Serkan Sarıer'in yeni sergisi Hubris, Pilevneli Dolapdere'de

Sanatçı Serkan Sarıer, yeni sergisi Hubris, Pilevneli Dolapdere’de sanatseverlerle buluşuyor.

Serkan Sarıer'in yeni sergisi Hubris, Pilevneli Dolapdere'de
Elele Online

Elele Online


New York ve Berlin’de çalışmalarını sürdüren sanatçı Serkan Sarıer, 3 Ekim - 9 Kasım 2024 tarihleri arasında İstanbul’da Hubris başlıklı kişisel sergisini sunuyor. Hubris kimlik, aidiyet ve yabancılaşma temalarını araştırarak, toplumda "öteki" olarak konumlanan bireylerin sosyal baskılarla nasıl başa çıktığını konu ediniyor. Kelime anlamıyla “hubris” aşırı kibir veya gurur anlamına gelen, genellikle felakete yol açan bir kavramdır. Ancak Sarıer’in yorumunda, bu terim klasik köklerini aşarak toplumsal normlara karşı direnişin güçlü bir metaforu olarak kullanılır. Formların kendilerine yüklenen beklentilerle nasıl yüzleştiğini ve Sarıer’in kendini ifade etme arayışında yaşadığı yabancılaşma riskini nasıl göze aldığının bir etüd çalışmasıdır.

Serkan Sarıer'in yeni sergisi Hubris, Pilevneli Dolapdere'de - Resim : 1

“Hubris” kelimesinin etimolojik kökenleri Antik Yunan’a dayanır; genellikle kendine aşırı güvenden kaynaklanan küstahlık olarak tanımlanır, özellikle tanrılara karşı işlenen bu tür eylemler ciddi sonuçlarla cezalandırılırdı. İkarus ve Prometheus gibi mitolojik karakterler bu fikri somutlaştıran başlıca figürlerdir; onların sınırları aşma girişimleri trajik sonuçlarla karşılaşmıştır. Ancak Hubris sergisinde Sarıer, bu kavramı geleneksel anlamının ötesine taşıyarak, dışlanmaya karşı verilen bir yanıt olarak yeniden yorumlar. Eserlerinde, meydan okumayı kaderi sorgulayan bir hareketten ziyade, hayatta kalmak için gerekli ve cesur bir eylem olarak ele alır. Etnisite, cinsiyet veya cinsellik gibi kimliklerinin toplumsal normlarla çatıştığı bireyler için bu baskılara direnmek, bir geri kazanım eylemi haline gelir. Sarıer’in eserleri bu bağlamda marjinalleştirilen bireylerin riskleri göze alarak var olma haklarını savunma cesaretini ve direncini kutlar. Hubris’teki her bir eser, kırılganlık ve meydan okuma anlarını yakalayarak, toplumsal normlara meydan okumanın bir kibir eylemi değil, dışlayıcı bir dünyada hayatta kalmanın temel bir unsuru olduğunu derin bir şekilde düşünmeye davet eder.