Kadınsan da erkeksen de oku!

Enerjisi yüksek. “Hayatım kendimle çatışarak geçiyor. Bazı günler çok intihara meyilli... Bazılarıysa sebepsiz bir neşe içinde” diyecek kadar cesur. Basın dünyasının yazmaya doyamayan isimlerinden Arzum Uzun’un radarında bu kez, beş kuruşu olmadığı halde sürekli kız kovalayan, tek gecelik ilişkiyi bir yaşam tarzı haline getiren, kendini skorer zanneden ‘Bitli Pileyboy’lar var.

Kadınsan da erkeksen de oku!


Seni tanımlamak için hangi kelimelerin sarf edilmemesini istersin?
Herkes sizi istediği gibi algılar derler. Hayır. Siz kendinizi nasıl yansıtırsanız öyle algılarlar. Kendimi yanlış anlatmışsam, kullanılan yanlış bir tanımlamaya kızmaya hakkım yok...

Yaratıcılığını besleyen en önemli şeyler neler?
Kalp kırıklığı. Kalbim kırıldıkça daha iyi cümleler kurduğumu fark ettim. Kafamda acı butonunun yanında duran bir ilham perisi var sanki. Acı devreye girdiğinde o da devreye giriyor ve cümleler kendiliğinden geliyor. Düşünmeden. Hep oradaymışlar gibi.

Dibe vurduğunda nasıl yüzeye çıkıyorsun?
Çıkamıyorum. Ama yine de gülüyorum. Ağladığım duyulmasın diye kahkaha atıyorum hep. Son iki yıldır hayatım tepetaklak oldu. Onlar olmadan yaşayamayacağıma inandığım şeyleri kaybettim. Ailemin sağlığı ve kendi sağlığım, bir de kedilerim dışında pek bir şeyim kalmadı yani. Ama bakıyorum da... O dipten ‘Nerdesin Aşkım?’ ve ‘Bitli Pileyboy’ çıktı. Bu da bir şey.

Başarı senin için nasıl bir kavram?

Kendinden ödün vermeden yaptıklarınla takdir görmek. İnsanlar sevecek diye inanmadığın bir şeyi yazarak, yaparak dünyanın parasını kazansan, en ünlü olsan, en çok satan, en çok sevilen... Neye yarar? Kendini kandırmış ve sahte bir hayat sürmüş olursun sadece. Yaptığın iş seni ne kadar yansıtıyorsa o kadar başarılısın.

Aynaya baktığında ne görüyorsun?
3.5 yaşında, kızıl saçlı, gözlüklü bir kız çocuğu. Şaka bir yana, ne istemediğimden eminim artık. Ne istediğim hakkında fikirlerim var. Kırılmaya doymayan bir kalbim ve inancım. Neye benzediğimse en son önemsediğim şey. Güzellik cilt derinliğindedir. Çirkinlik kemiklere kadar iner.

Kendinle çatışmalar yaşar mısın?
Hayatım kendimle çatışarak geçiyor. Bazı günler çok intihara meyilli... Bazılarıysa sebepsiz bir neşe içinde. İnsanlar yazarların her şeyi bildiğini sanır. Oysa yazar dediğin, kendi eksiklerini kapatmak için biriktirdiklerini yazar.

Kitabın tanıtım filminde Buğra Gülsoy’dan Berrak Tüzünataç’a 18 ünlü isim kitaptan bölümler okuyor...
Çok sevdiğim arkadaşlarımdan rica ettim. Kırmadılar ve kendi çektikleri videolarla, kitaptan cümleleri seslendirdiler. Bana inandıkları ve güvendikleri için bir kez daha teşekkür ediyorum. Sonucu güzel olduysa, ne mutlu bana.

Ufukta yeni bir proje var mı?

Geçen yıl gelen teklifleri, ‘Bitli Pileyboy’ için reddettim. Bu arada dizilerden şaşırtan oyunculuk teklifleri aldım. Bu yıl bir gece şovu yapmak istiyorum artık. Gelen teklifleri değerlendireceğim. Yazı: Filiz Şeref

Kitap çıkarma sevdasına ilk ne zaman kapıldın?

Orta 1’de okul gazetesini çıkarmaya başladım. Sonra müsamerelerin tiyatro oyunlarını yazmaya. İlk kez orta 2’de bir roman taslağı yazdım. 12 yaşındaydım. Okulda yaşanan eğlenceli minik aşk skandallarından söz ediyordu. Antalya Kaleiçi’nde Antalya’nın en eski ortaokulu olan Atatürk Ortaokulu’na gidiyordum. Pub’ların, kafelerin arasında. Haliyle her gün başka bir aksiyon yaşanırdı. Bu yüzden çocukluk arkadaşlarım, 25 yaşında ilk kitabım yayınlandığında hiç şaşırmadı. Yazmayı beş yaşında öğrendim. O gün bugündür yazıyorum. Başta şiirler, günlükler... Romana dönüşmesi uzun sürmedi. Yapmaktan sıkılmadığım tek şey yazmak.

