Yaşlanmak değil, iyi yaş almak
Geçen yıllara inat genç görünmek artık tek başına tatmin etmiyor. Zaman içinde farkındalığı yükselen insanoğlu; bedensel, zihinsel ve ruhsal açıdan tam bir sağlık ve zindelik içinde olmanın önemini keşfetti. İşte bu yaklaşıma “well-aging” yani “iyi yaş alma” deniyor.
Yazı: Ebru Şinik
Bu yazımda hem sizler hem de uzun zamandır merak ettiğimden dolayı kendim için, “Well-Aging” yani “iyi yaş alma”sürecinin hormonlarla ilişkisini araştırmak istedim. Ülkemizde bu konuya hakim isimlerden biri olan Doç. Dr. Gökhan Özışık’ın doğru bilgi kaynağı olduğunu düşünerek kapısını çaldım. Dr. Özışık, dünyadaki son bilimsel gelişmeleri yakından takip ederek, hasta ve danışanlarına bu çerçevede rehberlik eden, vizyoner bir İç Hastalıkları, Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı. Memorial Wellness Merkezi’nin Medikal Direktörlüğü’nü de yürüten Dr. Özışık, burada sağlıklı yaşam danışmanlığı hizmeti de veriyor. İtiraf etmeliyim ki bu röportaj daha çok biz kadınlar için! Östrojen ve tiroid hormonu dengesi neden önemli, kadınları nasıl etkiliyor; stres yönetimini öğrenmek, farkındalığımızı artırmak, mindfulness eğitimi almak menopoz ile neden ilişkili gibi soruların yanıtlarını bu röportajda bulacaksınız.
Vücudumuzdaki biokimyasal değişikliklerin dengede bir beden ve zihin için önemi nedir?
Endokrinoloji, hormon (eski Yunanca’da hormo: harekete geçirmek) üreten iç salgı bezlerinin hastalıkları ile uğraşan bilim dalıdır. Endo, içinde; krino, ayırmak; logos, bilgi anlamına gelir. Fizyolojik süreçlerde rol alan vitamin, mineral ve hormonların optimize edilmesi ile de uğraşır. Birçok hastalıkla ya da belirtinin aslında vücut kimyası, metabolizma ve hormonal dengedeki bozulmanın farklı prezentasyonları olduğu düşünülürse öncelikle bozukluğun nerede olduğunun tespit edilmesinin wellness’a/ wellbeing’e giden yolun önünü açacağı rahatlıkla söylenebilir.
Gerçekten yaşamımızı hormonlarımız mı yönetiyor? Sağlıklı ve sağlıksız olarak belirtilen seçimlerden hormonlarımız ne kadar sorumlu?
Neredeyse tüm canlılarda yaşamı adeta harekete geçiren faktör hormonlardır. Hormonların düşünce ve duyguları, duygu ve düşüncelerin de hormonları etkilediği tartışmasız bir gerçek. Psikonöroendokrinoloji olarak adlandırılan tıp disiplini sadece hormonların değil, bazı vitamin, mineral ve Omega-3 yağ asidi yetersizliğinde seçimlerimiz dahil beyin fonksiyonlarının olumsuz etkilenebileceğini ortaya koymuş durumda...
Mindfulness yani farkındalık çalışmaları temelde otonom sinir sistemi, beyin-nöroplastisitesi ve vagus siniri ile ilgili... Peki endokrinoloji biliminin farkındalık çalışmaları ile ilintisi var mı?
Leptin, insülin, kortizol gibi hormonlarla ilişkili bozuklukların (leptin eksikliği, insülin direnci, böbreküstü bezi kaynaklı stres cevabında kronik artış gibi) merkezi sinir sistemini olumsuz etkilediği, adeta beynin otopilot sistemi olan sempatik ve parasempatik sistem arasındaki dengeyi bozduğu, hatta beynin aşırı kortizol hormonuna maruz kalmasının beyinde hacim azalmasına yol açtığı biliniyor. Bunların tümü nöroplastisite üzerinde olumsuz etkiye sahip.
Erken menopoza girildiği takdirde beden östrojen hormonu salgılamayı bırakır mı? Östrojensiz bir yaşam ne ifade eder?
Aslında doğanın istediği, ürettiği dişilik hormonları menopozdan çok önce azalmaya başlayan yumurtalıkların bu görevini, kısmen de olsa, normal şartlarda böbreküstü bezlerinin devralması ve bu geçiş döneminin kadın için olabildiğince yumuşak ve problemsiz geçmesi. Bunun olabilmesi için de böbreküstü bezlerinin üreteceği östrojen, progesteron, DHEA ve testosteron hormonlarına ihtiyaç var. Şöyle bir düşünün; otomobilinizin kullanma kılavuzunda “kısa mesafelerde ve sık dur- kalklar şeklinde kullanıyorsanız motor yağınızı daha sık değiştirmeniz önerilir” benzeri bir uyarı yazar. Peki, ya insan vücudu? Sadece “kısa süreli (anlık) stresli durumlara” adaptasyon göstermek üzere donatılmış bedenimizi çağımızda kronik (uzun süreli ve kesintisiz) hale gelen gündelik hayatın baskı ve taleplerinin oluşturduğu strese maruz bırakmamız bir bakıma otomobilin motorunu aşırı zorlamaya benzemiyor mu?
