Köpek gibi sevebilmek
Hayvanların koruyucu meleği olmaya çalışırken bile, onların haklarına zarar verebiliyoruz. Nasıl mı? Sevimli dostlarımızı iflah olmaz bir şekilde insanlaştırıyor olabiliriz...
Yazı: Simay Engür
Günde yalnızca üç saat dışarı çıkmanıza izin veriyor, yalnızca canı istediğinde sizi çok seviyor, huysuzluk yaptığınızda ceza veriyor, ne anlama geldiğini bile bilmediğiniz ‘güzellik’ için üstünüze fosforlu kıyafetler giydiriyor... Hayır, bu bir distopya değil. İnsanlığın hayvanları evcilleştirmek ve onlar tarafından ‘sevilmek’ uğruna sıkı sıkıya bağlı olduğu kibri. Kabul etmek gerekiyor ki, bir hayvana insanca davranmakla; o da bir insanmış gibi davranmak arasında devasa bir bencillik farkı var. Peki, sokakta yaşasalar daha mı iyi? Isınmak için girdikleri araba motorunda can verdikleri ve çığırından çıkmış canavarlar tarafından katledildikleri bir dünyada onları önce insandan korumaya çalıştığımız su götürmez bir gerçek. Evet, hayvanları evimize alalım; ancak oyuncaklarmış gibi onları kendi normlarımıza göre kalıba sokmadan birlikte yaşayalım. Onları severken, insanlaştırıyoruz. Onları sahiplenirken, ‘bana uyum sağlasın’ tavrıyla eve alıyoruz. Belki de sorunun temelinde sevgiyi en başında yanlış öğrenmişliğimiz vardır. Hindistanlı düşünür Jiddu Krishnamurti şöyle söylüyor: “Bir kimseyi sevmenin ne demek olduğunu biliyor musunuz? Bir ağacı, bir kuşu ya da bakıp gözettiğiniz bir hayvanı sevebilir misiniz? Size hiçbir karşılık vermese, gölgesinden de yararlanamasanız, arkanızdan da gelmese, size bağımlılık duymasa gene de sevebilir misiniz?” Bir an önce bu faydacılık handikabının farkına varıp hayvanları gerçekten bir birey olarak kabul etmek gerekiyor. Üç adımda hayvanseverliğe bambaşka bir gözle bakış için, şehirli insanın gizli bencilliklerini sıraladık. Birbirimizin hayvan sevgisini eleştirmek yerine; dönüp ilk önce kendimizi bir kez daha sorgulamamız şart.
Nasıl inatlaştırıyoruz?
“Oğlum görmüyor musun? Kırmızı ışık yanıyor!” Köpeğiyle birlikte karşıdan karşıya geçen kadının sözleriyle irkildim. Üzerine düşünülmeden, bir çırpıda söylenmiş bir cümle bile olsa; hayvanlarınızı son derece insanmerkezci bir tavırla ‘terbiye’ etmeye çalışıyor olabilirsiniz. Neden derseniz: Nasıl ki çocukken ayıbı, ahlakı ve toplum kurallarını yetişkinlere uyum sağlayabilmemiz adına zorla da olsa öğrendiysek; bugün belki de tüm hayvanseverler olarak iyi ya da kötü ‘bizim’ yarattığımız dünyada evcilleştirdiğimiz hayvanların da bize uyum sağlamasını bekliyor olabiliriz. Araştırmalar gösteriyor ki, onları insanlaştırmak; kişiliklerini kaybetmesine sebep olabiliyor. Bunun sonucunda örneğin bir köpek, dışarı çıkmak için heyecanlanmıyor, diğer köpeklerle sosyalleşemiyor ve yalnızca sizin öğretiniz üzerine yaşamını sürdürüyor. Onlara koltuğa çıkmamayı, ayıbı, uslu durmayı dayatmaktan vazgeçebilirsiniz ilk olarak. Unutmayın ki onlar sizin ilkokul çağınızdaki yavrunuz değil ve insanca kurallar üzerine yaşamaları gerekmiyor. Bu noktada biraz empati kurmak için tam tersini hayal edebilirsiniz, ya hayvanlar tüm doğanın ‘hakimi olma’ görevini riyakarca üstlenseydi? Netflix’in fenomen dizilerinden Rick&Morty’nin ikinci bölümünde köpekler dünyayı ele geçiriyor ve köpek, kafesinden kaçmaya çalışan eski insan ‘sahibine’ şöyle söylüyor: “Çok fazla agresif davranıyorsun Jerry. Yarın doktor, bu problemi küçük bir kısırlaştırma ameliyatıyla çözebilir.” Burada susuyoruz. Yorumsuz...
