Çok bilen adamlardan fenalık geldi!
Modern dünyada kadın ve erkeğin eşit olduğunu unutan erkekler, ‘her şeyin en iyisini ben bilirim’ edasıyla söze başlıyor ve sözde bilgeliğini ispatlamaya çalışıyor. Pek çok kadının her gün maruz kalmasına rağmen ismini koyamadığı ve yaşamaktan fazlasıyla sıkıldığı bu meselenin altını çiziyoruz. Mansplaining hakkında söyleyecek çok sözümüz var!
Yazı: Baran Alışkan
Hayata gözlerimizi açtığımız ilk andan -hatta anne karnından- bu yana çevremizde bulunan her şey ile ilişki ve iletişim halindeyiz. Bazılarımız bu iletişim meselesinde diğerlerimizden daha başarılı. İyi iletişim kurmak modern insanın en önemli görevlerinden biri. Elbette yalnızca yakınlarımızla değil; sokakta, ofiste ve diğer kamusal alanlarda da buna dikkat etmemiz gerekiyor. Şimdi bir süreliğine yazılı olmayan kurallara ara vererek bu satırların hissettirdikleriyle birlikte geçmişe bir göz atalım. İletişim halinde olduğunuz insanların size karşı tavırları nasıl? Ortalama bir günün ardından iletişim kurduğunuz kişilerin size ahkam kesmiş olma ihtimali ne kadar? Kısa süre önce bir kavram olarak hayatımıza giren, aslında farkında olduğumuzdan daha eski bir meseleye dikkat çekmek istiyoruz. Mansplaining ile tanışma vakti. Bir erkeğin, bir kadına küçümseyici veya büyüklük taslar şekilde ahkam kesmesi anlamına gelen bu kavrama fazlasıyla aşinayız. Şimdi erkeklerin çok bilmiş dünyasına ve bol keseden konuştukları diyalogların arka sokaklarına doğru bir yolculuğa başlıyoruz.
Toplumsal roller, her ne kadar önceki nesiller tarafından belirlenmiş olsa da keyfimizi kaçıran bazı rolleri sorgulamadan kabullenmiş olabiliriz. Büyüdüğümüz evlerde, okuduğumuz okullarda ve çalıştığımız ofislerde, hatta sokakta bile sık sık başımıza gelen mansplaining vukuatı da bu can sıkıcı durumlardan biri. Erkeklerin kadınlardan daha fazla söz hakkına sahip olması ya da her şeyi daha iyi bildiklerini düşünmeleri… Mansplaining, 2008 yılında Rebecca Solnit’in bir yazısıyla hayatımıza giren bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Kavram, kendisine ne kadar ihtiyaç duyulduğunu bilmeden Solnit’in hafıza sarayında uzun zaman beklemiş olmalı ki duyulur duyulmaz hızlıca dünyaya yayıldı. Erkeklerin uzmanlık alanı fark etmeksizin, dur durak bilmeden küçümseyici şekilde konuşmalarından sıkılan kadınlar mansplaining kavramına sahip çıktı. Henüz resmi olarak Türkçe bir karşılığı olmasa da farklı şekillerde karşılanmaya çalışıyor. Bunlardan bazıları; erkeklenme, eril açıklama, erk açıklama ve erk bilmişlik taslama. Sözcük, 2010 yılında New York Times tarafından yılın sözcüklerinden biri olarak seçilmiş ve 2012 yılına geldiğimizde ana akım medya tarafından yoğun olarak kullanılmaya başlanmıştı. Peki, Solnit’e bu farkındalığı ne sağladı? Yazarın Bana Bilgiçlik Taslayan Adamlar kitabında anlattığı bir hikaye bu noktada bize yardımcı olabilir.