Yazdıkların kendi hayatından enstanteneler mi barındırıyor daha çok?
Yaşanan her olay, tanıdığım her insan, söylenen her söz, her temas, benim için ham materyal. Onları işleyerek ortaya kitaplar çıkarıyorum. Bu yüzden romanım nerede geçiyorsa, bir süre orada yaşıyorum, sürekli o insanlarla bir arada bulunuyorum. Sağ bileğimde bir dövme var. 29’uncu yaş günümde kendime hediye olarak yaptırdım. ‘Live love and say it well in good sentences’ yani ‘Yaşa, sev ve güzel cümlelerle ifade et’ yazıyor. Aslında sorunun gerçek cevabı bu sanırım. Sen ne kadar acı çektiğini yazarsın, insanlar yazdıklarının içinde kendi günahlarını arar. Ha tabii bir de yazarı öpen kitaba girer. Doğru yerinden doğru şekilde öpmeye dikkat et...

Özellikle aşka ve kadın-erkek ilişkilerine bu kadar eğilmenin bilinçaltındaki yansıması nedir acaba?
‘Bitli Pileyboy’u babaannem ve dedeme ithaf ettim. Dedemin        1988’de ölümüne kadar beni onlar büyüttü. Hayatımda gördüğüm ilk kadın-erkek ilişkisi oydu. Abhaz kökenli dedem müzisyendi ve Rus kökenli babaanneme çok aşıktı. Babaannem içinse dedem sorumsuzun tekiydi. Şimdi bakıyorum da, bütün hayatımı o ikisinin ilişkisi şekillendirmiş galiba. Sürekli müzisyenlerle birlikte olmamın başka bir açıklaması olamaz. Dedem ve babaannemle ilgili şöyle bir sahne var aklımda... Babaannem yatak odasında bir şeyler yapıyor, ben dedemin sırtındayım, dedem ona “Aşkım ne yapıyorsun?” diye sesleniyor, babaannemden cevap, “Ben senin aşkına! Sorumsuz herif!”                     Hala düşününce gülerim.

Yeni kitabında bu kez nedir üzerinde durulması gereken ana fikir?
‘Herkesin birbirinin eskisini giydiği dev bir yetimhaneydi Beyoğlu’ diyoruz bu kez. Ayda adında bir karakterimiz var. Konservatuvarı dereceyle bitirmiş ama kendini okulda tanıştığı ülkenin en ünlü rock yıldızı kocası Tolga’nın kariyerine adamış. 30 yaşını doldurduğu sabah uyanıyor ve 12 yılını verdiği bu ilişkiden sonra kendine ait hiçbir şeyi kalmadığını fark ediyor. Tolga’dan ayrılıyor ve kendine yeni bir hayat kurmaya çalışıyor. Çok iyi bildiğini sandığı vahşi bir ormana tek başına dalıyor. Elindeki tek silahı umursamazlığı ve inancı. Sonunda buluyor ama başına gelmeyen kalmıyor. Bu kitapta evlilik ve bekarlık arasındaki sırat köprüsü, şehirde bekar kadın olmak, ünlüler aleminde aşk ve insan ilişkileri, bilinmeyen yönleriyle ele alınıyor. Dolayısıyla birden fazla ana fikri var. Boşanmak bir organınızı aldırmaya benzer, yaşamaya devam edersiniz ama hep yarım. Hele ki Beyoğlu’ndaysanız! ‘Kedileri, köpekleri, bir de seni sevdim’ demeyi o kadar çok istersiniz ki...

Niye, neden ‘Bitli Pileyboy’?
Beş kuruşun olmadığı halde sürekli kız kovalarsan, tek gecelik ilişkiyi bir yaşam tarzı haline getirirsen, kendini skorer zannedersen ‘Bitli Pileyboy’ olursun. Aynı şey kadınlar için de geçerli.

Niye okuyalım ki bu kitabı biz şimdi?
Ne desem terbiyesizlik olacak. Ben sorayım: Okuduğun her cümlenin beyninde, kalbinde bir yere çarpmasını istiyor musun? Bir sayfada ağlayıp diğerinde kahkaha atmak? Kendini bulmak? Gerçeği öğrenmek istiyor musun? Okuduğun kitap nasıl bitti anlamamak? O zaman oku. Kadınsan da erkeksen de oku. Bence.

Her bir kitabın çıktığında kendini tıpkı doğum yapan anne gibi yenilenmiş hissediyor musun? Ya da nasıl bir haz duyuyor, ne hissediyorsun?
Korkunç bir heyecan. Rahatlama. Merak. Ve bir sonrakinde ne yazacağımı düşünmeye başlıyorum. Hatta bu sefer yeni kitabı yarıladım bile. Bir ay mola verdim ama kışın çıkacak Süper Über serisinin üçüncü kitabı ‘99 Yazı’nı yazıyorum. Yazmayınca boşluğa düşüyorum. Yaşama sebebim yazmak.