İş hayatında yaşanan problemler, işsizlik ve geçim kaygısı, başarısız olma korkusu, aşırı egzersiz, yetersiz uyku, yanlış (bilhassa karbonhidrat ağırlıklı) beslenme, kahve, çay gibi uyarıcıların fazla tüketilmesi, sigara, alkol, gereksiz ilaç kullanımı, ihmal edilen enfeksiyonlar, alerjiler, gıda intoleransı, bağırsak florasının bozulması, çevre kirliliği (hava ve su kirliliğinden elektromanyetik dalgalar ve gürültüye kadar), duygusal travmalar, sevgisizlik ve hatta evlilik, bebek sahibi olma ve mezuniyet gibi olumlu şeyler dahi insan beyni tarafından stres olarak algılanıyor. Buna karşılık, beynin kontrolünde, vücut tarafından bir “stres cevabı” oluşturuluyor. Maalesef tek atımlık tüfek barutuna benzeyen bu savunma mekanizmasının makul aralıklarla yenilenmesi, adeta yeniden doldurulması lazım. Aksi halde, bu cevabı oluşturmanın asıl yükünü taşıyan böbreküstü bezlerimizin iflas etmesi işten bile değil!
İflas etmesi ne anlama geliyor?
İflas deyince, tabii bu o kadar kolay değil. Beyin ve böbrek üstü bezleri bu “artmış ve kronik” strese cevap olarak, öncelikle, ürettiği kortizol hormonu miktarını artırıyor. Bir sonraki aşamada ise “pregnenolon çalması” olarak bilinen ve böbrek üstü bezinin ürettiği diğer tüm hormonları adeta bir kenara bırakıp vargücü ile sadece kortizol üretmeye odaklanması olarak tarif edebileceğimiz bir mekanizma devreye giriyor. İşte, menopoza girmek üzere olan bir kadın bedeni için alarm zilleri bundan sonra çalmaya başlıyor. Artık yorulmuş, bir de elinde avucundaki kaynakları sadece kortizol üretmeye ayırmış bu bezler bu hormonları yapmakta zorlanınca biz hekimlerin gayet iyi bildiği ama çoğu kadının bizzat yaşayarak öğrendiği malum menopoz sıkıntıları öngörülenden daha şiddetli olarak baş gösteriyor. Siz siz olun, problemsiz veya hiç değilse kabusa dönüşmeyen bir menopoz dönemi yaşamak istiyorsanız tedbirinizi almaya çok uzun yıllar öncesinde başlayın. İş işten geçmeden stresin her türlüsüyle nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeye ve vücudunuzu hor kullanmamaya özen gösterin.
Son 30 yıldır tüm dünyada anti-aging önerileri, uygulamaları ve ürünleri çok popüler... Hatta bu başlık da zaman içinde evrim geçirdi ve artık “well-aging” yani “iyi yaş alma” olarak karşımıza çıkıyor. “İyi yaş almak” ne demek?
Anti-aging son yıllarda sıkça duyulan, telaffuz edilen ancak tam olarak açıklanamayan bir kavram. İnsanoğlunun neredeyse binlerce yıldır sadece yaşlanmayı durdurma/genç kalabilme düşüncesinden değil, olabildiğince uzun ve sağlıklı (hastalıklardan uzak, bedensel ve zihinsel performansın optimal sürdürülebildiği) bir yaşam fikrinden de müthiş heyecanlandığı ise tartışmasız bir gerçek. Bilim dünyasında bu kavram yaşlanma sürecinin yavaşlatılması, önlenmesi ve geriye döndürülmesi olarak anlaşılıyor. Medikal ve farmasötik çevrelerde ise yaşlanma ile ilişkili hastalıkların erken teşhisi, önlenmesi ve geriye döndürülmesi olarak tanımlanıyor. Ticari anlamda ise insanı daha genç gösteren ve hissettiren her türlü uygulamaları içeren bir pazar olarak görülüyor. Hem tıbbi hem de bilimsel çevrelerde “anti-aging” tanımı ise yaşlanma sürecini yavaşlatarak ve geriye döndürerek insan ömrünü uzatan her türlü girişim olarak kabul ediliyor.
Teorik olarak insan ömrünün uzatılması yaşlanmaya bağlı kaçınılmaz hasarın azaltılması yanında hasarlı hücre ve dokuların tamir, rejenerasyon, rejuvenasyon ve gerektiğinde yerine yenisinin konması ile mümkün olabilir. Wellness ya da well-aging insanın beden, zihin ve ruhsal açıdan tam bir sağlık ve zindelik içinde olması ve kendini enerjik, mutlu ve dengede hissederek yaşamını sürdürmesidir.
Popüler diyetler örneğinden hareketle standart bir wellness veya well-being programı olabilir mi?
Her birey genetik yapıdan anne karnında maruz kaldığı koşullara kadar nasıl farklılık gösteriyorsa, her bireyin well- being programı da farklılık göstermelidir. Bu program dört esas üzerine oturmalı: Kişiye özel riskleri öngörebilme-Bu riskleri önleyebilme - Tedavi etme, yerine koyma, yenileme- Takip ve idame etme.
“Wellness”i restore etmek veya bilinen bir sağlık problemi olmayan bir insanın well-aging sürecini optimize etmek sağlık profesyonellerinden oluşan bir ekibin işi; hayat boyu danışmanlık ve eğitim gerektiriyor.
Sağlıklı ve uzun bir yaşam şu maddelere dayanıyor.
• Doğru ve sağlıklı beslenme
• Kilo kontrolü
• Ekzojen ve endojen toksinlerden arınma
• Egzersiz
• Kaliteli uyku
• Stresten arınma
• Enfeksiyon ve travmalardan korunma
• Yaş-alma sürecinde ortaya çıkan fizyolojik hormon eksikliğini yerine koyma
* Pozitif dergisinden alınmıştır.