Ahkam kesen erkekler ve tepkileri
Hikaye, soğuk bir kış akşamında Aspen ormanlarına ustalıkla yerleştirilmiş bir dağ evinde gerçekleşen bir partide geçiyor. Yeni insanlarla tanışmak kimimiz için ince karın ağrılarına sebep olurken bazılarımız için hayatın en sürprizli anlarından biri. Solnit’in yakın arkadaşı Sallie, artık gitme vaktinin geldiğini söylediğinde ikili partide yeteri kadar vakit harcadıklarını düşünmüştü. İki arkadaş partiden ayrılmadan hemen önce ev sahibi -bir erkek- biraz daha kalmalarını rica etmiş. Hay hay, birkaç içkinin ve biraz daha sohbetin kime zararı dokunur ki? Rebecca Solnit ve arkadaşı Sallie da aynı fikirdeydi. Doğal ahşaptan yapılmış bir masada sonradan bizi fazlasıyla aydınlatacak bir kavramı ispatlayacak bir performansa tanık olacaklarından habersizlerdi…
Ev sahibi, Solnit’e “Anlat bakalım? İki kitap yazdığını duydum” diyerek konuşmaya başlıyor. Rebecca Solnit ise aslında daha fazla kitap yazdığından bahsediyor. Ev sahibi, onun hangi konularda yazdığını merak ediyor. Rebecca Solnit o güne kadar altı ya da yedi kitabı basılmış bir yazardı. O an, son yazdığı kitaptan bahsetmeye karar veriyor. Zamanın ve mekanın yok oluşu ve gündelik hayatın endüstrileşmesiyle ilgili olan River of Shadows: Eadweard Muybridge and the Technological Wild West adlı kitabından bahsettikten hemen sonra şu soruyla karşılaşıyor: “Peki bu yıl Muybridge hakkında çıkan şu çok önemli kitabı duydun mu?” Solnit, kendi deyimiyle kadınlara biçilmiş saf küçük kız rolüne kendisini öyle kaptırmış ki pekala aynı konuda aynı zamanda başka bir kitabın daha çıkmış olabileceği ihtimalini kabul etmeye hazır. Ev sahibinin, Solnit’in kitabından bahsettiğini anlayan yakın arkadaşı Sallie, kitabın yazarıyla konuştuğunu söylemek adına araya giriyor. Ev sahibi erkek duymazdan gelerek bilgiçlik taslamaya devam ediyor; tahmin edeceğiniz üzere… 3-4 araya girme denemesinin hemen ardından ev sahibi, okumadan ahkam kestiği kitabın yazarının karşısında oturduğunu anladıktan sonra dili tutuluyor ve kendine yarattığı çok bilmiş dünyası şaşıyor (tanıdık bir senaryo). Hafızanızı bir saniyeline yokladığınızda buna benzer onlarca çokbilmişliğe maruz kaldığınızı fark edeceksiniz.
Peki erkekler neden buna ihtiyaç duyuyor? Psikolog Nazlı Kocabaşa’ya göre, mansplaining özellikle ataerkil toplumların kanayan bir yarası. Altında yatan sebepleriyse iki ayrı şekilde incelemek gerektiğini düşünüyor. Psk. Kocabaşa; “Birinci boyut, toplumsal bir boyut. Evde, okulda, kendi toplumunda mansplaining uygulandığını görerek yetişen, bunu erkek rolünün bir parçası olarak gören birey, bu davranışı kopyalayıp kendine toplumda bir yer edinip, onay topluyor. Bir erkek olarak ona daha çok saygı duyuluyor. Diğer tarafta ise çocukluk dönemlerinde aile fertlerinden, ihtiyacı olan değeri, onayı, empatiyi göremeyen çocukların, öz değerleri düşük bireyler haline gelmesiyle bu düşük öz değeri telafi etmek için sürekli kendini öne çıkaran, öven bir tutum sergilemeleri var. Zamanında maruz kaldıkları koşullu sevgi yüzünden, bugün de insanların onu olduğu gibi sevebileceğine inanmıyor ve sürekli etrafındakileri etkilemek peşinde oluyor.”
