip, eklemesi sonucunda
geniş bir network ağı oluşuyor. Saat
neredeyse sabahın 05:00’i, sanırım bir
taksi çağırmalı artık...
Saatler 19:00’u vurduğunda, en şık
kıyafetinizi
uzerinize geçirin ki sürüden
ayrılmayın: Louboutin’in
dikenli pump’larını, koca
omuzlu siyah küçük elbisenizi, McQueen clutch’ınızı
eksik etmeyin. Günlerden cumartesi ise
Facebook’tan PWP (Punk Wears Prada)
partisinin temasının ne olduğuna bakın ve
temaya göre kostümünüzü hazırlayın.
Milano’nun şu sıralar en havalı partisinin
cumartesi geceleri Via Santa Tecla’daki
Santa Tecla’da, ünlü İngiliz DJ Natasha
Slater tarafından düzenlenen Punks Wear
Prada olduğundan şüphe edecek olursanız,
önündeki kuyruğa bakın; kuyruğun
neredeyse Napoli’ye kadar devam ettiğini
göreceksiniz!
Givenchy’nin çılgın dikenli kıyafet ve
aksesuarlarından sonra alıp başını giden bu diken
modası, son birkaç aydır Milano’yu salgın bir hastalık
gibi kasıp kavurmaya başladı: Gienchi takma isimli
bir adam, yüzü eskimiş ya da kimbilir kimden yadigar
Converse’lerinizi alıp, 2 gün içinde dikenlerle çevirip
size geri veriyor. Kendisine ya Milano’daki küçük
butikler aracılığıyla ya da Facebook’daki profi linden
(Gienchi Gap) direkt olarak ulaşabilirsiniz. Özellikle
Agyness Deyn’in ayağından çıkarmak bilmediği bu
dikenli Converse’leri, sizi temin ederim ki, her trendy
on
kişiden on ikisinde göreceksiniz. Bu ayakkabıları
genelde ikinci el vintage numaralı gözlükler, bol
boyfriend jean’ler ve 5preview tişörtlerle tamamlıyor
Milanolu
kadınlar. Her kar yağdığında
ortaya çıkan Moncler pofi dik montlar,
böyle cool durumlarda yerini el örgüsü
kalın hırkalara bırakıyor. Elde bir clutch
da olmazsa olmazlar arasında.
Tabii bunların hepsi gündüz gözüyle...
Modayı yakından
takip edenler Corso Como 10’u bilirler. Rivayete göre
Beyonce ve Victoria Beckham, Milano’ya her adım
attığında dükkanı birkaç saatliğine kapatıp ne kadar
Balmain, Prada, Christian Louboutin, Martin Margiela
varsa toplayıp çıkıyorlarmış. Ama asıl maharet
Corso Como 10’daki İstanbul’da da bulabileceğiniz
markaları toplamak değil tabii ki. Asıl yapmanız
gereken, İtalya’daki trendsetter’ların takıntı halinde
her deseninden edindikleri 5preview tişört’lerden
edinmek. Emeli Martennson tarafından tasarlanan bu
tişörtler şu sıralar çok konuşuluyor ve dedikodulara
göre bu desenler yüzünden Chanel kendisinin yakasını
bırakmıyor.
Umarım şeytana uyup da tramvayları
kullanmıyorsunuzdur; unutmayın, Milano’da kilonuzu
koruduğunuz sürece yemeye hakkınız var. Tabanlara
kuvvet; yürüyün. Ee tabi ki Zanotti’nin o muhteşem
Swarovski taşlarla süslü yüksek topuklarında yürümek
imkansız; herkesin ayağındaki o dikenli Converse’leri
merak ettiğinizi görür gibiyim. Sizi seven dikeninize
katlanmalı.