Süs bebeği
Güzelin, daha güzelin, en güzelin peşinde koşma hali yalnızca insanlara özgü. Zira hayvanlar için bu kavram hiçbir şey ifade etmiyor. Modanın yükselişi bırakın insanlığın vahşi şehirlerinde kalsın. Onlara tütü etek giydirmek, ne kadar cins olduklarına bakarak satın almak ve hatta güzellik yarışmalarına sokmak kulağa sevgiyle alakalı gelmiyor. Bir evcil hayvan sahiplenmeden önce ‘ay çok tatlı, ben de bir tane istiyorum’ motivasyonundan ziyade, bir canlının sorumluluğunu almaya ne kadar hazır olduğunuzu sorgulamakta fayda var. Tüm bunların yanı sıra, bugün hem çocuklar hem de evcil hayvanlar adına açılan Instagram hesapları oldukça revaçta. Çocukları üzerinden reklam alıp para kazanan ebeveynler, bilinirlik uğruna evcil dostunu bir Instagram fenomenine dönüştürenler; sanki bu işte bir gariplik var. Bırakın sosyal medyanın, gerçeklik ayarlarımızla oynayan yalan dünyası yalnızca bize kalsın. Kendi varlığınızı onaylatmak ve modern insanın bir türlü tatmin olmayan zevklerini gidermek için hayvanları bir araç olarak kullanıyorsanız, hayvansever kimliğinizi bir kez daha sorgulamanız gerekiyor. Köpek Eğitmeni Okan Aslan konuyla ilgili şöyle söylüyor: “Özellikle tüysüz ya da çok kısa tüylü hayvanları, çok soğuk hava koşullarında giydirerek hasta olmasını engellemek mümkün. Ama kişinin göz zevki uğruna, gerek olmadığı halde sahip olduğu kedi ya da köpeğine kıyafet giydirmesi, tamamen kendi eğlencesi için olduğundan çok yanlış ve bencilce.”
Dilek taşı
Herhangi bir ağaca çaput bağlarsanız; ilerleyen günlerde ağacı, üstünde yüzlerce bez parçası bağlanmış bir halde bulabilirsiniz. Umudu her yerde aradığımız doğru; ancak ‘kedi bakımı çok zor ama psikolojiye iyi geliyormuş’ motivasyonuyla hayvanları dilek ağacına çevirmeye gerek var mı sizce? Kabul etmek gerekiyor ki aynı mantıktan yola çıkarak, insanlarda bulamadığınız sevgi boşluğunu; eve bir hayvan alarak dolduramayabilirsiniz. ‘Köpeği her sabah dışarı çıkarmak gerekiyor ama bakın bana ne kadar da düşkün’ amalarının ardından gelen her açıklamanın sonu yine kendi faydacı karakterinizin sinyallerini veriyor. Nasıl ki çocuğunuzu ya da annenizi sevmek için ‘ama’lar’a ihtiyacınız yoksa; onları da aynı samimiyetle sevmek gerekiyor. Modern insanın çıkarcılığını, fark etmeden de olsa hayvan dostlarımıza yansıtıp yansıtmadığınızı bir kez daha düşünün. Sait Faik Abasıyanık: “Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey” diyor. Her şey bir köpeği, köpek gibi karşılıksız sevmekle başlayacaktır belki de; sevmenin inceliklerini, tüm canlılara aynı samimiyetle yansıtabilmek için.