Mansplaining turnusolu konular: Kürtaj ve regl
Günümüz dünyasında kadınlar, erkeklerle birlikte hayatı paylaşıyor ve tüm yükü omuzluyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğinde henüz ideal noktalara gelemesek de hatırı sayılır bir yol almayı başardık. Elbette yeterli değil; fakat eskiye oranla iyi bir noktada olduğumuzu söylemek mümkün. Buna rağmen, kadınları ilgilendiren meselelerde dahi erkeklerin yoğun çok bilmişliğine maruz kalındığını görebilirsiniz. Kürtaj veya regl sancıları günlük hayatta en çok karşımıza çıkan mansplaining turnusolu konulardan bazıları. Erkekler, kendilerinin başrolünde olmadığı ve yalnızca fikir yürütmekle sonuca varamayacakları konularda hayli iddialı konuşmalar yapabiliyor. Hatta bu ve bunun gibi konularda yapılan televizyon programlarında bile kadınlar olmaksızın konuyu tartışabiliyorlar. Uzun zamandır maalesef bir türlü önleyemediğimiz kadın cinayetleri ve kadına şiddet konulu programların çoğunda dikkat ederseniz erkeklerin hakimiyet sürdüğüne şahit olacaksınız. Medya ve cinsiyet eşitliği üzerine çalışmalar yapan Doç. Dr. Itır Erhart bu konuya: “Kadın katılımcıların sözünü kesen, onlara tepeden bakan, kadınları ilgilendiren kürtaj gibi konularda bile onlardan daha çok söz sahibi olmaları gerektiğini ima eden çok sayıda ‘uzman’ hala bu programlara davet ediliyor” sözleriyle dikkat çekiyor. Bir akademisyen olarak yeni neslin bu konuda daha bilinçli yetiştiğini de ekliyor. Kadınların sözlerinin kesilmesine tepki verdiğini, erkeklerin ise toplumsal cinsiyet eşitliğinin kendi üzerlerinde oluşan baskıyı azaltacağını fark ettiğini ifade ediyor. Erhart’a göre, mansplaining kavramına en çok denk geldiğimiz konular ise erkeklerin alanı olarak görünen futbol, ekonomi ve siyaset. Anlaşılan erkekler, henüz kadınları bu alanda uzman olarak görmüyor. Ne büyük bir yanılgı…
Şimdi kadınların ve erkeklerin eşit sayıda olduğu bir masa düşünelim. Bu masada ‘mansplaining’ kavramı hakkında bir tartışma açalım. Yalnızca teorik olarak anlatmaktan ziyade pratikte nasıl işleyeceğini merak ettik. Bu konu açıldığı andan itibaren erkekler konunun gayet bilincinde olarak çeşitli açıklamalar ve örneklerle fikirlerini rahatlıkla ifade etti. Kadınların yaşadığı zorluklar, erkeklerin her konuda ahkam kesmelerinden şikayet ettiler. Bir yandan yine kadınları ilgilendiren bir konuda erkeklerin konuşması mansplaining sayılabilecekken; madalyonun diğer yüzünde bilinçli olmaları umut verici göründü. Fakat kadınların erkeklerden sonra konu hakkında konuşmaya başlaması ya da maruz kaldıkları çok bilmişliğe normal anlamlar yüklemeleri endişe vericiydi. Tam da bu noktada Rebecca Solnit’in şu sözleri aklımıza geliyor: “Bana biçilmiş olan saf küçük kız rolüne kendimi öyle bir kaptırmıştım ki…” Kadınların hepsi bu konuda bir refleks geliştirebilmiş gibi görünmüyor. Yine de herhangi bir konuda açıklama yapan bir erkeğin mansplaining yaptığını iddia edemeyiz. Erkekler mansplaining yapar; ama her erkeğin belli bir açıklama yapması mansplaining sayılamaz. Siz de kendi deneyinizi yaparak gözlemlerinizi bizimle paylaşabilirsiniz.
Bir erkeğin, bir kadına küçümseyici ya da büyüklük taslar şekilde ahkam kesmesi bir an önce tarihin tozlu raflarına kaldırılması gereken durumlardan biri. Elbette bu durumu ortadan kaldırmak için de kadın-erkek ayrımı yapmaksızın elimizi taşın altına koymanız gerekiyor. Önce konuyu mümkün olduğunca gündemde tutarak bir farkındalık yaratmak gerek. Herkes kendi uzmanlığı ve birikimi kadar konuşmalı ve kimseye sırf cinsiyeti sebebiyle ayrıcalıklar tanınmamalı. Değişim ufak bir hareketle başlar. Kelebek etkisini hatırlayın. Dünyanın bir ucundaki kelebeğin kanat çırpışı başka bir noktada fırtınaya sebep olabilir. Kimse sizden daha değerli değil. Sizden öğrenecek çok şeyimiz var!