Bir evcil hayvan sahiplenmeden önce bunlara dikkat!
• Hangi evcil hayvan olursa olsun kendi yaşam koşullarınızdan feragat edip, onun yaşam koşullarını maddi ve manevi olarak karşılayabilmeniz şart.
• Tüm aile bireylerinin sahiplenme konusunda hemfikir olması önemli.
• Eğer bir hayvan sahiplenmek istiyorsanız, ırkının özelliklerini çok iyi araştırmalısınız. Sokaktan sahiplenilmiş bir hayvan da olsa, içinde barındırdığı ırkın özelliklerinin sizin yaşam koşullarınıza uygun olup olmadığına dikkat etmelisiniz.
• Karar verme noktasına geldiğinizde evcil hayvana karşı herhangi bir kronik alerjinizin olup olmadığını da kontrol ettirin.
Okan Aslan
Köpek Eğitmeni
Ömrü yaklaşık 10-15 yıl arasında değişen bir evcil hayvanın, iki yaşındaki bir çocuktan farkının olmadığı ve ömrü boyunca tüm ihtiyaçlarının sizin tarafınızdan giderilmesi gerektiğini asla unutmayın. Köpek Eğitmeni Okan Aslan’a onların yaşam haklarını ihlal etmemek için neler yapmamız gerektiğini sorduk...
Onlara neden evcil hayvan diyoruz?
Yüzyıllar önce hayvanlar insanoğlu ile bir araya gelmeye başladı ve ortak birçok paylaşımda bulundu; iç içe geçmiş bir yaşam başladı. Avlanması, beslenmesi, barınması, korunması gerektiği zamanlarda her iki tür de farklı görevler üstlenerek birlikte yaşamayı öğrendi. Günümüzde hayvanların doğal yaşam ortamı kalmadığından, kendi yapmak istedikleri birçok şeyi özgürce yapamıyorlar. İnsanların onları evlerine almaları özellikle büyük şehirlerde zorunluluk haline bile geliyor maalesef. Mesele şu ki bu iyi niyetli davranışı onların ‘kişilik’ özelliklerine zarar vermeden yapmak gerekiyor.
Nereden başlamalı?
İlk kural çocukları bilinçlendirmek. Küçük yaştan itibaren ebeveynler çocuklarına hayvanların bizlerden bir farkının olmadığını ve onların yaşam hakkına saygı duymak zorunda olduğumuzu anlatmalı.
Doğada kendi başına yaşama kabiliyeti olan hayvanlar eve girdiğinde ne değişti?
Bundan 100 yıl önce kaç hayvan kuru mama ile besleniyordu? Kaç köpek top oynuyor veya kaç hayvan bu kadar çok yönetiliyordu? O zamanlar, hayvan doğası gereği yapması gereken birçok şeyi günümüze oranla daha fazla yapıyordu. Maalesef özellikle büyük şehirlerde yaşamaları artık mümkün değil. Trafik, kirlenen doğa ve acımasız insanlarla mücadele etmeleri kolay değil. Günümüz dünyasında canlıların yaşamlarını daha iyi koşullarda uzun yıllar sürdürebilmeleri için, uyum için de yaşamamız gerekiyor. Doğalarını elinden aldığımız bu canlıları korumak artık bizim sorumluluğumuz. Yani korunma, barınma ve yemek ihtiyaçlarının giderilmesi gerekiyor. Yapılması gereken aslında çok net: Tamamen doğal yaşam ortamlarına dönmeleri mümkün olmuyorsa, kendi yaşam alanımızda onlara kendi alanlarını sağlamak. Hijyen ve sağlık kontrollerini yaptırmak ve yeme-içme ihtiyaçlarını karşılamak gerekiyor. Ama bu bizi onların efendisi yapmayacak. Bir evi paylaşacaksak herkes kendi gibi olma hakkına sahip olmalı.